“Zirve Cümlenin Sonundaki Nokta Gibidir; Başlayacak Yeni Bir Cümleyi Öncekinden Ayırır”
Bize kısaca kendinizden, eğitiminizden ve şu an yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?
Liseyi TED Ankara Koleji’nde bitirip Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. 2000 yılına kadar Başkent Üniversitesi’nde turizm uzmanı olarak çalıştım. Ancak bu tarihten sonra kendimi tamamen dağcılık ve tırmanışa verdim. Oldum olası arazide olmak isteyen bir insandım ve masa başında yapılan işler beni her zaman itmiştir. Şu anda da profesyonel dağcı olarak hayatımı sürdürüyorum. Türkiye ve dünya dağlarında tırmanış rehberliği ve sponsorlu veya sponsorsuz tırmanışlar yapmak, rehber dağ kitapları, teknik kitaplar ve dağlardaki maceralarımı anlatan kitaplar yazmak ve çeviriler yapmak, tırmanış eğitimi vermek ve herşeyden öte tırmanmak benim işimden öte hayat tarzım.
Tırmanış olarak ise dağcılığın karşıma çıkardığı her şeyi yapmak peşindeyim. Dünyanın en yüksek doruklarına tırmanış, ulaşılmaz gözüken kaya ve buz duvarlarına çıkmak, kısa ve zor etaplarda yapılan, estetik ve atletik bir spor olan sportif kaya tırmanışı...
Peki, dağcılığa başlayışınız nasıl oldu?
İlkokuldan beri doğa ve arazide olmak benim için karşı konulmaz bir tutkuydu. Arazide olmadığımda kendimi huzursuz ve kötü hissediyordum. Bu şehir, evler, okul bana dar geliyordu! Küçükken izcilikle başladığım kamp tutkusu da bir süre sonra daha zor fiziki aktiviteler yapma isteğimi kamçıladı. Üniversiteye başlayınca mağaracılığa giriştim. Bu uğraşın içerdiği keşif hissi ve fiziki aktivite yoğunluğu aradığım şeydi. Dikey mağaracılıkta, yeraltındaki uçurumlara iple inmek ve bunlara geri tırmanmak yöntemlerine hakim oldum. Ancak bunun verdiği macera hissi de bir süre sonra monotonlaştı. Esas macera dağcılık ve tırmanışta idi. Ben de kendimi tamamen buna verdim.
O halde “esas maceraya” nasıl başladınız?
Mağaracılık ve dağcılığa gerçek anlamda; Bilkent Üniversitesi’nde arkadaşlarım Nasuh Mahruki, Ahmet Altunbaş ve Haluk Çelikel ile beraber canlandırıp ortaya çıkarttığımız DOST (Doğa Sporları Topluluğu) Klübü’nde adım attım diyebilirim. Bu dönemde MAD (Mağara Araştırma Derneği), Türkiye Dağcılık Federasyonu gibi kuruluşlarla da yakın alaka içinde çalıştık. Dağcılık Federasyonu’nda 1997 yılına kadar eğitmenlik, kamp müdürlüğü gibi görevler yaptım. Dış ülkelerle olan ilişkilerde yardımcılığın yanı sıra, milli sporcu olarak yabancı ülkelere gidip oradaki dağlara tırmanma şansını da böylece yakaladım. Aslında, ‘dağcılığa başlayayım da dünyanın en yüksek dağlarına çıkayım’ diye bir fikir kafamda hiç yoktu en başta, amacım sadece daha çok fiziki aktivite yapmak ve doğada zaman geçirmekti. Ama arayışlarım beni bu noktaya getirdi.
Dağcılık ya da zirveye tırmanmak sizin için ne anlam ifade ediyor?
Dağcılık ve zirveye tırmanış benim için iki farklı olay. Tırmanış yaşamınızın en başında amaç, daha çok zirvedir. Ancak bugün için, bana daha çok yapılan tırmanışın kalitesi ve tırmanıcının bedenini o tırmanışa göre şekillendirmesinde yatan çaba önemli geliyor. Zirve sadece bir cümlenin sonundaki nokta gibidir; başlayacak yeni bir cümleyi öncekinden ayıran nokta gibi, doğal bir sondur. Zirve birçok insan için başarı ve en yüksek nokta demektir ama unutulmamalıdır ki, zirvede kalamazsınız ve ortadan bir şekilde inmek zorundasınız. Dağcılık insan bedeninin yapabileceği işlerin ve dayanma gücünün sınır noktasıdır. Vücudunuzu ağır koşullarda ne kadar iyi ve becerikli kullanabildiğinizi görmek muazzam bir deneyimdir.
Peki ya tırmanmak?
Tırmanış bana çok yüksek değerler tanımlar. Tırmanırken her şeyi unutur ve yaptığınız eyleme son derece yoğunlaşırsınız. Kısaca her şeyi ‘aşağılarda bir yerde’ bırakırsınız. Geri indiğinizde o sorunlar silik, önemsiz bir hal almıştır. Kısaca tırmanış bir tür meditasyondur ve zihni rahatlatır. Ayrıca günümüz dünyasının en büyük değeri olan maddiyat, konformizm ve paraya karşı da şahane bir manevi darbedir. Kaybedebileceğiniz yeryüzündeki en değerli varlığı, yaşamınızı bir şekilde riske ediyorsunuz ve sadece bir zihni kazanım için! Zaten size ve varlığınıza değer katan da budur. Buradan lütfen dağcı ve tırmanıcıların bir hiç için yaşamlarını tehlikeye atan kişiler olduğu çıkarımına varmayın tabii... Ve elbette, bazı insanların düşündüğü gibi, dağcılık ve tırmanış doğa ile kavga etmek değildir. Tam tersine onunla uyum içinde, onun gerektirdiklerine uygun davranarak orada yaşamını devam ettirmek demektir. Dağ ile kavga ederseniz ve burnunuzun dikine giderseniz, kaybeden her şekilde siz olursunuz.
Biliyorsunuz hedef belirlemek iş dünyası için çok önemli. Siz hedeflerinizi nasıl belirliyor, seçiyorsunuz?
Hedef belirlemek tamamen size ve bu spora yaklaşımınıza bağlı bir olay. Benim için bir dağa tırmanmak için karar verirken belli başlı bazı kriterler vardır. O dağın fiziki şeklinin güzelliği, tırmanışın zevkli olup olmaması, o dağın tarihi değeri ve geçmişte orada yaşanan tarihe malolmuş olaylar, tırmanışın güvenliliği, beraber gideceğim ekibin kalitesi... Hedeflerim çok değişken olabiliyor. Bazı seneler dünyanın en yüksek, tanınmış dağlarına giderken; bazılarında da tanınmış bir zirveye varmayan ama tırmanışı çok zorlu teknik rotaları seçebilirim. Ancak bir hedef veya zirve seçerken en önemlisi tecrübenizi, becerinizi ve gücünüzü aşmayacak veya sınırda kalacak bir hedef seçmektir. Aksi halde varlığınızı riske edersiniz.
Yine iş dünyasında çok önemli olan bir başka konu da “performans”… Siz performansınızı geliştirmek ve arttırmak için nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Performansım deyince tabii ki zayıf yönlerim aklıma geliyor. Bunları da fiziki ve zihni olarak tanımlayabiliriz. İleri gitmek için; sizi bağlayan, zayıf yönlerinizi geliştirmeniz şarttır. Üstüne gitmeniz gereken ve sizi bağlayan bir endişeden tutun da, yapamadığınız zorlu bir harekete kadar tüm zayıf yönlerinizi akılcı ve eleştirel tarzda bulup törpülemeniz gerekir. Dağlara sık gitmek, devamlı olarak tırmanışın içinde olmak mükemmel bir psikolojik gelişim sağlar ve tabii fiziki olarak da sizi dinç tutar. Bunun dışında iyi ve akılcı yöntemlerle, düzenli olarak antrenman yapmanın (kaya tırmanış antrenmanı özellikle) geliştirici olduğunu biliyorum.
Siz sadece dağcılık yapmıyorsunuz aslında. Kitaplarınız var, tırmanışlarınızı fotoğraflarla belgelediğiniz için belgeselci bir yönünüz de var. Örneğin “Tanrıların Tahtına Tırmanış” adlı kitabınızda Everest’e tırmanışınızı anlatıyorsunuz. Tüm bunlarla neyi paylaşmak istiyorsunuz?
Dağcılık ve tırmanış o kadar zevkli ve insanı kalıbından çıkartan bir aktivite ki, bunu mutlaka başka insanlarla da paylaşmak isteğiniz oluyor. Aslında en başta kendi kendime yazdığım günlüklerden ibaretti bu yazılarım, ama sonra bir şekilde bunları kitap haline getirebildim. Tabii diğer yandan, ben dağcılığa başladığımda önümde yol gösterici birkaç örnek olsaydı, bugün belki daha da ileride olurdum veya geldiğim yere daha hızlı ulaşırdım belki de... Bu nedenle, bir şeyler yapıyorsanız yazıp belgelemenin değerine inanıyorum. Toplumumuz bu yönden zaten tembeldir ve girişimcilikten uzaktır. Ama bir yerden de başlamak gerek...
Özellikle dağcılık ve tırmanış yönünden bakınca belli bir yayın birikimimiz yok ve bunun eksikliğinin çekildiğini de biliyorum. Bu noktada, dağcılığın salt fiziksel bir spor dalı veya sadece tırmanış olmadığından bahsetmek istiyorum. Gerçek dağcı kültürlü, nazik, sağduyuludur ve bunun yolu da okumaktan, kitaplardan, literatürü bilmekten geçer. Zaten alanında gelişmiş her insan için bu nitelikler önem taşımaz mı?
Dağcılık söz konusu olunca ihtiyatlılık ya da stratejik olmak gibi noktalar çok büyük önem taşıyor. Çünkü atacağınız bir sonraki adımı dikkatli atmadığınız takdirde bu durum sizin hayatınıza bile mal olabilir. Sizce bu konuda en çok nelere dikkat etmek lazım?
Herşeyden önce dikkatli ve ihtiyatlı olmak, her adımı dikkatle değerlendirmek ve öngörüye sahip olmak önemlidir. Normal hayatta olduğu gibi, tırmanışta da tecrübeleriniz dahilinde, bunların size verdiği değerli bilgiler ışığında hareket etmek ve içinizdeki sese, bir tür altıncı duyuya güvenmek gerekir. Bu da dağcılıkta dağ ortamını ve kendini çok iyi tanımaktan geçiyor. ‘En iyi dağcı, yaşayanıdır’ derler. Hayatınızı - en önemli varlığınızı - korumak için kendinizi bilgi ve tecrübeyle donatmalısınız. Bunun yolu da dağ ortamını tanımaktan geçer. Havanın ne zaman bozacağını, kar ve buz şartlarının nasıl olduğunu, kısaca ortamı tanımak için tecrübeli olmanız en önemli niteliktir. Bunu da dağlara giderek kazanır insan...
Dağlarda en önemli olay beklenmeyenlerdir. Kesinlikle her zaman bir sürpriz sizi köşebaşında bekler. Kısacası; daima yaratıcı çözümler üretebilecek, girişimci, esnek, azimli, cesur olan fakat nereden döneceğini bilen, gerektiği kadar hırslı, sınırlarını belirleyebilen ve dağcılığı dağla, kaya ve buzla verilen bir kavga olarak görmeyen bir karakter sergilemeniz doğrudur. Çünkü bir sonraki adımınız bir öncekine ve o anki koşullara bağlıdır.
Tırmanışa geçmeden önce nasıl bir hazırlık süreci geçiriyorsunuz?
Tırmanışa girişeceğiniz dağ veya rotaya gitmeden çok önce başlar hazırlık... Orası hakkında okuyup araştırmak birinci adımdır. Oraya daha önce giden kişilerin tecrübeleri ve tavsiyeleri de çok önemli yer tutar bu bilgilerde... Onlarla konuşmak veya anılarını okumak birebir size aynı deneyimi yaşatmasa bile, psikolojik olarak hazırlanmanıza yardım eder. Tabii ki, fiziki hazırlık sonu olmayan bir aşamadır. Dağa gitmeden bir ay önce koşmaya başlamazsınız. Antrenman seviyenizi yaşam boyu belli bir seviyede tutmak esas hedeftir. Ancak, yapacağınız tırmanışa göre ısınma tırmanışları yapmanız çok doğrudur. Örneğin, çok zor bir kaya duvar tırmanışı için, öncesinde daha küçük kaya duvarları ve çok ip boylu zor rotalar çıkarak hazırlanmak veya dünyanın en yüksek dağları olan 8000 metrelik zirvelere tırmanmak üzere öncesinde birçok 7000 m. ve civarında dağa tırmanmak doğru yaklaşımdır. Çıkılacak rotaya göre malzeme seçimi ve elde edilmesi de apayrı bir iştir.
Bize kısaca bir tırmanışınızı anlatır mısınız? Bir tırmanış nasıl başlıyor ve nasıl bitiyor?
Bir tırmanış dağa yaklaşımla başlar. Örneğin, toplam 1,5 ila 3 ayı bulabilecek 8000 metrelik bir dağ tırmanışı için ilk 5 ila 15 gün dağın tabanına yürüyüşle geçer; bu sürede ağırlığı 4 tonu bulabilecek yüklerinizi bir hamal ordusuna taşıtarak, her gün vardığınız yerde, buzullar üzerinde kamp kurup toplayarak, dağın altına varıp ana kampınızı kurarsınız. Bundan sonra tırmanışa başlar ve yüksekliğe alışmak üzere birkaç yüksek kamp kurar, sırtınızda tonla yük taşır, zor kaya ve buz etaplarını tırmanıp buralara ip hatları sabitlersiniz. Havanın dengeli, sizin de yüksekliğe uyum sağladığınız uygun zamanda ise zirve tırmanışını yapıp dağdaki eşyalarınızı toplayarak dağı terkedersiniz. Son etap ise aynı yolun geriye yürünmesidir. Kısaca, bu türde bir tırmanış fiziki, zihni ve lojistik bir maceradır. Bu tür bir tırmanışta şart olan sponsoru bulmak ise apayrı bir bilim sayılır!
Son olarak bakış açımızı biraz daha genişletirsek, zirveye tırmanmak ya da ulaşmak isteyen şirketlere ve iş yaşamı profesyonellerine neler önerirsiniz?
Zirve başarı anlamındaysa onu gerçekten çok istemek en önemli şey bence. Çok istediğiniz bir hedefe, kararlı olarak çalışırsanız ulaşmamanız mümkün değildir. Devamlı çalışma, kendini bilgi, tecrübe ve öngörüyle donatmak, büyük bir kararlılık, ekip çalışması yapmak ve ekibinizde sinerji olması sizi hedefe götürecek yolun yapı taşlarıdır.
Bunlardan başka eklemek istedikleriniz var mı?
Evet; son olarak söylemek istediğim, dağcılığın sadece bir spor olmadığı, hayatın ta kendisini tanımlayan bir yaşam biçimi olduğudur. Hayatta bol zirveli günler dilerim!