Gecenin gündüzle el ele yürüdüğü şehir: Madrid

İstanbul-Madrid uçuşu göz açıp kaparcasına geçti. Gran Via (İngilizcedeki “Broadway” anlamına geliyor) Caddesi’ndeki otele yerleştikten sonra, saat dokuz civarında akşam yemeği yemek için atıldım Madrid caddelerine... Gran Via’da yürürken, Amerika’da mıyım, İspanya’da mıyım bilemedim. Yirminci yüzyılın ilk yarısında, Londra’daki Picadilly ve New York’daki Broadway’e cevap olabilecek bir cadde yaratmak amacıyla düzenlenmiş bu bölgeye tiyatrolar, büyük sinema salonları, alışveriş merkezleri, barlar, oteller ve neo-klasik bir mimari hakimdi.

Derken, yolun aşağısına doğru kalabalık bir kitlenin yöneldiği başka bir caddeye girip karnımın acıkmasını önemsemeden, etrafa baka baka ilerlemeye başladım. Zara, Sfera, H&M, Bershka, FNAC ve El Corte Ingles gibi bir sürü mağaza ve alışveriş merkezinin arasından geçen caddeden inerek Sol Meydanı’na geldiğimde kendimi şehrin göbeğinde hissetmem için yeterince neden bulabilirdim. Puerta del Sol (Güneş Kapısı) denilen bu yerde 18. yüzyılda posta binası olarak yapılmış, şimdilerde ise şehir yönetimindeki birkaç kişinin evi olarak kullanılan tarihi bir bina bulunuyor.

İspanyollar için bu binanın birçok anlamı var. Bunlardan bir tanesi, binanın hemen önündeki “0 kilometre noktası”. Yerde işaretli bu nokta, karayolları ağında sıfır kilometre olarak biliniyor ve ülkenin doğusuna, batısına, kuzeyine ve güneyine giden anayollar bu noktadan başlıyor. Bu anlamda sadece Madrid’in değil, tüm ülkenin merkezi sayılabilir burası.

Puerta del Sol’u son dönemlerde en çok duyuran ve medyatik olmasına neden olan olay ise yeni yıla girerken 12 üzümün yenildiği yer olması. Yeni yıla girmeden önceki son 12 saniye boyunca, yeni yıldaki her ay için birer üzüm yeme adeti gerçekten ilgi çekici. Eski posta binasının üzerindeki çanlar 31 Aralık gecesi 12 kere çalarken, meydandaki kalabalığın üzüm yeme etkinliğine katılmak da eminim çok eğlenceli olurdu.

Akşam yemeği

İspanya’daki restoranların birçoğunda akşam yemeği servisi saat dokuzdan sonra başlıyor. Özellikle saat on gibi bir restorana giderseniz, kalabalıktan dolayı girişte biraz beklemek durumunda bile kalabilirsiniz. Burada genellikle Akdeniz mutfağının hakim olduğu, geniş su ürünleri yelpazesine sahip bir mutfak görmek mümkün.

Ülkenin en tipik iki yemeği paella ve tortilla! Paella, içinde balık, karides, midye ve benzeri birçok deniz ürününün, sebze ve etin bulunabileceği bir çeşit sarı pilava verilen isim. Tortilla ise genellikle görünümünün pasta gibi olmasına dikkat edilen bir tip omlet. En yaygın çeşidi ise tortilla de patata denilen ve patates, soğan ve yumurta içeren tortilla.

İçeceklere gelince sangria, cava ve tinto de verano Madrid’de dikkat çeken içkiler arasında yer alıyor. Cava için İspanyol şampanyası diyebiliriz. Sangria ve tinto de verano ise kırmızı şaraptan yapılan ve bol buzla içilen içkiler. Sangria’nın içinde kırmızı şarap dışında, limon, portakal, konyak, şeker ve çeşitli meyveler bulunabiliyor. Tinto de verano (yaz kırmızısı) ise, sodayla karıştırılmış kırmızı şarap şeklinde tarif edilebilir.

Yemek yiyecek yer ararken, bizdeki meze kültürüne benzetebileceğimiz tapas kültürünün hakim olduğu barlara rastlamak da mümkün Madrid’de. Tapas adı verilen ve ufak tabaklarda servis edilen mezeler (bazen ekmek üzerinde gelen jambonlar, bazen yeşil zeytin, bazen patates, karides, mantar, vb. yiyecekler) birçok tapas barında içkinin yanında ücretsiz ikram ediliyor.

Fiesta, siesta ve iş saatleri

İspanya deyince aklımıza gelen ilk kelimelerden biri fiesta, diğeri de siesta belki de. Evet, saat 23.30 sularında yemekten kalkan insanlar daha sonra içki içmeye bir yerlere gidip sonrasında da başka bir bar ya da disko’da sabah 03.00–04.00 ve hatta tatil günlerinde 06:00’a kadar zamanlarını geçirdiklerinde, yaptıkları şeyin adı fiesta oluyor. Fiesta bu kültürün içine o kadar işlemiş ki, gece saat 1’de metrodaki kalabalığın gündüz saatlerindeki kalabalıktan daha fazla olmasına şaşırmamak gerekıyor. Parti / eğlence demek olan fiesta kelimesi aynı zamanda tatil anlamına da geliyor. Kısacası ‘tatil’ demek ‘eğlence’ demek, ‘eğlence’ demek ‘tatil’ demek...

“Bu durumda, bu insanlar ne zaman uyuyup ne zaman çalışıyor veya nasıl çalışıyorlar?” diye de soracaksınız. Akla gelen cevap; siesta – yani öğlen uykusu! Ancak, genelde seneler öncesinde anlatılanın aksine, İspanya’da herkesin siesta yaptığı, iş yerlerinde öğlen tatilinin siesta için uzatıldığı gibi söylentiler tam olarak doğru değil. Fakat çalışma saatlerinde ve çalışma sistemlerinde, kültürden kaynaklı bazı farklılıklar olduğu doğru.

Mesailer 20.00’ye kadar sürüyor

Genelde devlet kurumlarında ve bankalarda çalışma saatleri 08.30–14.30 arası. Bu nedenle bankada yapmanız gereken bir işiniz olduğunda, akşam saatine kalmamanız gerekiyor. Daha uzun süre çalışan bazı kurumlarda ise, 14.30–16.30 dolaylarında yapılan iki ya da iki buçuk saatlik aralardan sonra saat 20.00’ye kadar mesai devam ediyor. Büyük ve özellikle uluslararası çapta çalışan firmalar içinse bu durum pek geçerli değil. Çalışanlar öğlen yemeği için ara bulmakta bile zorlanıyorlar bu gibi yerlerde.

Bir araştırmaya göre İspanya, Avrupa’da çalışma saatlerinin en uzun olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Tabii, verimliliğe gelince sıralama değişiyor. Bir iş yemeğine çıktıysanız, yemeğin üzerine tatlı yiyip daha sonrasında da kahve içmek genel bir alışkanlık. Yemek servisi ve sohbet süresini de ekleyince, böyle bir yemeğin iki saati geçmesi pek şaşırtıcı değil İspanya’da. Bu tarz kültürel etkileri düşündüğümüzde, aslında insanlar çok saatlerini çalışarak geçiriyor olsalar da, daha stressiz ve sakin bir şekilde işlerini götürüyorlar diyebiliriz - özellikle de Türkiye gibi hızla gelişen ülkelerdeki rekabetçi iş ortamıyla karşılaştırdığımızda.

Sanat tutkunları için...

Sanatsal aktiviteler açısından Madrid’de o kadar çok seçenek var ki, üç günlük bir seyahatin sanat tutkunları için yeterli olması hemen hemen mümkün değil! Müzelerden başlamak gerekirse, ilginç ve değerli birçok eserin görülebileceği onlarca müze olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bunlardan özellikle ikisi kesinlikle görülmesi gereken, uluslararası çapta ün yapmış ve paha biçilmez eserlere sahip müzeler: Prado Müzesi ve Reina Sofia Müzesi.

Prado Müzesi Goya, Velazquez ve El Greco gibi İspanyol kökenli sanatçıların en önemli klasik eserlerinin yanında Botticelli, Dürer, Caravaggio, Rubens, Tiziano ve Raphael gibi Avrupa’nın farklı yerlerinden farklı akımlardan etkilenerek eserler yaratmış birçok önemli sanatçının tablolarını da barındırıyor. Reina Sofia Müzesi ise modern eserlerin daha ağırlıklı olduğu bir müze. Picasso ve Dali’nin birçok önemli tablosunun bulunduğu Reina Sofia Müzesi’ndeki en çarpıcı eserlerden biri olarak Guernica (Picasso’nun ünlü eseri) örnek verilebilir.

Sanatsal ve tarihi açıdan oldukça önemli birkaç yere daha dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan biri Kraliyet Sarayı! On sekizinci yüzyılda Bourbon ailesinin yönetimi sırasında, Fransa’daki Versailles Sarayı’na benzetilerek yapılan bu saray, gerçekten çok etkileyici bir yer! Sarayın karşısındaki Opera binası, hemen yanındaki Sabatini Bahçeleri, diğer yanındaki Almudena Katedrali de görülmeye değer yerler arasında sayılabilir. Ayrıca, Kraliyet Sarayı’ndan sonra Plaza Mayor’a da on dakikalık bir yürüyüşle ulaşmanız mümkün.

Plaza Mayor, 136 binayla çevrili ve ortasında geniş bir avlu bulunan bir meydan. On yedinci yüzyılda inşa edilmiş ve o dönemlerde ticaretin, yerel festivallerin ve kraliyet ailesinin törenlerinin yapıldığı bu meydanın tam ortasında III. Philip’in at üzerindeki heykeline de rastlayacaksınız.

Müzik ve dans gibi aktiviteler açısından da şehirde birçok alternatif bulabilirsiniz. Flamenko gösterilerinin yapıldığı restoranlar ya da her gece canlı müzik yapılan caz barlar benim favorilerim arasında. Puerta del Sol çevresinde, özellikle de Santa Ana Meydanı yakınlarında dolaşırsanız, bu gibi etkinlikler için birçok seçenekle karşılaşabilirsiniz.

Pazar gününe ne kaldı?

Madrid’de pazar günleri sadece turistlerin değil, İspanyol halkının da büyük ilgi gösterdiği iki önemli yer var. Birincisi Retiro Parkı! 118 hektarlık alana kurulu bu parkta yok yok! Kocaman bir yeşil alan, tarihi çeşmeler ve anıtlar, Kristal Sarayı, Retiro gölü ve sürekli çeşitli gösteriler sergileyen sokak sanatçıları... Madridli birçok insanın tatil günlerini bu parkta geçirmek istemesini de gayet iyi anlayabilirsiniz Retiro’ya gitme fırsatınız olursa.

Pazar günleri için ikinci önemli nokta ise Rastro! La Latina semtinde bulunan Rastro için bir çeşit “bit pazarı” da diyebiliriz. Geniş ve uzun birkaç cadde üzerine kurulan Rastro, İspanya’dan çeşitli hediyelik eşyalar ve anılarla dönmek istiyorsanız gidilecek ilk yerlerden biri olmalı. Kıyafetten elektronik eşyaya, turşudan yatak örtüsüne kadar akla gelebilecek her türlü birinci ya da ikinci el ürüne ulaşmak mümkün Rastro’ya girince. Semtte sabahın erken saatlerinde başlayan kalabalık, öğleden sonra dağılmaya başlıyor. Pazar gününe özel bir etkinlik olduğundan, pazarın çevresindeki caddelerde de genellikle sokak gösterileri gibi çeşitli etkinlikler oluyor.

Yani Madrid...

Kısacası sıcak bir Akdeniz şehri, güzel yemekler, misafirperver bir toplum, eğlenmeyi bilen ve seven insanlar, sanat, tarih, doğal güzellikler ve alışveriş! Bir seyahatten başka ne beklenir ki?

NE YENİR, NE İÇİLİR?

Akdeniz mutfağına özgü birçok farklı, güzel menü seçebileceğiniz gibi, İspanya’ya özel tipik yemekleri ve içecekleri denemek isterseniz, aşağıdaki listeden yararlanabilirsiniz.

Yemek için:
 Paella
 Tortilla
Tatlı için:
 Churros
 Flan
İçecek için:
 Sangria
 Cava
 Tinto de verano
 Rioja bölgesi kırmızı şarapları
 Sidra

NE YAPILIR, NEREDE YAPILIR?

 Puerta del Sol’u merkez noktası olarak alıp yürüyerek şehir merkezinde bir tur yapmak çok keyifli olacaktır. Calle Mayor’u takip ederek Plaza Mayor’a, ordan da Almudena Katedrali, Kraliyet Sarayı, Sabatini Bahçeleri ve Opera binasına
ulaşılabilir.

 Prado Müzesi, Reina Sofia Müzesi ve hatta zaman kalırsa Thyseen Müzesi aynı bölgede bulunduklarından, bu müzeleri aynı günde gezmek güzel bir seçenek olacaktır.

 Sakin ve huzurlu bir gün geçirmek isteyenler için Retiro Parkı’nda dolaşmak, Retiro gölünde kayık turu yapmak önerilebilir.

 Alışveriş için, Puerta del Sol’un yakınındaki Preciados Caddesi ya da pazar günleri kurulan Rastro denenebilir.

 Churros yemek için kesinlikle “Chocolatería San Ginés”e gitmelisiniz. Günün hemen her saati açık olan bu restoranda, özellikle güneş doğmadan önce oluşan kalabalığa inanamayacaksınız. Sabahın erken saatlerine kadar fiesta yapanlar için, belki de San Gines’e gitmek kaçınılmaz olacak.

 Santa Ana Meydanı’nın çıkışındaki Cafe Central, her hafta farklı caz müzik gruplarının geldiği ve her gece canlı müzik yapılan enfes bir ortam.

 Futbolseverler için Santiago Bernabeu Stadyumu’nda gün içinde rehberli turlar düzenleniyor.

 Şarap kültürüne ilgi duyanlar için, Avrupa’daki en büyük şarap mağazalarından biri olan Lavinia’nın bir şubesi de Madrid’deki José Ortega y Gasset Caddesi’nde bulunuyor.

 Zaman ve bilet bulma konusunda probleminiz olmazsa, Opera (Teatro Real) binasındaki gösterilerden birine gitmek büyüleyici bir deneyim olacaktır.

Burak Koyuncu

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)