Su döngüsü ve İnsan Kaynakları

Mine Batıyel / Antal International Network
Türkiye Genel Müdürü

Stratejik İnsan Kaynakları günümüzde istediği noktaya ulaşamadığı gibi İK’nın gerek tanımı gerekse rolü konusunda bile ortak bir anlayışın olmadığı maalesef bir gerçektir. İnsan Kaynakları ne bir bilim dalıdır ne de bir meslek. Peki, o zaman İnsan Kaynakları nedir?

“İnsan Kaynakları nedir?” yerine ne olmadığını ele almamız şu anda bu alandaki sorunları daha net ortaya çıkaracaktır. Birşeyin ne olduğunu bilmeden onun ne olmaması gerektiği bilinebilir mi? Bazı konularda, örneğin İK gibi, yani kesin ve net bir tanımı olmayan kavramlarda, belki de ne olmamaları gerektiği ne olduklarından çok daha önemlidir. Pozisyonu işgal eden kişiden neler beklenildiği kadar nelerin beklenilmediği kurum içerisinde kritik rol oynar. İstenilmeyen şeyler soyut, istenilenler ise somutturlar. Kurumlarda sorun üstüne sorun yaratan hususların soyut olduğu herhalde tartışmasızdır. Somut alanlarda yaşanan sıkıntılar çok daha kolay bir şekilde çözülebilir. Ama soyut alanda sorunu tanımlamakta bile zorlanırız çünkü nasıl olmaması gerektiği konusunda bir bilgimiz yoktur. Tıpkı İK gibi.

Soyut kavramların daha net anlaşılabilmeleri için genellikle öğrenme tekniklerinden çağrışım tekniği sık sık kullanılır. Su Döngüsü kavramıyla İK’yı ele almak ise bu nedenden dolayı ortaya çıkmıştır.

Neden Su Döngüsü?

Bilim adamları, birbirini izleyen ve kendilerini tekrar eden olaylar zincirlerinden söz etmek istediklerinde “döngü” kavramını kullanırlar. Örneğin mevsimler; kış, ilkbahar, yaz, sonbahar ve tekrar kış gibi... Su Döngüsü ise suyun gökyüzü, yeryüzü ve yeraltında dolaşımını açıklar. Bu konuda ele alınması gereken en önemli husus ise bu sistemin en ufak çevresel bir değişiklik karşısında etkilendiği ve çevremizi de nasıl etkilediğidir.


Resim 1’de görmüş olduğumuz ağaçlardan bir tanesinin kesildiğini varsayalım. Bu ekosistemde neler değişecektir? Sadece sızma kavramını ele alarak bakalım. Sızma miktarı azalarak yüzeyde akan su miktarı daha fazla olacaktır. Miktar çoğaldığından suyun gücü artarak toprağın üst tabakasından sedimentleri birlikte taşıyıp eninde sonunda gölete normalden daha yüksek bir sedimentasyon oranı ile akacaktır. Sedimentler derken bitkiler ve böcekler için son derece kritik olan humus dahi bu su akımıyla birlikte o bölgede azalacaktır. Gölette bitki ve hayvan olmak üzere bir canlı topluluğu yaşamaktadır. Bu topluluğun yüksek orandaki sedimentasyondan olumsuz bir şekilde etkilenme olasılığı yüksektir. Bir ağaç yok oluyor ve bu ağacın yok olması sadece ağacın bulunduğu alanı değil, göleti ve göletteki yaşamı dahi etkilemektedir.

Ya İnsan Kaynakları’nda attığımız her adım? Sadece bir kişinin işine son verilmesi, başka bir departmana transfer edilmesi, eğitim programına dahil edilmesi, işe alınması, terfi ettirilmesi, ödüllendirilmesi... Attığımız olumlu veya olumsuz olarak adlandırabileceğimiz her adım keşke sadece bir kişiyi etkilemiş olabilse. Ancak gerçekler, su döngüsünde de ortaya koyulduğu gibi, sadece kişiyi değil şirketi, çalışma arkadaşlarını, yöneticileri, kişinin ve diğerlerinin iş verimliğini vs etkilemekte ve çoğu zaman da olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Çünkü İnsan Kaynakları bir sistemler bütünüdür ve sistemlerin birbirleriyle olan etkileşimi ve birbirlerine olan etkisi çok iyi kavranmalıdır.

Bırakın stratejik bir örneği gelin operasyonel bir konudan örnek verelim. İK departmanlarında en azından on tane prosedür ve yönetmelik vardır. Bu prosedür ve yönetmelikler arasında bile ne yazık ki çelişkilere rastlamak mümkündür.

Ana Kara – Seçme ve Yerleştirme


Tablo 1’de gördüğümüz üzere Stratejik İnsan Kaynakları’nın beş ana dalı vardır. Bu ana dallardan bir tanesi ise Seçme ve Yerleştirme fonksiyonudur. Genelde seçme kelimesi iç bünyemizde insan kaynaklarını nasıl kullandığımızı açıklamada, örneğin terfiler, transferler gibi; yerleştirme ise dışarıdan kurumumuza kattığımız insan kaynaklarını tarif etmekte kullanılır.

TABLO 1


Jeoloji veya yerbilim dallarında yapılan araştırmaların kullanım alanlarını gündeme getirdiğimizde, ana kara kavramının neden insan kaynaklarında seçme ve yerleştirme alanıyla bağdaştırıldığı net olarak ortaya çıkacaktır.

Jeolojik çalışmalar sonucunda elde edilen veriler ve haritalar birçok alanda hayati önem taşımaktadır; hammade ve doğal kaynakların tespiti, su kaynakları, yeryüzüdeki alanların kullanım olanakları, çevre planlaması, yerleşim alanlarının tespiti ve alternatif enerji kaynaklarının saptanması. Ayrıca, dünyamızın doğal affetlerle sürekli tehdit altında olduğunu hepimiz anlamış durumdayız. Bu çalışmaların sonucunda dünyamızı tehdit edecek potansiyel doğal afetler konusunda da ciddi bilgi sahibi olmaktayız; deprem, su baskınları, toprak kayması, heyelan ve tsunami gibi.

Bünyemizde barındırdığımız ve bünyemize kattığımız insan kaynakları da şüphesiz kurumların ayakta kalabilmeleri için hayati önem taşımaktadırlar. Bu alanda yaptığımız hatalar; yanlış kişiyi işe alma, isten çıkartma, terfi ettirme veya yüksek potansiyeli olan kişiyi rakiplere kaptırma gibi unsurlar ise kurumlarımızı tehdit eden unsurların başında gelmektedir. Yerbilim dallarına ülkemizde ne kadar az önem veriliyorsa maalesef seçme ve yerleştirme alanına da kurumlarda o kadar önem verilmektedir. Kurumlar seçme ve yerleştirmede işi uzmanlarına bırakmanın pahalı bir yöntem olduğunu düşünmektense biraz önce örneklerini verdiğimiz tehdit unsurlarının maliyet hesaplarını yapmaları ve tekrar düşünmeleri kendileri açısından faydalı olacaktır.

Son Söz

Orman varken bile bir tek ağacın önemli olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Burada belki Ulu Önder Atatürk’ün sözünü anımsatmak faydalı olacaktır: “Sen hayatında böyle ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin.”

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)