“Etik değerler, firma için lüks değil bir ihtiyaçtır”
Schindler “Etik Değerler” Kuralları
• Attığımız her adımda, yapacağımız her işlemde neye mal olursa olsun, ürün emniyetine dair kanunlar, rekabet kanunları, ticaret kanunları, vergi kanunları ve diğer her türlü ülke kanunları ile uyum içinde olacağımızı,
• Alternatif kazancı ne olursa olsun, yasalarca güvence altına alınmış bulunan lisans, fikir ve düşünce haklarına saygılı davranacağımızı,
• Neye mal olursa olsun müşterilerimizin memnuniyetini her zaman en ön planda tutacağımızı,
• Rakip şirketler ile anlaşarak ortak fiyat belirleme, pazar paylarının bölüşümü, üretimlerinin sınırlandırılması ve diğer konularda tekel oluşabilecek konulara hiçbir zaman itibar etmeyeceğimizi,
• Her kim tarafından talep edilirse edilsin, Schindler ünitelerine ait yedek parçaları yasal süresi içinde koşulsuz olarak temin edeceğimizi,
• Her ne kadar kaybımız olursa olsun müşterimiz olabilecek her türlü kişi ve kuruluşlara hiçbir biçimde rüşvet, komisyon veya benzeri ödemede bulunmayacağımızı, bu tür ödemeleri yapabileceğini hissettiğimiz aracılarla çalışmayacağımızı,
• Yaptığımız işlemlerde, yasalarla düzenlenmiş olsun veya olmasın güzel dünyamızın ve doğamızın korunmasına azami dikkat göstereceğimizi,
• Yasal olsun veya olmasın, gerek satışlarımızdan, gerekse diğer ticari işlemlerimizden ahlaki olmayan çıkarlar elde etmeye hiçbir biçimde yanaşmayacağımızı,
• Maliyeti ne olursa olsun, ürün güvenliğini her zaman ön planda tutacağımızı,
Dünya’daki ve Türkiye’deki tüm Schindler çalışanları olarak beyan ve taahhüt ederiz.
Schindler “etik değerler sözleşmesi” uygulaması kararını ne zaman aldı ve bu kararın alınmasında etkili olan sebepler neler oldu?
Schindler, “Etik Değerler Sözleşmesi” uygulamasını 1995 yılında başlattı. Bu uygulamanın Türkiye’ye gelmesi ise 1997 yılının sonunda gerçekleşti. Tabii sistemin Türkiye’de uygulanmaya başlanması o kadar kolay olmadı. Çünkü sistem Türkiye’de başka bir önem kazanıyor.
Bugün Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerde uygulanan bu tip kurallara baktığımızda çoğunun kökeninde “anti-kartel” çalışmalarının yattığını görüyoruz. Türkiye’de ise bizim sektörümüzde zaten kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Dolayısıyla burada hiçbir firmanın rakipleriyle bir olup fiyatları yüksek tutamaya yönelik çalışmaları olamaz. Sonuç olarak uygulama bizim ülkemizde başka yönleri ile sisteme katkılar sağlıyor.
O halde “Etik Değerler Sözleşmesi” Türkiye’de farklı bir amaca mı hizmet veriyor?
Bir araştırmaya göre zengin ve kalkınmış ülke davranışları incelendiğinde büyük bir çoğunluğun temel ahlaki kurallar, dürüstlük, sorumluluk, kanun ve kurallara saygı, çalışkanlık, dakiklik, tasarruf ve yatırıma inanç gibi prensiplere kalben inandığı görülmüş. Bir an için Türkiye’de de her kurumun bizimki gibi bir uygulama yaptığını düşünün. Düzeltilmesi hayal bile edilemeyecek birçok sorunun aslında çözülebilir olduğunu görürdük herhalde.
Burada altını çizmek istediğim nokta, bu sözleşmede yer alan maddeleri sadece etik değerler olarak algılamadığımız… Sistem ilk olarak tüm kanun, kural ve yönetmeliklere kayıtsız şartsız uymayı gerektiriyor. “Bu zaten bir marifet değil olması gereken bir şey” diyebilirsiniz. Fakat Türkiye söz konusu olduğunda bu bir başarı… Bunun yanı sıra kanunlara uygun olan her şey de bizim için etik olmayabiliyor.
Peki bu ayrımı nasıl yapıyorsunuz?
İlk olarak işin teknik tarafından başlayayım. Bizim işimiz insanların can güvenliği ile doğrudan ilgili olduğu için ürettiğimiz bir asansörün tüm parametrelerinin standartlara yüzde yüz uygun olmasını sağlamak, bizim için en önemli konu. Her yıl ortalama on beş kişi asansör kazaları sonucu yaşamını yitiriyor. Fakat ne yazık ki bu konuda inanılmaz bir kamuoyu bilinçsizliği söz konusu…
Bundan sonra komisyonlar ve rüşvet gibi konular etik konular geliyor. Ne yazık ki bu sektörde bazı uygulamalar teamül haline gelmiş bulunuyor. Biz bunların dışında kalmak adına bir çok ihaleye girmiyoruz bile. Evet bu kuralları uygulamak kolay değil ama imkansız da değil. Üst yönetim, yaptığı işe inanırsa çalışanların benimsemesi de daha kolay oluyor.
Schindler bu kuralların uygulanışını nasıl denetliyor?
Schindler bu değerlerin uygulanması konusunda çok katı… Bu yüzden her ülkede iki yılda bir uygulamalar ayrıntılı bir şekilde denetleniyor. Schindler’in genel merkezinden denetçiler gelip tüm kayıtları ayrıntılı olarak inceliyor ve bir rapor hazırlanıyor.
Bu raporların değişik renkleri var. Örneğin beyaz rapor her şeyin düzgün olduğu, sarı rapor dikkat edilmesi gereken bazı noktalar olduğu anlamına geliyor. Kırmızı raporda ise yönetim hemen değiştiriliyor. Bu da büyük bir titizlikle gerçekleştiriliyor. Schindler Türkiye’de şu anda yaklaşık yüz elli kişi çalışıyorsa gelen denetçiler bu çalışanların yaklaşık kırk tanesi ile birebir görüşüyor.
Merkezden yapılan denetimlerin yanı sıra her çalışan da birer denetçi özelliği taşıyor. Çünkü etrafında bu değerlere aykırı davranışları gözlemleyen bir çalışan bunları üst yönetime bildirmediği taktirde kendisi de aynı eylemi yapmış kadar suçlu sayılıyor.
Schindler Türkiye olarak en son Nisan ayında bir denetimden geçtik. Bu denetimin sonunda aldığımız raporda etik değerlerin çalışanlar tarafından algılanması ve sahiplenilmesi oldukça yüksek derecede çıktı. Ben çalışanlarımızın bu değerleri bu derece sahiplenmesi ile gurur duyuyorum. Bunda benim de biraz olsun katkım varsa ne mutlu bana.
Bu kurallar faaliyet gösterdiğiniz tüm ülkeler için geçerli mi yoksa ülkelere göre bazı farklılıklar da söz konusu olabiliyor mu?
“Organizasyon Normları” olarak adlandırılan kurallar bütünü Schindler’in faaliyet gösterdiği ülkelerin tümünde uygulanmak zorunda. Fakat bizim etik değerlere aykırı olarak belirlediğimiz uygulamaların bir bölümü bazı ülkelerde kanunlara aykırı olmayabiliyor. Bu tür durumlarda bu uygulamayı yapabilmek için izin alınması gerekebiliyor. Özellikle Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerinde kanunların uygulanışı daha düzensiz… Dolayısı ile bu küçük farklılıkları bütün dünyada geçerli olacak bir organizasyon normuna yaymak doğru değil. Böyle durumlarda özel izin almak söz konusu olabiliyor.
Uygulamaya ilk başlandığı zamanlarda en çok hangi konularda sıkıntılar yaşadınız?
Uygulamanın ilk yıllarında etik değerlerin ne olduğunu tam olarak algılayamadığımız için bazı hatalar meydana geldi ve bir sarı rapor aldık. Fakat uygulamanın faydalarını görmeye başladıktan sonra daha fazla ciddiye alıyor ve daha çok mesai harcıyorsunuz. Bu anlamda biz de çok ciddi bir eğitim süreci yaşadık. Bu şirkette çalışan herkes bu sistemin neden var olduğuna, ne gibi faydaları olduğuna ve devamlılığının nasıl sağlanacağına ilişkin bir eğitim aldı.
Sarı rapor aldığımız ilk denetimin ardından 2002 yılında oldukça ayrıntılı bir denetimden daha geçtik ve beyaz rapor aldık. O tarihten beri de uygulamaya başarı ile devam ediyoruz. Uygulama bugün halkla ilişkiler çalışmalarımızın da bir parçası haline geldi.
Uygulamamız çalışan motivasyonuna ve değerleri sahiplenmesine de doğrudan yansıyor. Çünkü bu değerlerin içselleştirilmesi eğitimle başarılabilecek bir şey değil; yaşamak gerekiyor. Bu kurallar çalışanlarda birer refleks haline geldi.
Biraz da “Etik Değerler”e ilişkin eğitim süreci hakkında bilgi alabilir miyiz?
Bu konudaki eğitimin sonu hiçbir zaman gelmiyor. Çünkü mükemmeliyetçilik hiç bitmeyen bir yolculuktur. Eğitimde ilk önce amaçlanan bu değerlerin çalışanlar tarafından bir lüks değil ihtiyaç olarak algılanmasının sağlanması ve bu davranışların birer refleks haline gelmesidir. Bunun yanı sıra değerler de Schindler bünyesinde tekrar tekrar gözden geçiriliyor ve ihtiyaçlara göre yenileri ekleniyor. Bu da eğitim sürecinin hiç bitmeyeceğinin bir göstergesi aslında.
Konuyla ilgili olarak çalışanlarınızdan veya müşterilerinizden aldığınız geri bildirimler ne yönde?
Çalışanlarımızdan oldukça olumlu tepkiler alıyoruz fakat bu kurallar nedeniyle beraber iş yapmayı reddettiğimiz müşterilerimiz “Siz delisiniz!” diyorlar. Şu bir gerçek ki böyle bir işe kalkışıyorsanız bazı seslere kulaklarınızı tıkamanız gerekiyor. Yaptığımız işin doğruluğu ile ilgili kafamızda herhangi bir soru işareti yok. Biliyoruz ki doğruyu söylediğimiz için bazı köylerden kovulacağız.
Bizim Türkiye’de bir etki alanımız var. Dolayısı ile mutlaka bizi örnek alanlar olacaktır. Schindler Türkiye şu anda yüz elli kişinin çalıştığı bir kurum. Belki daha fazla çalışanımız olsaydı sesimizi daha fazla kişiye duyurma olanağımız olurdu.
Genel olarak iş dünyasında etik anlayışının geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında bu konuda bölgesel bazı farklar söz konusu olabiliyor. Örneğin Amerika’da bu konu biraz fazla abartılmış durumda hatta suistimal ediliyor bile diyebiliriz. Fakat Danimarka, İsveç ve Norveç gibi ülkelerde bu sistemin toplumun yararına çalıştığını söyleyebiliriz. Toplumun yararına olan bir şey aynı zamanda şirketlerin zararına olmamalıdır. Fakat Amerika’da bu sistem şirketlerin zararına çalışıyor. Türkiye’de ise özellikle Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecinde bu konuda oldukça önemli gelişmeler yaşanacak.
Belirtmek istediğim önemli bir nokta var: Bu konuda düzeni bozan en önemli etkenlerden biri de çalışanlara uygulanan prim sistemi bence… Çünkü eğer bir çalışana “Şu hedefi tutturursan maaşının beş katı prim alacaksın” derseniz, o çalışan o hedefi tutturmak için her yolu deneyecektir. Teşvik başka bir şeydir, çalışanın kafasını bulandırmak başka bir şeydir.