Güvenliğin olmadığı yerde güven olmaz!

Tüm şirketlerin çabası aynı: Çalışanlarında ve çevresinde “güven” yaratmak… Özellikle “üreten” şirketlerde “güven” yaratmanın yolu “güvenliği” sağlamaktan geçiyor. Çalışanını ve üretim yaptığı çevreyi korumaktan ve güvenliğini sağlamaktan aciz bir kurumun “güven” oluşturması imkânsız. Bu güveni oluşturabilmek da; İş Sağlığı ve Güvenliği’ni doğru bir sistem dâhilinde gerçekleştirmekle mümkün olabiliyor.

Biz de HRdergi olarak 31 Ekim 2007 Çarşamba günü Polat Renaissance Hotel’de amacı insan yaşam kalitesini yükseltmek olan İş Sağlığı ve Güvenliği konusunu Doç. Dr. Nurşen Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Uzmanı ve İş Müfettişi Resul Kurt, kendi alanlarında lider olan Bosch, Mercedes-Benz Türk, Unilever Algida ve Soyak tarafından gerçekleştirilen sunumlarla masaya yatırdık.

Kaos ortamı

Zirvede sözü ilk alan isim Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurşen Caniklioğlu oldu. İş Sağlığı ve Güvenliği sorunsalını 4857 sayılı Kanunu’nun İş Sağlığı ve Güvenliği yaklaşımı çerçevesinde inceleyen Caniklioğlu, bu kanunda yapılan revizyonların birçok hataya neden olarak adeta kaos ortamı yarattığına dikkat çekti.

Bu kapsamda çıkarılan birçok yönetmeliğin iptal edilmesine rağmen kanundaki hükümler varlığını koruduğu için uygulamaların yine de devam ettiğinin altını çizen Doç. Dr. Nurşen Caniklioğlu, bu durumun işverenlerin kafalarını karıştırdığı gibi belirsizliklere ve sıkıntılara neden olduğunu da belirtti. Bu kaos ortamına Avrupa Birliği yönetmeliklerinin olduğu gibi tercüme edilerek hukukumuza aktarılmasının neden olduğunu da sözlerine ekleyen Caniklioğlu şöyle devam etti: “Oysa Avrupa Birliği iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri çerçeve yönetmeliklerdir ve genel esasları belirler. Üye ülkeler bu esaslar çerçevesinde alınacak önlemleri somutlaştırırlar. Fakat ülkemizde bu husus ihmal edilmiştir.”

Yaşanan tüm bu sıkıntıların ardından, bu alanın ayrı bir kanunun konusu olması gerektiği yaklaşımının ağır bastığını ifade eden Doç. Dr. Nurşen Caniklioğlu, işverenlerin işyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği’ni sağlamak için gerekli her türlü önlemi almaları, araç ve gereçleri eksiksiz bulundurmaları ve işçileri bu konuda eğitmelerinin kanun karşısında çok da büyük değişikliğe neden olmadığını, ayrıca işçilerin alınan önlemlere uyup uymadıklarını da denetlemeleri gerektiğine vurgu yaptı.

Caniklioğlu, işverenin iş sağlığı ve güvenliği yükümlülükleri bakımından sadece kendisine iş sözleşmesi ile bağlı olan işçileri değil; çırakları, stajyerleri ve geçici iş ilişkisi çerçevesinde çalıştırdığı işçileri de eğiterek sağlık ve güvenliklerini sağlaması gerektiğini söyledi.

İşverenin hukuki sorumluluklarını da tanımlayan Caniklioğlu bu konuda şunları söyledi: “İş güvenliği önlemlerine uyulmaz ve bir iş kazası meydana gelirse işverenin işçiye karşı hukuki sorumluluğu söz konusu olur. Bu hukuki sorumluluklar; maddi tazminat, manevi tazminat ve bu olay nedeniyle işçinin gelecekte mahrum kalacağı kazanç kaybıdır. Şunu belirtmek gerekir ki, doğrudan iş nedeniyle meydana gelen kazalardan dolayı işveren kusursuz sorumlu tutulmaktadır.”

Caniklioğlu, tüm bu sorunların aşılması için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından sürekli revizyonlar yapıldığını ve işverenler açısından önem taşıyan konulara ilişkin olarak bazı açık hükümlere de yer verilerek daha önceki tartışmaları ortadan kaldırmanın amaçlandığını ifade etti. İşverenin cezai sorumlulukları hakkında da bilgi veren Caniklioğlu, yönetmeliklere göre alınmayan iş sağlığı ve güvenliği önlemleri için işveren hakkında idari para cezası uygulandığını, iş sağlığı ve güvenliği organizasyonunu kurmayan işveren hakkında da idari para cezası tahakkuk ettirildiğini belirterek sunumunu şu sözlerle sonlandırdı: “Eğer ölümlü ya da yaralanmalı bir iş kazası olmuşsa işveren hakkında ceza davası da açılmaktadır.”

İstatistikler konuşuyor

Caniklioğlu’ndan sonra sözü Sosyal Güvenlik Uzmanı ve İş Müfettişi Resul Kurt aldı. Resul Kurt, Ocak 2008 tarihinde uygulanmaya başlayarak iş hukuku ve uygulamalarını kökten değiştirecek olan Sosyal Güvenlik Reformu’nun İş Sağlığı ve Güvenliği yönetmeliklerinde neleri değiştireceğini anlattı. Türkiye’de her 6 dakikada bir iş kazası olduğunu, her 6 saatte bir işçinin hayatını kaybettiğini ifade eden Kurt, Türkiye’nin iş kazaları istatistiklerinde Avrupa'da ilk sırada, dünyada ise 3’üncü sırada yer aldığını söyledi. İş kazası veya meslek hastalığı sorununun sosyal ve insancıl yönünün yanı sıra ekonomik yönünün de önem kazandığına vurgu yapan Kurt iş kazalarının, ulusal ekonomiye verdiği zararların yanında maliyetleri artırmak, verimliliği ve iş motivasyonunu azaltmak, yüksek tazminatların ödenmesine yol açmak suretiyle şirketler düzeyinde de önemli zararlara neden olduğunun altını çizdi.

İş Güvenliği’nin amacını; “işçilerin bedensel ve ruhsal sağlığını korumak, şirketlerin güvenliğini sağlamak ve üretimin güvenliğini sağlamak” olarak tanımlayan Resul Kurt, şirketlerde meydana gelen iş kazaları ile ilgili olarak yapılan incelemelerde kazaların %50 oranında kişisel kusurlardan kaynaklanan tehlikeli hareketlerden ve % 48 oranında da işletmelerdeki güvensiz çalışma koşullarından kaynaklandığının saptandığını ifade etti.

Resul Kurt ayrıca şunları söyledi: “İş güvenliğinde temel kural öncelikle güvenliksiz ve kötü çalışma koşullarının ortadan kaldırılmasıdır. İş kazaları ile ilgili olarak gerek İş Müfettişleri gerekse de SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) müfettişleri tarafından yapılan teftişlerde ilk yapılan değerlendirme; kazanın meydana gelmesinde güvenliksiz ve kötü çalışma koşullarının olup olmadığı ile ilgilidir.”

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından işverenlere karşı açılan rücu davaları hakkında da bilgi veren Kurt, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucunda kurum tarafından sigortalıya veya hak sahibi kimselere yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin sermaye değerleri toplamının kurum tarafından işverene ödettirildiğinin altını çizdi.

Sosyal Güvenlik Reformu olarak adlandırılan 5510 sayılı Kanunun 76. maddesi uyarınca işverenin, iş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan genel sağlık sigortalısına sağlık durumunun gerektirdiği sağlık hizmetlerini derhal sağlamakla yükümlü olduğunu belirten Resul Kurt, bu amaçla işveren tarafından yapılan ve belgelere dayanan sağlık hizmeti giderleri ve 65’inci madde hükümlerine göre yapılacak masrafların Kurum tarafından karşılanacağına da dikkat çekti. Kurt, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesindeki ihmalden veya gecikmeden dolayı, genel sağlık sigortalısının tedavi süresinin uzamasına, malul kalmasına veya malullük derecesinin artmasına sebep olan işverenin, kurumun bu nedenle yaptığı her türlü sağlık hizmeti giderini ödemekle yükümlü olacağının da altını çizdi.

Resul Kurt sunumunun sonunda iş kazalarında işverenlerin izlemesi gereken idari prosedürü şöyle sıraladı:

• İş kazasına uğrayan personele derhal gerekli sağlık yardımları yapılır.
• İşyeri kaza raporu düzenlenir. Şahitlerin ifadesi alınır.
• Kaza jandarma veya polise derhal bildirilir.
• Kaza, ilgili SGK Sigorta Müdürlüğü’ne en geç kazadan sonraki üç iş günü içinde bildirilir. (506 SSK’da bu süre 2 gün idi) SSİY’de iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi’nin e-sigorta üzerinden verilmesi öngörülmüştür.
• Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüğüne bildirim formu ile en geç iki iş günü içinde haber verilir.
• Kazayla ilgili bir dosya hazırlanır. Evraklar burada muhafaza edilir. Dosyada ayrıca; işçinin sigortalı işe giriş bildirgesi, işe giriş sağlık raporu, kaza tarihinden önceki dört aya ait ücret hesap pusulularının sureti, işçi çizelgesi, eğitim belgesi ile diğer sertifikalar ve kişisel koruyucuları teslim belgeleri de yer alır.


ARKAS SEÇ uygulamaları

Zirvede ikinci kısım, her biri kendi sektöründe lider olan şirketlerin uygulamalarına ayrılmıştı. İlk şirket uygulaması; içinde barındığı 42 şirketle dikkat çeken lojistik devi Arkas Holding oldu. Arkas Holding adına konuşan SEÇ (Sağlık, Emniyet, Çevre) Müdürü Dr. Sedat Karabulut, “ARKAS SEÇ Uygulamaları, Yeni Dönem SEÇ Organizasyon Şeması, SEÇ Personeli Teknik/Temel Yetkinlikleri” başlıklı sunumu paylaştı.

Karabulut, Arkas Holding’de uyguladıkları SEÇ çalışmaları sonucunda 2005–2006 yılları karşılaştırmasında; farklı hastalık gruplarında % 12- 49, iş kazalarında farklı başlıklarda; % 30–75 arasında azalma gerçekleştiğini anlattı.

Mevcut durum tespitiyle birlikte şirket SEÇ politika ve hedeflerinin ilanından sonra ortak dil kullanarak uygulamaya geçtiklerini belirten Karabulut, bu süreci kontrol, takip ve yeni hedef belirleyerek sonlandırdıklarını ifade etti. Bu sürecin detaylarını da paylaşan Dr. Sedat Karabulut, mevcut durum tespiti aşamasının şirket üst yönetiminin katılımıyla ve SEÇ kontrol listelerine sadık kalınarak yapıldığına dikkat çekerken risk analizleri, kaza kök neden analizi, SEÇ eğitimleri & toplantıları & gezileri, acil durum planları ve tatbikatları olmadan bu sürecin başarılı olamayacağını vurguladı.

SEÇ hedeflerinin değerlendirmesini yaparken aynı sektör şirketleri ile SEÇ performans karşılaştırması ve yeni SEÇ hedeflerinin belirlendiğini söyleyen Karabulut, Arkas Holding olarak SEÇ liderlerini “kaplumbağa” olarak tanımladıklarını belirtti. Kaplumbağa’ların sahip olmaları gereken temel yetkinlikleri; “samimi ve ciddi, iletişim kurabilmek, analitik düşünebilmek, sabırlı ve kararlı olmak” olarak tanımlayan Dr. Sedat Karabulut, temel yetkinlikleri de şu şekilde sıraladı:

• Görev tanımın gerektirdiği yetkinliklere sahip olmak,
• Kayıt ve istatistik araçlarını kullanabilmek,
• Sunum yapabilmek ve
• Eğitim verebilmek…

Arkas Holding olarak uyguladıkları SEÇ programını grafiklerle ve tablolarla detaylandıran Karabulut, bu süreçte kilit önem taşıyan SEÇ gezilerinin şirkete sağladığı katma değer hakkında da bilgiler aktardı. SEÇ gezilerinin yönetime, çalışanlarla doğrudan iletişim kurma imkânı verirken çalışanlara da, yönetimin SEÇ konularına verdiği önemin ve desteğin mesajını ilettiğine vurgu yapan Karabulut aynı zamanda yönetime, yapısal değişiklik gerekliliklerini doğrudan değerlendirebilme fırsatı yarattığını ve benzer iş alanı projelerinde hataların tekrarını engellendiğini belirtti.

Bosch örneği

Dayanıklı tüketim malları üretimi alanında dünya devi olan Bosch’un İş Sağlığı ve Güvenliği uygulamalarını aktaran isim HSE (Sağlık, Güvenlik ve Çevre) Türkiye Bölge Koordinatörü Yalçın Kaya oldu.

Bosch olarak İş Güvenliği ve Çevre koruma prensiplerini sürdürülebilirlik, sorumluluk, ürünler, süreçler ve sürekli iyileştirme tabanında tanımladıklarını söyleyen Yalçın Kaya, sürekli gelişmeyi ilke edinmiş, istekli, toplum ve çevreye karşı sorumlu çalışanlarıyla fark yarattıklarını da belirtti. Tüm süreçlerde sıfır hata ile çalışarak müşterileri yalın ve verimli süreçlerle cezbetmeyi bir vizyon olarak kabullendiklerinin altını çizen Kaya, bu vizyon çerçevesinde iş ve çevre güvenliğinden asla ödün vermediklerini vurguladı. Bosch’un İş Sağlığı ve Güvenliği, yangın güvenliği ve çevre koruma alanındaki faaliyetleri hakkında da bilgi veren Yalçın Kaya, bu süreçlerde dahili ve harici gerekliliklerin takibinin önemine dikkat çekti.

İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda çalışanların tabi tutulduğu eğitim sistematiği üzerine notlar ileten Yalçın Kaya, bu eğitim sistematiğini şöyle sıraladı;

• İlk iş günü “İş Güvenliği Genel Kurallar” eğitimi,
• İlk ay oryantasyon eğitimi,
• Yılda bir kez iş güvenliği ve çevre koruma tekrar eğitimleri,
• Yılda bir kez taşeron firma çalışanları iş güvenliği ve çevre koruma eğitimleri,
• 2 yılda bir çevre koruma ve iş güvenliği gönüllü lernstattları,
• 2 yılda bir yan sanayi eğitimleri

Bosch’ta uygulanan en önemli İş Sağlığı ve Güvenliği uygulamalarını bina dolaşımları, bölüm dolaşımları, dâhili denetlemeler, HSE öncelikli tesis dolaşımları olarak tanımlayan Kaya, çevresel etkileşimi yüksek tesisler için gerekliliklerin yerine getiriliyor olması zorunluluğuna vurgu yaptı. Dolaşımlarda tespit edilen açık noktaların ilgili bölüm yöneticisine raporlandığını söyleyen Yalçın Kaya, zamanında yapılamayan işler için sistem eskalasyona uygun olarak her süre aşımında bir üst yöneticiye uyarı gönderildiğini ve son uyarı noktasının ise şirket üst yönetimi olduğunu belirtti.

Yalçın Kaya, Sürekli İyileştirme sürecinin Bosch’a yatırımın geri dönüşümü açısından neler kazandırdığını anlattı ve ekledi: “Sadece çalışan merkezli değil aynı zamanda çevre merkezli bir HSE sistematiğini temel alarak kurumsal kimliğimizi daha da güçlendirdik.” Sürekli olarak yapılan gözden geçirme toplantılarına da dikkat çeken Yalçın Kaya, haftada bir kez yapılan HSE bölüm toplantılarından 4 yılda bir yapılan çevre hedeflerini gözden geçirme toplantılarına kadar olan uzun vadeli bu sürecin tüm detaylarını da katılımcılara aktardı. Kaya, ayrıca toplam enerji ve su tüketimini kapsayan çevre korumadaki performans gösterge parametrelerini paylaştı.

Mercedes-Benz Türk’ten örnek uygulamalar

Dünya otomotiv devi Mercedes-Benz’in Türkiye ayağı, İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda da şirketlere örnek teşkil edecek uygulama ve projeleri hayata geçirmeye devam ediyor. Zirvede bu projeleri ve uygulamaları anlatan MBT İş Sağlığı ve Güvenliği Kısım Müdürü Şükrü Metinoğlu, geçtiğimiz yıllarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Örnek İşyeri seçilen MBT’nin bunu nasıl başardığını anlattı.

Metinoğlu, 40. yılını kutlayan ilk kataforez tesisini kuran, ilk komple araç ihracatını gerçekleştiren ve dünyanın en modern otobüs fabrikası seçilen MBT’nin bu başarılarının altında doğru konumlandırılmış ve tanımlanmış bir İş Sağlığı ve Güvenliği prensibinin yattığını belirtti. İş Sağlığı ve Güvenliği’nde MBT yaklaşımında katılım, sayılarla yönetim ve sürekli geliştirme süreçlerinin önemine değinen Şükrü Metinoğlu, buradaki ana kilit sürecin üst yönetimin katılımı olduğuna da dikkat çekti.

Mercedes-Benz Türkiye’de çalışanların İSG’ye katılımlarının işveren veya işveren vekilinin yönettiği İSG Kurulu tarafından sağlandığını ve yönetildiğini söyleyen Şükrü Metinoğlu, bu katılımın çalışanların dahil olduğu Öneri Sistemi ile desteklendiğinin altını çizdi. Verilerin derlenmesi ve iş kazalarının bildirilmesi konusunda oldukça hassas bir denge kurduklarını anlatan Metinoğlu, iş kazası analiz formu ve kişisel koruyucu donanım kullanımı sonuçlarını istatistiğe dayalı raporlara dönüştürerek aksiyona geçtiklerini ifade etti.

Hedef tespitinde kaza sıklık oranını ölçtüklerine de değinen Şükrü Metinoğlu İSG eğitim süreci hakkında da bilgi verdi. Metinoğlu’nun verdiği bilgi doğrultusunda MBT’de, oryantasyon; işbaşı; İSG Kurul üyeleri için İSG; tüm çalışanlar için İSG; ilkyardım; aktif yangın eğitimleri veriliyor, bu eğitimler çok dikkatli bir şekilde takip ediliyor ve bunların süreç yönetimi üst yönetim tarafından da mutlaka onaylanıyor. Risk analizlerinden yola çıkarak iyileştirme / düzeltici önleyici faaliyetlerin raporlandığına dikkat çeken Şükrü Metinoğlu, tüm bu İSG süreçlerinin MBT’nin sahip olduğu firma kültürü ve değerinin bir parçası olduğunu ve MBT’yi 40 yıldan bu yana başarılı kılan etkenlerin başında geldiğinin altını çizdi.

En çok iş kazası olan sektörün,
en az iş kazasına imza atan şirketi: Soyak Yapı


Türkiye’de iş kazasının en çok olduğu sektörün en az iş kazasına imza atan şirketi Soyak Yapı da başarılı uygulamalarını anlatmak için bu zirvedeydi. Soyak Yapı adına söz alan isim
Personel ve İdari İşler Takım Lideri Hikmet Demirsoy oldu. Demirsoy, Soyak Yapı’nın kurumsal değer olarak insana ve çevreye saygı prensibini baz aldığını ifade ederken bu değerleri gerçekleştirmek için uzmanlaşma, farklı bakış açılarını görebilme ve katılım sağlama yetisine sahip olmak gerektiğine dikkat çekti.

Bu süreçte ana rolün İSİG Görev Takımı’na düştüğünü belirten Demirsoy, bu takımın rolünü de şöyle tanımladı: “Mesleki risklerin önlenerek, kaza ve hastalık faktörlerinin ortadan kaldırılması; çalışanların eğitilmesi ve bu suretle sağlık ve güvenliklerinin korunmasıdır.”

Soyak İSG uygulamalarındaki sürecin işe giriş ve işçinin SSK bildirgesinin alınmasıyla başladığını söyleyen Hikmet Demirsoy, bu süreci takiben işçinin işyeri hekimi tarafından işe giriş ve sağlık muayenelerinin yapılması, işe başlangıç ve SEÇ eğitiminin verilmesi, kişisel koruyucu ekipmanların eğitim sonucu teslim edilmesi gibi işlemlerin yapıldığını ifade etti.

İnşaat gibi zor bir sektörde 6 ayda bir acil durum tatbikatı yaptıklarının da altını çizen Demirsoy, gürültü ve aydınlatma düzeyinin çalışma ortamına uygunluğunun sürekli test edildiğine değindi. Çalışanlara yönelik (tedarikçi çalışanları da dahil) tetanos, grip, hepatit B testi ve aşısı yapıldığını vurgulayan Demirsoy, Soyak Yapı’da uygulanan periyodik sağlık kontrollerinden de bahsetti. İşte Soyak’ta uygulanan periyodik sağlık kontrollerine birkaç örnek:

Tüm çalışanlara yönelik (tedarikçi çalışanları dahil)
• Ofislerde dönüşümlü olarak yılda bir göz muayenesi ve akciğer grafisi
• Şantiyelerde her yıl göz muayenesi ve akciğer grafisi
• Şoförler için her yıl odiometri testi

Soyak Yapı’da her 10 kişiye 1 ilkyardım personeli bulunduracak şekilde ilkyardım eğitimleriyle sertifikalandırma çalışmaları yapıldığına dikkat çeken Hikmet Demirsoy, bu uygulamalarının merkez bina ve inşaat çalışma sahasını da kapladığını sözlerine ekledi. Demirsoy ayrıca çevre konusunda da; sürekli olarak kullanma ve atık su analizleri yapıldığını ve 6 aylık periyodlarla arıtma sistemlerinin kontrol edildiğini belirtti.

Merkez bina ve her şantiye için ayrı ayrı risk değerlendirmesi yapıldığını söyleyen Demirsoy, risk değerlendirmelerinin olmuş kazalar ve ramak kala bildirimlerine göre revize edildiğini, burada risk skorunu, zararın şiddetini ve ihtimal derecelerini öngörebildiklerinin altını çizdi. Pek çok şirkette olmayan ama Soyak’ta başarıyla uygulanan Ergonomi çalışmaları hakkında da bilgi veren Hikmet Demirsoy, bu konuda şunları aktardı: “İyileşmeye açık alanların tespiti için tüm şirket çalışanlarına yönelik kapsamlı bir anket yapıldı ve sonuçları değerlendirildi. Anket sonuçlarından yola çıkılarak seçilen çalışanlara eğitim verildi. Eğitim alan çalışanlardan ‘Ergonomi Heyeti’ oluşturulacak ve iyileştirilmeye açık alanlar üzerinde çalışmalar başlayacak.”

Günlük, haftalık ve aylık periyotlar dahilinde gerçekleştirilen saha kontrollerinin detaylarını paylaşan Demirsoy, buradaki amacın; tehlikelerin tespitini yapabilmek, bu tehlikenin insan sağlığına ve çevreye olan etkilerini saptayabilmek ve bu doğrultuda doğru eğitimi verilebilmek olduğuna vurgu yaptı. Hikmet Demirsoy, inşaat sektöründe İSG uygulamalarındaki en önemli sorunların başında gelen tedarikçilerden kaynaklanan problemleri nasıl aştıklarını da anlatırken şöyle konuştu: “Tedarikçilerimiz iş güvenliği kurallarına uyulmasını temin için yeteri kadar kontrol elemanını bulundurmak zorundadır. Tedarikçilerimiz için iş güvenliği kurallarına uyulmaması durumunda para cezası uygulaması vardır. Tedarikçimiz gerekli görülen her türlü ekipman, araç gereci temin etmek zorundadır.”

Gerek çalışanların gerekse tedarikçilerin İSG’ye katılımlarında en önemli ve etkileyici geribildirimin “ayın işçisi” ve “ayın tedarikçisi” seçimi olduğuna da değinen Demirsoy, bu uygulamayla kurallara uyan personelin fotoğraflarının duyuru panolarına asılarak diğer çalışanların da teşvik edilmesinin sağlandığını ve bunun sonucunda iş ayakkabısı, küçük altın vs gibi hediyeler verildiğini de sözlerine ekledi.

Unilever Algida’nın vizyonu:
Sıfır kaza ve sıfır uzun dönemli sağlık sorunu


Zirvenin kapanış konuşmasını yine kendi sektöründe bir dev olan Unilever Algida’nın Kalite Güvence, Güvenlik, Sağlık ve Çevre Müdürü Dr. Kemal Tokuç yaptı. Tokuç, Unilever Algida’da uygulanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetimi Sistemi hakkında oldukça ilgi çekici bilgiler aktardı.

Unilever Algida’nın 2001’den 2007’ye kadar olan İş Güvenliği yolculuğunu anlatarak sunumuna başlayan Dr. Kemal Tokuç, Unilever’in dünyada ve Türkiye’de ilk kez aldığı belge ve ödüllerden bahsetti. Sıfır kaza ve sıfır uzun dönemli sağlık problemi vizyonuyla hareket ettiklerini belirten Tokuç amaçlarını; önleyici aksiyonlarla çalışanların farkındalık, bilgi, beceri ve yetkinlik eğitimlerini sürekli arttırmak, TPM SHE programları ile entegrasyonu sağlamak, kayıp analizleriyle performansın sürekli izlenmesi ve sürekli iyileştirme çalışmaları olarak sıraladı.

Tokuç, sistem mekanizmasının; iş güvenliği bildirim formları, kaza olay araştırma raporları, sorun tespit kartları, iş güvenliği denetimleri ve gözden geçirmeler, eğitimler, kaizenler, risk analizleri ve periyodik kontroller ekseninde işlediğine dikkat çekti.

Düzenli olarak gerçekleştirdikleri periyodik sağlık kontrolleri, aydınlık ve gürültü ölçümleri üzerine de bilgiler aktaran Tokuç, bunların sonuçları doğrultusunda bir takım iyileştirme çalışmaları ve çalışanlara yönelik eğitim & bilinçlendirme çalışmalarına imza attıklarını söyledi. Dr. Kemal Tokuç eğitim ve bilinçlendirme süreçleriyle ilgili örnekleri olarak kadınlara yönelik verilen Meme Kanseri Bilgilendirme eğitimi ve en fazla başvuruda bulunulan rahatsızlıklar olan grip ve ishal için bilgilendirme ve tek nokta eğitimlerini verdi.

Dr. Kemal Tokuç, farkındalık arttırmak için intranet & Algida Tv kanalını oldukça etkin kullandıklarını, İSG haftasında etkinlikler gerçekleştirdiklerini, hata bulma oyunlarını uygulamaya koyduklarını, İSG ile ilgili broşürler ve filmler yapmaları için çalışanları teşvik ettiklerini de vurguladı. Tokuç’un katılımcılarla paylaştığı farklı uygulamalardan biri de “Her Cuma 10 Dakika Trafik Güvenliği” başlıklı Unilever Algida İSG uygulaması oldu. Cep kitapları ve çalışanların posterleriyle desteklenen bu uygulamada neler mi var?

• Alkollü iken, araç kullanma!
• Kaskını giy / emniyet kemerini tak!
• Hız yapma! Etrafında olup biteni izle!
• Araç çalışınca, cep telefonunu kapat!
• Araç kullanırken konsantrasyonu bozacak şeyler yapma!
• Araç kullanırken her iki saatte bir mola ver!
• Unilever’in ve kanunların güvenli sürüş kurallarına uy!
• Unilever işi için sadece onaylı ulaşım firmalarından araç kullan!
• Güvenli sürüş eğitimine katıl!
• Trafik güvenliğinde değişime önayak ol!

Sunumunda üst yönetimin İSG konusundaki katılımının önemine de değinen Dr. Kemal Tokuç, bu katılımın çalışanlarda farkındalık ve bilinç yarattığının altını çizdi. Üst yönetimin dikkate almadığı veya katılım göstermediği herhangi bir İSG sürecinin veya yönetiminin başarılı olma şansına sahip olamayacağını da sözlerine ekleyen Tokuç, yöneticilerin verdiği güvenin güvenliğe dönüşebilmesi için bunun gerektiğine vurgu yaptı.

Unilever Algida olarak yaptıkları İSG uygulamalarını, eğitimlerini ve tatbikatlarını görsellerle aktaran Dr. Kemal Tokuç, yine kendi şirketlerine özel olarak gerçekleştirdikleri 7 Adım Projesi’nden ve kaizen örneklerinden de bahsetti.

Müteahhit ve taşeron yönetimi hakkında da bilgi veren Tokuç bu yönetim sürecinin; sözleşme, kayıt kontrol, eğitim, ekipman kontrol, tanımlama, periyodik kontrol, iş izin sistemi aşamalarından oluştuğunu ve bu aşamaların herhangi birinden geçemeyen müteahhidin hiçbir şekilde Unilever Algida’yla çalışamayacağının altını önemle çizdi. Acil durum riskleri, kriz odası ve kriz ekiplerinin çalışmaları üzerine birçok görsel paylaşan Dr. Kemal Tokuç burada sadece sağlık değil aynı zamanda iş güvenliğinin Unilever Algida’daki önemine de işaret etti.

Tokuç sunumunu şu sözlerle bitirdi: “Lütfen evde bekleyeniniz olduğunu unutmayın!”



Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)