Robot Kaynakları Müdürü

İnsan Kaynakları’na dair öyküler kaleme alan Mehmet Erkan,
bundan böyle HRdergi okurları ile buluşuyor.  
Bu ilk öyküde; robotların hüküm sürdüğü bir dünyada gezintiye çıkıyoruz.

Mehmet Erkan
İK Yöneticisi, Yazar 

Büyük bir kongre vadisi, çok katlı olmayan binalar, uzun holler, dev sahneler, ilginç etkinlikler... Çoğu çalışan gibi Damla da seviyor zirveleri, hele ki yurt dışında olanları. Mobil cihazlar yüzünden mesai saati ve yeri kavramları ortadan kalksa da yurt dışında olmak yine de iyi bir gerekçe ulaşılabilir olmamaya.

Kongre vadisi o kadar büyük ki aynı anda dört beş büyük organizasyon düzenlenebiliyor. Damla genç bir İnsan Kaynakları yöneticisi. Onun zirvesinin konusu dijitalleşme, robot teknolojisi ve insan kaynakları. Öğle yemeğinden sonra biraz yürüyüş yapıyor Damla. Vadideki diğer etkinlikleri de görmek istiyor. Acaba diğer çalışma alanlarında trendler neler?

İlk olarak büyük tıp kongresi ilgisini çekiyor. Konu tıbbi operasyonlarda robotik yöntemler. “İlginç bir tesadüf” diyor içinden. Sonra yandaki güzel, oval camlı binaya giriyor. Buradaysa şık giyimli, sosyal satıcılar toplanmış. Burnunun ucundaki psikolojik tentürdiyot kokusu uçup, kulağına konuşkan insanların kahkahaları doluyor Damla’nın. Duyduğu İngilizce kelimeler; teknoloji, dijitalleşme, yapay zeka, büyük veri…

Damla iki büyük zirve daha geziyor ve artık tesadüf olduğuna inanmadığı şey devam ediyor: Dijital finans yönetimi ve üretimde robot teknolojisi zirvelerinden hızla geçiyor.

Çevresinde belki yüzlerce, binlerce etten kemikten insan var. Ama hepsi bir gün hayatlarına girecek telden, kablodan, devrede oluşan makineleri bekliyorlar. Evet makineleri! Ama o sırada kimse bunların makine olduğunu düşünmüyor, onlar robot, adeta insan gibi.

Akşam yemeğinde kongreye Türkiye’den gelen birkaç arkadaşı ve yabancı dostları ile yemekteler. Diller, milliyetler değişse de İnsan Kaynakları’nın konuları benzer; yetenekleri çekme ve elde tutma, işveren markası, sosyal medya… Ama ille de dijitalleşme ve robot teknolojisi. Herkes gelecekten o kadar emin ki o mutlu günler hasretle bekleniyor.
Damla akşam otele gelir gelmez kendini camın önündeki koltuğa atıyor. Aşağıda tüm ruhuyla geceye hazırlanan bir şehir var, insanlar yürüyor, koşuyor, gülüyor, şaşırıyor… Ve bu manzarayı seyrederken Damla’nın gözleri kapanıyor.

Gözlerini bir on dakika sonra tekrar açtığındaysa korkuyla titriyor genç kadın. Burası da neresi? A! Burası onun iş yerindeki odası değil mi? Ama hiç eşya yok.

O tam ne olduğunu anlamaya çalışırken biri giriyor içeri.

- Merhaba ben humanoid!

Damla çok dikkatli bakınca onun robot olduğunu anlıyor. Tanrım! Ne kadar da gerçek, o yeşil gözler, deriye benzer dış doku.

- Neler oluyor burada? Burası benim odam değil mi? Ben bu şirketin İnsan Kaynakları Müdürü değil miyim?

Robot mekanik gülümsüyor:

- İnsan yok ki? Kime müdürlük yapacaksın?

- Ya sen kimsin?

- Robot Kaynakları Müdürü!

Damla gülmeden edemiyor:

- Daha yaratıcı olabilirdiniz.

- Sana burayı gezdireyim mi?

Böylece çıkıyorlar odadan. İlk durakları üretim oluyor. Damla gördüğü manzara karşısında bu sefer hiç şaşırmıyor. Üretimde robot teknolojisine aşina, ancak aralarda bir tane bile insan olmaması ürkütüyor genç kadını. Bu kadar otomasyon insanı kalpten götürür.

Finansta makineler her şeyi hesaplıyor, analitik ve suskun robotlar masalarında oturuyor. Satışın neredeyse tamamı e-ticaret olunca ortada satışçı da kalmamış. Pazarlamanın analitik tarafı da doğal olarak robot, ancak pazarlama iletişimi, reklam gibi tüketici duygusunu yakalayacak işlerde ilk kez bir iki insan görüyor Damla. Ama onlar da fazlası ile “big data” ya bağımlı. E-ticarete bağlı olarak stok ve sevkiyat büyük; ancak depolar insansız, araçlar sürücüsüz.

Mini turun son durağında kendi ofisine davet ediyor Damla’yı humanoid. Doğal olarak, “Bir kahve içelim mi?” diyemiyor. Ama neyse ki Damla bu bölümde numunelik bir insan buluyor. Robota bakmamaya çalışarak:

-Ne oldu size? diyor.

Robot kaynaklarının tek insan çalışanı cevap veriyor:

- 2045 ile beraber tamamen dijitalleştik, dünyada işgücünün neredeyse tamamını robotlar oluşturuyor artık.

- 2045 mi? Araştırmalarda bile 2030’larda %35’i diyordu. Hatta ben 2050’den sonra olur diyordum.

- Teknolojik değişim her zaman beklenenden hızlı olur.

Damla durakladıktan sonra ve kafasını asıl kurcalayan soruyu soruyor:

- Peki, İnsan Kaynakları’na ne oldu? Bizim o çok değer verdiğimiz kavramlar, en yeni trendler, tartışma konuları…

Emre maziden bahsediliyormuş gibi gülümsedikten sonra anlatmaya başlıyor:

- Başında “e” olan kavramlar duruyor, e-learning, e-recruitment gibi… Ama bugün çoğu yok! Mesela sizin zamanınızda talent management, yetenek yönetimi çok modaymış. Her sunumuzda Y Kuşağından bahsetmezseniz olmazmış. Ama bugün Y Kuşağı emeklilik planları yapıyor! Yeteneğin yerini yeni sürüm aldı. En yetenekli robotlar en yeniler! E-recruitment var ama işe alım çok az, olan da çoğunlukla mühendislik alanında, bunun dışında robot geliştiriyor ya da satın alıyoruz.

Damla aptala dönmüştü, kafasındaki kavramları ardı ardına sordu; sendika, endüstriyel ilişkiler, çok önem verdiğimiz duygusal zeka, ilişki yönetimi, her iş ilanında olmazsa olmazımız takım çalışması, her şeyden çok önem verdiğimiz deneyim…

Emre sendikayı hiç duymamıştı. Yapay zekadan daha önemli bir zeka türü tanımıyordu. Damla’nın takım çalışması dediği, ona göre otomasyon olmalıydı ya da machine to machine. Deneyimin çalışarak kazanılması ilginçti. İnsan ya da robot olsun, deneyim robotlarda yazılım güncellemeyle, insanlarda vücuda yerleştirilen bir çip yardımıyla sağlanıyordu.

Damla’yı en çok şaşırtan şeylerden birisi de CEO kavramının ortadan kalkması oldu. Şirketin patronu evet bir insandı ama icranın başında CDO denen humanoid vardı. Yani Chief Digital Officer. Bu da yepyeni bir kavramdı.

Damla en sonunda kafasındaki en önemli soruya geldi: Peki ya insanlar? Onlara ne oldu?

Bu sorunun cevabında Damla hiç duymadığı, yepyeni alanlar ve meslekler öğrendi. İnsanlar bu yeni iş kollarında çalışıyordu. İster istemez de kendine sormadan edemedi genç kadın: Bu yeni iş alanları ve meslekler için insanlar, işverenler ve en önemlisi eğitim politikalarımız ne kadar hazır?

Damla’nın ilk çalıştığı iş yerinde bir çaycı Havva Abla vardı. Çay otomatı gelince işinden ilk olan bu zavallı kadın olmuştu. Ancak bu işin çaycılarla, beden işçileriyle, şoförlerle kalmayacağı açıktı. Çay otomatı deyip basitleştirdiğimiz o makine de aslında bir robottu. Hayatımızı kolaylaştıran şeyler, işimizi de tehdit eden şeyler olarak günü gelince karşımıza çıkacaktı.

Damla bir süre sonra çalan telefonuyla uyandı. Arayan annesiydi, yeni aldıkları mutfak robotunun bozulduğunu telaşla haber verdi yaşlı kadın. Damla önce “Boş ver” dedi, sonra “At çöpe gitsin”. O an rüyasının da etkisiyle bu robotun annesinin yerini alabileceği gibi saçma bir korkuya kapıldı. Evet, saçmaydı ama imkansız değildi.

Annesinden sonra uzun uzun düşündü. Dijitalleşme ve robot teknolojisi insanlar için faydalı olduğu kadar ciddi bir tehdit olabilir miydi? Buna karşı nasıl tavır almak gerekiyordu? Bunu tehdit görüp karşı çıkmak, orta çağda dünyanın düz olduğunu savunan bir kardinal refleksiydi. Hoş, karşı çıksan ne olacaktı? Teknoloji tsunamisi her şeyi önüne katıp götürürdü.

Galiba bunu fırsat olarak görüp yeni duruma göre konumlanmak en akıllıca olanıydı. Emre yeni iş alanları ve mesleklerden bahsetmişti. Birey ve toplum olarak buna hazırlanmaktan daha başka bir çözüm yolu olamazdı. En başta eğitim politikası, sonra iş dünyasına dair tüm düzenlemeler, devletler veya şirketler nezdinde AR - GE yatırımları… Liste çok uzatılabilir. Ama atıl kalacak işgücünün bir şekilde robotların dünyasına göre yedeklenmesi bu tehdidi ortadan kaldırabilir.

Ve tabi daha mikro düzeyde İnsan Kaynakları politikaları, yoksa robot kaynakları politikaları mı deseydik? Bilemedim. 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)