Yetenek savaşlarında ev sahibi olma dönemi bitti! Artık çalışanların yeteneklerini ‘kira’lama dönemindeyiz!
Şirketlerin gerçek değeri, sahip oldukları entelektüel sermayeleri ve çalışanlarıdır. Şirketler, ne kadar fazla yetenekli insana sahip olurlarsa, değerlerini de o oranda arttırma şansına sahiptirler.
İnsanlar kendi insan sermayelerini ellerinde tutarlar ve bu sermayelerini kurumlara karşılığında bir fayda sağlamak üzere ‘kira’ya verirler. Bu fayda gerek finansal gerekse finans dışı olabilir.
Şirketler kendileri için uygun insan sermayesine erişebilirler. Ayrıca, bu insan sermayesini ellerinde tutmak ve ondan mümkün olduğunca üst seviyede yararlanmak zorundadırlar.
Bazı uzmanlar, entelektüel sermayeyi, şirkette çalışan insanlar olarak alırken bazıları da kurumun sahip olduğu işlenmiş bilgi olarak tanımlıyorlar. Ben tüm çalışan insanları “manevi varlıklar” olarak gören “İskandinav Okulu”nu izliyorum.
“Manevi varlıklar” şirketin piyasa değeri ile bütçe dengelerindeki maddi varlıklar arasındaki farktan yola çıkarak hesaplanır. Bunun ardından bileşenlerine bölünebilir. Bu bileşenler “müşteri sermayesi”, “yapısal sermaye” ve “insan sermayesi”dir. Entelektüel sermaye pek çok şirkette değerin büyük bir kısmını oluşturur ve büyüme ve yaratıcılığı körükler.
Hepimizin bildiği gerçek şudur: İnsan Kaynakları’nın temel alanları, mümkün olan en iyi insan sermayesini elde etmek, elde tutmak ve geliştirmektir. Bunun yanında, insanların maksimum adanmışlık ve performans gösterebilecekleri bir kültür ve ortam yaratmak, doğru yaptıkları şeyler için onları ödüllendirmek, kısacası onlara değer katmak da insan kaynaklarının temel alanları arasında yer alır.
İnsan yönetimi, bir yöneticinin işidir ancak İnsan Kaynakları çalışanlara mümkün olduğunca üretici ve motive olabilmeleri için yardımcı olacak araçları sağlayabilir. Belki üzerinde tartışılabilir, ancak İnsan Kaynakları’nın en önemli görevi kurumun doğru insanların doğru yerde doğru yeteneklerle doğru zamanda bulunmasını sağlamaktır. Başarı için bundan daha önemli ne olabilir ki?
Doğru çalışanın doğru yeteneğini ‘kira’lamak için…
Gerek İnsan Kaynakları uzmanlarının gerekse yöneticilerin, öncelikle o insanın kuruma neler getirebileceği üzerinde yoğunlaşmaları gerekir. İşe alınacak insanın, sadece o iş için uygun olması ya da o işe katkıda bulunacak olması yeterli değildir. Dolayısıyla, işveren işe alacağı kişinin deneyiminin seviyesini bilmek ve bunun ışığında o kişinin büyüme potansiyelini ölçmek ister. Bunun ardından da şirketin genel değerlerine uyan eleman işe alınır.
Yeteneklerin ‘kira’ değerini ölçebilir misiniz?
Bu değer finansal anlamda ölçülemez. Ancak, benim düşünceme göre, insanın yetenek değeri dört bileşenin fonksiyonu olarak ortaya çıkar. Bu fonksiyonlardan birincisi, insanın neleri yapabileceğinin toplamıdır. Ardından o insanın potansiyeli, katma değere katılımları ve kurumsal değerlere sağladıkları uyum gelir.
Onların değerini eşit olarak ölçebilmemiz gerekiyor. Çünkü, bunun sonucunda sadece maliyetlerini değil kullandığımız değeri de görme şansına sahip olabiliyoruz. Ancak, ne yazık ki bu kesin bir finansal denklem değildir. Yine de sayısal olmak durumundadır. Şirket yöneticilerinin bilmeleri gereken en önemli şey yüksek değerli çalışanlarının kimler olduğudur. Bu nedenle hiyerarşi ya da maaş her zaman için en iyi göstergeler değildir.
Ekonomik kriz ve çalışan ilişkisi
Bu hep bir ikilem olmuştur. Maliyetlerin mutlaka düşürülmesi gerekmektedir. Ancak, hepimiz pek çok muhasebeci gibi, insanları ya da insan kaynaklarını sadece maliyet olarak görme fikrinden uzaklaşmalıyız.
İnsan sermayesi denetleme modeli insan sermayesinin kendisi, bu insan sermayesinin içinde çalıştığı çevre ve bu ikisinin bileşimini değerlendiriyor. Kısacası bu model insanların yarattığı finansal ve finansal olmayan değeri ölçüyor.
Maalesef insanların en az şirketin diğer bileşenleri kadar önemli olduğunu görebilen ve anlayabilen çok az şirket bulunuyor. Bu şirketlerin çoğu da İsveç ve Danimarka’da bulunuyor. Aralarından en ünlüsü ise Skandia Assurance. Ancak, bu şirket dışında Hewlett Packard, Procter and Gamble, Eli Lilly gibi her zaman çalışanlarına en yüksek değeri vermiş pek çok mükemmel şirketin de olduğunu belirtmeden geçmek istemem.
Uzun yıllar yaşayan çok başarılı şirketleri inceleyen “Built to Last-Çok Yaşamak İçin Kurulanlar” adlı kitap, olumlu insan yönetiminin bu şirketlere ne kadar yarar sağladığını gözler önüne serdi. Uzun dönem yaşayabilen şirketler gerçek varlığı olan bir kültür yarattılar ve insanlar kendilerini bu kültüre ait ve sadık hissettiler. Bu şirketler kendi içlerinde yükseldiler, çalışanlarına iyi ücretler verdiler ve sürekli öğrenmeyi ve yaratıcılığı teşvik ettiler.