Fikir Avcısı Fikir Çiftçisine Karşı


Fikir Avcısı Hun: Sizin ki ne biçim bir meslek, fikir çiftçiliği... Fikir tarlalarınız mı var? Ya da fikir yumurtlayan tavuklarınız, fikir sağdığınız inekleriniz mi var? Yoksa sonbaharda fikir tohumları ekip, bahar da fikir mi hasat ediyorsunuz? Fikirleri pazarda mı satıyorsunuz, nasıl taşıyorsunuz fikirleri, sepetle mi, yoksa balya mı yapıyorsunuz, çuvala mı koyuyorsunuz?.. Hem siz, akıl yaşta değil, başta derler ama hala emekli olmadınız mı? Bağışlayın beni, hesap sorar gibi oldu, ama merakımı tutamıyorum.

Fikir Çiftçisi Farma Ana: Ne kadar acelecisiniz? Ben de sizin mesleğinizi merak ediyorum, ama koşmuyorum. Ne demek olsa fikir avcılığı? Avcılık araç, alet gerektirir, hızlılık, keskinlik gerektirir ve tabii ki av... Avlanacak çok şey var ama hayatta... Aceleciliğiniz mesleğinizle mi ilgili? Hem ne arıyorsunuz ormanda? Burası sizin iş yeriniz mi yoksa?

Hun: Evet, evet, bir sorum var cevap arıyorum... Orman benim işyerim değil ama dünyanın her yeri benim için kaynak niteliğinde... Küçük bir karınca yuvası, şehirde trafik lambası, okulda öğrenciler, işyerindeki dosya dolabı, çatılardaki antenlerin duruşları hepsi benim iş kaynaklarım... Benim işyerim kafamın içidir...

Farma Ana: Ne ilginç, benim de cevaplarım var, soru arıyorum... Dünyanın her yerinde de benim için sorunlar var... Kıtlık, mutsuzluk, engeller, sıkıntılar... Kolayca iş buluyorum kendime ama yine de seçmem gerekiyor. Her şeyi yaparım gibi gelse de bazı şeyleri çok iyi yapabiliyorum, bazılarını ise değil... şeey, anlamadığım bir şey var, sizin için nasıl oluyor da bir karınca yuvası, trafik lambası, okulda öğrenciler ve diğerleri iş kaynağınız oluyor?

Hun: İsterseniz en baştan anlatayım. Ben meraklı bir çocuktum. Her şeyi sorardım, tıpkı diğer çocuklar gibi. Çocukken oyuncakları, evdeki telefonları ya da diğer cihazları parçalarına ayırır, sonra yine birleştirirdim. Televizyon izlemeyi çok seviyordum. Bir gün bu çok sevdiğim televizyonu keşfetmeye karar verdim. Televizyonun içini açtığımda çok şaşırdım. Yanlış anlamayın, elbette televizyonun içinde küçük adamlar ya da koca şehirler olmadığını biliyordum. Benim şaşırdığım içindeki binlerce değişik parçaydı ve hepsi birbirine ince yollarla bağlanmıştı. Televizyonun tüpü, transistorlara ya da televizyonun hoparlörü trafoya hiç benzemiyordu. Nitelik olarak hepsi birbirinden çok farklıydı. Bu benim için müthiş bir keşifti. O zaman anladım ki, bir şey yapmak ya da yaratmak için birbirinden ilgisiz parçaları, kaynakları biraraya getirmek gerekiyor.

Kitap okumayı çok sevemedim, aslında kitaplardan soğuttular beni çocukluğumda. Okul kitaplarını bilirsiniz, içerik ya da görüntü olarak hiçbir çekiciliği olmayan kitaplardır. Çocuk ilk defa kitaplarla karşılaşıyor ama hepsi sevimsiz. Hele divan edebiyatı filan, belki de sadece edebiyat fakültesinde okutmalılar, ortaokulda, lisede çocuk bunlarla edebiyat düşmanı kesiliyor... şimdi gerekirse divan edebiyatını da kaynak olarak kullanırım ama o zaman...

Farma Ana: Ama her okulda böyle olmasa gerek. Çocuk yaşta yetim kaldım, amcamlar beni bir azınlık okuluna vermişlerdi. Orada bol bol ve uzun uzun okudum. Okudukça merak ettim ve daha çok okudum. Dünya klasikleri, Türk klasikleri, tarihi romanlar, fen kitapları ve daha neler neler... Bugün seninle karşılaştık ya ormanda, ben kim bilir kaç kitap okurken böyle karşılaşmalar yaşadım, kaç kitapta senin gibi ilginç gençlerle konuştum...

İzin verirsen, sana sen demek istiyorum, ama yaşımla ilgili değil. Sanki senin çok yakınında yıllarca yaşamışım gibi geliyor, sanki benim oğlum gibisin.

Hun: Tabii, rahat olun... Evet, herkes aynı şeyleri yaşamıyor tabii, benim yaşadıklarım beni kitaplardan soğuttu, sizin yaşadıklarınız kitapları size sevdirmiş. Gerçi şimdi kitap okumayı seviyorum ama herkes gibi değil. Kitaplar da benim için birer kaynak. Siz soruyordunuz ya, karınca yuvası, trafik lambası gibi şeyler benim için nasıl kaynak oluyor diye... Bir fikir avcısı için, elinde bir sorun varsa, bu sorunu çözmek için binlerce değişik kaynağı biraraya getirir, birini katar, diğerini çıkarır, birinin dozunu arttırır, diğerinin dozunu azaltır, durmadan işe yarar bir model bulmak için dener. Bunun için kitaplar mükemmel kaynaklardır. Bir fikir avcısı her zaman sorununun çözümünün farklı ve çoğu zaman ilgisiz kaynakların biraraya gelmesiyle elde edileceğini bilir. Düşünsenize televizyon yapmak için, sadece televizyon tüplerine sahip olduğunuzu, yüz tane televizyon tüpü bir televizyon yapmaz. İşte benim işim bu: Fikir Avcılığı!

Durmadan sorunlar karşısında değişik nesne, bilgi ve olgulardan fikirler yakalamaya çalışıyorum. Bana ilk söylediğinizde haklıydınız, fikir avcılarının araçları vardır. Tıpkı ok, yay, ağ ya da tüfek gibi... Biz de bazı yaratıcılık teknikleri kullanırız, örneğin; alfabetik düşünme, tahrik edici düşünme, “V” tekniği gibi...

Farma Ana: Ne kadar ilginç, benim işimi andırıyor ama bambaşka bir yoldan. Sizin gibilerin varlığını biliyordum ama Fikir Avcısı dendiğini bilmiyordum.

Hun: Aslında ben böyle diyorum, ben de Fikir Çiftçisi deyimini duymamıştım.
Farma Ana: Sevgili Hun, aslına bakarsan dünyada Fikir Avcıları da, Fikir Çiftçileri de çok fazla değil dir. Ama her insan hayatının bazı anlarında Fikir Avcısı ya da Fikir Çiftçisi gibi davranabilir. Bildiğim kadarıyla uygarlığın gelişmesi ve yaşamın zenginleşmesi, yaşamdaki seçeneklerin artması da Fikir Avcılığına ve Fikir Çiftçiliğine bağlı.

Fikir Çifçiliği, uzun bir yoldur, çaba, bilgi ve sabır ister. Ne kadar acele edersen et, bir ağaç bir günde yetişmez, bir tohum bir günde buğday olmuyor. Elbette şimdi teknoloji ilerledi, her şey daha hızlı oluyor ama yine de çiftçilik dünyaya uzun vadeli yaklaşmayı gerektirir.

Fikir Çiftçisi, cevaplar ve sorularla yetişir, cevaplar yeni soruları, yeni sorular yeni cevapları getirir. Bü tün bunlar inanılmaz çok zaman alır. Fikir çiftçisinin esas işi, çiftçi olduktan sonra cevaplarını harmanlayarak birleştireceği, bazen de yeni cevaplar geliştireceği büyük sorular bulmaktır. Bu ise, seninki gibi bir tür yaratıcılıktır ama kendi içinde ve gizli bir şekilde. Göstere göstere değil.

Yaratıcılığın ortaya çıkması için önce verimli topraklar gerekir. Diyorsun ya, yaratıcılık için birden fazla kaynağı biraraya getirmek gerekir. Bir tohum ekebilmen için de verimli toprak gerekir, kayanın içine tohum ekemezsin. Dünya kültürünü kitaplardan öğrenmek, bir anlamda verimli toprak geliştirmektir. Dünya kültür mirasını öğrenmekse inanılmaz bir öğrenme çabası gerektirir ve bir ömre sığ maz, dolayısıyla fikir çiftçileri emekli olamaz.

Tabii her verimli toprakta her şey yetişmez, iklimine, toprak koşullarına göre tütün, buğday, ayçiçeği ya da başka bir şey yetiştirirsin. İnsanda böyle, uzun yıllar kendini yetiştirmek için çalışsa, araştırsa da, onun ikliminin ve toprağının en iyi yapmaya imkan verdiği bazı işler var. Ama birikimi sayesinde pekçok şeyi çok iyi yapabilir tabii ki... Ama en iyi yapabileceği az sayıda iş vardır. Bunlar meslekle de ilgili olmak zorunda değil. Dedim ya sorun arıyorum kendime... Bir fikir çiftçisinin görevi, kendi potansiyelini doruklarında kullanabileceği bir sorun ya da proje bulmaktır. Aksi israftır Sevgili Hun.

Guguk kuşu artık susmuştu...
Biri sorularına cevap,
diğeri cevaplarına soru arıyordu...
Guguk kuşu da düşünüyordu.

Melih Arat
meliharat@hotmail.com

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)