"Liderler ve yöneticiler"
Sürekli öğrenen, öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmaktan büyük keyif alan bir kişilik… Renkli bir sosyal yaşam… İnsanları sevmeye ve onlarla olumlu ilişkiler kurmaya adanan bir yaşam felsefesi…
Arkas Dağıtım, Depolama ve Taşımacılık A.Ş. Genel Müdürü Atilla Yıldıztekin’i anlatmak için elbette tüm bunlar yeterli değil. Çünkü O; hem bir Genel Müdür, hem köşe yazarı, hem eğitimci hem de çeşitli derneklerde farklı sıfatlara sahip bir isim. Bu ay Portre sayfalarımız için bir araya geldiğimiz Yıldıztekin ile tüm bu özelliklerini ve elbette lojistik sektörüne ilişkin fikirlerini konuştuk.
Öncelikle ayrıntılı olarak sizi tanımak isteriz. Kariyerinizin dünden bugüne gelişimini anlatır mısınız?
Öncelikle kısa bir özgeçmişle başlamak isterim. ODTÜ Makine Mühendisliği’nden 1973 döneminde mezun oldum. Bölümden mezun olmadan önce, burs almak için TEK’e başvurmuştum. Ancak o zamanlar işler biraz ağır ilerlediği için TEK, ben mezun olduktan sonra burs isteğimin kabul edildiğini bana aktardı. Bunun üzerine ODTÜ’de master’ımı yaparken TEK’den burs aldım ve bu arada TEK Özel Projeler Dairesi’nde çalışmaya başladım.
Mecburi hizmetim sona erip, askerliğimi de tamamladıktan sonra Anadolu Endüstri Holding’e bağlı An – Pa Anadolu Pazarlama’da; Lombardini Motorları’nın resmi dairelere satışını yapmak üzere göreve başladım. Lombardini, Türkiye’de üretilmeye yeni başlandığı için çok az tanınıyordu. 1,5 – 2 sene kadar tek başıma çalıştıktan sonra işler büyümeye başlayınca; altında deposu, servisi, yedek parçası bulunan Ankara’da üç katlı bir işyerine çıktık. 5 yıl içinde, 30 kişilik bir ekibe dönüştük. Bu, hayatımın en zevkli dönemlerinden biriydi. Ankara’dan İran sınırına kadar yayılan bir bayi teşkilatımız vardı. Üstelik toplam üretimin üçte birini o bölgede satar hale gelmiştik.
Bir süre sonra aynı kuruluşun satış sonrası hizmetler müdürlüğünü yapılandırmak üzere İstanbul’a gönderildim. Bir sene kadar burada şirketin yedek parça, servis ve yeni mamul geliştirme konularında çalıştım. Bir senenin sonunda bir akşam evde hasta yatağımda yatarken beni ziyarete gelen iki kardeşim; Caterpiller iş makinesi yedek parçalarını pazarlayan şirketlerine benim de katılmamı teklif ettiler. Ben aile bağları güçlü bir insanım. Bu nedenle ailemden böyle bir teklif gelince pek fazla düşünmeden teklifi kabul ettim.
Böylece üç kardeş Caterpiller İş Makineleri yedek parçaları satmak üzere işe başladık. Eskişehir’deki şirket merkezini İstanbul’a taşıdık. Sekiz sene kadar bu işi yaptık ve o dönem Caterpiller’in Türkiye temsilcisi olan Çukurova’nın en büyük rakiplerinden biri haline geldik. Ancak Körfez Krizi ile birlikte yedek parça satışları birden bire düşmeye, dolarda büyük dalgalanmalar başlayınca yedek parça işini bir yana bırakarak başka alanlara yönelmeye karar verdik.
Lojistik sektörü ile yollarınız bu dönemde mi buluştu?
Öyle de denebilir. O dönemde; Borusan’ın Caterpiller’in temsilciliğini almak konusunda bir çalışması olduğunu öğrendim. Türkiye’de Caterpiller’in yedek parçalarının satışını yapmak benim uzun yıllardır gerçekleştirmek istediğim bir hayalim olduğu için bunun iyi bir fırsat olduğunu düşündüm ve Borusan ile tanıştım. Kuruluşta, Caterpiller işinin alınması ile ilgili teklifi hazırlayan üç kişiden biri olarak çalıştım. Caterpiller’in teklifimizi kabul etmesiyle Borusan Makine’nın kurulmasında servis, yedek parça ve eğitimden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak görev aldım.
5 senenin sonunda; 1999 yılında Borusan üst yönetiminin kararıyla Holding bünyesindeki liman işleten bir şirketi, gümrük şirketini ve dış ticaret şirketini birleştirilerek Borusan Lojistik kuruldu. 2002 yılı başına kadar bu şirketin kurulması ve yönetilmesiyle görevlendirildim. Ardından da 2002’nin başında yeni bir şirket kuruluşu ile ilgili çalışmak istedim ve Arkas Grubu ile tanıştım.
Arkas’ın o dönem Türkiye’de lojistik işine girme projeleri vardı. Ben de yeni bir şirketin kurulma aşamasında yer almak istiyordum ve 2002 Ocak ayından bu yana da Arkas Grubu içinde Türkiye’de lojistik hizmetleri veren yeni bir şirketi Arkas Lojistiği kurmak için çalışıyoruz. Çalışmalarımız bu yönde ilerliyor.
Lojistik sektörü konusunda edindiğiniz bilgi ve deneyimleri sürekli paylaşmaktan büyük zevk aldığınızı biliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evet, Türkiye’de lojistik sektörünün gelişimine katkıda bulunmak için çalışıyorum, bu artık benim misyonum haline geldi. Lojistik işine girerken bu işi çok iyi öğrenmek istedim. Çok okudum, ABD’de iki kez kurslara katıldım. Dergileri, interneti sürekli araştırdım ve daha önce pratik olarak yaptığım şeylerin teorisinin de çok zevkli olduğunu gördüm. Bu nedenle işin teorisinin derinine de inmek istedim. Bana sadece öğrenmek yetmiyor, öğrendiğimi bir yerde dışarıya aktarmak da istiyorum. Bunun üzerine de sektör dergilerini destekleme kararı aldım. O dergilerle tanıştım, onlarda yazılar yazmaya başladım. Dünya Gazetesi’ne de üç yıldır lojistik köşesini yazıyorum ve sürekli iletişim içinde olduğum epey okurum var. Öğrendiğim şeyleri aktarmak için web sitelerini de kullanıyorum.
Elbette bilgi paylaşımı ve alışverişi konusunda konferanslara da katılmaya büyük özen gösteriyorum. Konferansların aşağı yukarı hepsinde görev yapıyorum; HR Dergi’nin düzenlediği Lojistik Yönetimi Zirvesi de içeriğini her yıl yenilemesi genişletmesi açısından en sevdiklerim arasında…
Üniversiteler ile epey çalışmalarım oldu. Aşağı yukarı üniversitelerin çoğunda konuşmacı, panelist olarak bulundum. Lojistiğin tüm dünyadaki temel kuruluşu olan Council of Logistics Management’ın (CLM) Türkiye temsilciliğini yapıyor ve konferanslarına katılıyorum.
Bunların yanı sıra, 2 sene evvel Yeditepe Üniversitesi’nde temel lojistik dersi verdim. Bu da, hayatımın en güzel dönemlerimden birisiydi. Diğer üniversitelerden gelen öğretim görevlisi olmak taleplerine ise iş yoğunluğu nedeniyle şimdilik hayır demek zorunda kalıyorum. Ayrıca yurtdışındaki öğrencilere destek vermeye gayret ederek, onların master ve doktora çalışmalarını takip ediyorum. Hatta bu destek; folklor gösterileri için onlara buradan kostüm göndermeye kadar uzanabiliyor.
Bu arada lojistiğin temellerini içeren bir kitap projesi üzerinde de çalışıyorum. Bu alanda bir eksiklik olduğuna inanıyor ve bu kitabın üniversitelerde ders olarak okutulabileceğini düşünüyorum.
Çok sosyal bir yönünüz olduğunu; derneklerde ve kulüplerde görev yaptığınızı biliyoruz. Bu konuda da bilgi verir misiniz?
Öğrenciliğimden beri dernekçiliğim vardı. Lise’de öğrenci birliği başkanıydım ve üniversitede de öğrenci derneğinde çalıştım. Üniversite bittikten sonra Türk Atlantik Derneği’nde, Halkevlerinde, Türk Standartları Enstitüsü ve Makine Mühendisleri Odası’nda çalıştım. Hayatımın hiçbir döneminde dernek çalışmalarından uzak kalmadım. Tabii sektör içinde olunca da sektör derneklerine girdim. UTİKAD (Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği) yöentim krulu üyeliği ile sektör derneklerine girmiş oldum. Ardından UND’nin (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) bir lojistik yapılanma ihtiyacı çıktı, iki dernekte birden çalışmaya başladım. Bundan sonra Marlim Limanlar Derneği Yönetim Kurulu’na girdim. Bütün bunları yaparken de Rotary çalışmalarım yine devam ediyordu. Bir dönem bir kulübün kuruculuğunu,ve kulübün başkanlığını yaptım. Rotary’nin Bayşrampaşa Gençlik Kulübü’nü kurdum. Daha sonra kulüp değiştirip Zekariyaköy Rotary Kulübü üyesi oldum ve orada da gençlik örgütü olan Rotaract Kulübünü kurdum.Bir süre önce 13 – 18 yaş arası gençleri toplayarak Interact Kulübü’nü kurdum, iki senedir de onlara yardımcı oluyorum.
Sizi biraz da iş dünyası dışındaki kimliğinizle tanımak isteriz. Ailenizle başlayalım isterseniz…
Evliyim, iki kızım var. Büyük kızım Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun. Orta öğrenimini yaparken İngilizce öğretmeni olmaya karar verdi ve derece ile Boğaziçi’ne girdi. Şimdi çok sevdiği işini; yani küçük öğrencilere İngilizce öğretmenliği yapıyor. İkinci kızım ise fen – matematik bölümünden mezun olmasına rağmen; toplam puanla öğrenci alan bir bölümü tercih etti: Lojistik… Sanırım benim işimden etkilendi. Bir köpeğimiz var. Şehre pek yanaşmadan, sakin yaşıyoruz. Yazları genellikle zamanımızı bahçede geçiriyoruz.
Bu kadar yoğunluk arasında iş planlamanızı nasıl yapıyorsunuz?
Aslında zamanımın büyük çoğunluğu burada, ofiste geçiyor. Mümkün olduğu kadar işimin dışında kalan zamanlarımı kendime ayırmaya çalışıyorum. Fakat kendime ayırdığım zamanlar; tam olarak kişisel zevklerim ile ilgili değil. Aslında fotoğraf çekmekten ve kitap okumaktan çok hoşlanıyorum. Hızlı da okuyorum. Onun dışında bilgisayar merakım var. Ofise gidip gelirken yolda da çalışıyorum; böylece yarımşar saatten bir saat kazanmış oluyorum. Şoförüm araba kullanırken ben ya bilgisayarda çalışıyor ya da okuyorum. Böylece o zamanı da değerlendiriyorum.
Aynı anda iki iş birden yapmayı seviyorum. Tek iş yaptığım zaman sıkılıyorum, bu arada boş bir kapasitem kaldığına inanıyorum. O yüzden iki tane bilgisayar ekranım var. Televizyon izlerken, film takip ederken yazı yazabiliyorum.
Zaman ayarlamasını nasıl yaptığıma gelince… Bir ajanda programım var. Bu ajandam ofisteki bilgisayarımda olduğu için asistanım tarafından takip edilebiliyor. Randevularımın çoğunu asistanım ayarlıyor. Notebook ve Palm’imde de aynı program çalıştığı için evdekiler de programımı görebiliyorlar. İş saatlerimdeki boş zamanlarımı asistanım organize ediyor iş dışındaki programlarım için eşimin planına uyuyorum,.
Bu arada geç yatıyor, erken kalkıyorum. Yapım gereği hafta sonları bile uzun uyuyamıyorum. Dediğim gibi; hızlı çalışıyor, zamanımı planlıyorum. Bir de destek aldığınız güvenilir kişiler varsa ve işlerinizi delege edebiliyorsanız zamanınız yetişebiliyor.
Genel olarak hayata bakışınız, yaşam felsefeniz nasıldır?
Ben insanlarla çabuk ve iyi iletişim kurarım. Herkesi severim; böyle bir hayat felsefem var. Kimseye karşı olumsuz bir tavır takınmam. Herhangi bir anlaşmazlık olursa da onları yok sayarım; bu da benim dünya görüşüm… O yüzden benim için varolanlar ile yaşıyorum. Kimseye kin beslemem. Yapıcı, uzlaştırıcı olmaya çalışırım.
Yöneticilik özelliklerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Hangi işyerinde çalıştıysam, ekip arkadaşlarımı çok sevdim. Onların hepsine teker teker sevgi besledim. Ve; birine sevgi gösterdiğinizde karşılık olarak sevgi aldığınızı gördüm. Bunun için, çalıştığım her işyerinden ayrılırken ağladım. Ağlayanların da olması benim mutlu izlenimim oldu.
Dediğim gibi; yanında çalışanları seven bir yöneticiyimdir. Çalışanlarımın her sorunları ile ilgilenirim. Kapım zaten, çok özel bir görüşmem olmadığı sürece her zaman açıktır. Kapıdan içeri giren hiç kimse de asistanıma danışmak zorunda değildir. Bana her zaman, her şekilde ulaşabilirler. Ara sıra mutlaka şirket içinde mutlaka dolaşır, masalara oturup sohbet ederim. Bu benim insancıl yönden yönetici tarafım..
İş idaresi yönünden de; mümkün olduğu kadar işleri kişilere aktarmaya çalışıyorum. Üzerimde çok fazla iş tutmuyorum. Çünkü ben burada yönetici olmak değil; lider olmak istiyorum. Yöneticinin; mevcut işleri yöneten kişi olduğuna inanıyorum. Halbuki liderin sadece işleri yöneten değil; yeni işler yaratan, yeni liderler yetiştiren ve ileriye dönük olarak fırsat yaratan, riskleri görebilen kişiler olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla işimde lider ve örnek olmayı istiyorum. Bu yüzden aslında çalışan arkadaşlarıma, hangi seviyede olursa olsun mutlaka tüm yetkilerimi olduğu gibi aktarıyorum. Tabii yetkiyi aktarmak için çalışanlarınıza güvenmeniz gerekiyor.
Hataları, bilinçli olarak yapılmadığı sürece affediyorum. Önemli olan o hatanın tekrar etmemesi için o kişileri eğitmek bence… Ayrıca hataların sorumluluğunu kendim de üstleniyorum; çünkü hataların bir bölümünün de o kişiye liderlik edenlerin sorumluluğu olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla benimle çalışan kimse hata yapmaktan korkmuyor. Çünkü hataları cezalandırmıyorum, sadece tekrarlamaması için tedbir alıyorum.
Hataların kasti olduğu durumlarda ya da tekrarlandığı durumlarda ise o kişi ile ilişkimi kesiyor ve şirket içinde pasifize ediyorum. Böylece etrafımda, yaptıkları işlere güvenebileceğim ve bana danışmadan bile kararları verip bunların sorumluluğunu taşıyabilecek kişiler bulunduruyorum.
Öte yandan zaman bağımlısı değilim. Her ne kadar şirketlerin genel bir mesai politikası olsa da ben elemanın çalışabileceği zamanında tüm verimi ile çalışmasını istiyorum. Çalışmayacağı zamanlarda burada durmasının bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle kişisel görüşüm şudur: İşi yapmak isteyen, işe motive olmak isteyen kişi zaten işe geliyor. Gönülsüz olanı ise boşu boşuna işin başına getirmeye gerek yok. Önemli olan kişinin burada kaç saat kaldığı değil, kaldığı süre içinde neler yapmak istediğidir; bana göre…
Üst düzey bir yönetici olarak İnsan Kaynakları uygulamalarına nasıl bakıyorsunuz?
Bu soruya iki boyutta yanıt vermek istiyorum. Çünkü sektörel olarak da İnsan Kaynakları uygulamaları açısından yaptığım bazı çalışmalar var.
Lojistik, Türkiye’de çok yeni bir konu olduğu için görev tanımları tam olarak oluşturulmuş durumda değil. Bunu, Arkas ve Borusan’dayken şirket olarak gerçekleştirdik. Arkas’a geldiğim zaman hayali bir organizasyonda; hangi yıl kimin nerede çalışacağını ve bu kişilerin hangi eğitimi almış olacağını, yeterliliklerinin neler olacağını biliyordum. Bunlar doküman haline getirildi. Ama tabii bunları sadece Arkas için yapmak yetmedi. Tüm bunları sektör için yapmayı amaçladık ve UTİKAD’da bu çalışmayı başlattık. Sektördeki firmalardan önce görev tanımlarını istedik. Sonra görev tanımlarına göre; bu görevleri yapan kişilerin neler yaptığının altına indik. Görev tanımlarında bir standart oluşturmak istedik. Bunu yaparken mesleki eğitimin nasıl olması gerektiğini de düşündük. UTİKAD’daki çalışma bir noktaya geldikten sonra üyesi bulunduğum LODER (Lojistikçiler Derneği) de aynı çalışmayı yapmaya başladı. Ben de birikimlerimi LODER’e de aktardım.
Bu arada konuyla ilgili, üniversiteler ile de çalışmalarımız oldu. Bu sektörde çalışmak isteyenlere hangi dersler okutulabilir, bunlar hangi stajlarla desteklenebilir konusunda fikir alışverişi yaptık. Tabii, bunun başlangıcı bizim sektör olarak neye ihtiyacımız olduğuydu. Bu konudaki uzun vadeli rüyam ise; sektörün neye ihtiyacı varsa üniversitelerin o öğrencileri yetiştirmesi ve bizim onlara destek olmamız…
Gelelim Arkas Lojistik’teki İK uygulamalarına… Bizde İK uygulamaları şu anda holdingin bir fonksiyonu olarak devam ediyor. Elbette yeni kurulan bir şirket olduğumuz için görev sorumluluklar sadece mevcut işler için belirlenmiş durumda; yeni bölgeler açıyoruz. Kendi içimizdeki organizasyon yapısı değişiyor, şirketler satın alıyoruz, yeni bölgeler açıyoruz. Bu yüzden burada hiç olmazsa bir iki sene her şeyin oturmasını beklemek gerekiyor. Oturduktan sonra çalışanların üzerindeki iş geliştirmeleri, kariyer planlamalarını ve performans ölçümlerini yapmak istiyoruz. Tüm bunları holdingin kendi içindeki insan kaynaklarının desteğine paralel olarak geliştireceğiz.
Ben bir Genel Müdür olarak; kendimden sonra gelecek adayı yetiştirmek zorunda olduğumu biliyorum. Çünkü bir genel müdürün yükselmesi için kendi altına adaylar yetiştirmesi gerektiğine inanıyorum. O kişiyi yetiştirmezseniz kimse sizi oradan alıp başka yere yükseltmez.. Bunun yanı sıra kurumsal kimliğe inanıyorum; insanların çalışanların birbirini sevmesi, çalışma ortamında artı değer yaratması için “Ben bu kurumun bir parçasıyım” diye hissetmesi gerekiyor. Bu yüzden ekip çalışmasına ve kurumsal kimliğin önemine inanıyorum.
Bunun ötesinde profesyonelliğe de inanıyorum. Yani herkesin bir yerde daha fazla katkıda bulunacağı bir iş fırsatı çıktığı zaman da bunu değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Değerlendirmekte de çıkacağınız basamak o kurumdaki memnuniyetinize bağlı. Eğer çalıştığınız işyerinde beklentileriniz yüksekse, işten memnunsanız bu basamak çok yükseliyor, kolay kolay ayrılmıyorsunuz. Ama işinizden memnun değilseniz, az katma değer yaratıyorsanız bu sefer basamak alçalıyor ve diğer tarafa çabuk atlıyorsunuz. Bu nedenle bir şirketin çalışanlarını; grubun bir parçası olmaya, gelecek için pozitif şeyler beklemeye, yaptıkları işten memnun olmaya, güzel bir ofiste rahat şartlarda çalışmaya itmemiz gerekiyor.
Lojistik sektöründeki çalışan profili hakkında bilgi verir misiniz? Bu profil sizce nasıl olmalı?
Öncelikle şunu belirtmek isterim: Aslında lojistik dediğimiz zaman tam ve net bir sektör tanımlamasında bulunamıyoruz. Belirli firmalarda; yapılan ana işin içinde lojistik işine de giren ayrı bir ekip çalışması var.
Biz lojistiği; mal hareket süreci içinde birbirine değen üç operasyonun kontrol altında yapılması şeklinde tanımlıyoruz. Bu yüzden Türkiye’de lojistik işi nedir, bu işi yapanların ne gibi özelliklere sahip olması gerekir sorusunun yanıtı hala net değil. Ancak elimizde bazı temel bilgiler var elbette.
Her şeyden önce lojistik bir süreç analizi, süreç optimizasyonu işidir. Ve süreç optimizasyonunda Endüstri Mühendislerine ihtiyaç duyarız. Bu yüzden işin temelinde süreç analizi yapabilecek endüstri mühendisleri arıyoruz. Bunun dışında yaptığımız iş bir artı değer yaratma işidir. Sadece süreci optimize etmek yetmez. Bu artı değerin ortaya çıkması için de değerlerin ölçülmesi gerekir. Yani işin içine maliyet muhasebesi girer. Aktivite bazlı maliyetin hesaplanması için de çalışanların muhasebe, finans bilgilerine sahip olması gerekir.
Yaptığımız iş bir firmanın ana işi olmayan faaliyetin outsource edilerek kendi üzerimize alınması işi olduğu için bu işin tüm sorumluluğunu almış oluyoruz. Yapacağımız her aksaklık o firmadaki üretimin aksamasına neden olabiliyor. Kısacası riskli bir iş yapıyoruz. Bundan dolayı da hukuk bilgisine ihtiyaç duyuluyor. Onun ötesinde işimiz bir yönetim işi. Çünkü emek yoğun ve insan sayısı çok olan bir sektör. Bu yüzden genel yönetim ve İK bilgisi de gerekiyor.
Yine lojistikte farklı bir durum da bilgilerin online gelmesi. Bütün teknoloji artık bilginin bize online olarak gelmesi üzerine kurulu. Bu nedenle şirket içinde bilgi teknolojilerini bilen, bilgiişlem ekibinin de oluşması gerekiyor.
Öte yandan Pazarlama ve Tanıtım’a da ihtiyaç vardır. Sonuçta lojistik çok yeni bir iş. Dolayısıyla her şirkette bir Pazar Yaratma Departmanı olması gerek. Bu departmanda çalışanların da süreci çok iyi bilmesi gerekir. Potansiyeli yakalayan Pazar Yaratma Departmanı, fırsatları yakalayarak bunu iş haline getirecek olan proje departmanına iletebilmelidir.
İşin temelinde bunlar yatıyor. Tabii bunların hepsini aynı kişide bulamıyoruz. Bu yüzden kendi içimizde bunları oluşturacak alt departmanlar kuruyoruz. Ancak işin zor tarafı şu: Oluşturduğunuz alt departmanlar birbirinin ne yaptığını bilmezse, sorun çıkıyor. Bunun için lojistik eğitimi alacak kişilerin tüm bunlar hakkında bilgi almasını öneriyorum. Yani bir Endüstri Mühendisi’ni muhasebeye itebiliyoruz.
Son olarak sektörün şu anki durumunu, İnsan Kaynakları açısından da değerlendirir misiniz?
Türkiye’de henüz gerçek anlamda lojistik hizmeti verebilecek şirket sayısı çok az. Özellikle nakliyeden gelen; birinci nesilin hiçbir ilerleme şansı yok. İkinci nesil biraz daha işi öğrenmiştir, onlar bir şeyler yapma isteği içindedir. Birkaç şirkette de üçüncü nesil yavaş yavaş devreye giriyor. Üçüncü nesil daha IT’ye dönük, dışarıya açık, Batı’da bu işlerin nasıl yapıldığını takip eden kişilerden oluşuyor. Daha ileriye dönük fırsat yaratabilen, hatta artık şirketin adını değiştiren ve başka şirketlerle evlilik yapan gruplar da var. Çok genelleştirerek bakarsak durum bu…
Öte yandan şirketleri satın almaya kalktığınız zaman ellerinde değer olmadığını, değer olanların da para etmediğini, ekonomik ömrünü doldurduğunu görüyorsunuz. Ölçekler çok küçük. Ölçekler çok küçük olduğunda para edecek hiçbir şey bulamıyorsunuz. Satın alacağınız diğer değer de iş potansiyeli. Ancak iş potansiyelleri kısa süreli sözleşmelerle yapıldığı için Türkiye’de ileriye dönük garantili değil. O garantiyi alamıyorsunuz. Bundan dolayı Türkiye’nin genel yapısında; ileride bazı şirketlerin piyasadan kalkacağını düşünüyoruz. Bakanlık da taşıma işi ile ilgilenenlerin kurumsallaşmasını istiyor. Bu olursa belki bir takım birleşmeler, ölçek büyümeleri olabilir.
Şu yapısı ile az eğitimli, yaptığı işin sadece emredildiği gibi yapılması konusunda düşünerek iş alan ya da yaptığı işte kaliteyi, emniyeti geri plana atan, sadece kar peşinde koşan, mucize yaratıp iş yapabilen ve böyle beklentisi olan kişi ve kurumlardan oluşan bir yapısı var. Ama beş – altı tane ciddi kuruluş da var. Bunlar; bu işin geleceğine inanıyor, gönül veriyor. İleride pazarın çoğunluğunu yabancı kuruluşların alacağını da tahmin ediyorum.
Sektöre insan kaynağı açısından iyi öğrenciler geliyor. Lojistik sektörü sürekli büyüdüğü için eleman ihtiyacı da var. Henüz üniversiteler tarafından işgücü sağlanamadığı için otomatikman hizmet alan üreticilerden eleman kayışları var. Üretici firmaların Tedarik Zinciri ya da Lojistik Müdürleri lojistik şirketlerine yönetici olarak geçiyor. Açık, bir yerden kapanıyor sonuç olarak. Ama açığın gerçek anlamda teorik eğitim almış ve bunu da piyasa bilgisi ile pekiştirmiş kişilerle karşılanması gerektiğini düşünüyorum.