Doç. Dr. Oğuz Babüroğlu
Doç. Dr. Oğuz Babüroğlu kimdir? Geçmişten bugüne kariyer gelişiminiz hakkında bilgi alabilir miyiz?
16 yaşında burs kazanarak lise eğitimim için İngiltere’ye gittim. Üniversite ve yüksek lisansımı da İngiltere’de tamamladım. Daha sonra 1978 yılında yine burslu olarak Amerika’nın Philadelphia şehrine gittim. Amerika’da Wharton School of the University of Pennsylvania’da doktora yapmaya başladım. Doktoramı bitirdikten sonra öğretim üyesi ve danışman olarak Amerika’da 8 yıl kadar çalıştım. Amerika’da da eylem içerisinde öğrenme ve anlama, eyleme dahil olma, anlamak için değişim yapmaya çabalama konularında çalışmalarda bulundum. Halen Arama Katılımlı Yönetim Danışmanlığı’nda da bu çalışmalarla ilgili yöntemleri üretiyoruz.
Arama Katılımlı Yönetim Danışmanlığı şirketinin kurucususunuz. Aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’nde de öğretim üyesi olarak çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Her iki yöndeki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
1990 yılında Türkiye’ye döndüm. Katılım süreci tasarlayıp, şirketlere bu süreci tanıtmak anlamında ilk etapta Bilkent Üniversitesi’nde çalışmalar yaptım. Bu sırada bazı şirketlerle bu çalışmaları tanıtmak anlamında yazışmalarda bulundum. Olumlu geri dönümlerden sonra yapılan görüşmeler sonucunda bu şirketler ile çalışmaya başladım. 1995 yılında Bilkent Üniversitesi’nden ayrıldım. Sabancı Üniversitesi ile ilişkim, 1995 yılında Güler Sabancı ile danışmanlık çalışmalarımız sırasında başlattığımız bir tasarım süreci ve bir proje ile başladı. Bu proje yeni yüzyıl içerisinde mükemmel bir üniversiteyi yaratmak ile ilişkiliydi. Bu projedeki tasarım çalışmaları sonucunda üniversite içerisinde öğretim üyesi olarak yer almaya başladım. Diğer bir yandan da Arama Katılımlı Yönetim Danışmanlığı’nı hayata geçirdik. O günden bu yana yerli ve yabancı olmak üzere 250’nin üzerinde şirket ile çalışmalarda bulunduk.
Şu an üzerinde çalıştığınız projeler nelerdir? Bu projeler hakkında bilgi alabilir miyiz?
Şu an üzerinde çalıştığımız en önemli proje Tofaş’ı kendini yöneten bir organizasyona dönüştürme çalışmalarıdır. Bu çalışmalara da 1999 yılının Kasım ayında başladık. Bu; Tofaş’ın çok iyi bir pazar payı olduğu dönemden, % 20’lere düştüğü dönemlere rastlıyor. Tofaş’ta çok verimli çalışmalar gerçekleştirdik. Bu proje, Sabancı Üniversitesi’ndeki görevimden sonra bana en çok keyif veren çalışmadır. Bu projede Tofaş ekibinin de son derece istekli olması önemliydi. Çalışmalar sırasında gördüğümüz, düşünülen ve tasarlanan planların çok kısa sürede eyleme dönüşebildiği bir Tofaş ekibi ile karşı karşıya olduğumuzdu.
Son dönemde başlattığımız bir diğer çalışma da sivil toplum kuruluşları ile beraber yürüttüğümüz “Katılın Değiştirelim” projesidir. Bu projede de 40 kadar sivil toplum kuruluşu ile faaliyette bulunuyoruz.
4 Mayıs tarihinde gerçekleştirdiğiniz “Katılın Değiştirelim” Arama Konferansı’ndan bahsedebilir misiniz? Konferansta amacınız, beklentileriniz, çözüm önerileri ve alınan kararlar nelerdir?
Öncelikle her türlü çözümü Ankara’ dan beklememek, yapıcı çözümleri sadece talep etmemek dolayısıyla bizim de çaba göstermemiz gerekiyor. Böyle bir kriz ortamında sivil toplum kuruluşları olarak bizler neler yapabiliriz? Kendi kendimize uygulayabileceğimiz çözüm önerileri üretmemiz gerekiyor. “Katılın Değiştirelim” Arama Konferansı da böyle bir çabanın ürünüdür. Bu çalışmaya sendika başkanları, konfederasyon başkanları, odalar birliği, büyük küçük konu ile ilgili çevreden eğitime, sağlıktan aile içi şiddete kadar çalışmalarda bulunan her türlü sivil toplum kuruluşu katıldı. Bu çalışma tüm medya kuruluşları tarafından da büyük ilgi gördü. Konferansın sonunda geldiğimiz nokta bu tarz çalışmaların çoğalması ve yayılmasıydı. Dolayısıyla 40 kişilik katılımla gerçekleştirdiğimiz bu çalışmadan sonra şimdi bir günlük katılımlı uygulama ile gerçekleştireceğimiz 200 kişilik bir çalışma daha yapacağız.
“Katılın Değiştirelim” Arama Konferansı’nın ikinci önemli sonucu sivil toplum kuruluşlarında her zaman problem olan kaynak sıkıntısının giderilmesi için çözüm önerileri sunulmuş olmasıdır. Dolayısıyla önümüzdeki konferansta zorunlu üyeleri barındıran kuruluşlarla, gönüllü üyeleri bulunan kuruluşlar arasındaki kaynak paylaşımının ilk örneğini oluşturmak istiyoruz. Bu çalışmanın ismini de “Değişim Dönüşüm Buluşması” şeklinde ifade ediyoruz.
Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz ortamı hakkında düşünceleriniz ve bu krizin atlatılmasında sizin önerileriniz neler olabilir?
Alışılagelmiş yaklaşımlar ve çözümlerin 20 yıldan daha uzun süredir Türk halkını hangi noktaya getirdiği ortadadır. Dolayısıyla Türk toplumu olarak bizler bir sıçrama yapmazsak, daha da vahim felaket tabloları ile karşı karşıya kalacağız. Avrupa Birliği üyesi olmak, ekonomiyi gelişmiş ülkeler düzeyindeki seviyeye getirebilmek ve şirketler açısından rekabetçi markalar yaratmak bu çalışmalardan sadece birkaçını oluşturuyor. Dolayısıyla benim görüşüm; yeni, taze konu ve kişilere yönelmemiz, krizi iyi yönetenlerin ve alışılmışın dışında çalışmalar yapanların çok daha avantajlı olacağı şeklindedir. Bu noktada da alışılagelmişin dışındaki çalışmaları yakalayacak yaratıcı ve cesaretli yöneticilere ihtiyacımız bulunuyor.
Size göre Türkiye’nin “in”leri ve “out”ları nelerdir?
“Out” olarak ilk etapta aklıma gelenleri yolsuzluk, siyasetçi olmak, pasif ve sessiz kalmak, hükümetin işbirliğini bozmanın maliyetinin yüksek olması, değişimi engellemek ve tek başına çözüm aramaya çalışmak olarak sayabilirim.
“İn”ler arasında ise kriz yönetiminin normal bir yönetim tarzı olduğunu artık kabul etmemiz gerektiği, daha önce cesaret edilemeyen radikal değişiklikleri yapma cesaretinin edinilmesi, birlikte çözüm üretme, birlik olma, takım olarak hareket etmeyi sayabilirim.
İş yaşamı dışında Oğuz Babüroğlu kimdir? Boş bir hafta sonunuzu nasıl geçiriyorsunuz? Özel zevkleriniz arasında neler bulunuyor?
Arama Konferansı çalışmalarını genellikle hafta sonları uyguluyoruz. Dolayısıyla ayda bir hafta sonumu boş olarak geçirme şansım oluyor. Ancak ailemle yaptığımız anlaşmaya göre hafta sonu çalıştığım zamanlar Çarşamba günümü hafta sonu gibi değerlendiriyorum. İş yaşamım dışındaki en önemli uğraşım 4 ve 5 yaşlarındaki oğullarım ile zaman geçirmektir.
Akademik hayatım, iş hayatım ve danışmanlık hayatım birbiri ile çok iç içe ve ilişkili olduğundan en büyük zevkimi de kitap okumak oluşturuyor. Bu arada çok sevdiğim folklor danslarına da devam etmeye çalışıyorum.
Özel ve iş hayatınızda bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Bundan sonra Sabancı Üniversitesi’nde, Tofaş’ta ve sivil toplum kuruluşları ile yaptığımız ve yapmakta olduğumuz çalışmaları tüm toplum olarak Avrupa Birliği’ne katılımımız için gerçekleştirmeyi arzu ediyorum. Yaptığımız çalışmaları uluslararası platformlara ve küresel alanlara taşımak bizim için çok önemli. Bu amaçla Amerika’da da bir ofisimiz bulunuyor. Geçtiğimiz ay içinde Virginia dağlarındaki köylerin kalkınmasıyla ilgili bir Arama Konferansı düzenledik. Bu çalışmalar özen gösterilmesi gereken, kolaylıkla tekrar edilemeyen ve belki de hayatta insanın başına ancak bir kere gelebilecek çalışmalardır. Biz de Arama Katılımlı Yönetim Danışmanlığı olarak bu tarz projelerin peşindeyiz.
Hazırlayan: Hande Patır