Ayşın Argüden


Ayşın Argüden’i tanıyabilir miyiz? Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Çocukluğum Antakya’da geçti. 11 yaşında İstanbul’a yatılı okula geldim. Üsküdar Amerikan Lisesi’ni bitirdim. Dolayısıyla yatılı okul kişiliğimin gelişmesinde ve kendimi hayata hazırlamamda benim için çok önemli bir dönem olmuştur.

Daha sonra üniversite okumak üzere Amerika’ya gittim ve University of California, Los Angeles ve California State University Long Beach’de Endüstri ve Organizasyon Psikolojisi konusunda eğitim aldım. İş hayatına da Amerika’da bir insan kaynakları danışmanlık firmasında başladım. 7 yıl yurtdışında kaldıktan sonra 1988 yılında Türkiye’ye döndüm. Burada da iş yaşamına yine insan kaynakları alanında danışmanlık yaparak devam ettim. O dönemde “insan kaynakları” terimi bile mevcut değildi ve aileme “kızınız Amerika’da ne okudu, ne iş yapar” diye sorduklarında annem ve babam ne şekilde cevap verebileceklerini bile bilemiyorlardı. Ancak birkaç yıl önce gazetelerin insan kaynakları ekleri çıkmaya başladıktan sonra ne iş yaptığımı anlayabildiler.

Daha sonra Pizza Hut ve Abbott İlaç firmalarının insan kaynakları departmanlarını kurdum. 1999 yılından bu yana da Microsoft Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi İnsan Kaynakları Direktörlüğü görevini sürdürmekteyim.

İki çocuğumun yeni doğduğu dönemde birkaç yıl çalışma hayatına ara verdim.

Microsoft Türkiye’de gerçekleştirdiğiniz çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz?

Microsoft Türkiye 1993 yılında 6 kişi ile faaliyete başladı. Ben 1999 yılında Microsoft’ta işe başladığımda 50 kişi olan şirketimiz, bugün 100 kişilik bir organizasyona ulaştı. Aynı zamanda Microsoft Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi’de Türkiye’den yönetilmektedir. Bu grupta da 15 kişilik değişik uluslardan arkadaşımız görev alıyor ve bu bölgenin başında Microsoft Türkiye’nin ilk Genel Müdürü olan Emre Berkin bulunuyor.

Microsoft Türkiye, yılda ortalama % 30 büyüyerek ülkemizde teknoloji alanında çok önemli yatırımlar yapmaktadır. Bu yatırımlarla gençlere gerek şirketimiz bünyesinde gerekse iş ortaklarımızla yaptığımız projelerde yeni iş alanları sağlıyoruz.

Bugün Türkiye’de BT sektöründe önemli bir işgücü açığı olduğu göz önüne alınırsa, teknoloji alanında yapılan her yatırım hem verimliliğin artmasında hem de işgücü sağlayarak ekonominin gelişmesinde ve ülkemizin kalkınmasında çok önemli bir rol oynuyor. Microsoft Türkiye’nin insan kaynakları stratejilerini de bu yatırımlara paralel olarak geliştiriyoruz.

Gerek üniversitelerden yeni mezun gençlerin gerekse halen ekibimizde yer alan çalışanların Microsoft gibi firmalarda çalışmak istemelerinin en önde gelen nedeni kendilerini dünya çapında geliştirmek ve kariyer yapmak. Dolayısıyla biz de şirketimizde kişisel ve kariyer gelişim programlarına öncelik veriyoruz. Microsoft’un yönetim felsefesi kişilerin kendi gelişim planlarını kendilerinin çizmesi prensibine dayanıyor ve yönetim de bunu destekliyor.

Şirketin hızlı büyümesi çalışanlarımıza şirket içinde çeşitli olanaklar sağlıyor. Bunun yanı sıra her yıl birkaç arkadaşımız yurtdışında kariyerlerinde yükselerek çeşitli görevlere transfer olabiliyorlar. Bunun tersi de gerçekleşip, yurtdışında çalışan arkadaşlarımız deneyimlerini arttırmış olarak yeniden Türkiye’ye geri dönüyorlar.

Müşterilerimize sunduğumuz teknolojileri şirket içinde de etkin olarak kullanıyoruz. İnsan kaynakları sistem ve programları yine bu teknolojiler sayesinde çok daha verimli, hızlı ve diğer iş süreçleri ile entegre olarak kullanılabiliyor. Örneğin; işe alım proseslerimiz Microsoft’un global olarak geliştirdiği bir internet uygulaması yoluyla yapılıyor. Bize hergün dünyanın çeşitli yerlerinden onlarca başvuru bu yolla ulaşıyor ve değerlendiriliyor.

Microsoft Türkiye insan kaynakları konusunda diğer Microsoft organizasyonlarından ne şekilde faydalanabiliyor?

Microsoft’un insan kaynakları uygulamaları ve sistemleri global olarak geliştiriliyor ve her ülke bunu kendi yapısı ve piyasa şartlarına göre uyguluyor. Bu sayede hem en güncel, en gelişmiş teknoloji ve uygulamalardan faydalanabiliyoruz hem de bu çok verimli ve dünyaya entegre şirket stratejilerimize de paralel çalışabiliyoruz. Örneğin; bizim yapımızda benzer firmalarla karşılaştırdığınızda şirketimizde 100 kişi için tek bir insan kaynakları uzmanı yeterli olmaktadır ki bu oran diğer şirketlerde en az 2 3 uzmana karşılık geliyor.

Eğitim, gelişim ve ücretlendirme gibi uzmanlık isteyen konularda da şirketin çeşitli merkezlerinden destek alıyoruz. Burada yaptığımız ise bize sağlanan sistem ve programları Türkiye çalışma ve piyasa şartlarına uyarlamak oluyor.

Yine kendi teknolojilerimizi kullanarak; örneğin Microsoft’un bütün ofislerine kurmuş olduğu intranet ağı ile istediğimiz bilgiye, istediğimiz uzmana anında ulaşmak gibi bir avantajımız bulunuyor.

Çalışma şekliniz nasıldır ve zamanınızı ne şekilde planlıyorsunuz?

Bu sürekli geliştirmeye çalıştığım bir konudur. Microsoft’ta çalışma temposu inanılmaz hızlıdır, örneği az bulunur bir bilgi akışı var. Buna ayak uydurmak açıkçası çok da kolay olmuyor. Ancak yine kendi teknolojilerimizi kullanarak outlook calendar, e mail, MSN messenger yoluyla bir günümü, haftamı planlıyorum, toplantılarımı bu yolla kolayca organize edebiliyorum. Aynı gün içinde dünyanın herhangi bir yerindeki adaya e posta ile ulaşıp, randevu ayarlayıp, aynı gün içinde farklı ülkelerdeki kişiler ile iş görüşmesi yapmasını sağlayabiliyorum. Bunu da teknoloji sayesinde herhangi bir sekreterya desteği almadan gerçekleştirebiliyoruz.

İşim gereği çok sık seyahat ediyorum. Dolayısıyla çalışmalarımın önemli bir kısmını e mail yoluyla gerçekleştiriyor ve diğer ülkelerdeki çalışanlarımla anında MSN messenger üzerinden haberleşebiliyorum. Bilgisayarım, telefon ve IPAQ’im zamanımı planlamamda en büyük yardımcılarım.

Çalışma ekibinizden sizi tanımlamalarını istersek sizce ne tür cevaplar alabiliriz?

Güvenilir ve kolay yaklaşılabilen bir insanım. Sorumluluklarım ve verdiğim sözün arkasında durmaya özen gösteririm. şirket çalışanları benim müşterilerim olduğundan işimi hep bunu göz önüne alarak yapmaya gayret ederim.

Leyla ŞENSOY
Microsoft Ortadoğu ve
Kuzey Afrika Pazarlama ve Küçük Orta İşletmeler Bölge Direktörü

Ayşın Argüden çalışkan, çok becerikli ve sadece insan kaynakları yöneticisi değil, üst yönetime işi her yönüyle kavramasıyla büyük katkıda bulunan tam bir iş ortağıdır. Günümüz dinamik şirketlerindeki başarılı kariyer kadınının çok iyi bir örneğini oluşturuyor.
Tijen ARMAŞAN
Microsoft Türkiye Kurumsal
Müşteriler Satış Grubu Müdürü

Ayşın Argüden gerek tecrübesi gerekse insan ilişkilerindeki gücü sebebiyle çok saygı duyduğum ve gerek iş ortamı gerekse özel hayatımda beraber olmaktan son derece keyif aldığım bir arkadaşımdır. İnsan kaynaklarının bizim gibi profesyonel ortamlardaki önemini ve işimize katma değerinin ne boyutta olabileceğini onunla çalışmaya başladıktan sonra gördüm. Profesyonel görünümünün yanı sıra canlılığı, sevecenliği ve olaylara bakışındaki olgunluğu ile çok örnek bir kişilik sergiliyor.

Emre SAYIN
Microsoft Pazarlama Müdürü

Ayşın Argüden son derece pozitif ve tatlı bir insandır. Ancak işini yaparken de bir o kadar ciddidir. Dolayısıyla bu az bulunan bir kombinasyon olduğundan, iş ortamında da iş sonrasında da zevkle konuşabileceğiniz, dertleşebileceğiniz ve insanın neredeyse “keşke insan kaynaklarıyla ilgili daha çok problemim çıksa” diyeceği bir arkadaştır.

Ayşın Argüden’in hayat felsefesi nedir?

Herşeyin başı yaşamı ve insanı sevmekle başlıyor. Yaşam amacım bir taraftan bu günümüzü keyifle yaşarken ileride çocuklarımıza barış içinde, temiz ve güzel bir gelecek bırakabilmek. Gerek özel yaşamımda gerekse iş yaşamında üretken olmak, ilişkilerimin kalıcı ve anlamlı olması da benim için önemlidir. Verdiğim her türlü kararda ilke ve prensiplerimden ödün vermemeye özen gösteririm ve bu da bazen insanı zor seçimler yapmaya zorluyor. Ancak değerlerimize bağlı, sorumlu birer insan olabiliyorsak çocuklarımıza kalıcı, anlamlı ve güzel şeyler bırakabileceğimize inanıyor ve hayatımı da bu çizgide yaşamaya gayret ediyorum. Bütün bunların yanı sıra eğlenmeyi, çocuklarımla ve dostlarımla hoşça vakit geçirmeyi de aksatmamaya çalışıyorum.

Şu an Türkiye’nin içinde bulunduğu durum göz önüne alınacak olursa önümüzdeki dönem için öngörüleriniz neler olabilir?

Türkiye son on yıldır son derece gelişti ve en azından belli bir kesim refahı yakaladı. Ancak maalesef bu refah altyapısı olmayan, kısa vadeli kazançlar üzerine kurulduğu için bugün zor bir dönem içine girmiş bulunuyoruz.

Kısa vadede tüm sorunların çözülmesini beklemek gerçekçi olmaz, ancak karamsar olmanın da kimseye bir faydası olmuyor. Her Türk vatandaşının şapkasını önüne koyup, “ben kendi yaşamımda neleri değiştirmeliyim ve ülkenin iyiye gitmesi için neler yapmalıyım” sorusunu kendisine sorması gerekiyor. Artık herşeyi devlet babadan bekleme zihniyetini geride bırakmalıyız. Kısa ve orta vadede yapılacaklar herkesçe malum; siyasi istikrar, seçim sistemi, finans sektöründe düzenleme ve özelleştirmenin hızla hayata geçirilmesidir.

Ancak en önemlisi ve en kalıcı olanı eğitim ve öğrenim sistemimizde reform yapmaktır. Bu uzun vadeli ancak acilen yapılması gereken bir yatırımdır. Hem devletin hem eğitimcilerin ve özellikle ailelerin bu konuda büyük sorumluluklar alması gerekiyor.

Size bir şans verilmiş olsaydı şu an Türkiye’de gerçekleştirmek, değiştirmek ya da yok etmek istedikleriniz neler olurdu?

İşe yine eğitimden ve çocuklardan başlardım. Onlara dünyayı nasıl değiştirebilecekleri için yol göstermemiz gerekiyor. Dolayısıyla çocuklarımıza çok küçük yaşlarda sorumluluk vererek, otoriteye saygıyı değil; sorgulamayı, araştırmayı ve üretkenliği öğretmeliyiz. Onlara insanları sevmeyi, doğayı korumayı, yardımlaşmanın güzelliğini yaşatmalıyız. Bu da tabii yine ailede ve okulda eğitimle gerçekleştirebileceğimiz bir hedeftir.

Birde sivil toplum örgütleri, belediyeler, okullar aracılığı ile kendi yaşam çevremizde, mahallemizde toplumsal ve sosyal etkinlikler konusunda daha mikro düzeyde çalışmalar yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bunlar çocuklar ve yaşlılara yönelik olabildiği gibi doğayı korumaya yönelik ya da ekonomik gücü olmayanlara yardım amaçlı olabilir. Atatürk’ün yıllar önce kurduğu halkevleri gibi oluşumları tekrar hayata geçirmeli ve örneklerini çoğaltmalıyız. Bütün gelişmiş ülkelerde bunun örneklerini görüyoruz.

Kariyerlerini insan kaynakları konusunda gerçekleştirmek isteyen gençlere önerileriniz neler olabilir?

İnsan kaynakları alanına son yıllarda çok talep bulunuyor ve bu da sevindirici bir durumdur. Ancak insan kaynaklarının kurum içindeki rolünün nasıl olması gerektiği konusunda yeterince bir bilinçlenme olduğunu sanmıyorum. Halkla ilişkiler işi gibi görüldüğü konusunda endişelerim bulunuyor. Üniversitelerin işletme, psikoloji, endüstri mühendisliği bölümleri genel müfredat bakımından iyi bir altyapı hazırlıyor. Ancak üniversitelerimizde bu konunun daha kapsamlı bir bilim dalı olarak işlenmesi mesleğin gelişimi açısından da çok faydalı olacaktır.

Gençlerin bu alanda işe mutfağından başlaması önemli olduğundan, iyi bir deneyim kazanmadan yönetici pozisyonuna gelmek için acele etmemelerini öneririm. Önce işe alım süreçleri, ücretlendirme, eğitim ve kariyer gelişimi gibi ve insan kaynakları uzmanlık alanlarında kendilerini yetiştirmeleri ge rekiyor. Ancak hepsinden önemlisi, gençlerin kişisel becerilerinin bu meslek dalına uygun olması çok önemli. İnsan iliş kilerinin kuvvetli olmasını, güvenilir olmayı ve en önemlisi de sağduyu sahibi olmayı olmazsa olmaz kişisel özellikler ola rak sayabilirim.

İş hayatında başarılı olmak için en popüler üniversiteden mezun olmak veya yüksek not ortalaması bir asgari koşul değildir. Ancak bizde herkes popüler olan meslek dalına girmek üzere koşullanır, oysa gelişmiş olan ülkelerde herkes kendi yetenek ve isteği doğrultusunda seçim yapar. Hatta üniversitenin ilk iki yılında belli bir meslek dalı seçmezsiniz, genel dersler alıp sonra istediğiniz uzmanlık alanını tercih edersiniz. Bizim mezun olduğumuz dönemde herkes Endüstri Mühendisi olmak isterdi, maalesef bu alanda çalışan tek bir kişi bile tanımıyo rum. “Keşke ben psikoloji okusaydım, ben insan kaynakları mesleğini iyi yapardım” diyen pekçok arkadaşım var, hepsi mühendis ve mimar.

Gençlere önerim hangi meslekte olursa olsun; kendilerini çok yönlü geliştirmeleri, araştırmacı olmaları, çok ve çeşitli ko nularda okumaları, spor yapmaları, ilgi alanlarında hobiler geliştirmeleri ve üniversite çağında ne iş olursa olsun çalışmaları. İkinci bir dil öğrenmek ve bilgisayar teknolojilerini iyi kullanmak ise artık iş hayatında aranan asgari becerilerdir.

Kariyerlerinde, meslek hayatında başarılı olanlar, kendine hedefler koyup bunlar için çabalayan, başarma hırsı olan, üretken ve sorumluluk sahibi kişilerdir. Bu özelliklere sahip gençler nereden mezun olurlarsa olsunlar iş yaşamında mutlaka öne geçiyorlar. Tabii tüm bu özelliklere birde iyi bir diploma eklendi mi, başarı daha da garantilenmiş oluyor.

Herkesin bir vizyonu olmalı. Bill Gates bunun en radikal örneğidir ve onun teknoloji alanındaki vizyonu sayesinde bugün yaşam ve iş yapış şekli bütün dünyada değişti. Ancak herkesin vizyonu bu yönde ve bu boyutta olmak zorunda değil, farklı konularda ve çok daha dar alanlarda da olabilir. Başarı için vizyon, hedef koymak ve inanmak çok önemli. Gençlere kendilerine inanmalarını ve hedeflerini kendi yetenekleri doğultusunda belirlemelerini öneriyorum.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)