“Geçen yıl ses getiren uygulamalara imza attık, 2014’te, yakaladığımız bu ivmeyi sürdürmeyi hedefliyoruz”

 
Bundan 35- 40 yıl önce Personel Şefi olarak görev yapan bir baba ile öğretmen bir annenin oğlu, Sandoz İlaç İK Direktörü Ufuk Mahir… Babasından dinlediği “insan yönetimi” öyküleri ile büyüyen, annesinin öğretmen olmasının eğitimcilik kimliğini geliştirdiğine inanan Mahir, İnsan Kaynakları’nın aslında hep hayatında olduğunu; askerliğini de NATO’nun Diyarbakır’daki karargâhında Personel Şubede yaptığını dile getirerek;
“İK hep hayatımdaydı ve ben de kariyerimi bu yönde ilerletmek istiyordum” diyor:
“İnsan Kaynakları’nın birçok iş koluna göre tatmini çok olan, insana dokunduğumuz için ‘kendini gerçekleştirme’ yönünün çok kuvvetli bir meslek olduğuna inanıyorum”. 

Mahir şu anda bu tatmini, sektörde ses getiren uygulamalara imza atılan,
geçtiğimiz yılı hem kişi hem de satışlar bazında büyüyerek geçiren Sandoz’da yaşıyor.
Kendisi ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, hem Mahir’in kariyer öyküsünün ayrıntılarını dinleme, hem de Sandoz’un önümüzdeki dönem hedefleri ile İK’nın oynayacağı rol hakkında bilgi alma şansı bulduk.


Öncelikle bizlerle, sizi bugüne ulaştıran kariyer yolculuğunuzun kilometre taşlarını paylaşır mısınız?

Aslında İK alanında çalışmaya başlamamın çok da tesadüf olmadığını söyleyebilirim: Babam, Çanakkale Seramik Personel Şefiydi. Bundan 35-40 yıl önce, o zamanlar adı İnsan Kaynakları olmasa bile, baba mesleğimin beraberinde getirdiği zorlukları dinleyerek büyüdüm. Örneğin, bugün yarım saatte yaptığımız bir bordro projesinin o dönemde ne kadar yorucu, zaman alıcı bir biçimde hayata geçtiğini, sendikal ilişkilerin önemini biliyorum. Öte yandan, annemin de öğretmen olması, eğitimcilik kimliğimi geliştirdi, ki ben İK ve eğitimin yan yana ilerleyen iki iş olduğuna inanırım.

Kısacası, İK ile çok küçük yaşlarda tanıştım ama işin içine girmem üniversiteden sonra oldu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde eğitim gördüm. Ancak hiçbir zaman dış işlerinde çalışmak gibi bir hedefim olmadı; özel sektörde görev yapmak istiyordum. İnsan Kaynakları’nın da birçok iş koluna göre tatmini çok olan, insana dokunduğunuz için günün sonunda “kendini gerçekleştirme” tarafının çok kuvvetli bir meslek olduğuna inandığım için, İK alanında çalışmak bana hep cazip geldi.

Bu nedenle mezuniyetimin ardından bir öğrenci değişim programı ile İngiltere ve İtalya'da Çatışma Yönetimi ve İnsan Kaynakları Uygulamaları üzerine çeşitli sertifika programlarına katıldım. Sonrasında yine İstanbul Üniversitesi’nde master yaparken, 2000 yılının başında Bayındır Holding bünyesindeki Bayındır Hayat Sigorta’da İK departmanında göreve başladım.

3,5 sene boyunca İK’nın birçok alt fonksiyonunda deneyim kazanma şansım oldu. Ama hepsinden önemlisi, çok değer verdiğim müdürüm sayesinde, günlük yoğun tempo ne kadar zorlayıcı olursa olsun insan odağının önemini kaçırmamak gerektiğini; karşındakini dikkatle dinlemenin ve anlamanın önemini burada öğrendim.

2003 yılının sonunda askerliğimi yaparken de, tesadüf sonucu mesleğimden kopmadım; çünkü NATO’nun Diyarbakır karargâhındaki personel şubedeydim. İK’nın temelinin, şu anda kullandığımız modern performans değerlendirmelerinin çıkışının Amerikan ordusu olduğu bilinir. Ben bu dönemde, tüm bu sistemleri gözlemleme şansı buldum.

Kurumsal hayata döndüğünüzde neler bekliyordu sizi?

Askerlikten sonra, farklı sektör deneyimleri kazanmak istiyordum. Enerji sektöründe dünyadaki en büyük şirketlerden biri olan ABB Elektrik’de Senior Specialist olarak göreve başladım. Ardından İK Müdürü oldum. Buradaki en büyük kazanımım, matriks bir yapıda çalışmayı öğrenmek oldu. Çünkü oradaki yapıda birden fazla genel müdür, farklı müşteri grupları mevcuttu. Birden fazla şapka takma ve farklı yöneticilerle birlikte çalışmayı deneyimleme fırsatı oldum.

Buradaki 4 yılın ardından aldığım teklif üzerine önce Frito Lay’de İK Müdürlüğü görevini yürüttüm, takiben PepsiCo’ya geçerek önce lokal organizasyonda, ardından da Balkan Ülkeleri, İsrail, Lübnan gibi ülkelerin İK süreçlerinin yönetimi ve ücret yönetimi konularında çalıştım.

Bu görev neler kattı size?

İş yapış şekilleri birbirinden bambaşka ve İK anlamında olgunluk seviyesi farklı olan ülke ve organizasyonlarla çalışmak çok kıymetli bir deneyimdi. Bünyemizde, organizasyona katılış süreleri birbirinden farklı olan ve aynı zamanda İK’nın doğası birbiriyle aynı olmayan ülkeler vardı. Örneğin Yunanistan’da güçlü bir sendika yapısı varken, Balkan ülkelerinde İK açısından birçok uygulama temel seviyedeydi. Bu anlamda PepsiCo gerçek bir okul oldu benim için.

Burada 3 seneye yakın çalıştıktan sonra, bu kez bambaşka bir deneyim kazanmak üzere Arzum Elektrikli Ev Aletleri’ne geçtim ve Türkiye, Hong Kong ve Makedonya’daki İnsan Kaynakları süreçlerini yönettim. Arzum da çok şey öğrendiğim bir yer oldu benim için: Temelde bir aile şirketiydi ve ailenin temsilcisi aynı zamanda yönetim kurulu başkanıydı. Yenilikçi ve farklı fikirlere açık olmasının avantajı büyüktü benim için. Öte yandan, burada olaylara daha ticari gözlükle bakmayı öğrendim. Kurumsal hayatta bazen kaçırabildiğimiz bu noktayı deneyimlemek benim için önemliydi.

Şimdi geriye dönüp baktığım zaman tüm bu deneyimlerin bana çok şey kattığına inanıyorum. Özellikle hem PepsiCo’da, hem de Arzum’da, rolümü, kendi yetiştirdiğim kişilere bırakarak ayrıldım. Bunun önemli olduğuna inanıyorum.

Mart ayından bu yana Sandoz’da görev yapıyorsunuz. Yollarınız burasıyla kesiştiğinde sizin pencerenizden bakınca nasıl bir manzara gördünüz? İlaç sektöründe İK uygulamalarının kendine özgü yönleri var mı?

İlaç sektöründe İnsan Kaynakları yapmayı, hızlı tüketim ürünleri sektöründe İK yapmaya benzetiyorum. En önemli benzerlik; tüm gelişmelerin çok hızlı olması… Öte yandan ilaç sektörünün biraz daha zorlayıcı bir ortamı olduğunu söyleyebilirim. Her şeyden önce sektör regüle ediliyor. Bu da sektör çalışanlarını daha yaratıcı olmaya itiyor. Dolayısıyla ilaç sektörünün kısa vadeli bakmayı ve çok hızlı aksiyon almayı gerektiren bir sektör olduğunu söyleyebilirim.

Bu ortamda, Sandoz’un çok iyi bir konumlanması olduğunu düşünüyorum. Novartis Şirketler Grubu’nun bir parçası olduğumuz için kurumsal bir yapımız var. Bunun sağladığı ciddi avantajlar söz konusu; bu sayede çalışanların gözünde de, sektördeki birçok şirketten bu anlamda farklılaşıyoruz.

Öte yandan 2013 yılı sektör açısından biraz zorlayıcı geçti. Birçok şirket önemli ölçüde küçüldü. Biz ise satışlar bazında yüzde 13, kişi bazında ise yüzde 10 oranında büyüdük. Bu, rakiplerimizden farklılaştığımız bir nokta oldu.

Bununla birlikte İK ekibi de geçen yıl çok iyi performans sergiledi. Bu büyüme süreci ile birlikte işe alım ihtiyacını hızlı bir şekilde giderdi. Şu anda sayılar anlamında, beklediğimiz çalışan sayısını yakalamış durumdayız. Bunun dışında eğitim gelişim faaliyetlerimiz de artarak gelişti.

Hayata geçirdiğiniz yeni uygulamalar oldu mu?

Sadece Sandoz içinde değil sektörde de ses getirecek iki uygulamaya imza attık. Bunlardan biri; “Sandoz Premium Club” oldu. Bu kulüp bünyesinde, en başarılı tanıtım uzmanlarımızın başarılarını takdir ediyor ve yüksek performansı ödüllendiriyoruz.

Tüm şirketin en başarılı yaklaşık 15 saha çalışanı, bu kulüp bünyesinde, eğitim, gelişim ve maddi açıdan bir takım farklı ayrıcalıklara sahipler. Bu kişilerin giyim çekleri, yakıt imkanları daha farklı. Aileleriyle birlikte kullanabilecekleri tatil ve diğer farklı hediyelere sahip oluyorlar. Ama çalışanlarımız kulübe bir kez girdiklerinde hep orada kalmaları söz konusu değil. Kriterleri yakaladığınızda oradasınız, aksi durumda tekrar yakalamanız gerekiyor. Öte yandan kişi sınırlamamız yok. Eğer şartları yerine getirebiliyorsa, tüm çalışanlarımız kulübe girebiliyor.

Bu konuda bizi şaşırtan bir nokta da oldu: Bu uygulamayı bizim çalışanlarımızın bilmesi doğal ve doğruydu ama mülakata gelen adaylar da bunu daha birinci günden duymuştu. Kısacası sektörde ses getiren bir uygulama oldu.

Geçen yıl hayata geçirdiğimiz diğer bir uygulamamız daha vardı: Sandoz Leadership Academy… Burada saha ekibinin liderlerini yetiştirmeyi hedefliyoruz. En başarılı tıbbi tanıtım uzmanlarımızı değerlendirmelerden geçirip akademiye alıyoruz. Bu akademide onların eğitimlerini, gelişimlerini birebir koçlukla da destekliyoruz. Amacımız onların organizasyonun ihtiyacı olan bölge müdürleri haline gelmesini sağlamak... Şu anda bu grupta olup da atanan arkadaşlarımız var. Bu aslında içeriden terfiyi de destekleyen bir uygulama. Toplamda 16 kişilik bir bölge müdürü kadromuz var. Bizim havuzumuzda da şu anda elemeleri geçen, gerekli koçlukları alan 5 arkadaşımız var.

Bu çok önemli bir uygulama. Çünkü sahada büyük bir hız var. Bir yandan işini yapıp, aynı zamanda yöneticilik becerilerini geliştirmek hem çalışanlarımız, hem merkez kadro için çok efor gerektiriyor. Sistemimizin iyi işlediğini düşünüyorum.

Şu anda kaç kişilik bir ekibe liderlik ediyorsunuz? İK ekibinin nasıl bir yapısı var?

Sandoz’un tamamı 1040 çalışandan oluşuyor. 3 ana iş grubumuz var: Ticari operasyonlar, teknik operasyonlar ve hammadde grubu... 3 fabrikası olan, içinde mavi yakalı çalışanların da bulunduğu, büyük bir satış ekibinin görev yaptığı, hem üretim, hem satış gerçekleştiren bir şirketiz.

Öte yandan Sandoz, 2005’den beri ihracat lideri konumunda. Normalde ilaç sektörünün Türkiye’deki algısı ithalat yapan; bu anlamda da nakit çıkışı yaratan bir sektör olmasıdır. Ancak bu, Sandoz için geçerli değil. Sandoz, Türkiye’den dünyanın dört bir yanına ihracat yapıyor.

Bu yapı içinde İK olarak büyük bir gruba hizmet veriyoruz. Ekiplerimiz hem fabrikalarda, hem merkezde olmak üzere büyük bir grup halinde faaliyet gösteriyor. Ekibimiz 18 kişiden oluşuyor. Sadece ticari fonksiyonlara baktığımızda, ben dahil 8 kişiyiz. Bununla birlikte fabrikalarda İK yönetiminden sorumlu arkadaşlarım var. Onların yurtdışına rapor ettikleri farklı birimler mevcut. Dolayısıyla biraz daha matriks bir yapının olduğunu söyleyebilirim.

Yeni yılla birlikte Sandoz İK ekibi olarak gündeminizde yer alan öncelikli konuları bizlerle paylaşır mısınız? Okurlarımıza aktarmak istediğiniz yeni ve ilgi çekici uygulamalarınız var mı?


2014 yılı, ilaç sektörü için çok kolay bir yıl olmayacak gibi görünüyor. Fiyat baskısı, bununla birlikte operasyon maliyetlerinin artması, enflasyonun tekrar çift haneli rakamlara yaklaşması İK profesyonellerini biraz zorlayacak olan gelişmeler arasında yer alıyor. Dolayısıyla İK açısından bakarsak, bizim öncelikli büyük hedefimiz, 2013’de gerçekleştirdiğimiz büyümeyi; hem çalışan sayısı, hem de finansal sonuçlar olarak devam ettirmek olacak.

Öte yandan, 2014 yılında eğitim gelişim fırsatlarına daha fazla odaklanmak istiyoruz. Burada geçen yıl ciddi bir ivme yakaladık. Hem lokal hem de global yönetimimizin de bu konuda ciddi desteği var.

Ayrıca, önümüzdeki sene tüm tanıtım uzmanlarının yeterlilik sertifikası alma zorunluluğu söz konusu olacak. Biz bu konuda çalışanlarımızı destekliyor ve bununla ilgili tüm eğitim masraflarını şirket olarak karşılıyoruz.

Bununla birlikte, her sene yaptığımız ve adına “Benefit Review” dediğimiz, sağladığımız yan hakların piyasa ile kıyaslanması ve bunlarla ilgili aksiyonların da alınacağı bir yıl olacak 2014…

Tüm bunların yanı sıra 2014’te İK olarak daha fazla sahada yer almak istiyoruz. Çünkü 2014’teki hedeflerimiz İK departmanının daha çok iş ortağı şeklinde hareket etmesini gerektiriyor. Daha önce söz ettiğim Premium Club ve Leadership Academy, beraberinde gelecek olan diğer uygulamalarla birlikte bunu destekleyecek.

Bunlara ek olarak, 2 senedir tüm çalışanlarımızın katılımıyla, çalışan bağlılığı konusunda “Global Employee Survey” anketini gerçekleştiriyoruz. Sonuçlar geldikten sonra hangi aksiyonları almamız gerektiğine yönelik tüm departmanlardan, sahadan, merkezden çalışanlarımızla odak çalışmaları yapıyoruz. 2013 yılında bunları gerçekleştirdik; önümüzdeki yıl bu konudaki aksiyon dönemimiz olacak. İletişimi artırmak için el birliği ile elimizden geleni yapacağız.

Belirtmek isterim ki, İK’nın diğer fonksiyonlardan farklı bir rolü de var: İş sonuçları ile birlikte çalışanlarımızdan ve onların motivasyonundan da sorumluyuz. Bence İK’nın bu şapkası bu noktada daha da öne çıkıyor. Çalışanlarımızın gerektiğinde sırtına dokunacak, gerektiğinde yanında olacak departman olmayı hedefliyoruz.

“DÖNÜŞÜM 2014’TE DE DEVAM EDECEK,
İK, İŞİ YAPAN DEĞİL, İŞİN YAPILMASINA KOÇLUK EDEN
BİR DEPARTMAN OLACAK”


2014 yılının ilk sayısında konuk ettiğimiz Ufuk Mahir ile sohbetimiz sırasında, konu doğal olarak İK’yı yeni dönemde beklediğini düşündüğü gelişmelere de geldi. Bakın Mahir’in bu konudaki öngörüleri neler? “İK’daki dönüşüm 2014’te de devam edecek” diye sözlerine başlayan Mahir, bakın ardından neler söylüyor: “Eskiden daha büyük, kalabalık gruplarla yapılan İK uygulamalarında, daha çok yetenek yönetiminin, eğitimin, gelişim; uzmanlığın öne çıktığı ve birçok fonksiyonun merkezileştiği bir döneme gireceğimizi düşünüyorum”.

Bu konuda Sandoz’un, Novartis’in ve Alcon’un da farklı İK alt birimlerinin bir kısmının birleşmeye gittiğini aktaran Mahir, “HR Core projemiz ile artık bordromuz, puantajımız, özlüğümüz tek bir merkezden yapılıyor” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Dolayısıyla 2014 bence, İK’nın uzmanlık tarafının çok değerli olduğu, müşteriye dokunan yerin yine bireysel olarak kalmaya devam ettiği, ama geri kalan fonksiyonların, İK’nın destek yapılarının birleştiği bir yıl olacak. Eğitim, gelişim, yetenek yönetimi tarafı, sayıca azalarak ama uzmanlaşması artmış bir grup tarafından yürütülmeye devam edecek. İK’nın işi yapan değil, işin yapılmasına koçluk eden, yol gösteren, yolu açan bir departman olarak gelişime devam edeceğini düşünüyorum. Bence bu artarak devam edecek bir trend olacak. Sandoz’un da bu anlamda ihtiyacı doğru tespit etmiş ve o yöne doğru giden bir şirket olduğunu söyleyebilirim”.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)