“Eskiden 7.9 şiddetinde heyecanlanırdım…”
Türkiye bu yaz, tam 752 sayfalık bir kitabı elinden düşürmedi. “Şu Çılgın Türkler” uzun süre en çok satan kitaplar listesinin başında yer aldı, herkes kitabı birbirine tavsiye etti. Kurtuluş Savaşı’nı roman tadında anlatan kitap, tarih derslerinde öğrendiğimiz bilgileri bizlere başka gözlerle, kanlı canlı aktarıyordu. Kitabın yazarı Turgut Özakman, 57 yıllık bir araştırmanın meyvelerini okurla paylaşıyordu.
Kimi okurlar Özakman ismiyle belki de “Şu Çılgın Türkler” aracılığıyla tanışmıştı ama bu usta kalemi sadece bu çalışmadan ibaret saymak kesinlikle doğru değil… Özakman’ın Ankara Radyosu’ndan TRT’ye, üniversite öğretim üyeliğinden Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne kadar nice hizmetleri bulunuyor. Eserleri de elbette “Şu Çılgın Türkler” ile sınırlı değil.
Özakman’ın farklı yönlerini HR Dergi okurlarına aktarmak için, kendisiyle bu sayımızda küçük bir söyleşi gerçekleştirdik. Yöneticilik deneyimlerini, çalışma tarzını da sorduk ama elbette söze “Şu Çılgın Türkler”den başlamadan edemedik…
Öncelikle “Şu Çılgın Türkler”den başlayalım dilerseniz. Kitapta bir millileşme ihtilalinin öyküsünü anlatıyorsunuz. Ancak bu öykünün en ilgi çekici unsuru, hiç kuşkusuz isimleri bilinmeyen kahramanları… Yönetilenler açısından baktığımızda böylesi bir başarının sırrı nerede yatıyordu sizce?
Bu dirilişin, toparlanışın ve şaşırtıcı direnişin bence birden çok nedeni var: Birincisi, halk liderine güveniyordu. Milli Mücadele’nin amaçları açık olarak belirlenmiş ve açıklanmıştı. (Amasya bildirgesi, Milli Misak…) Ordu milli bilince ve görev namusuna sahipti. Milli basın ve yurtsever aydınlar Milli Mücadele’yi şiddetle destekliyordu.
Öte yandan TBMM konuyla ilgili büyük bir kararlılık gösteriyordu. Bu arada elbette düşmanların barbarlığını da unutmamak gerekiyor. Sonuç olarak emperyalizm, karşısında önce milli kuvvetleri, sonra orduyu, daha sonra da bütün bir milleti buldu.
Kurtuluş Savaşı dendiğinde hep Atatürk’ün liderlik yönü konuşulur. Size kuşkusuz bu noktayı da soracağız ama, öncelikle merak ediyoruz; yönetilen tarafı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yönetilenlerin hangi özellikleri bu başarıyı beraberinde getirmişti?
Yılgın, yenik, yoksul , çaresiz, işgal altında ezilen halk bir kurtarıcı bekliyordu. Ünü Çanakkale Savaşı dolayısıyla duyulmuş olan M. Kemal Paşa halk için bir ümit olmuştu. Ordu askeri dehasını biliyor ve M. Kemal Paşa’ya inanıyordu.
Meclis’te M. Kemal Paşa’ya muhalif bir hayli milletvekili vardı. Böyle olmasına karşın hiçbiri bir başka başkan seçmeyi düşünmemiş, başka bir aday göstermemişti. Çünkü bu yaman dönemden ancak onun yönetimi ve dehası ile kurtulunabileceğini anlamışlardı.
Ve hepsini M. Kemal Paşa’nın istiklal bayrağı altında toplanmaya iten güdü, kurtuluş tutkusuydu.
Savaş sırasında müthiş bir gayret ve iş dünyasındaki popüler deyişle “motivasyon”a şahit oluyoruz. Sizce bu gayret ve motivasyonun sırrı neydi?
Olayın en gafillerinin bile uyarıcı olması ile Ankara yönetiminin açıklığı, içtenliği ve kararlılığı bence bu gayreti yaratıyordu.
“Şu Çılgın Türkler”de Atatürk’ün karizmasına, karar alma ve uygulama becerisine, krizleri yönetebilme yeteneğine bir kez daha şahit olduk. Bu konu hep konuşuluyor, sizin de görüşlerinizi almak istiyoruz: Atatürk’ü bu denli iyi bir yönetici haline getiren size göre hangi özellikleriydi?
Bence bu özelliklerin başında deney birikimi ve halkı ateş altında tanımış olması geliyor. Buna ek olarak acele karardan kaçınması, danışmaya önem vermesi, gerçekçiliği, geleceği en olumsuz olasılıkları da düşünerek ayrıntılarıyla planlaması, karar verince kararını duraksamadan ve azimle uygulaması geliyor.
“HİÇBİR MAKAMA UĞRAŞARAK GELMEDİM,
UYGUN GÖRÜLDÜM”
• 1930'da Ankara'da doğdu.
• Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı.
• Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi.
• TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983-1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
• Evli. Üç çocuğu, üç torunu var.
• 28 Eylül 1998'de, 'üstün hizmetleri dolayısıyla' Anadolu Üniversitesi'nce 'fahri doktor' unvanı verildi.
• Bugüne dek sayısız esere imza attı.
• 2002 Nisanında Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi.
• “Ben iyi bir öğrenciydim ve dikkatli bir çalışan oldum” diyor Özakman: “Hiçbir makama uğraşarak gelmedim, uygun görüldüm. Kendimi şu dört sözcükle özetleyebilirim: Çalışkan, dürüst ve iyi niyetli…”
Şu Çılgın Türkler, 57 yıllık bir çalışmanın ürünü… Çok okuduğunuzu, çok araştırdığınızı, çok belgelediğinizi biliyoruz. Kitaplarınızı hazırlarken nasıl bir çalışma süreci izlersiniz?
Konsantre olurum. Eksiksiz bir alan araştırması yaparım. Kesintisiz çalışırım. Günde ortalama 10 saat çalışıyorum şimdilerde. Bu süre, geçen yıl 12 saat idi. Yazdıklarımı sürekli okur, durmadan iyileştirmeye çalışırım. Yapabileceğimin en iyisini yapmaya çabalarım.
Siz de kariyeriniz süresince yöneticilik görevlerinde bulundunuz. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve Genel Müdürlük yaptınız. Yöneticilik sizin için nasıl bir deneyimdi?
Yayın ve tiyatro alanında çalıştım hep. Genç yaşta yönetici oldum. Takım çalışmasına çok önem verdim. Dileyen her zaman odama girebilmiştir. Benden korkmazlardı, sevdikleri için kırmaktan çekinirlerdi. Eskiden birlikte çalıştığım arkadaşlarla hâlâ dostuz
Aynı zamanda tiyatro oyunları da kaleme aldınız. Eserlerinizi sahnede izlemek nasıl bir duyguydu? “Ben olsaydım farklı yönetirdim” dediğiniz oldu mu?
Çoğunu beğendim. Beğenmediğim yorumlar da olmadı değil. Ama sorun etmedim. İlk yıllar 7.9 şiddetinde heyecanlanırdım. Şimdi de heyecanlanıyorum, ama şiddeti azaldı.