Bu ay söz babaların…

HP Türkiye İnsan Kaynakları Müdürü Adnan Erdoğmuş:
“Baba olmak insanı kişisel egolarından uzaklaştırıyor.”


16 yaşında bir kızım ve 5 yaşında bir oğlum var. Her bir evlat, sadece evladımız için değil, kendimiz için de yeni bir hayat demektir. Çocuk sahibi olmamız sadece iş hayatına değil tüm yaşama bakış açımızı olumlu anlamda etkiliyor. Her şeyden önce kişisel egolarınızdan uzaklaşıyor; daha paylaşımcı, verici ve şefkatli oluyorsunuz. Olaylara daha anlayışlı, daha hoşgörülü bakabiliyorsunuz.

“Çocukla çocuk olmak, taşlaşmış yanlarımızı yontma şansı veriyor”
Öte yandan bir çocuğu büyütürken planlama, organizasyon, zaman yönetimi, risk yönetimi, yaratıcılık, yapıcı geribildirimde bulunma dâhil birçok farklı beceriyi farkında olmadan sürekli kullanıyor ve geliştiriyoruz. Çocuk hangi saatte uyuyacak, hangi saatte beslenecek, nerede ve nasıl oynayacak, oyun alanı ve araçları yeterince güvenli mi, oyunun kurallara ne olmalı, bugün nasıl bir masal anlatmalı, ne öğüt vermeli? Bence bütün bu yetkinlik ve beceri gelişimleri iş yaşamlarımıza pozitif olarak yansıyor.

Ancak bence en önemlisi çocukla çocuk olma şansını elde ediyoruz! Bu da hayatın akışı içinde bir takım taşlaşmış yanlarımızı yontma şansını veriyor bize. Geçirdiğimiz vaktin sadece kendi çocuklarımız ile olması da şart değil. Kişi çevresindeki çocuklara ve yaşlılara ne kadar çok vakit ayırırsa, o kadar çok şey öğreniyor; o kadar dolu ve anlamlı yaşıyor. Saf olmak, dürüst olmak, coşkulu olmak, basit ve doğru mantık kurmak adına ya da tecrübeleri dinleyip faydalanmak, akıl sormak, danışmak, anlamak adına oldukça yararlı olduğunu düşünüyorum.

“Artık ip değil hayatı atlayan yetişkinler olarak
çocuklarla vakit geçirmeye ihtiyacımız var”

Çocukluk ve yaşlılık arasında kalan yetişkin hayatlarımız geçim meşgalesi içinde, karmaşık hayatlar. Bir şeyler olmak için, bir şeylerin ardından koşturmak ve yetişmekle geçiyor. Çocukluk, henüz törpülenmemiş içgüdülerimizle dolu, coşkulu ve hayata gülen yüzümüz; yaşlılık ise kişiliğimizin oturmuş, huzur bulmuş, hayata anlamlı bakan halimiz...

Yoğun çalışan ve bu nedenle artık ip değil hayatı atlayan, çelik çomak değil “Excel” – “inbox” oynayan yetişkinler olarak her ikisine de ihtiyacımız var. Bu nedenle çocuklarla ve yaşlılarla geçireceğimiz her bir vakit, kendimizi bulmak, geliştirmek ve hayatın özünü yakalamak adına eşsiz fırsatlardır.

Unilever Algida Tedarik Zinciri Direktörü Şahin Ali Gökçelik:
“Kızımla ortak hobiler yaratmaya çalışıyorum”


Ben öncelikle; “Kariyer sahibi”, “profesyonel yönetici” gibi sıfatlardan önce “Baba olmak bir erkek için nedir?” sorusunun yanıtını kendimce anlatmak istiyorum. Evliliğin kurumsal bir birliktelik olduğunu hatırlayacak olursak çocuk da bu birlikteliğin onu besleyen en önemli meyvesi…

Dolayısı ile her şeyden önce evliliği kabullenmek; daha da doğrusu ihtiyaç duymak gerekir ki hayatımızdaki radikal kararın bir gerekçesi olsun. Günümüzde evlilik de, çocuk sahibi olmak da insan hayatında radikal birer değişiklik haline geldi. Toplumumuzun yönlendirmesi bir yana, ben düzenli hayatı seven, sistemli yaşamaya çalışan bir kişi olduğum için “Doğru insanla karşılaştığıma inandığım an evlenirim” düşüncesindeydim ve 32 yaşımda iken de bu gerçekleşti.

“Çocuk sahibi olmak kadar ona kaliteli zaman ayırmak da önemli”
İsabetli bir karar verdiğimi düşünüyorum, “Daha erken yaşlardayken de evlenebilirmişim” düşüncemi de taşıyorum çünkü çocuk sahibi olmak kadar ona kaliteli zaman ayırıp mutlu, sağlıklı bir fert olarak topluma yetiştirmek de önemli.

Evet, 34 yaşımda iken kızım Zeynep dünyaya geldi ve hayatımızın odağı doğal olarak değişti. Doğal olarak derken biraz da “Benim doğam gereği değişti” dememde fayda var; kızım benim için çok değerli. Kişisel hayatımdaki değişimlere önce nişanlılık, evlilik dönemi ile başlamak gerekir. Aktif, birçok hobisi olan (basketbol, futbol, avcılık, binicilik, köpek yetiştirme, 4x4 araçla arazi gezisi) bir insanım ve ruhsal olarak yenilenmem açısından da hayatımda önemli yeri olduğunu düşünüyorum.

“Ortak hobi yaratmaya özen gösteriyorum”
İşkolik olmasam da en iyisini yapma çabasında, mükemmeliyetçilik tarafı da olan birisiyim. Dolayısı ile kontrolüm dışında gelişen, değiştiremeyebileceğim konuların yaratabileceği ilave stresi bir şekilde atmam gerekir ve bu da ancak hobileriniz ile mümkün. Hem iş hem aile hayatımdaki sağlık için evlendiğim ilk günlerden itibaren sanki eşimle pazarlık yaparcasına bu gerekçeyi göstererek kendime ait haftanın belirli saatleri olmasını istedim.

Bu arada da ortak hobi yaratmak ve birlikte stres atacak alternatiflerinde peşindeyiz, hala da uğraşıyoruz. Bu kısım da birlikteliğin beslenmesi ve anlamı için bence çok önemli. Benim ve eşimin işi (diş hekimliği) gereği Çorlu-Tekirdağ’da ikamet ediyoruz. Ben sorumluluklarım çerçevesinde sıkça İstanbul’a gidip geliyorum. Buradan zaman yönetimine geçmek istediğim için biraz iş hayatına girmiş olduk; çünkü hem aileye, hem kendinize ve değerli varlığımız çocuğunuza vakit ayırmanız gerekiyor.

Evlilikle birlikte hobilere sınırlama getirip, önceliklendirme yapmaya çalışma veya hepsine daha kaliteli vakit ayırma mücadelesine ilaveten çocuk sahibi olunca daha da kısalan kişiye özel vakitlerden bahsediyoruz. Hangi işle uğraşıyorsanız bence fark etmez hayat mücadelenizden artan zamanı (Türkiye şartlarını ve kültürünü düşünerek söylüyorum) çok etkin yönetmeniz, planlı yaşamanız gerekiyor.

Zaten iş hayatındaki plan temposundan bunalan biz tarz insanlar için hoş olmasa da maalesef realite bu. Bunu bilerek mutlu olmaya çalışmak en doğrusu. Biraz da ilerleyen yaşımızın (40 yaş) da etkisi ile hobilerimin de yavaş yavaş değiştiğini, yumuşadığını ve daha da ilginci kızımla yeri geldiğinde saklambaç, atçılık, kovalamaca vb..oyunlar oynamanın; yani kısaca ona vakit ayırmanın da bir hobi olduğu sürece girdiğimi görüyorum.

Belki bu vesile ile ben de çocuk olduğum günlere dönüyor ve basit düşünmeye çalışıyorum. Diğer bir mücadelem veya çabam ise eşimle olduğu gibi kızımla da ortak hobi yaratmaya çalışmak, daha doğrusu onu birçok aktiviteye girdirerek ilgisini anlayıp hobileşebilecek heveslerini anlamak.

Şu anda köpek sevgimiz ve binicilik; gelişmekte olan alışkanlıklardan… S. Covey’in belirttiği gibi alışkanlıklar bilgi, beceri ve isteğin kesişimi… Bilgi arttıkça da istek doğabiliyor, dolayısı ile beceri tarafında büyük engeller yoksa bence alışkanlık oluşumu zor değil. Yeter ki buna ihtiyacımız olduğunu hissedelim veya farkında olalım.

Özetle, iş tempomuz ne olursa olsun daha sağlıklı bir yaşlılık dönemi için, hem kendimize hem de ailemize vakit ayırmak kaçınılmaz. Ailemiz derken eş, çocuk ve bunun yanında anne baba olunca daha iyi anladığınız bazı duygular çerçevesinde kendi anne ve babalarımızı da eklemek istiyorum. Mümkün olduğunca onlara da babalık, annelik duygularını tattırmak, hala evlatları olduğunuzu hissettirmek çok önemli, kaç yaşında olursanız olun…

Tüm babaların ve kendi babamın günlerini kutluyorum. Bize babalık hissini tattıran çocuklarımızı öpüyor, onları dünyaya getiren annelere şükranlarımı iletiyorum.


Mercedes-Benz Türk İnsan Kaynakları Müdürü Salih Ertör:
“Çocuklarımın da beni yönettiğini gördükçe yönetimin interaktif bir süreç olması gerektiğini kavradım”

Çocuklarımızın aileye katılması zaten pek fazla olmayan kendimize ayırdığımız zamanı daha da azalttı. Ben yine iş yaşamında sosyal bir ortam içindeydim ama büyük anneler de hayatta olmadıklarından eşim yönetici olarak çalıştığı işinden ayrılarak kendini tamamen çocukların bakım ve eğitimleri konusuna odakladı.

“Çocuklara otoriter yöneticilik sökmüyor!”
Bu yaklaşım herkes için doğru olmayabilir ancak biz bundan pişman olmadık. Şu anda 20 yaşını aşmış olan kızlarımız da herhalde memnunlar ki annelerine “Bizim çocuklarımız olur ise onları da lütfen sen eğit, performansından memnunuz” diye takılıyorlar.

Benim fark ettiğim şey: çocuklara otoriter yöneticilik sökmüyor. Onlarla yarışa girerseniz kaybedersiniz. Doğru olduğuna inandığınızı söyleyip serbest bırakın. Sorumluluk sahibi olarak yetişmişlerse problem yok.

Çocuklarımla diyalogda farkına vardığım diğer bir konu esasen onların da sizi yönetmekte olduğu ve yönetimin oldukça interaktif bir süreç olmasının gerektiğini size sürekli göstermeleridir.

“Babalık” ve “yöneticilik” rollerinin birbirini nasıl geliştirdiğine uygun bir örnek anımı anlatmak isterim... Üç günlük bir koçluk eğitimine katılmıştım ve sertifika alabilmek için ev ödevi olarak bir kişiye koçluk uygulamam istenmişti. O sırada büyük kızım üniversite değiştirmek konusunda karar vermekte ve yöntem seçmekte zorlanıyordu.

Bir taraftan bana fikir danışıyor, diğer taraftan telkinlerime karşı çıkıyor ve isyan ediyordu. Bu seminerde başarılı koçluk için öğretilen “kritik etmeyin”, “tavsiyede bulunmayın”, “kendi çözümünü kendisine buldurun” gibi ana kuralları uygulayarak kızımla yaptığım görüşme çok olumlu geçince epey sevindim. Şimdi esasen fazla nasihat vermeye, hemen çözüm üretip telkin etmeye eğilimli yönetim tarzımı değiştirmeye çalışıyorum. Kolay olmadığını itiraf etmeliyim.

Anne baba eğitimleri verilmeli
Son olarak vermek istediğim örnek de “Ana Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ile şirkette çalışan anne ve babalara verdiğimiz “BADEP”; “Baba Destek Programı” ve “Anne Destek Programları”nın başarısına ilişkin.

Bu eğitim programları çalışanların hem aile ortamında hem de iş ortamındaki iletişim yetkinliklerini son derece arttırdığı ve gözlemlenebilir, ölçülebilir etkin sonuçlar verdiği için çalışanlarımız çok mutlu, defalarca basında da örnek olarak gösterildi bu eğitimler. Evet, ailelerinde mutluluk düzeylerinin arttığını adeta haykırıyorlar. Yine kendimi tutamayıp tüm şirketlere önermek isterim bu eğitimleri.

Bu vesile ile tüm babaların babalar gününü de kutlarım.


Filiz Gıda İnsan Kaynakları ve İç Hizmetler Direktörü İbrahim İnceçam:
“Çocuk sahibi olmak hayatın her alanına ilişkin kavrayışımı, bakışımı ve duygularımı da kökünden değiştirdi.”

Çocukluğumuzda hepimiz anne-babalarımızdan pek çok kez işitmişizdir şu sözü: “Siz de anne-baba olduğunuzda anlarsınız!” Bu sözü her duyuşumda verdiğim tepki aynı olurdu: Ben şimdi de anlıyorum, bunun için baba olmama hiç gerek yok ki...

Hâlbuki ana-babamın bu sözle ne demek istediklerini oğlumla geçirdiğim on iki yıl boyunca çok farklı bir boyutta kavramaya başladım. Çocuk sahibi olmak sadece ana-babamın duygularını anlamamı sağlamadı. Aynı zamanda hayatın diğer alanlarına ilişkin kavrayışımı, bakışımı ve duygularımı da kökünden değiştirdi. Bu, hemen baba olur olmaz gerçekleşiveren bir değişiklik değil elbette. Eşimin hamile olduğunu öğrendiğim anda başlayan, hala devam eden ve hep devam etmesini arzu ettiğim bir değişim süreci. Beni her aşamasında farklı yönlerden etkileyen ve geliştiren bir süreç…

“Geçmişe göre sınırlarımın çok daha geniş olduğunu görüyorum”
Genel olarak çevremi algılayışımı değiştirmesinin yanında, baba olmanın iş yaşamına bakışımı da olumlu yönde etkilediğini fark ediyorum. Baba olmak sanırım herşeyden önce tepkilerimdeki aşırılıkları törpülememe yardım ediyor.

Her geçen gün ilişkilerimde daha sabırlı, duyarlı ve anlayışlı olmayı öğreniyorum. Çocuk sahibi olmak büyük bir sabır sınavı dersem herhalde abartmış sayılmam. Hep talep eden, benden daha zeki (zekâsını annesinden almış olmalı ) ve istediğini almak için her yolu deneyen biriyle karşı karşıya olmak, sarsılmaz bir kararlılık ve sabır gerektiriyor.

Geçmişe göre sınırlarımın çok daha geniş olduğunu görüyorum. İşler istediğim gibi gitmediğinde dahi soğukkanlı kalabiliyor, yeni alternatifleri daha kolay bulabiliyorum. Herşey ters gittiğinde bile, sakin olmayı becerebiliyor, kendimi her defasında motive edebiliyorum. Bunu kendi başıma beceremediğimde ise oğlum en büyük yardımcım...

Eve gittiğimde onunla birlikte olmak, yeniden pozitif enerjiyle dolmamı sağlıyor. Birlikte bir oyun oynadığımızda, sohbet ettiğimizde ya da bir filmi paylaştığımızda, tüm kötü duygu ve düşüncelerden sıyrılıp, yaşama daha pozitif bakabiliyorum.

Çocuk sahibi olmanın iş ve özel yaşam dengesini kurmakta da çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. İş hayatımı, “baba olmadan öncesi” ve “sonrası” şeklinde iki döneme ayırabilirim rahatlıkla. Çocuk sahibi olmadan önce işim her zaman ilk önceliğe sahipti. Yaşamımı işim belirlerdi. Ancak, işe daha fazla zaman ayırmak sizi daha üretken kılmıyor. Hatta deneyimlerim tersinin daha doğru olduğunu gösterdi.

“Çocuğumun davranışlarından edindiğim deneyimle,
yetişkin davranışlarını daha iyi anlıyorum”
Baba olduktan sonra ve de giderek artan bir biçimde yaşamımı yeniden düzenleme ihtiyacı hissettim. Yeni zaman dağılımında önceliği ailem aldı. Şimdi iş saatleri anlamında dozu kaçırmamaya özel bir önem veriyorum. Bu tavır, işteki üretkenliğimi ve genel olarak mutluluğumu olumlu yönde etkiledi. Şimdilerde hayatı daha çok yönlü ve doyumlu yaşadığımı hissediyorum.

Yetişkinlerden farklı olarak çocukların davranışları çok daha doğal, içten ve kolay anlaşılabilir. Bir baba olarak, çocuğumun davranışlarından edindiğim deneyimle, yetişkin davranışlarını daha iyi anlayabildiğimi fark ediyorum. İnsanlara yönelik tutum ve davranışlarıma yön verirken bu bilgiden çok faydalanıyorum. İş ilişkisinde olduğum insanlar hakkında daha isabetli gözlemler ve değerlendirmeler yapabiliyorum.

Ben ana-baba olmasam da bunları biliyorum diyenlere, yıllar önce duyduğum ve ancak çocuk sahibi olduğumda gerçekten kavradığım bir sonsözle karşılık vermek istiyorum: yazdıklarımı “anne-baba olduğunuzda çok daha iyi anlayacaksınız!” Arzu eden herkesin anne-baba olmasını dilerim.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)