Yeni Düzende Verimlilik Tartışmaları


F. W. Taylor’ın kaynakların verimli olacak şekilde yönetilebileceğini ispatladığı 1883 yılına kadar verimlilik problematiği; fabrika içinde bir hat üzerine kurulu makinelerin çalışmalarını, hızlarını ve tempolarını arttıracak herhangi bir yeni bilgi ile bu makinelere kol güçleriyle hizmet eden emeğin daha sıkı ve uzun süreli çalışması arasında bir optimal noktanın bulunması idi. Bilimsel İşletme Yönetimi ile F. W. Taylor, emeğin ve makinelerin miktarından çok işlevlerine odaklanıyordu. Bunu da işi oluşturan hareketlerin analizi suretiyle bilgiyi işin incelenmesine uygulayarak fabrika içinde programlı, mekanize bir proses oluşturarak yapıyor ve bu prosesin en önemli unsurları da maddeleri döven, parçalayan, Şekil veren, yontan makineler ile bu makinelere programlı ve mekanize bir şekilde hizmet eden kol işçisi olarak beliriyordu.

Taylor’un “Bilimsel İşletme Yönetimi” 1880’li yılların ortalarından itibaren uygulamaya konulmasıyla beraber verim yılda % 3,5 4 gibi bir hızla yükselmeye başladı. İşletmeler büyüyor, sektörler çeşitleniyor, ürünler çoğalıyordu. Yoğun işbölümü ve uzmanlaşmış iş ile uyum gösteren monolitik bürokratik örgütsel yapılar ortaya çıkıyordu. Daha önceleri teknolojik yeniliklere dayanan verim artışları artık işin ve işçinin Taylorize olmuş örgütlenmesi ile sağlanıyordu. İçerdiği kolaylıkla öğrenebilme ve öğretebilme metodolojisi ile vasıfsız kitleler çok kısa bir sürede stratejik üretimi gerçekleştirebilecek işgücü haline gelebiliyordu. Artık beceri olgusu birilerinin tekelinden çıkıp, öğrenilebilen bir disiplin haline geliyor, iktisadi yapıda yarattığı devrimsel etki ile yeni dünya dinamiklerinin kaderi adeta yeni baştan çiziliyordu.

Bilginin işe uygulanması ile artan verimlilik sonucunda oluşan katma değerin çok önemli kısmı eğitim ve sağlık harcamalarına gidiyor, ücretler ve boş zaman artıyor, turizm ve eğlence gibi yeni sektörler filizleniyor, insanlar arasında küresel ilişkiler artıyor ve ihtiyaç gösteriyordu. Kısaca demografi adeta yeniden şekilleniyordu. Maslow’dan beri biliyoruz ki temel güdüsel ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanına kavuşan insan artık zihinsel ihtiyaçlarının peşinden koşar, kendi bireyselliğini keşfetmeye hazır hale gelir. Bu bireysellik keşfi daha fazla özgürlük talebi, emir yerine sorumluluk alma istekliliği, komuta yoluyla itaat yerine aidiyet ihtiyacı ile sonuçlanır. Böyle bir insan ise şimdiye kadar servet yaratmanın en etkin yolu olan makine ve makineye hizmet eden kol gücüne dayalı mekanik, bürokratik sistemin talep ettiği insan değildir.

1950’den beri artık daha çeşitli, daha farklı yaşam tarzları, farklı düşünceler, kendini topluma karşı daha farklı şekilde ifade etme biçimleri ile toplum kitlesellikten uzaklaşmakta. Demografide görülen bu dönüşüm iktisadi yapının servet yaratma biçimini de zorunlu olarak değiştirmeye zorlamakta. Makinelere dayalı fabrika üretimi, kitlesel üretimini destekleyecek kitlesel topluma ihtiyaç duyuyordu. Ne var ki karşısında artık böyle bir toplum yok. Toplum hakkında daha fazla veriye, daha fazla analize ihtiyacı var ürünlerini satabilmek için. Eskiden ürettiğini satabilme kaygısını taşımayan sanayi artık bu kaygıyı iyiden iyiye duymaya başlıyor. Bu kaygı onu bilgiye bağımlı kılıyor, bilgiye yatırım yapması zorunluluğunu doğuruyor.

1970’li yıllardan beri verimlilik artık yükselmiyor. Çünkü verimli üretime dayanak teşkil eden prensiplerin sonuç alabileceği o makineler ve o makinelere hizmet eden kol gücü gitgide azalmakta. Bugün gelişmiş ülkelerde istihdamın ancak 1/5’i sanayi üretiminde kol gücüne dayalı olarak çalışmaktadır. Bu işlerin ve kol gücünün verimliliği hala yüksek ancak ekonominin verimliliğini belirleyemiyorlar artık. 35 yıldan beri ekonominin büyüyen sektörleri; bilgi işleyen, saklayan ve taşıyan sektörler ile hizmet sektörleri olmuştur. Tabii ki işgücünün büyük bölümü de bu sektörlerde istihdam edilmiştir. Dolayısıyla bir ekonominin verimliliğini belirleyen bu işlerin ve işgücünün verimliliğidir. Yani verimliliğin mücadele merkezi artık bilgiye dayalı işlerle bilgi ve hizmet işçilerinin verimliliğidir. Bu, verimlilik için yepyeni yaklaşımlar demektir.

YENİ YAKLAŞIMLAR

Taylor’dan beri biliyor olduğumuz ve değişmemiş bir gerçek verimliliğin yönetilebileceğidir. Verimlilik yönetimin sorumluluğundadır. Bir işletmenin varlığını idame ettirebilmesi bu sorumluluğu ne ölçüde yerine getirdiğine bağlıdır. Ne var ki bu sorumluluğun içeriği bilgi toplumunda tamamen değişmiş bulunmaktadır ve bilginin dinamikleri ve etkileri tarafından belirlenmektedir.

A Verimli Ekonomik Aktivite Bilgiye Dayalı Olmak
Zorundadır

Bu bilginin ulaştığı her işletmenin servet yaratma kapasitesini ve rekabet gücünü arttırmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü bilginin yaratımı ve verimli kullanımıyla sağlanan kazançlar yapısal ve geri dönülmez avantajlar içermektedir. Bilginin organik bir unsur olarak ekonomik aktivitelere girme zorunluluğunun belli başlı sebepleri vardır ve bu sebepler verimliliğin unsurlarını ortaya koymakta ve verimlilik mücadelesinin niteliğini ve içeriğini tayin etmektedir.

a Demografi

Sanayi toplumunun aynı karbon kağıdından çıkan kitleleri vardı. Bu kitlelerin davranıŞları öngörülebilir, yönlendirilebilirdi. Oysa bilgi toplumunda işletmeler çeşitlilik arzeden bir toplumla karşı karşıyalar. Sanayi toplumunun ürün ve hizmetlere aynı değeri veren tüketicileri varken, bilgi toplumunun herbirisinin ayrı ayrı değerleri olan müşterileri vardır. Tüketicilere satış yapılır ancak müşterilere pazarlama yapılır. Pazarlama da her zaman işe karşıdakinin ihtiyaç ve beklentilerini düşünmekle başlar. Sanayi toplumunda ekonomik faaliyet fabrika içinde başlayıp mal ve hizmetler tüketicilere ulaştığında biterken, bilgi toplumunda bütün faaliyet müşteriyi anlamakla başlar. Tüm faaliyeti yönlendiren, ona biçim veren müşteridir. Bütün kararlar bu doğrultuda alınır.
Karşınızda bu kadar çeşitlilik arzeden bir müşteri topluluğu varsa, karşı karşıya bulunulan pazar da dilimlere ayrılmış, iyice çeşitlenmiş olur. Bugün pazarlama planları tüm ülke ya da şehir için değil, her bir mahalle için ayrı ayrı yapılıyor. İstatistiki yöntemler sonucunda müşteriler 5.000 10.000 farklı değer anlayışları olan dilimlere bölünebiliyor. Böylesine çeşitliliği temsil eden müşteri dinamiği işletmeleri daha uzmanlaşmış, çeşitlenmiş bilgiye muhtaç kılıyor.

Sonuç olarak çıktı/girdi olarak tarif edilen verimliliğin çıktı tarafı artık fabrikadan çıkmış nihai ürün olarak değil; fonksiyonel kullanımı, esnekliği ve satış sonrası hizmeti ile müşteriyi “çok memnun” edebilecek çıktıdır. Yani müşteri ile anlamlı ve uzun süreli bir ilişkinin kurulmasını sağlayacak katma değerdir.

b Teknolojik Yenilikte Yaşanan Muazzam Hız

İşletmelerin niye bilgiye dayalı olması gerektiğinin en iyi cevabı hiç kuşkusuz 20. yüzyılın yeni teknolojileridir. Herşeyden önce yeni teknoloji geleneksel teknolojinin aksine insanın akıl, hayalgücü ve yaratıcılık yeteneklerine hizmet etmektedir. Sonuç üretebilmeleri kullanıcılarının bu hasletlere sahip olmasına bağlıdır. Bu, çalışmanın ve istihdamın niteliğini kökten değiştiren başlı başına devrimsel bir sonuçtur.

Yeni teknoloji ülkelerin hammadde ve doğal kaynaklarına bağlı olan gelişmişliklerine meydan okumaktadır. Ürünlerin hammadde ve enerji ihtiyaçlarını büyük boyutlarda azaltmaktadır. Yoğun emek operasyonlar bugün robotlarla yapılmakta üretimin imkanları zorlanmaktadır. Süreçteki kontrol ihtiyacını sıfıra indirmekte, bir makineye bağlanan bilgisayar konsolleri ile hata anında tespit edilmekte, kalite ve verimlilik prosesin içine katılmakta, böylelikle işçiye daha fazla sorumluluk verilerek ona nitelik kazandırılmaktadır. Bilgisayar destekli imalat ve tasarım teknolojileri (CAD CAM) düşük maliyetle üründe sayısız değişiklik yapma imkanı vermektedir. Ürünler müşteri ihtiyaçlarına uygun olarak mikro boyutlara varmakta, nakliye ve stok maliyetlerini en aza indirmektedir. Sonuçta fiziksel operasyonları devralan teknoloji bize maddeye anlam ve estetik kazandırma, içine nüfuz etme imkanını vermekte ve bunu en düşük maliyetle ve en az girdi ile yapmaktadır.

c Rekabetin Artan Şiddeti

Rekabet artık bilginin rekabetidir. Bilgi sözkonusu olduğunda hiçbir işletmenin doğal bir avantajı ya da dezavantajı yoktur. Çünkü bilgiye herkes ulaşabilir ve onu kullanabilir. Yeter ki bu kullanım verimli olsun.

İşletmeler bilgi toplumunda verimsizliği kaldıramayacak kadar şiddetli bir rekabet ortamı ile karşı karşıyalar. Pazarlar çeşitlenip, mikro dilimlere bölündükçe işletmeler global ölçekte faaliyet gösterme ihtiyacını duymaktadırlar. Bu kadar dilimlere ayırılan pazarlar ürün ve ürünlerin işlev çeşitliliğini zorunlu kılmakta, ölçek ekonomilerini sarsmaktadır. Büyük ölçekli işletmeler, belli bir pazarda yoğunlaşıp uzmanlaşabilen küçük işletmeler tarafından delik deşik edilmektedir. Sadece büyük olmak rekabet avantajı getirmemektedir. Büyük işletmeler pazara daha hızlı cevap verebilmek için gittikçe proseslerini, idari uygulamalarını esnekleştirip tek bir işte, tek bir pazarda yoğunlaşacak şekilde yeniden yapılandırmaktadırlar.

Şiddeti artan böylesine rekabet, şirketleri yenilikçi olmaya zorlamakta ve ürünlerin pazarda kalma süresini aylarla ifade edilecek sürelere indirmektedir. Yeni bir ürün daha pazara sunulmadan bir sonraki yeni ürünün tasarımına başlanmış olunmaktadır. Rekabetin içeriğine böylelikle hız kavramı girmektedir. Dolayısıyla rekabet, bilginin hızla ekonomik bir değere dönüştürülmesinin rekabetidir. Verimlilik kaynakların sadece sonuca yönelik kullanımının yönetimi değil, sonuca yönelik en hızlı kullanımının yönetimidir. Artık fayda, zamanı azaltan herşeydir ve zaman verimli yönetilmelidir.

B Verimlilik Ekonomik Aktiviteyi Oluşturan
Bütün Unsurların Bütünlüğü Temsil Eden Bir
Sistem Şeklinde Entegre Olmasını Gerektirmektedir

Bu, işletmelerin artan karmaşıklık ve istikrarsızlık içerisinde faaliyet gösterme zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Bir işletme ne kadar büyük olursa olsun ekonomik değer yaratan zincirin yalnızca çok küçük bir halkasıdır. Bir nihai ürün ya da hizmetin ekonomik bir değere dönüşmesi tedarikçisinden dağıtıcısına, taşeron hizmetlerinden servis ve bakımına kadar birçok unsurun katkısını gerektiren karmaşık bir ekonomik süreçtir. Dışarıya hızlı tepki verebilmek bu karmaşık sürecin bütüncül bir yaklaşımla yönetilmesini zorunlu kılmaktadır. İlk önce bir işletmenin bu süreci oluşturan unsurlarla emir komutaya dayalı değil, eşitlerin ortaklığına dayalı ilişki kurması gerekmektedir. Bu unsurlarla ortak bir bilgi tabanı yaratılabilmesi için muhasebe sistemleri ve programlarının birbirleri ile entegrasyonu şarttır.

Böyle bir yönetsel entegrasyonla sağlanan bütüncül bakış faktörlerin verimliliği konusunda çok önemli bilgiler sağlayabilmekte ve verimliliği yönetilebilir kılmaktadır. Süreçte verimsiz iş operasyonları ayıklanabilmekte, verimli çalışmayı engelleyen unsurların sistemden çıkartılması mümkün olabilmektedir.

C Verimlilik Değişikliklere Hızla Ayak Uydurabilecek Esnek Örgüt Yapıları İle Elde Edilmektedir

Bilginin organik ve yapısal bir unsur olarak organizasyonlara girmesi birçok yönetim kademesinin gereksizliğini doğurmaktadır. Bilgi onu isteyene gider ve giderken de unvanlara bakmaz. Hiyerarşi tanımaz. Aynı anda birçok kişi bilgiyi elde edebilir. Kartvizitte yazan unvan bilgiyi verimli kılmaz. Onu verimli yapan insanın entelektüel mülkiyetidir, akılgücüdür, sezgi ve yaratıcılık yetenekleridir. Sanayi çağına özgü piramit şeklindeki bürokratik örgütler kadar bilginin verimliliğini önleyen başka bir şey yoktur. Bir an önce harekete geçilmeye gerek duyan bir bilginin bürokratik kademelerde dolanıp durması kadar zamanın verimliliğini yok eden başka bir şey düşünülemez.

İşletmeler gitgide daha fazla proses etrafında örgüt yapılarını oluşturmaktadırlar. Bu, mevcut sanayi çağına özgü iş yapılarının ve çalışma şekillerinin devamı değil, tamamen değiştirilmesi demektir. Proses etrafında örgütlenme; yaratılan ekonomik değerin üretilmesi sürecinin akışkan ve bütünlük arzeden bir süreç olduğunu varsayar ve bu bütünlük arzeden süreci oluşturan iş operasyonlarının karar alma ve performans sorumluluğunun işletmenin sorumluluğu olarak yerine getirilmesi gerekliliğini öngörür. Pazarlar ya da işlevsel bölümlemeye dayanan geleneksel örgüt yapıları herbir iş biriminin performansını kendi dar sınırlı hedeflerini gerçekleştirmek olarak tanımlarken, proses etrafında yapılanma her iş biriminin performansını işletmenin tümü için tanımlamaktadır. Yani sinerji demode olmaktadır.

Çalışma yoğun iş kurallarından arınmakta, iş tanımları yerini performans tanımlarına bırakmakta, karar alma yükü süreçteki iş birimleriyle paylaşılmaktadır. Bu şekilde işletmeye manevra yeteneği kazandırılmakta, süreçteki verimsiz iş operasyonları ve emek elimine edilerek yapısal maliyet avantajları sağlanmaktadır.

D Verimlilik Kaynakların Birlikte Eş Zamanlı
Toplam Verimliliği Olarak Bir Anlam İfade Eder

Üretimin büyük ölçüde fabrikada başlayıp bittiği sanayi toplumuna ait tipik bir işletmenin verimliliğinin temel ölçütü emeğin yani kol işçisinin verimliliği olabilirdi. Oysa şimdi üretim süreci ileriye ve geriye doğru uzamakta, karmaşıklaşmakta ve daha uzmanlaşmış ve farklılaşmış bilgilere ihtiyaç duymaktadır. Kol işçisi bu sürecin çok küçük bir parçası olarak tüm verimliliği temsil etmemektedir. İşletmeler Şimdi EVA Analizi (Economic Value Added) ile tüm faktörlerin toplam verimliliğinin ölçümüne ihtiyaç duymaktadırlar. Bununla süreci oluşturan tüm maliyet unsurlarının üzerinde sağlanan katma değer hesaplanmaktadır.

E Verimlilik Bilgi, Sermaye, Zaman Gibi Ana Kaynakların Herbirinin Verimliliğindeki Artış Sonucunda Artmış Olur

Bilgi yoğun işletmelerde sermaye donanımına yapılan yatırım kol işçisini ikame edebilmekle birlikte daha nitelikli, vasıflı ve yüksek ücretli bilgi işçilerine ihtiyaç göstermektedir. Dolayısıyla sermaye donanımına yapılan yatırım emek maliyetinde bir azalma gerçekleştiremediği gibi verimlilikleri de büyük ölçüde bilgiye ve bilgi işçilerine bağlı olmaktadır. Kaynaklar arasında varolan bu simbiyoz verimlilik için kaynakların ayrı ayrı yönetilmesini ve herbir kaynağın verimliliğinin artmış olmasını gerektirmektedir.

Sermayenin verimliliği bilginin üretim yöntemlerinde ve çalışma şekillerinde uygulanması yoluyla sağlanmaktadır. Bilgi üretimde kullanılan girdi ihtiyaçlarını azaltmakta, bunu da girdileri daha ucuzları ile ikame edebilmesiyle yapmaktadır. Örneğin; artık üretim gitgide dairesel bir süreç görünümü kazanmakta, atıklar gelecek üretim aşamaları için girdi olarak kullanılabilmektedir. Yeni enerji kaynakları ile enerjide tasarruf mümkün olabilmekte, yeni yarı iletken malzemeler enerjiye olan bağımlılığı azaltmaktadır. Kısaca bilgi her geçen gün birim sermaye ihtiyacını azaltmaktadır. Bu, işletmelerin artık niye fabrika veya bir banka etrafında değil de Ar Ge departmanları etrafında örgütlenmelerini de açıklamaktadır. Aynı zamanda niye bilgiyi bulmayı, yaratmayı, düzenlemeyi ve uygulamayı öğrenmek mecburiyetinde olduklarını da...

Sermayenin verimliliği işi yeniden yapılandırarak, çalışmayı yeniden düzenlemeyi gerektirmektedir. Bu büyük ölçüde zamanın yönetilmesi problematiğidir. Zaman en kritik faktörlerden birisidir. Fayda emek maliyetini azaltan herşey olarak değil, zamanı azaltan herşey olarak tanımlanmaktadır. Zira değer yaratma sürecinde çalışmama maliyetleri çalışma maliyetlerine eşit hatta ondan daha da fazladır. Çalışmama durumları işletmeler için aslında birer batık maliyettir ve sermayeden çalmaktadırlar. Bu maliyetlerden kurtulmanın her zaman için tek çözümü vardır, o da bütün prosesi yeniden düşünerek yeniden yapılandırmak.

Son olarak bu konuda değinilmesi gereken önemli nokta yeni teknolojiye yapılan sermaye yatırımlarının verimliliğidir. Bu yatırımlardan verimlilik elde edemeyen işletmelerin düştüğü yanılgı bu yeni teknolojilerin kendi başlarına sonucu üretecek olması zannıdır. Oysa yeni teknolojilerin kendi başlarına verimlilik demek olmadığı çok iyi anlaşılmıştır. Şimdiye kadar teknolojiye odaklanılmıştır. Birçoklarının inandığının aksine teknoloji devrimini değil, bilgi devrimini yaşamaktayız. Zira yeni teknoloji bilgiyle ve bilginin taşıyıcısı ve uygulayıcısı olan bilgi işçileriyle bir anlam ifade etmektedir. Yeni teknoloji sadece bilgi işçilerinin aletidir ve işletmenin verimliliğinin temel göstergesi de bu aletlerin bilgi işçileri tarafından ne zaman, nasıl ve ne yönde kullanıldığına bağlıdır.

Bilgi işçilerinin sahip oldukları bilgi ve becerinin niteliği çeşitlilik sergilemekle birlikte, bu nitelikler verimlilik için taşıdığı anlam bakımından birbirine oldukça benzemektedirler. Herşeyden önce kendi işini organizasyondaki herkesten daha iyi bilen, zihinsel bir aktiviteyi yerine getiren kişi olarak tanımlıyoruz bilgi işçilerini. İkinci olarak kendi alanında sahip oldukları bilgi ve becerileri işletmenin performansı haline getirecek şekilde düzenlenmesinden, iletiminden ve uygulanmasından sorumlu olduğunu kabul ediyoruz. Yani hem zihinsel yeteneklere hem de el becerisine sahip olan ve hizmet ettiği kuruma estetik ve atletik bir karakter kazandıran kişi. Son olarak da verimlilik mücadelesinin bugün ve gelecekteki baş aktörleri olarak görüyoruz. Zira bilgi işçilerini kendilerine çekemeyen ve onları verimli yapamayan kuruluşların performans göstermeleri şimdiden imkansız görünmektedir. Çünkü kurumlar verimlilik için sahip olabileceği tek şey olan insanda anlamını bulan, içerik kazanan ve insan sayesinde işlev görebilen bilgiyi yönetebilme yeteneğini bilgi işçileriyle kazanabilmektedirler.

Caner KARADAVUT
Argon International Consulting
Yönetim Danışmanı

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)