Beyin Göçü & İnsan Kaynakları Yönetimi
1 Tarihin birçok dönemlerinde gerçekleşmiş olan bu fenomen özellikle 1950'lerden sonra ekonomistlerin ve eğitimcilerin konusu olmaya başlamıştır. Otoriteler beyin göçünün değişik biçimlerde gerçekleşebileceğini söyler. Örneğin, nitelikli kişilerin kapasitelerinin altında kullanılmaları bir tür beyin göçüdür. Bunun dışında bir ülkede bulunan insangücünün o ülkedeki yabancı kuruluşlarda çalışması da beyin göçünün gizli bir biçimi olarak görülür. Ayrıca, ülke dışında eğitim gören kişilerin ülkelerine döndüklerinde bazı uyum sorunları nedeniyle verimsiz olmaları da o ülke açısından beyin göçü olarak nitelendirilir.
2 Beyin Göçü her zaman sakıncalı mı ?
Nitelikli insan kaynaklarının yetiştikleri ülkeleri terketmeleri bilimin evrenselliği ilkesi bağla mında düşünüldüğünde sakıncalı görülmeyebilir. Çünkü nitelikli bireyler yetiştiği yere bakılmaksızın bilimin ve insanlığın hizmetinde olan kişilerdir. Dolayısıyla bu kişilerin daha iyi çalışma şartları içerisinde yeteneklerini değer lendirmek için başka ülkelere gitmelerinde bir sakınca yoktur. Nitelikli bireylerin sağladıkları faydalar sadece gittikleri topluma değil kendi ülkelerine de yansır. Çünkü bu kişiler, ailelerinin ve ülkelerinin refah düzeyinin yükselmesinde, bulundukları ülkedeki kendi ülkele rine karşı olan politikaları etkilemede önemli katkılar sağlayabilir.
3 Ancak, araştırmalar insan kaynaklarını çeken ülkelerin bu fenomenden daha çok faydalandığını göstermektedir. Örneğin, A.B.D. dışarıdan gelen insan kaynaklarından önemli ölçüde kar sağlayan bir ülkedir. Bu ülkeye 1949 ile 1967 arasında 100 bin doktor, bilimadamı ve mühendis gelmiştir. Yabancı doktorların A.B.D. sağlık sektörüne % 20 oranında değer kazandırdığı öne sürülmektedir.Yapılan araştırmalarda A.B.D.'nin dış ülkelerden çektiği doktorları 12 yeni Tıp fakültesi açarak yetiştirebileceği vurglanmaktadır. 1974'de Kongre tarafından hazırlanan bir rapora göre 1971'de A.B.D., ülke dışından sağlanan insan kaynakları ile 835.5 milyon dolar kazanç sağlamıştır. Eğitime yapılan yatırımın yararlarının gelecekte de devam ettiği hesaba katılırsa ABD'nin dışardan gelen insan kaynaklarından sağladığı kazancın daha fazla olduğunu söylemek mümkündür.
4 Beyin Göçü ve Türkiye
Türkiye, insan kaynaklarını zaman zaman çeken bir ülke olmuştur. Özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'ye Asya ve Balkanlar’dan çok sayıda insan gelmiştir. 1771'den 1989'a kadar gelen insan sayısının yaklaşık on milyon dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Bunun yaklaşık sekiz milyonu Cumhuriyetin ilanına kadar, iki milyonu da Cumhuriyetin ilk yıllarında gelmiş tir.5 Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyetler Birliği'nden gelen Türk kökenli ve Almanya'daki nazi baskısından kaçarak Türkiye'ye yerleşen Alman bilimadamları, Türkiye'nin dışarıdan sağladığı en önemli insan kaynakları arasında sayılabilir.
5 Diğer taraftan Türkiye, zaman zaman da insan kaynaklarını kaybeden bir ülke olmuştur. Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’na mensup değişik milletlerden özellikle ABD'ye binlerce insan göçetmiştir. Bu dönemlerdeki göçler daha çok siyasal kargaşa ve savaş gibi nedenlere bağlıydı. İnsan kaynaklarının dış ülkelere gitmesinin bugünkü nedenleri ise büyük ölçüde ekonomi, ulaştırma ve haberleşme sistemlerindeki gelişmelere dayanmaktadır.
1960'lardan sonra Türkiye'den özellikle Avrupa Topluluğu ülkelerine yönelik göç hareketleri başlamıştır. 1980 'li yıllardaki göçler ise Ortadoğu ülkelerine yönelmiştir. Birleşmiş Milletler'in verilerine göre 1962 67 döneminde her yıl ortalama 375 Türk bilimadamı dışarı göç etmiştir. Bunların % 51.1'i tıp, % 40'ı mühendislik, % 5.5'i doğal bilimler ve % 3'ü sosyal bilim alanlarında öğrenim görmüş nitelikli bireylerden oluşmaktadır.
6 Üçüncü Beş Yıllık Plan'a göre 1970 yılına kadar, mimarların % 7'si, makine mühendislerinin % 5.3' ü, uzman doktarların % 8.2'si ve pratisyen doktorların % 21.4'ü çalışmak amacıyla yurtdışına gitmişlerdir. Türkiye'deki nitelikli insangücünün yaklaşık % 10'unun yurt dışında olduğu öne sürülmektedir. Doğal olarak Türkiye çeşitli nedenlerle dışarıya kaptırdığı insan kaynak larından dolayı zarara uğramış bir ülkedir. 1967 yılında Türkiye'den ABD'ye gitmiş olan 203 yetişmiş eleman için hesaplanan maddi kayıp 18.270.000 doları bulmaktadır. Bu miktar, 1965 yılı değeriyle kişi başına düşen 90.000 dolar tutan bir kayıba karşılık gelmektedir.
7 Özellikle 1980'li ve 90'lı yıllardan sonra Türkiye'nin yurtdışı ile olan etkileşimi karşılıklı olarak artmıştır. Çok sayıda kişi yurtdışına değişik amaçlarla giderken aynı zamanda çok sayıda yabancı da Türkiye'ye gelmiştir. Ancak bu dönemde Türkiye'nin beyin göçü fenomenini nasıl yaşadığını kestirmek zor olsa gerek. Ne var ki özellikle Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Bloku ülkeleri nin dağılmalarını izleyen süreçte bu ülkelerin yetişmiş beyin göçünün Türkiye'ye çekilmesi konusunda gerekli politikaların geliştirilmediği de açıktır.
Beyin göçüne neden olan etkenler...
İnsan kaynaklarının ülkelerarasında dolaşımına iki farklı açıdan yaklaşılmaktadır. Birinci yaklaşıma göre, yetişmiş insan kaynakları, kültürel açıdan gelişmiş ileri teknoloji ve yüksek sosyo ekonomik refah düzeyine sahip olan çekici yerlere göç ederler. ‹kinci yaklaşıma göre ise nitelikli insangücü fazlaysa ve bunlara bir başka yerde ihtiyaç duyulursa talep edilen yere göçeder. Bu yaklaşımların dışında insan kaynaklarının başka ülkelere gitmesi aşağıdaki etkenlere de dayandırılabilir.
9 Öncelikle siyasal koşullar, nitelikli bireylerin göç etmesine neden olabilir. İkinci Dünya Savaşı'ndan önceki ve sonraki yıllarda nazi baskılarına bağlı olarak Einstein, Freud, Erich Froom gibi çok sayıda bilimadamının ABD'ye göç etmesi siyasal nedenlere dayandırılabilir. Dinsel ayrılıklar da insanların bulundukları yerden başka yerlere göçetmesine neden olmuştur. Azınlıkda kalan gruplar dindaşlarının daha yoğun olduğu bölgelere göç etme meylini tarih boyunca göstermişlerdir. Unesco'nun araştırmalarına göre (1978) Orta doğu'dan Musevilerin, değişik ülkelerden Müslümanların, Latin Amerika'dan Protestanların, Hindistan ve Mısır'dan Hıristiyanların göç ettikleri saptanmıştır.
Beyin göçünde rolü olan bir başka etken de sömürge bağlantıları ve lisan benzerliğidir. Sömürge olmuş ülkeler hala sömürgeci ülkelerin kültürel özelliklerini taşıyabilir. Sömürge ülkelerdeki insanlar sömürgeci ülkelerin lisanına aşina olabilir, yönetim ve siyasal yapısını tanıyabilir. Bu benzerlikler sömürge olan ülkelerdeki bireylerin sömürgeci ülkelere gitmelerinde özendirici bir rol oynayabilir.
10 Yapılan araştırmalar, nitelikli insanların çoğunun, daha iyi araştırma ve çalışma şartlarına sahip olmak için göç ettiklerini ortaya koymuştur. Buradan hareketle araştırma ve geliştirmeye verilen önemin nitelikli insan kaynaklarını çekeceğini söyleyebiliriz. Nitekim A.B.D.'deki yabancı kökenli insan kaynaklarının sayısında, özellikle 1950'den sonra araştırma ve geliştirmeye verilen desteğin artması ile önemli ölçüde bir artış gözlenmektedir. Bu ülkedeki endüstri sektöründeki araştırma ve geliştirme için toplam harcamalar 1957'de 7.731 milyon dolar iken 1965’de 14.197 milyon dolara yükselmiştir. Araştırma ve geliştirme harcamalarının bu ölçüde artması da doğal olarak yüksek nitelikli insanlara duyulan talebi yükseltmiştir.
11 İnsan kaynakları bazen bilinçli politikalara dayalı olarak da bir ülkeye akın edebilir. Örneğin, 1960' lardaki ABD'ye gelen nitelikli insan göçü A.B.D. hükümetinin göçmen yasasını, eğitimli insanların ülkeye göç edebilmesini kolaylaştırıcı niteliğe sahip hale getirmesiyle yakından ilişkilidir.
12 En önemli etken: İnsan Kaynakları Yönetimi
Beyin göçüne neden olan etkenlerin hepsini insan kaynaklarının etkili bir şekilde yönetilememesine bağlayabiliriz. Çünkü, işgörenlerin seçimi, eğitimi, kariyerlerinin planlanması, ücretlerin düzenlenmesi ve iş tasarımı gibi konularla ilgilenen insan kaynakları yönetimi beyin göçüne neden olan etkenlerle yakından ilişkilidir. Bu bağlamda beyin göçünün altında yatan temel etkenin, insan kaynaklarının etkili bir şekilde yönetilememesi olduğunu söyleyebiliriz.
Bir ülkedeki insan kaynaklarının yetiştirilmesi iyi yönetilemez ise toplumun ihtiyaçları ile uyuşmayan bir insan potansiyeli üretilmiş olur. Bu şekilde bazı alanlarda ihtiyaç fazlası bir kitle doğmuş olur. İhtiyaç fazlası olan kitle ise kullanılabileceği yere gitmeye yönelir. Özellikle Hindistan'daki yetişmiş insan kaynaklarının başka ülkelere gitmesi, bu ülkedeki insan kaynakları üretiminin iyi yönetilememesi ile yakından ilişkilidir. Çünkü Hindistan, ihtiyacından daha fazla eğitimli insan yetiştirmektedir. Bilim ve teknoloji alanlarında Hindistan üniversitelerinde bir yılda mezun olan öğrenci sayısı, Amerikan üniversitelerinin verdiği mezun sayısına çok yakındır. Oysa Hindistan'ın ihtiyacı bu ölçüde değildir. Nitekim ülkede en yüksek işsizlik oranına bilim ve sanat adamları arasında rastlanmaktadır. Bilim ve sanat adamları arasındaki işsizlik oranı 1960'larda % 13, 1970'lerde de % 24 olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca işgücünün üçde biri eğitim düzeyinin altında istihdam edilmektedir. Görüldüğü gibi insan kaynakları bu ülkede yetişti rilirken istihdam edilip edilemeyeceği dikkate alınmamıştır. Sonuç olarak bu yıllarda her yıl 11.000 üniversite mezunu doktor, mühendis ve bilim adamı Hindistan'ı terketmiştir.
Gelişmiş ülkelerdeki yabancı kökenli nitelikli bireylerin çoğu bu ülkelere daha önceden öğrenim amacıyla gelen kişilerden oluşmaktadır. Özellikle A.B.D., yabancı öğrencilerin öğrenimden sonra en fazla kaldığı ülkelerden birisidir. Teknoloji, fen bilimleri ve tıp gibi alanlarda A.B.D.'de bulunan yabancıların yaklaşık yarısının gelişmekte olan ülkelerden daha önce öğrenci olarak gelmiş oldukları saptanmıştır. Özellikle 1970'lerde A.B.D. üniversitelerini bitiren yabancı öğrencilerin büyük bir çoğunluğu bu ülkede kalmıştır. 1971'de yapılan bir araştırmaya göre Doğu Asya'lı doktora öğrencilerinin % 77.2, Latin Amerika lıların % 64.3, Afrikalıların % 42.1'inin öğrenimden sonra ABD' de kaldığı saptanmıştır (National Academy of Science, 1971).13 Benzer durum A.B.D.'deki Türkler için de geçerlidir. Turhan Oğuzkan'ın yaptığı araştırmaya14 göre A.B.D.'de çalışan Türkler'in % 81.3'ünün yurt dışında bir okuldan mezun olduğu saptanmıştır. 1982’den bu yana yurtdışına gönderilen milli eğitim burslusu 1600 öğrenciden 600'ü Türkiye'ye geri dönerken, 500'ü de devlete tazminat ödeyerek yurtdışında kalmıştır (Sabah Gazetesi, 14 Subat 1994). Bu veriler, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de nitelikli insan kaynakları kaybı sorununun yurtdışında öğrenim görenler yoluyla gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.
BEYİN GÖÇÜNÜ ÖNLEMENİN YOLU: İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
Yukarıda açıklandığı gibi değişik etkenlere dayalı olarak oluşan beyin göçü sorununu insan kaynaklarının etkili bir biçimde yönetilememesi ile ilişkilendirmek gerekir. İnsan kaynakları yönetiminin temel işlevlerinden olan iş tanımları ve gereklilikleri için belirli analizlerin yapılması, insan gücü ihtiyaçlarının karşılanması için planların yapılması, işgörenlerin yönlendirilmesi ve eğitilmesi, işgörenlerin performansının yükseltilmesi için sistemlerin oluşturulması ve işgörenler için meslek planlarının geliştirilmesi gibi yollarla insan kaynakları kaybını önlemek veya azaltmak mümkündür.
Beyin göçü sorununu yaşayan ülkelerin öncelikle, istihdam edilen nitelikli elemanların üçretlerini yükseltmesi ve çalışma koşullarını iyileştirmesi gerekmektedir. Bu çerçevede insan kaynaklarının çalıştıkları işte tatmin olmaları sağlanmalıdır.
Özellikle nitelikli bireylerin araştırma olanakları ve çalışma koşullarının sınırlı olması nedeniyle daha iyi olan yerlere gittiği belirtilmişti. Nitekim Oğuzkan'ın yaptığı araştırmaya göre, doktorasını A.B.D.'de yaptıktan sonra kalan Türk öğrencilerin % 94'ü çalışma koşullarını kalmalarında önemli bir etken olarak belirtmişlerdir. Bu nedenle insan kaynakları yönetimi çerçevesinde özellikle yüksek eğitimli olan işgörenlerin çalışma koşulları iyileştirilmelidir.
Ayrıca bireylerin potansiyellerinin altında çalıştırılması da bir tür insan kaynakları kaybı olarak nitelendirilmektedir. Bireylerin potansiyelleri doğrultusunda çalışmalarını sağlamanın en işlevsel yollarından biri ise iş ve insan uyuşmasının sağlanması olabilir. Bu nedenle insan kaynakları, becerilerini kullanabilmeleri için gerekli olan niteliklere sahip olan işlerde istihdam edilmelidir.
İnsan kaynaklarının ihtiyaç fazlası olması halinde, ülkeyi terketmeye yönelimli oldukları belirtildi. Bu nedenle ülkenin insan kaynakları ihtiyaçlara uygun olarak yetiştirilmelidir. Ayrıca insan kaynaklarının yetiştirildiği yer olan eğitim kurumları, ekonominin, sanayinin ve toplumun duyduğu ihtiyacı karşılayabilecek bir mekanizma içinde yönetilmelidir.
İşyerinde eğitim yaygınlaştırılmalı, eğitim okul sonrasında da yani işyerinde de devam etmelidir. Eğitim sisteminde mesleğe yöneltme uygulamalarına ağırlık verilmelidir. Zorunlu eğitimi takiben bireyler ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmelidir. Bu şekilde mesleki doyum daha fazla olur ve bu da bireylerin başka yerlere gitme arzusunu azaltır. Çalışan bireylerin mesleklerinde gösterecekleri ilerlemeye rehberlik etmek amacıyla işyerlerinde mesleki planlamaya yönelik olarak hizmetler sunulmalıdır. Bu tür uygulamalar bireyin iş tatminini yükseltirken, insan kaynaklarınının etkili bir şekilde değerlendirilmesini sağlayabilir.
Yurtdışı eğitim uygulamalarının yönetimi
Ülke dışına öğrenim amacıyla gönderilen öğrencilerin öğrenim gördükleri ülkede kalmaları da beyin göçünün önemli bir biçimi olarak değerlendirilebilir. Bu durumda yurtdışına öğrenci gönderme uygulamasının daha etkili bir şekilde yönetilmesi ve aşağıda sıralanan önlemlerin alınması gerekmektedir:
Öncelikle yurtdışında eğitim ihtiyacının olup olmadığı, varsa hangi alanlarda olduğu belirlenmelidir. Belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda, belirlenen alanlarda yurtdışında eğitim yapacak kişilerin seçilmesi konusunda etkili bir yöntem geliştirilmelidir.
Yurtdışına gönderilecek kişiler gitmeden önce genel bir "İntibak Eğitimi"ne tabi tutulmalıdır. İntibak eğitimi temel olarak yabancı dil bilgisinin kazandırılmasının dışında öğrencilere yurtdışın daki eğitimlerini kendilerini gönderen kurumlar için fonksiyonel hale getirebilmek gayesiyle temel bilincin kazandırılacağı bilgilendirmeleri de içermelidir.
Yurdışında gerçekleştirilen eğitimin de izlenmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Oldukça farklı olan batı eğitim sistemine gönderilen kişilerin uyum yapabilmesine ve hedeflenen amaca göre en uygun programı seçmesine ve öğrenim planını en iyi şekilde yapmalarına yardımcı olunmalı. Bunun için yurtdışında bulunan eğitim ateşelikleri ile işbirliğine girilmeli ve bu kurumlar bürokratik işlemleri yürütmenin dışında akademik seviyede danışmanlık yapabilecek işleve sahip olmalıdır.
Öğrenimini tamamlayarak yurda dönen bireylerin kendi potansiyellerine uygun alanlarda istihdam edilmeleri sağlanmalıdır. Bu kişilerin iş tatminleri yükseltilmeli ve çalıştıkları alanlanda yükselmelerini güdüleyici etkenler üzerinde durulmalıdır. Yurtdışında eğitim görmüş bireylerin potansiyellerinden etkili bir şekilde faydalanabilmek için bunların birarada çalışabilmeleri sağlanmalıdır. Bu sayede yurtdışında eğitim görmüş kişilerin yabancılaşma sorunu ile karşılaşmamaları ve daha üretken olmaları sağlanabilir. Bu kişilerin yurtdışında almış oldukları eğitim ve görgü çerçevesinde kendilerini gerçekleştirebilmeleri amacıyla yeni araştırma kurumları açılmalıdır.
Ayrıca yurtdışında öğrenim gören ve çalışmalar yapan kişilerle ilgili olarak özellikle üniversitelerde destek ve izleme çalışmalarını yürütecek birimler kurulmalıdır.
SONUÇ
Beyin göçü Türkiye gibi bir ülke için önemli bir sorundur. Bu sorunu önlemenin en etkili yolu ise insan kaynaklarının etkili bir şekilde yönetilmesinden geçer. Ancak, insan kaynaklarını ülke içinde tutabilmek her türlü önlemlere rağmen günümüz şartları açısından mümkün olmayabilir. İletişimin oldukça gelişmiş olması, ekonomi, kültür ve siyaset gibi birçok alanda yoğun bir etkileşimin yaşanıyor olması bireylerin dünya üzerindeki dolaşımını kaçınılmaz kılmaktadır. Ayrıca, dünyanın her hangi bir ülkesinde çalışan bir kişinin kendi ülkesine hiç katkı sağlayamayacağını söylemek de zordur. Bu yüzden günümüz koşullarında dışarı giden nitelikli bireylerin göçünün önlenmesinin dışında, teknolojinin yardımıyla bu kişilerin bilgi, görgü ve becerilerinin ülkeye geri transferinin sağlanmasına da çalışılmalıdır.16 Bu açıdan insan kaynakları yönetimi, yurtdışında bulunan insan kaynaklarını bir kayıp olarak görmeden önce onlardan faydalanmaya yönelik bir felsefeye dayanmalıdır.
Ayrıca Türkiye'nin çevresinde oluşan gelişmeler Türkiye'ye nitelikli insan potansiyelinin gelmesini sağlıyabilir. SSCB'nin dağılmasından sonra Türkiye'ye olan yabancı akınını bu çerçevede düşünmek gerekir. Bu bağlamda özellikle A.B.D. ve Kanada gibi ülkelerin bu tip durumlarda yaptıkları uygulamalar örnek alınmalı ve yabancı insan kaynaklarını sosyal ve endüstriyel olmak üzere hertürlü alanda değerlendirebilmek için gerekli düzenlemeler yapılmalı. Kısacası, insan kaynakları yönetimi anlayışı dışardan gelebilecek nitelikli bireylerden de faydalanabilecek açılımlara sahip olmalıdır.
Doç. Dr. İrfan ERDOĞAN
İst. Ünv. Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü