İnsan Kaynakları’nın samimiyet ve tutarlılığı
“Bu iki kavram nasıl oldu da İnsan Kaynakları ile yan yana geldi acaba?” diye mi düşündünüz? O halde açıklamaya çalışayım.
İnsan Kaynakları alanındaki uygulamaların tam da samimiyetinin artık sorgulanma zamanı gelip geçmekte diye düşünürken global kriz geldi çattı.
Bugüne kadar söylenen bütün sihirli ve süslü cümleler krizle birlikte anlamını yitirdi.
Şimdi Mevlana’nın dediği gibi “Dünle beraber gitti cancağızım; Ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”.
Artık İnsan Kaynakları alanında da yeni şeyler söylemek ve uygulamak lazım.
Bugüne kadar söylenen ve uygulananların “tutarlılığı” sağlanamadığı için İnsan Kaynakları çalışanlar nezdinde gol yemiştir, üstelik de bu golü kendi kalesine atmıştır.
Ne yazık ki yaratılan bu algıda işveren, şirket yönetimleri ve İnsan Kaynakları yöneticileri elbirliği yapmıştır.
Bunun sonucunda da artık İnsan Kaynakları uygulamaları, günlük ulusal gazetelerin dahi köşe yazılarında tartışılır ve eleştirilir hale gelmiştir. Bir İnsan Kaynakları yöneticisi olarak bundan rahatsızlık yerine memnuniyet duyduğumu belirtmek isterim.
Normal zamanda bu konuların hele ki ulusal gazete köşelerinde yer bulmasının imkansızlığı düşünüldüğünde, İnsan Kaynakları’na duyulan bu ilgi, içeriği olumsuz da olsa sevindiricidir.
Bu sorgulama ve eleştirilere her ne kadar kriz ve kriz uygulamaları sebep olmuş olsa da önemli olan bu sürecin yaşanmasıdır.
Dilerim ki bu süreçten İnsan Kaynakları ve İnsan Kaynakçıları kendisine gerekli sonucu çıkarmış ve arınmış olarak çıkar.
İnsan Kaynakları alanında görev yapan yöneticiler olarak; büyük kısmımız çalıştığımız şirketlerin vizyon, misyon ve değerlerinin belirlenmesinde rol almış, hatta buna liderlik etmişizdir. Şimdi ise belirlenmesinde katkımızın olduğu o vizyon, misyon ve değerlerin ne durumda olduğunu kaç İnsan Kaynakçısı değerlendirmekte acaba?
Yoksa inanmadığımız şeyleri mi zamanında “şiar edinmişiz”?
Sadece şirket yönetimi ya da Genel Müdürümüz istediği için mi o çalışmaları yapmışız?
Eğer böyle değilse değerlerimiz arasında ilk sıraya koyduğumuz “insana değer”e ne oldu?
Ya da vizyon cümlemizde yer alan “çalışan ve müşteri memnuniyeti”ne ne oldu?
Vizyon cümlemizde yer alan “tedarikçi ve toplum memnuniyeti’’nin akibetinin ne olduğunu düşünmeye ise sanırım hiç sıra bile gelmez.
Kriz bütün bunları unutturabilir, aksatabilir ya da yok sayılmasına neden olabilir mi sizce?
Yanıtınız hayırsa; o halde İnsan Kaynakları yönetimindeki uygulamaların samimiyet ve tutarlılık sorgulamasının zamanı gelmiş demektir.
Bu samimiyet ve tutarlılık sorgulamasını da aynen yaşanmakta olan krizin adı gibi global biçimde yaparak; şirket yönetimleri, çalışanlar, İnsan Kaynakçıları, İnsan Kaynakları ve yönetim danışmanları, eğitim kurumları vb. tüm tarafların dahil olduğu şekilde yapmak bir zorunluluktur.
Bu paydaşlardan hiç birisi samimiyet ve tutarlılık konularında diğerinden daha az sorumlu değildir.
Hem konuyu daha da genişletmek hem de birkaç örnek vermek için devam edelim…
Gazetenin birinde oldukça büyük firmalardan birisinin yaklaşık 800 kişiyi uçakla Uludağ’a götürdüğünü okuyunca “işte bu” demiştim kendi kendime.
Tüm çalışanlar eşleriyle birlikte götürüldü diye düşündüğümden ; “nihayet” bir şirket ve patron en sonunda bunu yapabildi diye düşünmüş ve açıkçası her açıdan çok sevinmiştim.
Fakat haberin devamını okuduğumda uçakla götürülen bu kişilerin çalışanlar yerine patronun yakın akrabası, köylüsü, eşi, dostu olduğunu görünce çalışanların (dolayısıyla patron ve şirketlerin) bu çağdaşlığı yaşaması için daha çok yol almamız gerektiğini anladım.
Krizin patladığının belli olduğu ilk günlerde ise, bir akşam TV’de izlediğim bir açık oturumda bir sanayi odası başkanı şu yorumu yapıyordu: “Nasıl ki Afrika’da susuzluk olduğunda güçlü hayvanlar ayakta kalıyor, krizde de güçlü olan çalışanlar ayakta kalacak”!
Bu dehşetengiz yorumu ve benzetmeyi yapabilmek için ancak çok iyi bir belgesel izleyicisi ve de “öğrenimli” olmak gerekir diye düşündüm.
Yine yakından tanıma fırsatı bulduğum bir şirket patronunun bir ulusal gazetede “krizin dibi görüldü, birkaç ay içinde ekonomi normale döner” dediğini okuyunca çok sevindirici bir haber ve öngörü diye düşünmüştüm.
Öyle ya bu kişilerin birçoğu yurt dışı eğitimli ve bazı şeyleri birçoğumuzdan daha iyi bilmeleri ve öngörmeleri normaldir.
Ancak söz konusu şirketin de yakın zamanda işten çıkarma kervanına katıldığını görünce şirket patronunun sadece dilek ve temennilerini dile getirdiğini anlamış oldum.
Bu kriz nasıl bir şeydir ki “kalp krizinden daha kısa bir sürede” şirketleri etkiliyor?
Çalışanları yeri geldiğinde ayağını yorganına göre uzatmamakla eleştiren şirketler krizin patlamasının hemen ardından işten çıkarma refleksini gösterebiliyor.
Bir kişinin başına olumsuz bir şey geldiğinde ve bu maddi konularla ilgiliyse yapılan “neden temkinli olmadın, neden geleceğini düşünmedin?” gibi yorumlar ve sorular acaba şirketler için de yapılabilir mi?
Şirketlerin bu kadar hızlı refleks göstererek işten çıkarma kararları almaları doğru mudur?
Yani çalışanlar bunca zamandır krizin henüz birinci ayında kendilerini işten çıkaracak bir şirkette çalıştıklarını bilmeden mi görev yapmışlar?
Eğer doğru olduğunu düşünsek dahi; yani gerçekten krizin kurumun, işletmenin varlığını tehlikeye düşürür boyutta bu kadar hızlı kendisini hissettirdiğini düşünsek dahi, o zaman krize gelene kadarki hatalı süreçlerin ve kötü yönetim tarzının varlığını da aslında bir yerde kabul etmiş olmuyor muyuz?
“İnsana Değer” değerleri arasında ilk sırada yer alan şirketlere baktığınızda her gün üçer beşer, bazen daha fazla ve toplu şekilde işten çıkarmalar yaşanıyor.
Acaba kaç İnsan Kaynakçısı kendi yönetimine bu çelişkiyi soruyordur?
Kongre, zirve, panel ve seminerlerde söylenen cilalı tümceler ne yazık ki çalışanların sorunlarını aşmada bugünlerde yeterli olmuyor.
Çünkü gerçek başka şekilde yaşanıyor…
İnsan Kaynaklarının sanal olduğunu tabii ki söylemiyorum ama kötü şirket yönetimleri, kötü İnsan Kaynakçıları nedeniyle son yıllarda uygulamaların gittikçe gerçek hayattan uzaklaştığını düşünüyorum.
Bu nedenle de çalışanların gözünde İnsan Kaynakları uygulamalarının samimiyet ve inandırıcılığını yitirmek üzere olduğunu düşünüyorum.
Bu bana göre ülkemizde İnsan Kaynakları yönetimini ve İnsan Kaynakçılarını yakın gelecekte tehdit edecek en büyük unsurdur.
Amerikanvari düşünce ve uygulama tarzından vazgeçerek Türk insanının yapısına uygun modellerin belirlenmesi gerekir.
Ülkemizde birçok konuda olduğu gibi İnsan Kaynakları alanında da know-how yetersizdir.
Bilgi üretmekte zorlanan bir toplum olduğumuz için elbette yabancı yayın, danışman ve tekniklerden yararlanmamız gerekir ama bunun ülkemiz koşullarına uygun hale getirilmesi ve sonra kullanılması gerekir.
Kolaycılık ve kopyacılıktan hepimizin kaçınması lazım…
İnsan Kaynakları ve İnsan Kaynakçılarının geleceği adına yukarıda belirtmeye çalıştığım tehlikenin gerçeğe dönüşmemesi için İnsan Kaynakları alanındaki tüm tarafların; çalışanlar, danışmanlar, yayın sahipleri, danışmanlık ve eğitim kurumları, İnsan Kaynakları dernekleri, İnsan Kaynakları akademisyenleri, iletişim uzmanları vb. ortak bir platformda neler yapılması gerektiğini bugünden gündemlerine almalarının gerekliliğine inanıyorum.
Aksi halde nasıl ki yaşanan bu kriz ortamında bugüne kadar öğretilenin tersine devletin rolünün eskiden olduğu gibi aktif olmasını isteyenler çoğalmakta, bu görevi yürüten İnsan Kaynakları profesyonelleri olarak İnsan Kaynakları fonksiyonlarını doğru yerine getiremediğimiz için çalışanlar devletten İnsan Kaynakları Yönetimine de el koymasını isteyebilirler.
Konuyla ilgili her türlü görüş ve eleştirilerinizi byildiz33@hotmail.com adresine
gönderebilirsiniz.
BİROL YILDIZ
İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİCİSİ