“Sevdiğiniz işi yaparken tüm mutsuzluklar kapının dışında kalıyor”

Pastalarının lezzeti kadar tasarımlarıyla da kısa zamanda dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Orange Cakes’in sahibesi Deniz Göktürk Akçakanat, yaklaşık on iki yıl boyunca lojistik ve bankacılık sektöründe çeşitli görevler üstlendikten sonra kendi işini yapmaya karar vermiş bir iş kadını…

İş hayatına başladığı ilk yıllardan beri kendi işini yapma fikrinin hep aklının bir köşesinde olduğunu söylüyor Akçakanat. “2001 yılında yaşanan ekonomik krizin ertesinde işten ayrılmak zorunda kaldım ve artık yaratıcılığımı kullanarak bir şeyler yapmamın zamanının geldiğini anladım. Bunun üzerine çocukluk hayalim olan pastacılık mesleği için araştırmalara başladım.”

Evinin mutfağından Orange Cakes’e
Akçakanat ilk iş olarak evinin mutfağını atölye haline getirmiş. “Daha önce çok fazla mutfağa girmişliğim yoktu fakat konuyla ilgili kafamda hep değişik fikirler canlanıyordu. Bir sene kadar kendi evimin mutfağında devam ettim çalışmalarıma. Bu sürede kimseden eğitim almadım, herşeyi kendi kendime uğraşarak araştırarak yaptım. Dünyada pastacılıkla ilgili yapılan her çalışmayı internetten incelemeye çalıştım ve kendime ait formüller oluşturmaya başladım.”

Akçakanat, kendi başına yaptığı bu çalışmaların meyvelerini çok kısa zamanda toplamaya başladığını da sözlerine ekliyor. “Pastacılığın en temel malzemelerinden tutun, bunların bir araya geldiğinde nasıl bir etki oluşturduklarına kadar okuyarak, deneyerek daha da önemlisi hissederek öğrendim ben bu işi…

Zaman geçtikçe yeni bir şeyler ortaya çıkarmak benim için sorun olmamaya başladı. Damak tadım gelişti ve yediğim bir şeyi hemen formülize eder hale geldim. Kendi formüllerimi çıkarmaya başladım ve çok özel reçeteler oluşturdum.”
Vitrini olan bir pastane…

Deniz Göktürk Akçakanat, sıra piyasada kendini göstermeye geldiğinde farklı bir şeyler ile ortaya çıkmak istediğini, bu yüzden de hiç yapılmamış olanı denediğini söylüyor. “Benim için en önemlisi daha önce hiç denenmemiş bir pasta türü ile ortaya çıkmaktı. Böylece pastalarımda krema ve krem şanti kullanmamaya başladım. Bunun yerine tüm pastalarımda pastacılığın en değerli malzemesi olan çikolatayı kullanıyordum.
Benim yaptığım pastaların kreması sadece siyah ve beyaz çikolata ve süt ile yapılır ve bunun dünyada ve Türkiye’de başka bir örneği yoktur. Üstelik bu çikolataların tümünü ana vatanından; Belçika’dan getirtiyordum. Bir de burayı açarken işin daha çok sanatsal kısmını ortaya çıkarmaya çalıştım. Bu yüzden ilk defa ‘vitrini olan’ bir pastane yaptım. İnanın Türkiye’nin her yerinden o küçücük dükkânı görmeye geldiler. Bu çok yeni bir fikirdi ve insanların bir süre alışmasını bekledim.”

Sen çılgın mısın?’ diye soranların sayısı o kadar çok ki…
Akçakanat pastacılığa başladığı ilk günden beri hiçbir zaman maliyetlerden kısma yoluna gitmediğini söylüyor. “Bu işe ilk başladığımda kullanacağım tüm malzemeleri, tüm araç gereçleri tek tek internetten seçip yurt dışından getirttim. Bugün de aynı şekilde devam ediyorum. Buraya çalışmaya gelen ustalar bile nasıl bir iş yaptığımı görünce şaşırıyorlar. Birçok kişiden ‘Sen çılgın mısın?’ cümlesini duymaya o kadar alıştım ki… Fakat kim ne derse desin hiçbir zaman maliyetleri kısma, daha az kaliteli malzemeler ile çalışma düşüncesi olmadı aklımda, çünkü o zaman bu düşünce yaptığım işe de yansıyacaktı. Eğer Orange Cakes bugün Türkiye’de hatta dünyada tanınan bir marka haline gelmeye başladıysa bunda bu görüşümün büyük ölçüde etkisi olduğunu düşünüyorum.”

Marka olma yolunda adım adım
Akçakanat, kendisinin oluşturduğu bu özel formülün bir süre sonra patentini almış ve Avrupa’nın zamanla en büyük pasta fuarlarına katılmaya başlamış. Bunun yanı sıra bu özel pastaları üretebilecek dünya devi bir firma bulmak amacı ile büyük firmalar ile görüşmeye başlamış.

Bu süreçte görüştüğü Amerikan firmalarından biri kendisini Amerika’ya davet etmiş ve Akçakanat bir buçuk ay kadar Amerika’nın en önemli gıda firmalarından birinin Arge departmanında görev alma fırsatı yakalamış.

“İşin bu denli büyüyeceğini tahmin etmiş miydiniz?” diyoruz Akçakanat’a… Hiç düşünmeden “Ederdim!” diyor ve şöyle devam ediyor: “Ben kendimi bir konuya verdiğim ve o konuda yoğunlaştığım zaman onun tüm detaylarını öğrenmeye çalışırım. Bu açıdan kafam tıpkı bir kimyacı gibi işliyor. O kadar çok şey denedim ki. Artık dilimle bir yemeğin içindeki tüm malzemeleri ayrıştırır hale geldim. Bunun yanı sıra hemen hemen her gün buradayım ve burada her çıkan pasta ile mutlaka ilgileniyorum. Bir işe inanarak başlıyorsam onun peşini hiçbir zaman bırakmam”

“İnsanı iş hayatında mutsuz kılan şey; bir şeyler yaratamıyor
olmanın verdiği boşluk duygusudur.”
Akçakanat iş hayatında geçirdiği yılların ardından bugün o zamanları şöyle değerlendiriyor: “İş hayatına yeni başladığınız zaman büyük bir boşluk hissediyorsunuz. Etrafınızdaki deneyimli insanlardan yeni bir şeyler öğrenerek kendinizi geliştirmeye çalışıyorsunuz. Bir şirketi öğrenmek, iş hayatında nasıl davranılması gerektiğini öğreniyor, bu sırada kendi tarzınızı belirlemeye çalışıyorsunuz.
Fakat daha sonrasında işler devam ediyor ve kişi olgunlaşmaya başlayınca bir şeyler yaratma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bir süre sonra projeler bile zaman alan koşturmalar gibi görünmeye başlıyor insanın gözüne.

Bu yüzden kişinin içindeki yaratıcılığı ortaya çıkarması en önemli ihtiyaç… Benden sonra iş arkadaşlarımdan bana özenip benim gibi bir şeyler yapmak isteyen çok oldu. Fakat olay dönüp dolaşıp ‘cesaret’ konusunda tıkanıyor. Eğer içlerinde böyle bir duygu varsa, kendini tanıma ve neler yapabileceğini keşfetme arzusu varsa profesyonel destek alabilirler.

Kendinizi bir işe gerçekten verdiğiniz zaman günlük koşuşturmalar çok uzakta kalıyor ve ister istemez bir dinginlik hali geliyor insana. Çok sevdiğiniz bir işi yaparken mutsuzluklarınız kapının dışında kalıyor. Ben bu işi yaparken gerçekten bir şeyler yaptığımı hissediyorum.”

BUNLAR PASTA DEĞİL
SANAT ESERİ

Orange Cakes’deki pastaların tümü “butik” olarak tabir edilen daha kaliteli malzemeden yapılan ve görünümüne özel maliyet harcanan pastalar. Akçakanat mutfaktan çıkacak her bir pasta ile bizzat ilgileniyor ve keklere, üç boyutlu şekerlere şekiller vererek dantel gibi işliyor. Akçakanat yapımı oldukça zor olan bu özel pastacılık tekniğini deneme yanılma yoluyla bugünlere getirdiğini; o keki taşıyacak malzemeleri günlerce süren çalışmaların ardından formulize ettiğini söylüyor. Akçakanat, konulu tüm pastalarda kullandığı keklerin tümünü) portakal suyu ile ıslatıyormuş. Orange Cakes’in adı da buradan geliyor zaten. Bir de öğrendik ki son günlerde eşlerinin ve çocuklarının hobileri için ev hanımları tarafından özel olarak yaptırılan pastalar ile inşaat şirketleri tarafından yaptırılan “proje şeklindeki pastalar” çok revaçtaymış.

“Ben elinde hamurla büyüyen bir çocuktum”
Akçakanat Amerika’da çalıştığı dönemde pastacılık işinin endüstriyel boyutu ile yakından ilgilenme fırsatı bulduğunu ve yakın gelecekte bu konu ile daha fazla ilgilenmek istediğini söylüyor. Ayrıca pastacılık konusunda danışmanlık, pastacılık dersleri, televizyon programı da Akçakanat’ın değerlendirdiği projeler arasında yer alıyormuş.
Bunların yanı sıra “çocuklar için pasta tarifleri”nin de son dönemde kendisini en fazla heyecanlandıran projelerin arasında yer aldığını söylüyor Akçakanat. “Küçüklüğüm ile ilgili en iyi hatırladığım şey annemle beraber seramik hamurundan küçük oyuncaklar yaptığımız günlerdi. Elimde hamurla büyüdüm diyebilirim. Bugün burada yaptığımız pastalar sanat eserini andırıyorsa bunda o günlerin büyük katkısı vardır.”

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)