“35 ülke, 780 milyon nüfuslu bir coğrafyanın yönetim merkeziyiz, bu hepimiz için ciddi fırsatlar sunuyor”
Gülümseyerek “30 yıldır Unilever’de çalışıyorum” dediğinde bizler kısa bir şaşkınlık yaşarken, o sözlerini sürdürüyor: “Aslında mikrobiyoloji eğitimi aldım. Ama tıpkı pek çok Unilever’li gibi ben de farklı fonksiyonlarda, kategorilerde ve dünyanın değişik bölgelerinde görev yaptım ve teknik görevlerin ardından yolum İK ile kesişti” diyor ve yine gülümseyerek ekliyor: “Demek bazı şeyleri gerçekten iyi yapmışım ki, 22 yıldır bu görevdeyim”.
Bu sözler; 1982’de Mikrobiyoloji ve Gıda Bilimi üzerine öğrenim görürken Unilever ailesine katılan, ardından Vietnam’dan Rusya’ya pek çok ülkede görev yaptıktan sonra 5 ay önce ülkemize atanan Unilever NAMET RUB (Kuzey Afrika, Orta Doğu, Türkiye, Rusya, Ukrayna, Belarus) İnsan Kaynakları Başkan Yardımcısı Steven Gross’a ait.
Son yıllardaki kişisel kariyer hedefinin zaten Türkiye’ye gelmek olduğunu söyleyen Gross, bundaki en önemli etkenin, Türkiye’nin, Unilever dünyası içindeki saygınlığı, itibarı ve faaliyet gösterilen heyecan verici pazar olduğunu ifade ediyor.
Bu yıl stratejik planlama toplantısını yapmak için global yönetim kurulunun İstanbul’u seçtiğini, kentin ayrıca 35 ülke, 780 milyonluk nüfusu kapsayan bir coğrafyanın yönetim merkezi haline geldiğini vurgulayan Gross ile yaptığımız söyleşide,
Unilever Türkiye’nin bu saygın konuma ulaşmasının ardındaki nedenleri, 2012 değerlendirmelerini ve 2013 beklentilerini bulabileceksiniz.
Bir yılı daha geride bıraktık. Biliyorsunuz yılbaşlarında genel bir değerlendirme yapmak adettendir; bu nedenle biz de söyleşimiz başlarken sizden geçtiğimiz yıla ilişkin bir değerlendirme isteyelim. 2012 Unilever Türkiye açısından nasıl geçti?
Unilever Türkiye için 2012 çok başarılı bir yıl oldu. Bizi tatmin eden sonuçlarla gerçekten çok gurur duyuyoruz. Aslında hemen belirtmek isterim ki, bu değerlendirmeyi sadece biz yapmıyoruz; Unilever’in global yönetim kurulunun, bu sene stratejik planlama toplantısını tüm ekiple bir araya gelerek İstanbul’da gerçekleştirmesi, ne kadar başarılı bir performans gösterdiğimizi ortaya koyuyor. Bu bizi gerçekten de gururlandırdı.
Öte yandan bu senenin bizim için önem kazanan konularından biri daha var: Kuzey Afrika, Ortadoğu, Orta Asya, Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Belarus dediğimiz; 35 ülkeyi ve 780 milyonluk nüfusu kapsayan bir coğrafyanın yönetim merkezi olarak İstanbul’un katkısı öne çıktı. Bu sayede pazar geliştirme, Bilgi Teknolojileri hizmetleri, Ar-Ge, ihracat hizmetleri ve yetenek yönetimi konularında İstanbul bir yönetim merkezi haline geldi. Bu da tüm çalışanlarımız için ciddi fırsatlar yarattı.
“2013’DE KONYA FABRİKAMIZDA İLK ETAPTA 200’Ü AŞKIN KİŞİYE İSTİHDAM SAĞLANACAK, DÜNYAYAYETENEK GÖNDEREN BİR MERKEZ OLMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”
Önümüzdeki dönemde Unilever’de neler öne çıkıyor?
2013’e baktığımızda bazı trendlerin öne çıktığını görüyorum: Bunlardan ilki dijital medya… İK açısından çok önemli olan bu konuya artık daha fazla odaklanıyor olacağız. Facebook, twitter gibi kanallar, mevcut ve potansiyel çalışanlarımızla aramızda çok doğru bir iletişim kanalı olmaya devam edecek.
Bu noktada bir bilgi de paylaşmak isterim: Linkedin’in 15 milyon kişi arasında gerçekleştirdiği “En çok çalışmak istenilen işveren” çalışmasında, Unilever 5’inci sırada yer aldı. İlk 4 sırada ise Apple, Google, Microsoft, Facebook gibi teknoloji şirketlerinin yer aldığını dikkate alırsak, hızlı tüketim konusunda bir numaralı işveren markası olduğumuzu söyleyebilirim. Bu gerçekten de kıvanç duyduğumuz bir durum.
Öte yandan, bu yıl Türkiye’deki yöneticilerimizin yurtdışına açılımı da bizim için önem kazanıyor olacak. Şu anda dünyanın farklı bölgelerinde çalışan 118 yöneticimiz. Bu kişilerin 50’sinin üst düzey pozisyonlarda olması bizi çok mutlu ediyor. Unilever Türkiye olarak tüm dünyaya yetenek gönderen bir merkez olmaya devam edeceğiz.
Büyüme planlarımıza gelirsek; 2013 yılının yaz aylarında açacağımız Algida Konya fabrikamız bizim için çok önemli. Temelini geçen yılın haziran ayında attığımız ve 100 milyon dolarlık yatırımın söz konusu olduğu fabrikamızda yaklaşık 300 kişi istihdam edeceğiz. Bunun da aslında bölgesel gelişme anlamında; yani Türkiye’nin farklı yerlerindeki istihdam politikalarımız anlamında çok önemi var.
Bu noktada belirtmek isterim ki, Türkiye olarak global stratejimiz ile yüzde yüz uyumlu bir şekilde işimizi iki kat büyütürken, çevresel etkimizi azaltmak istiyoruz. Bu amaç, tüm çalışanlarımız için; özellikle Y kuşağı için çok önemli. Bizler, içinde bulundukları çevreye, topluma, dünyaya katkısı olacak bir amaçla tüm çalışanlarımızı bir araya getiriyoruz.
Unilever Türkiye İK ekibinin gündeminde şimdi hangi projeler var?
“Çalışanlar”, “iş ortamı” ve “performans” konusunda dünyanın bir numaralı şirketi olma hedefimiz devam ediyor. Bu nedenle ben de önümüzdeki dönemi bu çerçevede değerlendirmek istiyorum.
Her şeyden önce, işveren markamız ile en iyi yeteneklere ulaşmak bizim için önemini koruyor. Bünyemize katmak istediğimiz yeteneklerin bizi tanıması, hangi değerleri temsil ettiğimizi, nasıl bir yapıya sahip olduğumuzu bilmesi, hangi markaları barındırdığımızı öğrenmesi için onlarla iki yönlü iletişim kuruyoruz. Dijital medyada yeteneklerin haritalandırılması da onlara ulaşmamızı sağlıyor. Ardından da aralarında Ideatrophy, Chain Reaction ve BizzTrip’in de bulunduğu aktivitelerle üniversite öğrencileri ile bir araya geliyoruz.
İkinci olarak, en iyi çalışma ortamının yaratılmasından söz etmek isterim. Bu noktada da esnek çalışma ortamları çok önemli. Rahat bir çalışma ortamı yaratıyor, açık ofis sayesinde hangi seviyede olursa olsun tüm çalışanlarımızın birbiriyle etkileşim içine girebilmesini amaçlıyoruz. Aynı zamanda evden çalışma imkanı sağlıyoruz. İş kıyafetleri de buna paralel olarak değişebiliyor; daha rahat hale geliyor. Elbette böylesi çalışma ortamını yaratırken bunları destekleyecek teknolojiye de önem veriyoruz.
Üçüncü olarak da performans kültürü bizim için çok önemli. İnanıyoruz ki, bir çalışanın tüm gün ofiste bulunması değil, gerçekten hedeflere ve ulaşmak istediği noktalara yönelmesi gerekiyor. Performans kültürümüz ile de bunu da destekliyoruz.
Tüm bunların dışında eklemek istediğim bir nokta daha var: Global Unilever’in bir parçası olsak da burada ağırlıklı olarak yerel bir ekip tarafından yönetiliyoruz. Bütünün bir parçası olarak Türk yöneticilerimizin uluslararası rotasyonunu sağlıyoruz. Bunu yaparken amacımız, hem Unilever global pazarları arasında bir ağ oluşturmaları, hem de Türkiye’ye döndükleri zaman kariyer haritalarında daha fazla yükselmeleri. 2013’deki temel odaklarımızdan biri de bu olacak.
Konuşmanızda çok sık “yetenek” konusundan söz ettiniz. Türkiye’deki yetenek kaynağını nasıl görüyorsunuz?
Söylenebilecek ilk şey, Türkiye’deki yeteneklerin çok yüksek profili olduğu… Türk yetenekler bir ülkeye gittiğinde çok kolay adapte oluyor, kültürel hassasiyetleri ve yönetim becerileri çok yüksek. Son derece çalışkan ve şirkete bağlılar. Bir gündemleri olduğunda buna gerçekten inanıyor ve proaktif olarak uygulayabiliyorlar. Çok yüksek liderlik becerileri sergiliyorlar. Bu nedenle de başarılı oluyorlar. Unilever dünyası içindeki şöhretleri ve saygınlıkları da bu yönde.
Genç yeteneklere gelince… Şimdilik gördüğüm kadarıyla eğitim kurumları gençlere, ileride başarılı olabilmeleri için gerekli temelleri sağlıyor. Onları gerçekten de iş dünyasına hazırlıyorlar.
Son olarak sizi de tanımak isteriz. Kariyerinizin dünden bugüne gelişimini kısaca aktarır mısınız?
İş hayatına, 1982 yılında Mikrobiyoloji ve Gıda Bilimi üzerine öğrenim görürken, Unilever’de Kalite Kontrol departmanında görev alarak başladım. Sonrasında İmalat Yöneticisi olarak çalıştım, aynı zamanda İnsan Kaynakları Geliştirme alanında lisans yaptım. 1990 yılında da Sidney’de Personel İlişkileri Sorumlusu görevine getirildim. Kısacası 30 yıldır Unilever bunun 22yılında ise İnsan Kaynakları alanında çalışıyorum. Vietnam, Pakistan, Afrika, Rusya, Singapur ve Avustralya’da çalıştım.
İnsan Kaynakları öncesinde farklı departmanlarda çalışmışsınız. Dünyanın pek çok farklı ülkesinde de görev yaptınız. Bu, Unilever kültürünün bir parçası değil mi?
Sanırım Unilever’deki pek çok farklı kişiyle söyleşi yapsanız, size farklı fonksiyonlar, kategoriler hatta farklı coğrafyalar arasında görev yaptıklarını anlatacaklardır. Biz Unilever’de insanları farklı alanlarda, dünyanın farklı bölgelerinde çalışarak işin bütününü görmeleri konusunda teşvik ederiz. Benim fırsatım da İK’ya geçmek ile gerçekleşti.
Şu öneriyi de özellikle paylaşmak isterim: Kimi zaman büyük şirketlerde kendinizi, çoğunluktan biri gibi görmeniz; “burada benim gibi pek çok kişi var” diye düşünmeniz normaldir. Ama bu noktada önemli ve sizi farklı kılacak olan kariyeriniz konusunda ne istediğinize ilişkin bir fikrinizin olması ve bunu şirketinize ifade etmektir.
Örneğin, ben uzun süredir bu pozisyonla ilgileniyor, Türkiye’ye gelmek istiyordum. Çünkü Türkiye’nin Unilever dünyası içinde gerçekten iyi bir itibarı var: Son 10 yıl içinde cok hızla büyüdü, burada çok heyecan verici ve dinamik bir ortam var. Bir de tabii İstanbul çok güzel bir şehir...
“IDEATROPHY TÜRKİYE’DE GELİŞTİRİLDİ, BUGÜN GLOBAL OLARAK UYGULANIR HALE GELDİ”
Gross ile yaptığımız söyleşide, sık sık işveren markası konusu ve markayı pekiştirmek amacıyla gerçekleştirilen aktiviteler de gündeme geldi. Bunlardan biri de, Ideatrophy…
Üniversite öğrencilerine iş dünyasının işleyişini gerçek hayatta görerek yakından tanıma ve kendi beceri ve yetkinliklerini geliştirme olanağını sağlayan bu yarışmanın Türkiye’de geliştirildiğini ama artık global hale gelerek farklı ülkelere de taşındığını belirten Gross, sözlerini bakın nasıl sürdürüyor: “Öğrenciler, kariyerlerine Unilever’de devam edecek olsalar da olmasalar da, hem fikir üretmelerine hem de onların iş dünyası ile buluşmasına olanak veren Ideatrophy, şu anda Rusya, Çin, bazı Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde de gerçekleştiriliyor. Bundan çok gurur duyuyoruz. Üstelik bu sene 10 – 12 ülkeden farklı yarışmacılar Singapur’da bir araya gelecek. Kısacası Mart 2013’de Türkiye’den bir ekip de burayı temsilen yarışmaya katılacak”.