Türkiye’nin en başarılı 50 iş adamından Tansu Yeğen: “Her lider bir sanatçı, organizasyon da eseridir”


Dilerseniz sözü daha fazla uzatmayalım ve kariyer öyküsünden yöneticiliğe bakış açısına, Apple’ın Türkiye’de yaşadığı gelişmelerden Türkiye’de bilişim sektörünün geleceğine uzanan geniş bir yelpazede Tansu Yeğen ile yaptığımız söyleşiye geçelim.

Kariyer öykünüzü bizlerle paylaşabilir misiniz?

Alman Lisesi’nin ardından girdiğim Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden 1989 yılında mezun oldum. Ardından Marmara Üniversitesi’nde İşletme yüksek lisansı yaptım. Üniversitenin ardından Digital Equipment Coorporation şirketinde Bilgi İşlem departmanında işe başladım. Daha sonra satış kadrosuna geçtim ve 1994 yılında pazarlama ürün müdürü olarak HP bünyesinde çalışmaya başladım.

HP’deki görevim esnasında Pazarlama Ürün Müdürü olarak yaklaşık 25 kişilik bir ekiple 100 milyon dolar civarında bir cirodan sorumlu olarak, tüm PC, sunucu, bilgisayar yedekleme ürünleri ve yazıcıların satış ve pazarlaması konusunda görev yaptım. Bu görevimin ardından Hewlett Packard bünyesinden ayrılarak 1998 yılında Microsoft’ta pazarlama müdürlüğü görevime başladım. 1999 yılından itibaren Genel Müdür Yardımcılığı görevine atandım. Microsoft bünyesindeki çalışmalarım toplam yedi yıl sürdü. 2005 yılının Nisan ayından bu yana da Apple Türkiye’de Genel Müdür olarak görev yapıyorum.

Apple ile yollarınız nasıl buluştu?

Benim için hayatımdaki en önemli ilkelerden bir tanesi her zaman “Ne yaparsan yap en kaliteli işi en iyi şekilde yapmaya çalış ve her zaman kazanım peşinden git” olmuştur. Sanırım bu iki ilke benim Apple’a geçişimde çok etkili oldu.

İçinde bulunduğumuz sektöre baktığımızda Apple’ın çok ciddi bir büyüme içinde olduğunu görüyoruz. Apple ülkemizde faaliyetlerini Koç Holding bünyesinde sürdürüyor. Ben de böyle bir organizasyonun içinde yer almak istediğim için Apple’a geçtim. Buradaki en önemli görevim ise, Apple’ın dünya çapındaki stratejilerinin ülkemizde de yayılmasını sağlamak... Bunun için son bir yıldır ciddi şekilde çalışmalar yapıyoruz.

Profesyonel hayatınız boyunca kişisel gelişiminizi devam ettirmek adına neler yaptınız?

Kişisel gelişimimi tamamen başka insanları gözlemleyerek ve çok kitap okuyarak tamamladım diyebilirim. Tabii ki çalışma yaşamım boyunca aldığım eğitimlerin de bana çok önemli katkısı oldu. Bu açıdan şimdi yeni işe başlayan arkadaşları kıskanıyorum. Çünkü o zaman piyasada bu kadar işletme, yönetim, satış, pazarlama üzerine kitap yoktu. Rafların arasında tek tük bulduğum bu kitapları alıp okumaya çalışırdım.

Şimdi ise özellikle internet üzerinden kitap almanın kolaylaşmasıyla birlikte iş dünyası ve yönetime ilişkin kitapları daha yakından takip etmeye çalışıyorum. Ama şu son yıllarda belki de işin biraz daha kolayına kaçıp, bütün kitapların özetlerinin yer aldığı web sitelerine girip haftada üç-dört kitap okumaya çalışıyorum. Özellikle www.bizsum.com bu alanda en fazla takip ettiğim sitelerin arasında yer alıyor.

Yöneticiliğe nasıl bakıyorsunuz?

Ben yöneticiliği daha çok liderlik olarak görürüm. Dolayısıyla bana göre her lider bir sanatçı, organizasyon da onun eseridir. Geriye dönüp baktığınızda yaratmış olduğunuz eserle gurur duyabiliyor musunuz? Asıl sorgulamanız gereken budur. Evet, belki herkes bir şekilde yaptığı işle gurur duyar. Ama bu gurur size çalışanlarınız, müşterileriniz ve basın aracılığı ile geri besleniyor mu, bu önemli...

İkinci olarak tüm liderlerin hedefi organizasyon ile birlikte bir sonuca doğru ulaşmaktır. Sadece bunların ortaya konuş şekli birbirinden farklı oluyor. Her yönetici kendine özgü teknikler kullanarak bir sonuca ulaşmaya çalışıyor. Liderlerden bazıları daha sert, kimisi daha karizmatik, kimisi daha yumuşak bir yapıda… Kimisi ekibini daha fazla işin çekine çekiyor, kimisi daha fazla “benim dediklerim” olur anlayışında.

Bana göre bir liderin öncelikle yapması gereken vizyonu ortaya koymak olmalıdır. Bu vizyon ise şirketin beş yıl sonra olması gereken yeri en iyi şekilde belirlemelidir. Diğer taraftan bir lider peşinden gelen herkesin işlerini doğru yapabilmeleri konusunda onların önünü açmalıdır.

Siz bir lider olarak kendinizi nasıl buluyorsunuz?

Ekibimden bana gelen yorumlar daha çok ekibini dinleyen, ekibinden verim almayı başaran, organizasyona yön veren ve destekleyen bir lider olduğum yönünde.

1998 yılında genç iş adamları tarafından yapılan bir araştırmada Türkiye’nin en başarılı 50 iş adamından biri seçildiniz. Bu durumu siz hangi özelliklerinize bağlıyorsunuz?

Meslek hayatım boyunca neredeyse her yıl bir ödül aldım. Ama inanın hiçbiri için özel olarak çalışmadım. Demek istediğim “ödül kazanmak” benim için hiçbir zaman öncelikli hedef olmadı. Genç Yönetici İşadamları Derneği tarafından verilen o ödülden de, ödülü alacağımdan gün haberim oldu.

O ödülü almamın sebebi HP’de yaptığım çalışmalardan ötürü markayı ekipçe Türkiye’de bir numaraya getirmemdi. Biraz önce de söylediğim gibi her zaman en iyisini yapmak için çalışırsanız ödüller zaten kendiliğinden gelmeye başlıyor.


iPod SATIŞLARI DÖRT BİNDEN OTUZ DOKUZ BİNE YÜKSELDİ

Geçtiğimiz yılın Apple IMC için oldukça hareketli bir yıl olduğunu biliyoruz. Neler yaşandı 2005 yılında?

2005 yılı Apple IMC için oldukça önemli bir yıldı. Bütün bir yıl boyunca Apple tarafından açıklanan yeni ürünleri lanse ederken, aynı zamanda Türkiye’de de birçok ilke imza attık. Bu sene ilk defa düzenlediğimiz ve bundan sonra her yıl gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz Apple Günleri 7’den 77’ye herkesi Apple ile tanıştırmak için ideal bir organizasyon oldu. Yine 2005’in son çeyreğinde açmaya başladığımız Apple Center’larla kullanıcılarımızın markamızla bütünleşmesini hedefliyoruz.

Bunun yanı sıra bütün teknik servisimizin Apple tarafından sertifikalanması yolundaki çalışmalara devam ediyoruz. Aynı zamanda audio-video pazarındaki kullanıcılara yönelik eğitimlerin sağlandığı seminerler organize etmeye devam ediyoruz. Bunun yanı sıra beş yüzün üzerinde noktada Apple ürünleri satılmaya başlandı.

2005-2005 yılları arasında şirket yaklaşık yüzde 100 civarında büyümüştü. 2005 yılından 2006 yılına geçerken ise Apple satışlarında yüzde 91 oranında bir büyüme yaşandı. Bilgisayar satış adetleri yüzde 45 büyüdü. iPod satış adetleri dört bin adetten otuz dokuz bin adede yükseldi. Yani yaklaşık on katı bir büyüme yaşandı.

2006 yılının ilk üç ayı Apple için nasıl geçti?

2005 yılı boyunca 39 bin adet iPod satılmışken 2006 yılının ilk üç ayında 30 bin adet iPod satışı gerçekleşti. Mac satışları da adet bazında geçen yıl yüzde 45 büyümüşken, şu anda yüzde 70’in üzerine yükseldi.

Geçtiğimiz günlerde Apple tarafından yapılan Mac bilgisayarların artık Windows XP sürümünü de destekleyeceği açıklaması da Mac ürünlerine karşı inanılmaz bir ilgi ile bizi baş başa bıraktı. Bu yüzden Mac’leri de en kısa zamanda kullanıcılarına ulaştırabilmek için çalışmalarımız hızla devam ediyor.

Bu yıl özellikle Apple Center’ların açılması konusunda çok aktif olacağız. Geçtiğimiz yıl biri Caddebostan, biri Şişli olmak üzere iki tane Apple Center açtık. Her bir Apple mağazası tamamen Apple tarafından tasarlanıyor. Bunun yanı sıra tüm görsel malzemeler yurt dışından Apple tarafından gönderiliyor. Dolayısı ile Apple’ın mağazacılık tecrübesinin yansıdığı mekanlar oluyor bunlar. Bu yıl Kadıköy’de bir tane daha mağazamız açıldı. Sırada Kanyon Alışveriş Merkezi’ndeki mağaza var. Daha sonra da İzmir, Bursa, Antalya, Denizli, Ankara gibi farklı şehirlerde mağaza açılışlarına devam edeceğiz. Bu yıl sonuna kadar toplam on adet mağaza açmayı hedefliyoruz.

Bu talep patlamasının arkasında ne gibi etkenler yatıyor sizce?

Bu talebi aslında birkaç etkene bağlıyorum: iPod, pazarın yüzde 75’ine sahip. Dünya çapında 2004 yılında 8 milyon adet iPod satılmışken geçen yıl bu sayı 32 milyon adede ulaştı. Yani tüm dünyada kullanılan iPod sayısı geçen yılsonu itibariyle 42 milyon oldu.

iPod tarafındaki talebi, ürünün çok kolay kullanılmasına ve tasarımının çok şık olmasına da bağlıyorum. Bunun yanı sıra üründe kullanıcıların kendilerinden bir şey bulması ve ürün ile bütünleşmeleri de çok büyük bir etken. Bir de ürünün 1 Milyar dolara yaklaşan çok ciddi bir aksesuar pazarı var. Apple’ın tasarım konusunda da zaten yıllardır bilgisayar tarafında kazanılmış bir tecrübesi var. Bunu da Steve Jobs’un bir Zen hayranı olmasına ve üniversiteyi altıncı ayında terk edip vaktini tamamen güzel yazım sanatına ayırmasına bağlıyorum.

Mac’in çok özel tasarımı ve işletim sisteminin kolay kullanılabilirliği, ürüne olan talebi etkileyen faktörlerin başında geliyor. Apple ürünlerine benzer ürünleri başka markalarda bulmak çok zor. Rakipler ürünlerini bir önceki iPod modeline benzetmeye çalışırken iPod’un yeni bir tasarımı piyasaya sürülmüş oluyor. iPod artık mp3 çaların adı haline geldi. Başka markaların mp3 çalarları bile artık iPod adıyla anılıyor.

Aynı etkileri Mac’de de görmeye başladık. Bugüne kadar kullanıcıların Mac ile ilgili iki büyük sıkıntısı vardı. Bir tanesi fiyat seviyesi ile ilgiliydi. Mac bilgisayarların fiyatlarının çok yüksek olduğu, dolayısı ile alım güçlerini zorladığından şikayet ederdi kullanıcılar. Fakat artık böyle değil. Bugün Mac’ler 600 Euro’dan başlayan fiyatlar ile satışa sunuluyor ve kişiler kendi bütçelerine uygun Mac’leri geniş taksit imkanlarıyla satın alabiliyorlar.

İkinci faktör Mac’in işletim sistemi ile ilgiliydi. Geçen yıldan itibaren Mac bilgisayarlar IBM’in işletim sistemi ile birlikte Intel işlemciyi desteklemeye başladı ve bu zorluk da ortadan kalktı. Geriye bir tek sorun kaldı: Mac’in her programı desteklememesi… Fakat bana soracak olursanız Mac OS kullanmak bir Jaguar kullanmak gibi… Çünkü Mac OS sayesinde Microsoft Office’in yanı sıra fotoğraflarınızı ve filmlerinizi işleyebiliyor, kendi DVD’nizi yaratabiliyorsunuz. Apple’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama ile artık Mac bilgisayarların üzerinde Windows XP’nin de çalışacağı duyuruldu. Kullanıcılar açılışta Windows XP mi, Mac OS mi kullanacaklarını seçecekler. Bence kullanıcılar bir süre Windows XP kullanmaya devam edecek, zamanla Mac OS’i tercih edeceklerdir.

Türk tüketicisi yeniliklere çok açık değildir aslında. Burada özel bir strateji geliştirmeniz gerekti mi?

Sanırım biz Türkiye’deki Apple mağazalarında doğru formülü yakaladık. Bugün bir Apple Center’a uğradığınızda tüm bilgisayarlar açıktır ve oradaki satış danışmanları o bilgisayarlar ile neler yapabileceğinizi size ayrıntılı bir şekilde gösterir. Bunun yanı sıra reklam stratejilerimizi de olduğu gibi değiştirdik. Bilgisayar reklamlarından halkın anlamadığı kavramları çıkartıp sadece o özelliklerin ne işe yaradığını ve bilgisayar ile neler yapabileceklerini sade bir dille anlatan ilanlara yer veriyoruz.

Sonuçta biz bir dijital yaşam ürünü satmaya çalışıyoruz. Yani kişilere kendilerine gerekli olan bir ürünü pazarlamaya çalışıyoruz. Bu pazarlama stratejisi oldukça ciddi şekilde çalışmaya başladı ve birçok kullanıcıdan olumlu geri bildirimler almaya başladı. Mağazamıza gelen beş kişiden bir tanesi mutlaka alış veriş yaparak çıkıyor.

Türkiye’de bilişim sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizde 73 milyonluk nüfusun içinde 25 yaşın altındaki bireylerin oranı yüzde 50 civarında... Toplam nüfustaki işsizlik oranının ise yüzde 10 olduğu söyleniyor. Fakat özellikle bayanların tarafına bakarsak bu rakam çok daha yüksek. İşin özeti biz ne kadar farkında olmasak da inanılmaz bir insan gücümüz var. Bununla birlikte Türkiye’de esnaf ve sanatkarlar derneğine üye olan küçük işletmeler ile birlikte 3 buçuk milyon işletme yer alıyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü’nün haneler ve işletmeler bazında bilişim kullanıcılarına ilişkin yapmış olduğu araştırmalara baktığımızda hanelerde internet kullanım oranının yüzde on civarında olduğunu görüyoruz. Bu rakamlar bir çok gelişmiş ülkenin o kadar altında ki… Avrupa’da gelişmiş ülkelerde hane bazında bilgisayar kullanımı yüzde 80-90’lar seviyesinde.

Diğer bir taraftan ülkemizde bilişim sektörü 3 buçuk milyar Dolar’lık bir pazar... Bu da Avrupa ortalamasının çok altında ve ne yazık ki bir türlü ileri doğru gidemiyor. Bugün 21 milyon KOBİ’nin bulunduğu Avrupa Birliği’ne doğru ilerliyoruz ve bu KOBİ’ler bütün iş süreçlerini bilgisayar ortamında gerçekleştiriyorlar.

Yine Devlet İstatistik Enstitüsü’nün yapmış olduğu araştırmaya göre ülkemizde halkın yüzde 80’inin bilgisayara hiç elini sürmemiş olduğu görülüyor. Bu koşulların hepsi göz önüne alındığında ortaya gerçekten çok karamsar bir tablo çıkıyor.

Fakat ülkemiz, bilişim konusunda bir fırsatlar ülkesi. Bu ülkede kullanılan cep telefonu oranı yüzde 50’nin üzerinde ve 30 milyona yakın kredi kartı kullanıcısı var. Demek istediğim şu ki teknolojiden korkan bir topluluk değiliz fakat yeteri kadar fırsat verilmiyor.
Kullanılan ADSL sayısına bakıldığında ise bugün ülkemizde bir buçuk milyon ADSL kullanıcısı olduğunu görüyoruz. Almanya’da bu rakam 8 milyon civarında. Türkiye’de bu rakamlara ulaşmanın tek yolu bilgisayar penetrasyonunu artırmaktan geçiyor. Ancak bilgisayarın olduğu ortamlarda bilişim teknolojilerinin gelişmesi beklenebilir. Örneğin ADSL’in yaygınlaşmaya başladığı şu son bir yılda e-ticaret hacmi üç katı kadar artarak 200 milyon Dolar seviyesine ulaştı. Bilişim tarafında ciddi bir fırsat var. Türkiye’nin bir yazılımla kalkınmaması için hiçbir engel yok. Sadece uygulaması gereken bir iki ufak taktik var.

O halde önceliklerimizle ilgili bir hataya düşüyoruz diyebilir miyiz?

Kesinlikle öyle. Çek Cumhuriyeti örneğini ele alalım. Çek Cumhuriyeti bugün aynı İrlanda’nın yaptığını yapıyor. Ülkesine yatırım yapan girişimcilerden kurumlar vergisi almıyor. Bunun karşılığında istihdamın yüzde 90’ının kendi ülkesinden gerçekleştirilmesini talep ediyor. Türkiye’de de yazılım sektöründe çalışan gençlerin maaşlarından vergi kesilmemesi ya da yazılım sektöründe çalışan şirketlerin kurumlar vergisi indirimine tabi olması, hatta muaf olması gibi bazı destekler verilmeli.

Türkiye bu yılı da büyüme ile kapatırsa ki kapayacak tarihinde ilk defa 5 yıl ard arda büyüme yaşamış olacak. Konuştuğum yabancı iş adamlarının tümü bana aynı şeyi söylüyor: “Bu zamanda Türk olmak ve Türkiye’de yaşamak çok güzel bir şey.” Bu fırsatı en doğru şekilde kullanmak için hiç bu kadar doğru bir zaman olmamıştı. Türkiye şu anda tam bir fırsatlar ülkesi. Fakat ne yazık ki bunun bir tek bir çok kişi farkında değil.

“BÖLGENİN GÜMÜŞ ŞİRKETİ APPLE TÜRKİYE ÖRNEK GÖSTERİLİYOR”

“Türkiye bu bölgenin gümüş şirketi… Gelişen ülkeler içinde merkezin 99 ülke arasında ikinci en önem verdiği ülke Türkiye... Apple merkezden yaklaşık 28 kişi ile bize destek veriyor. Bu yirmi sekiz kişi sürekli ziyaretler ve görüşmeler yapıyorlar.

Apple CEO’su Steve Jobs, Eylül ayında Fransa’daki Apple Expo’da beş yüzün üzerindeki gazeteciye Türkiye’yi örnek olarak gösterdi. Apple Avrupa Başkanı Pascal Cagni, birçok basın toplantısında öncelikli olarak Türkiye’den bahsediyor. Cagni, Türkiye’ye gelip burada geçirdiği dört günde bu ülkeden inanılmaz etkilendiğini ifade etti. Türkiye bu potansiyeli ile Apple içinde de tam bir fırsatlar ülkesi olarak görülüyor.”

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)