''En iyileri çekebilmek için, 'işveren markası' kilit önceliklerimizden biri''
Ralph Branderhorst ile Henkel’deki kariyerinin 10’uncu yılını,
Türk Henkel İnsan Kaynakları Departman Yöneticisi olarak göreve gelişinin ise
10’uncu ayını geride bıraktığı bir dönemde bir araya geldik; hem imza attıkları çalışmaları hem de kariyerindeki kilometre taşlarını ve Türkiye’ye bakışını öğrendik.
Hollandalı yönetici, “Türkiye, Henkel dünyası içinde, yetenek ihraç ettiğimiz ve yerel yetenekleri uluslar arası deneyimlerle geliştirerek, üst düzey pozisyonlarda değerlendirdiğimiz kritik bir ülke. Burada eğitim düzeyinin yüksek ve yeteneklerin bol olduğunu düşünüyorum” diyor ama hemen ardından ekliyor: “Yine de en iyileri çekmek bir mücadele alanı; bu nedenle işveren markası yönetimi bizim için kilit önceliklerden biri...”
Henkel’deki kariyerinizin başlamasının üzerinden 10 yıl geçtiğini biliyoruz. Nasıl bir yolculuk oldu bu?
Hollanda’daki Groningen Üniversitesi’nin İşletme Bölümü’nden mezunum. Uzmanlık alanım İnsan Kaynakları’ydı. Henkel ile, 2005 yılında Henkel Brüksel’de yaptığım zorunlu staj sırasında tanıştım. Brüksel, Benelüks bölgesinin merkeziydi. Bu nedenle benim açımdan önemli bir deneyim oldu. Stajım bittikten sonra da Henkel’de kalma fırsatı buldum ve İK Asistanı olarak çalışmaya başladım. İnsan Kaynakları Asistanı olarak görev yaptım. Burada geçirdiğim 7 yılın sonunda ise, eğitim geliştirmeden işveren markası yönetimine, işe alımdan Yapıştırıcı Teknolojileri İK İş Ortaklığı’na kadar, pek çok farklı alanda deneyim kazanmış oldum.
Artık İK’nın, sevdiğim ve gelişmek istediğim alan olduğunu biliyordum ama farklı bir şeyler de yapmak istiyordum. Bu dönemde uluslararası bir görevlendirme fırsatı çıktı karşıma: Dubai’ye İK Yöneticisi olarak atandım. Burası, tamamen farklı bir bölgeydi. Zaten benim de tercihim Almanya, Fransa değil, farklı bir kültürde deneyim kazanmaktı. Özellikle İK açısından tamamen farklı bir kültür görmek ve bunun iş yapış şeklini nasıl etki ettiğini deneyimlemek istiyordum.
Bölgenin merkezi olan Dubai’de, Körfez ülkelerinden de sorumlu olarak 2 yıl görev yaptım. Ardından Türkiye fırsatı ortaya çıktı. 10 aydır Türk Henkel İK Departman Yöneticisi olarak görev yapıyorum.
Bu farklı bölgeye atandığınızda İK cephesinden neler gözlemlemiştiniz?
Aslında benzerlikten çok farklılıklar vardı. Her şeyden önce, Dubai’de çok büyük bir expat çalışan grubu vardı. Mısırlı, Türk, Alman çalışanlarımız; farklı kültür ve background’lardan gelen kişilerdi. Öte yandan oradaki yetenek pazarında da tek bir kültür yoktu; farklı milliyetlerden öğrenciler vardı. Bu, gözlemlediğim temel farklılıklardan biriydi.
Bunun yanı sıra Henkel’in, Dubai’de bir şirket ve marka olarak buradaki kadar bilinirliği yüksek değildi. Orada daha yeni olmamız, pazardaki en iyi yetenekleri çekmek konusunda bir mücadele alanı yaratıyordu. Dolayısıyla her şeye neredeyse en baştan başlayarak oradaki ilişkilerimizi kurduk, Henkel Innovation Challenge ile ilgili çalışmaları yürüttük.
Tüm bunlar benim hem profesyonel kariyerime hem de küresel olarak İK’ya bakışıma büyük katkı sağladı.
Türkiye’ye gelmeden önce neler bekliyordunuz, neler buldunuz?
Aslında biraz hazırlıklıydım çünkü demin de söylediğim gibi Dubai’de pek çok Türk meslektaşım vardı. Hatta İK’daki en yakın çalışma arkadaşlarımdan biri de Türk’tü. Bu nedenle onlardan çok bilgi almıştım.
Ama benim temel olarak gözlemlediğim ilk nokta, Henkel’in Türkiye’de çok iyi bir repütasyona sahip olduğuydu. Öte yandan Türkiye, Henkel dünyası içinde de kritik bir ülke konumunda. Özellikle bölgesel perspektiften bakıldığında, diğer ülkelere yetenek ihraç ettiğimiz ülkelerden biri Türkiye... Türkiye’deki yeteneklere uluslar arası deneyim kazandırarak, onları geliştirip, daha sonra yine ülkede uygun pozisyonlarda değerlendiriyoruz. Yetenek pazarının son derece gelişmiş, eğitim düzeyinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Ama en iyileri çekmek her zaman bir mücadele alanı tabii ki. Bu nedenle işveren markası yönetimi bizim için kilit önceliklerden biri.
Türk Henkel bünyesinde nasıl bir İK yapılanması var? Kaç kişilik bir ekipsiniz?
9 kişilik bir ekibimiz var. İK’daki çalışanlarımızın; işveren markası, yetenek yönetimi, liderlik, çeşitlilik yönetimi gibi temel İK işlerine odaklanmasını istiyoruz.
İK yapılanmamız içinde temel iki bölümümüz var: İK İş Ortaklarımız, Çamaşır ve Ev Bakım, Beauty Care ve Yapıştırıcı Teknolojileri olmak üzere üç iş birimimize destek veriyor. Operasyon ve Ücretlendirme ve Yan Menfaatler bölümümüz ise iş değerlendirme, ücret çalışmaları, terfiler gibi görevleri yerine getiriyor.
Küresel olarak baktığımızda ise Shared Services bölümümüz bizim için önemli bir destek sunuyor. Örneğin artık ilk aday elemelerini bizler yapmıyoruz; yurtdışında Shared Service bölümündeki ekipler tarafından destekleniyoruz. Kısacası İK’da küresel olarak arka planda büyük bir ekip çalışıyor.
Şu anda İK ekibi olarak temel öncelikleriniz neler?
İK, küresel Henkel stratejisi doğrultusunda hareket ediyor. Stratejimiz çok net: “Sadeleştirilmiş operasyonlar ve motive bir ekip ile global bir şirket olarak rekabette üstün bir performans sergileyeceğiz. “ İK bu stratejide, global ekibimizi güçlendirmek olarak ifade edebileceğimiz “Inspire” kısmına odaklanıyor. Bunun altında 3 kırılım var: Liderlik, yetenek ve performans odağı ve çeşitlilik içeren ekipler ... İK için 3 kilit alan olan bu konularda yerel girişimlerde bulunuyor ve bölgesel başarılı uygulamaları Türkiye’de de hayata geçirmeye gayret ediyoruz.
Öte yandan, Türkiye’de akademik dönem başladığı için işveren markası yönetimi, şu anda temel önceliklerimiz arasında listenin üst sıralarında yer alıyor. Üniversite aktivite planlarımız hız kazanıyor.
Bunun yanı sıra, farklılıkların yönetimi, üzerinde çok konuşulan bir konu. Demin de belirttiğim gibi Henkel’de bu konu önceliklerimizden biri. Diversity, Henkel için üç boyutu ile önemli: “Farklı background’lar, milliyet ve kültürler”, “cinsiyet” ve “kıdem”... Bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla geçtiğimiz haftalarda Diversity Week’i gerçekleştirdik.
Tüm bunların yanı sıra, şimdilerde üzerinde çalıştığımız girişimlerden biri de tersine mentörlük programı... Özellikle Yürütme Kurulu Başkanımız Hasan Alemdar’ın da desteğiyle, gençlerden sosyal medya kullanımından işe nasıl baktıklarına kadar pek çok konuda mentörlük alacağız. Üst yönetimin desteğinin bu tür projelerde çok önemli olduğuna ve aksi durumda zaten başarılı olamayacağına inanıyorum.
Son olarak; uluslararası rotasyonların da bizim için çok önemli olduğunu belirtmek isterim. Ben de bunun bir örneği ve destekleyicisiyim. Ama zaten Türkiye’de bununla ilgili pek çok örneğimiz mevcut. Örneğin; Türkiye’de pek çok çalışanımız yurtdışındaki görevlerde aktif rol alıp, uluslar arası deneyimlerle gelişerek, daha sonra Türkiye’de üst pozisyonlarda görev aldı. Bu tür örneklerin, çalışanlarımızın gelişimi açısından çok önemli olduğuna inanıyorum.
Sizin, İK ekibinin kaptanı olarak yakın zamanda daha da ön plana çıkacağını düşündüğünüz bazı trendler var mı?
Trend olarak gördüğüm bir konu; iş – yaşam dengesi... Bu, Henkel için küresel olarak çok önemli. Bazı uygulamaları Türkiye’de de hayata geçiriyor ve bunların artmasını arzu ediyoruz. Bu konuda mobil çalışmayı teşvik edeceğiz. Ben, kişisel olarak da bunların destekçisiyim.
Türkiye’deki uygulama ve gelişmeler, merkez tarafından nasıl görülüyor?
Dürüst olmak gerekirse, benim Türkiye’yi seçme nedenlerimden biri de buydu: Türkiye bölgede en yüksek satışa sahip olduğumuz ülkelerden biri. Bu nedenle beklenti yüksek ve merkezimiz Düsseldorf’un gözünde Türkiye, kritik öneme sahip. Bu, İK’ya da yansıyor. Diğer ülkelerde kullanılabilecek girişimlere imza atmamız bekleniyor.
Daha büyük bir perspektiften bakarsak, Henkel gelişmekte olan ülkelere yatırım yapılması gerektiğine inanan bir şirket. Bu nedenle çalışanlarımızın önemli bir kısmı gelişmekte olan ülkelerde görev yapıyor. Henkel gerçekten uluslararası bir şirket.
Kısacası Türkiye genel olarak çok iyi algılanıyor. Bu nedenle yeteneklerimiz pek çok farklı ülkede görev yapıyor.
İK kariyerinde 10’uncu yılını geride bırakan bir yönetici olarak, gelecekte hangi konuların öne çıkacağını düşünüyorsunuz?
Başta da belirttiğim gibi Henkel bünyesinde İK artık çok daha fazla ana İK konularına odaklanıyor. Bu konsept bence çok önemli: Mümkün olduğunca dış kaynak kullanımına yönelerek ve operasyonel süreçleri online ortama taşıyarak, İK’nın temeli olmayan işleri İK ekiplerinin üzerinden almalıyız. Bence bu yöndeki gelişmeleri bir süre sonra daha fazla görmeye başlayacağız.
Bunun yanı sıra işveren marka yönetimi, yetenek geliştirme ve liderlik gibi konulara, İK topluluğunun gelecekte daha fazla odaklanacağını düşünüyorum.
“TEK SORUNUM TÜRKÇE’NİN ZORLUĞU...”
Ralph Branderhorst ile sohbetimiz sırasında, Türkiye’deki yaşamına da geliyor konu... Dubai’de İK ekibinde çok yakın Türk meslektaşları olduğu için, Türkleri ve kültürü zaten tanıyor olduğunu belirterek sözlerine başlayan Branderhorst, bakın nasıl devam ediyor: “Yine de buraya geldiğimde, karşılamanın sıcaklığı ve gördüğümüz misafirperverlik karşısında şaşkına döndüm. Dürüst olmak gerekirse, bu sanırım ülkenize has çok güzel bir özellik. Bu misafirperverlikten gurur duymalısınız. Öte yandan, Dubai’den sonra bu kadar yeşil bir yerde olmak da çok güzel. Şu anda tek sorunum, Türkçe’nin zorluğu. Bu dili öğrenmek çok da kolay değil...”