Ankara, “ORKESTRA”ya kulak verdi



HRdergi’nin Basın Sponsoru olarak destek verdiği, Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Ankara Şubesi tarafından 10 yılı aşkın süredir düzenlenen İnsan Kaynakları Kongresi bu yıl 15 Mayıs’ta Ankara’da gerçekleştirildi. Ana temasının ‘Orkestra’ olarak belirlendiği kongrede Garanti Emeklilik, Viko, Hacettepe Üniversitesi, TİSK, Tüm Fütüristler Derneği gibi kurum ve kuruluş temsilcileri konuşmacı olarak yer aldı.
Hazırlayan: KalDer Ankara Şubesi


Kongreye katılan konuşmacılar, kurumlarındaki İK yönetimi uygulamalarını ve deneyimlerini paylaşırken; iş yaşamında aranan ama zor bulunan ‘uyum’un çalışanlar arasında nasıl yaratılabileceğine yönelik ipuçları verdi. Deneyim paylaşımının yanı sıra konuşmacılar, ‘Orkestra’ ana teması kapsamında liderlik, İK’nın vazgeçilmezleri, İK’nın geleceği, imaj ve İK’nın hukuki boyutu gibi pek çok başlıklara değindiler.

İnsan Kaynakları Kongresi, KalDer Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı M. Fahir Altan’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasının ardından Kongrenin ‘Orkestra’ isimli özel oturumunda söz alan Bilkent Senfoni Orkestrası Şefi Işın Metin, sözlerine orkestranın tarihi ve temel kavramlarıyla ilgili bilgi vererek başladı. Daha sonra herhangi bir orkestranın içerisinde, çıkardığı ses ve çalma tekniği açısından birbirine hiç benzemeyen enstrümanların olduğunu, ancak bu enstrümanlardan uyumlu sesler alabilmek için, kompozitörün eseri ışığında orkestra şefinin liderliğinin gerekli olacağını belirtti. Ayrıca farklı enstrümanlar çalan müzisyenlerin bir araya gelerek orkestra oluşturmalarının sebebinin orkestraların çok sesli müzik yapması olduğunu söyledi. Metin, orkestra şefinin liderliğini vurgulamak amacıyla, şefin önünde bir besteye ait tüm notaların olduğunu, orkestradaki müzisyenlerin önünde ise sadece ilgili oldukları kısımların yer aldığını belirtti.

SenfonİK – İK’nın Vazgeçilmezleri

Kongre’de günün ilk oturumu ise, “SenfonİK – İK’nın Vazgeçilmezleri” başlığını taşıyordu. Bu oturumda, senfonilerin içermesi gereken öğeler gibi İK’nın da kuruluşun başarısını doğrudan etkileyen olmazsa olmazları, vazgeçilmezleri tartışıldı.

Oturumun ilk konuşmacısı olan Garanti Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı Çağlayan Bakaçhan konuşmasına “İK uzmanı stratejik karar almak için ekonomist gibi düşünmek zorundadır” diyerek başladı. Daha sonra, klasik bir İK stratejisi olan ‘uygun insanı işe alma, eğitim verme ve daha sonra şirkete bağlılığını ölçme’ sıralamasını tersine çevirmenin daha doğru olacağını vurguladı. Böylece, daha ilk başta şirketin vizyon ve değerlerini yansıtan, kalıcı olacak kişileri işe almak gerektiğinden, eğitim vermenin ve performansı ölçmenin daha sonra yapılmasının öneminden bahsetti.

Böyle bir yöntem izlenirse şirketin kişilere vaatleriyle, kişilerin şirketten beklentileri arasındaki simetrinin kurulabileceğini ifade eden Bakaçhan, “Gelişim Benden Başlar”, “Yonca Ödülleri”, “Test Sürüşü” ve performans yönetimine ilişkin birtakım projelerden örnekler de sundu. “Yonca Ödülleri” uygulamasıyla şirketin farklı birimlerinde çalışan kişilerin birbirlerini ödüllendirmesi ve bunun çalışan uyumunu sağlamaya katkısından bahsetti. Ayrıca, bu Ödül’ü vermelerinin ikinci bir avantajının şirket içerisinde fark edilmeyen kişilerin ortaya çıkması olduğunu belirtti.

Oturumun ikinci konuşmacısı olan Viko İK Direktörü Gülay Selki, konuşmasına kurumların orkestraya çok benzediğini ve bu orkestrayı çalacak müzisyenleri İK biriminin işe aldığını söyleyerek başladı. Bu müzisyenlerin doğru zamanda doğru şekilde çalarak, şirketin strateji ve hedefleriyle uyum içerisinde çalışmalarında İK biriminin büyük sorumluluğu olduğunu ifade etti. Ayrıca, İK biriminde kurumsal olarak benimsedikleri EFQM Mükemmellik Modeli’nin ‘çalışanlarla ilgili sonuçlar’ bölümlerinden sorumlu olduklarını belirtti. Bu kapsamda Selki, EFQM Modeli’nin 9 kriterini de içeren ve her noktaya dokunan bir çalışan memnuniyeti anketi düzenlediklerini ve bu anket sonucunda “sadıklar”, “uzaklaşanlar”, “demirbaşlar” ve “eleştirenler” gibi kıstaslarla bir değerlendirme yaptıklarını aktardı.

Bunun yanında şirket yöneticilerinin, anketlerden çıkan sonuçlara göre iyileştirme yaptıklarında, bir sonraki sene anketlere katılımın arttığını gördüklerini belirtti. Daha sonra Viko’daki hedef ve yetkinlik bazlı performans yönetim sisteminden bahseden Selki, 360 derece Yetkinlik Değerlendirme Sisteminin, bir çalışanın sahip olması beklenen yetkinliklerin, astları, üstleri, iş arkadaşları ve süreç paydaşları gibi birden fazla değerlendirme grubu tarafından değerlendirilmesi anlamına geldiğini aktardı. Buna ek olarak bu sistemin, kurumun strateji ve hedeflerini gerçekleştirirken uyumu ve başarıyı getirdiğini vurguladı.

HarmonİK - İK’nın Geleceği

Kongrenin ikinci oturumu olan “HarmonİK- İK’nın Geleceği” oturumunda ise, iş ve çalışma yaşamındaki değişimle birlikte İK profesyonellerini bekleyen değişim süreci ele alındı. Genel olarak bu oturumda, iş yaşamındaki değişikliklere paralel olarak farklılaşan İK disiplininin, bu değişikliklere uyum sağlayabilmesi ve sürdürülebilir başarı elde edebilmesi için kendi geleceğini öngörebilmesi gerektiğinin altı çizildi.

Oturumun ilk konuşmacısı Tüm Fütüristler Derneği Ankara Yönetim Kurulu Üyesi Cenk Tezcan, konuşmasına “Neden Fütüristik bir dünya görüşü?” sorusuyla başladı. Ardından, Fütüristik dünya görüşünün sunduğu vizyoner bakış açısının yanında, yenileşme ve Ar-Ge’ye teşvik eden düşünce çerçevesi nedeniyle bireye katkı sağlayacağını ve bu sebeplerden ötürü benimsenmesi gerektiğini belirtti. Buna ek olarak, Fütürist olabilmenin yolunun; her zaman vizyoner düşünmekten, gelecekle ilgili bir resim oluşturmaktan ve trendleri takip etmekten geçtiğinin altını çizdi. Ayrıca, gelecek neslin ihtiyaçlarının bizimkinden farklı olacağını ve bu sebeple her alandaki tasarımların ona göre yapılması gerektiğini belirtti.

Oturumun ikinci konuşmacısı olan Yeşim Tekstil Müşteri Yöneticisi Nergis Melek Akıncı ise konuşmasında, Türkiye’de ilk kez bir fabrikada Fütürizm Kulübü kurulduğunu ve buna kendilerinin öncülük ettiğini ifade etti. Ayrıca Kulübün kurulduğu ilk günlere nazaran artık çalışanların yüzde 80’inin kafasında Fütürizme dair bir tanımın olduğunu ve bunun da Kulübün kurulmasının etkisiyle bir gelecek olgusunun oluşmaya başladığının göstergesi olduğunu belirtti.

SolistİK

Kongrenin SolistİK oturumunda söz alan Marka, Kişisel Marka ve İmaj Danışmanı Rüzgar Mira Okan, konuşmasında, kurumsal dünyada kişisel marka olmak, kurumsal marka, imaj ve algısına bireylerin katkısı üzerine görüşlerini paylaştı. Okan, imaj denilince akla öncelikle “görünüm”ün geldiğini; ancak imajın bunun çok daha ötesinde olduğunu vurguladı. Daha sonra imajın, başkalarının zihninde oluşturduğunuz “siz” olgusu olduğunu ve herkesin bir imajının olduğunu ifade etti. Okan, sadece insanların değil; kurumların, şirketlerin, şehirlerin ya da ülkelerin de imajından söz edilebileceğini aktardı.

AkordİK

Kongrenin son oturumu olan AkordİK oturumunda ise hukuk ve küresel ilişkiler ekseninde İK uygulamaları tartışmaya açıldı. Oturumun ilk konuşmacısı olan MESS Ankara Bölge Temsilcisi Av. Mesut Ulusoy, kuruluşların son yıllarda farklı İK uygulamalarıyla daha rekabetçi olma yönünde adımlar atmaya çalıştıklarını ifade etti. 21’inci yüzyıla damgasını vuran küreselleşme olgusunun, rekabet stratejileri alanında eski paradigmaları tarihe gömdüğünü ve bu nedenle, kuruluşların, her alanda olduğu gibi İK yönetimi alanında da rekabet edebilir ve sürdürülebilir yapılara sahip olması gerektiğini vurguladı. Genel olarak endüstriyel ve sendikal ilişkiler üzerinde durduğu konuşmasında Ulusoy, Türkiye’de sendikalaşma oranının düşük olduğundan (%10); ancak 6 Kasım 2013 tarihinden itibaren sendika üyeliğinde noter şartının kaldırılarak, e-devlet üzerinden üyeliğin devreye alınmasının bu oranı yükseltebileceğinden bahsetti.

Kongrenin son konuşmacısı olan TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Genel Sekreteri Bülent Pirler ise sunumunda, İK ve küresel ilişkiler arasındaki ilişki üzerinde durdu. Pirler, İK disiplininin küresel dünya düzeni içerisinde, yakın gelecekte isminin değişime uğrayabileceğinden ve “İnsan ve Standartlar Kaynakları” şeklinde yeniden düzenlenebileceğinden bahsetti. Uluslararası standartları belirleyen ILO normlarından olan iş sağlığı ve güvenliği, çalışma süreleri ve gıda güvenliği gibi konuların, Türkiye’deki işletmelerin küresel ekonomiye entegre olabilmeleri açısından önemli olduğunun altını çizdi. Ayrıca, Türkiye’nin çıkartacağı yeni yasalarla, gerek ILO gerekse AB normlarını karşılar hale gelmesinin dünya piyasasıyla daha kolay bütünleşmesini sağlayacağını ifade etti.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)