“İster Bir Kişiyi, İster Bin Kişiyi Yönetin; Yetenek Yöneticisi Olmayı Unutmayın”
Bugüne kadar Sezen Aksu’dan Tarkan’a, Micheal Jackson’dan Ricky Martin’e kadar Türkiye ve dünyadan pek çok ünlü isimle çalışan Ahmet San, aslında Genel Ekonomi ve İş İdaresi bölümü mezunu. Bu nedenle üniversite eğitimi aldığı dönemde “Yetenek Yönetimi” (Talent Management) kavramı ile tanıştığını söyleyen San, kariyer yaptığı gösteri endüstrisinde bu kavramın pratiklerini de görme imkanına kavuştuğunu vurguluyor. Bugüne kadar isminin önünde “menajer” ve “organizatör” unvanları yer alan Ahmet San, 90’lı yıllardan itibaren şirketlerde de “Yetenek Yönetimi” kavramı kullanılmaya başlandığı için artık kendisini daha rahat ifade edebildiğini ve tam anlamıyla bir “Yetenek Yöneticisi” olarak gördüğünü söylüyor. San ile bir sohbet gerçekleştirerek “Yetenek Yönetimi” konusunda farklı bir bakış açısı sunmak istedik.
“Yetenek Yönetimi” ile nasıl tanıştınız?
Paris Sorbonne Üniversitesi’nde 1973 – 77 yılları arasında Genel Ekonomi ve İş İdaresi eğitimi aldım. Bu yıllarda İnsan Kaynakları aldığımız derslerden birini, Yetenek Yönetimi ise bu dersin içinde ele alınan bir disiplini oluşturuyordu. Dolayısıyla Yetenek Yönetimi’nin gelişmiş ülkelerde, daha o yıllarda gündemde olan bir konu olduğunu söyleyebilirim.
Yetenek Yönetimi’nin teorisini üniversitede edindikten sonra, kariyerime gösteri endüstrisinde adım attığımda bu konunun pratiklerini görme fırsatı edindim. İlk yaptığım işler bir organizasyon çerçevesi içinde olduğu için Yetenek Yöneticisi olduğumu tam adlandıramadım. Ancak 90’ların başında, organizasyon kalıpları dışına çıktığımda yaptığımın özünde bir iletişim ve Yetenek Yönetimi olduğunu daha iyi algıladım. Fakat daha öncesinde, bir iki yabancı sermayeli şirket dışında İnsan Kaynakları, Yetenek Yönetimi gibi konuları gündeme getiren bir kurum yoktu. 90’lı yılların başında ise bu konular gündeme geldiği için kendimi Yetenek Yöneticisi olarak tanıtmaya başladım ve bu yadırganmadı. Kısacası 70’li yılların ortasında aldığım eğitim beni Türkiye’de ancak 90’lı yılların sonunda gerçek anlamıyla konumlandırabilirdi.
Yetenek Yönetimi’ni siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Hangi alanda faaliyet gösterirsek gösterelim; günümüzde elimizde bulunan kaynakları, yetenekleri keşfedip, onları eğitmeme gibi bir lüksümüzün olmadığına inanıyorum. Bana göre - hangi sektör olduğu hiç fark etmez - her yönetici ister bir kişiyi ister bin kişiyi yönetsin, Yetenek Yöneticisi olmalıdır.
Bana göre Yetenek Yöneticisi yeteneği araştırır, bulur, bulduğu ya da varolan bu yeteneği eğitir ve yeteneğin performansını artırıcı çalışmalarda bulunur. Bunu ilk aşamasından da herhangi bir aşamasından da ele alabilirsiniz. Bana göre her bir kişi bir değer, bir yetenektir. Bu kişi görünen değerlerine de keşfedilmemiş değerlerine de göre yönetilebilir.
Bu nedenle ister şarkıcı Müslüm Gürses, ister sanatçı, besteci Timur Selçuk, ister besteci, yorumcu Sezen Aksu, ister futbolcu İlhan Mansız, ister gazeteci Leyla Umar olsun bence hepsi çok önemli birer yetenektir. Bu isimlerin hepsini yönetmeye Yetenek Yönetimi denir. Elbette Müslüm Gürses, Sezen Aksu, Timur Selçuk, İlhan Mansız ve Leyla Umar birbirinden bambaşka yollarla yönetilir. Dolayısıyla Yetenek Yönetimi, hizmet üreten değeri doğru algılayıp, doğru yönettiğiniz zaman başarılı olur.
Yetenek Yönetimi’nde açık kapıları kapamanın, boşlukları doldurmanın ve bunları kontrol etmenin de çok önemli olduğunu unutmamak gerekiyor. Herkes her şeyi dört dörtlük yapamaz. Burada kişinin eksiklerini tespit etmek de Yetenek Yöneticisi’nin görevidir. Bu noktada konumlandırma ve hedef, kilit önem taşıyor. Konumlandırmayı ve hedeflendirmeyi doğru yapmazsanız ne kadar uğraşırsanız uğraşın patinaj yaparsınız. Onun için Yetenek Yönetimi’nde en önemli şey; yeteneğin performansının maksimum noktasını yakalama becerisidir. Konumlandırma ve hedef belirleme yanlış yapılırsa başarısızlık söz konusu olur. Yetenek sınırlı bile olsa, o yeteneği doğru konumlandırıp doğru hedef koyarsanız çok başarılı olursunuz.
Sizce herkes Yetenek Yöneticisi olabilir mi?
Hayır, birçok kişi her şeyi bildiğini sanabileceği gibi, çok iyi Yetenek Yöneticisi olduğunu da varsayabilir. Yetenek Yöneticisi olmasına karşın Yetenek Yönetimi’nin kilit noktalarını, ilmi ve pratik gerçeklerinden uzak olarak değerlendirenler de olabilir. Özellikle bu kişiye görevi verenin de bunu fark etmemesi durumunda dramlar yaşanabilir.
Bu durumda, Yetenek Yönetimi’nin kilit noktalarının neler olduğunu düşünüyorsunuz? Başarılı bir Yetenek Yöneticisi olmak için hangi özellikleri taşımak gerekir?
Bir kere tartışmasız, kişinin konusuna hakim olması gerek. Konusuna hakim olması için iyi bir eğitimi, iyi bir pratiği olması şart. Konusuna hakim olduktan sonra da en önemli tamamlayıcının zeka olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla kişinin konusuna hakim olup; bunu hem pratikle hem de eğitimle pekiştikten sonra zeka ile bütünleştirip esnekliğe göre pozisyon alması ve kişiyi konumlandırması ve hedef veya hedefleri doğru saptaması gerekir diye düşünüyorum.
Bu konuda dikkat çekmek istediğim bir nokta daha var: Yetenekleri çok ortada olan çalışanları değerlendirmek kolaydır. Önemli olan bir kişinin etrafındaki “kara bulutları” ortadan kaldırarak gerçek parıltısını ortaya çıkarmak bence… 10 yıl kadar önce ben de benzer bir çelişki yaşamıştım. “Birini sıfırdan mı keşfedip, eğitmeliyim; yoksa sektörde pek çok yetenek var, bu kişilerin performanslarını mı artırayım?” sorusu üzerinde düşünmüştüm. O dönemde çok yetenekli isimlerin etrafındaki kara bulutların olduğunu gördüm. Ve yeteneklerin gerçek değerlerinin ortaya çıkması gerektiğini gördüm. Örneğin Tarkan’ın gerçekten parlayabilmesi ve hak ettiği yere gelebilmesi için elimden geleni yapmaya çalıştım.
Şimdi ise, hedefleri olan ama yetenekleri keşfedilmeyi bekleyen ve bir anlamda challenge gerektirecek isimlere yardımcı olmak istiyorum.
Yetenek Yöneticisi’nin yeteneğin performansını artırıcı çalışmalarda da bulunması gerektiğini söylediniz. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?
Her sektörde ve her branşta bunun yanıtı farklı olacaktır. Bu nedenle ben uzmanlık dalım olan gösteri endüstrisi çerçevesinde yanıt vermeye çalışacağım. Ben Türkiye’de “kendiliğindencilik”in en büyük sorunlardan biri olduğuna inanıyorum. Bu kendiliğindencilikle, kişilere dayalı başarılar elde edildiği için bırakın aramayı, keşfetmeyi, eğitmeyi, performans artırmaya yönelik bir yönetim bilimine bile inanç olmadığını düşünüyorum, özellikle gösteri endüstrisinde… Bunun da tek sebebi kendiliğindencilikle başarılar elde edilmesi… Bu konuda; benim organizasyonunu yaptığım bir güzellik yarışması ile gösteri dünyasına giren Hülya Avşar’ı örnek verebilirim. Kendisini çok takdir ediyorum, Avşar kendi çapında çok önemli bir show woman oldu. Ancak Hülya Avşar, kendi kurduğu bir sistemle, el yordamıyla kendisini yarattı. Dolayısıyla bu show woman’lık kendiliğinden onu bir noktaya getirdi. Bana göre Hülya Avşar Türkiye normlarında çok başarılı ancak başka bir noktadan çok da başarısız. Çünkü ben dünya normlarını bilen bir insan olarak Hülya Avşar’ı yabancı meslektaşlarından geri görmüyorum. Las Vegas’ta, RAI TV’de show yapabilecek bir isim olmasına karşın başarıları kendiliğinden oluştuğu için performans artırmaya yönelik önerilere fazla önem vermediğini düşünüyorum. Bu nedenle Türkiye’de gösteri endüstrisinde performans artırmaya yönelik olarak kendime bana heyecan verici ve tatmin eden yeterli bir yer bulamayacağıma inandığım için bazı önemli işlere bazı önemli noktaları koyduktan sonra rotamı değiştirmeye karar verdim.
Gösteri dünyasında Yetenek Yönetimi perspektifinden baktığınızda iş dünyasına bu konuda ne tür önerilerde bulunmak istersiniz?
Öncelikle “Kaynaklarınıza dönün” diyorum. Çünkü, bugün Yaşar Holding’in gelmiş geçmiş en başarılı Turizm Koordinatörü’nün, ben tanıdığım dönemlerde Çeşme Altınyunus’un resepsiyonunda çalıştığını ve yetenekleri yönetildiği için bu noktaya geldiğini biliyorum. Shell Türkiye’nin şu andaki Genel Müdürü Canan Edipoğlu’nun da neredeyse ilk basamaklardan başladığını biliyor; hem kendisini sürekli yenilediği, hem de yetenekleri yönetildiği için bu noktalara ulaştığına inanıyorum. Bu nedenle iç kaynaklara dönülmeli, çünkü yetenekler zor çıkıyor. Yeteneklerin önünü açmak, gelişmesini sağlamak, gelişme sağlayanı da hep yüceltmek çok önemli.
Sizi biraz da iş adamı kimliğinizle tanımak isteriz. Kendinizi nasıl bir yönetici olarak görüyorsunuz? Kendi ekibiniz içinde Yetenek Yönetimi’ni nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
Ben Galatasaray Lisesi’nde okuduğum dönemde dahi hali vakti yerinde bir ailem olmasına karşın kendimi geliştirmeye ve maddi kazanç sağlamaya yönelik çalışmalarda bulundum. Yine Galatasaray Lisesi’nin eğitim tarzının kazandırdığı ve aileden gelen ticaret genlerini birleştirip hep farklı işlere ve ilklere imza attığıma inanıyorum. Bu, lise dönemime kadar dayanıyor. Çünkü okuldayken Münir Nurettin Selçuk’tan Orhan Gencebay’a, Barış Manço’dan, Alpay ve Emel Sayın’a kadar pek çok konseri okulda organize ettim. Bu arada yazları rehber olarak turlara katıldım. Dolayısıyla hep çalışıp kendimi geliştirdiğimi, kendimi geliştirirken de para kazandığımı gördükçe gösteri endüstrisinde iyi bir yer elde edeceğime inandım. Önümüzdeki yıl bu meslekteki 30’uncu yılımı kutlayacağım. Bu kadar ilklere imza atan ve farklı işleri yapan bir isim olarak büyük maddi kazançlar elde etmedim. Hatta ilkleri yapmış olmanın getirdiği büyük sorun ve streslerle başa çıkmak durumunda kaldım. Hukuken ve madden sıkıntılar yaşadım. Bunların da bedelini ağır olarak ödedim.
Tüm bu ilkleri gerçekleştirirken çok genç ve özellikle Galatasaray Lisesi kökenli bir ekiple çalıştım. Benim iş mekanizmamda ben bulunurum, bir de projeleri yürüten asistanlarım vardır. Hep yeni insanları yetiştirmeye çalıştım ve onları yetenekleri çerçevesinde yönlendirdiğime inanıyorum. Şu anda show dünyasında herhalde 10 - 15 sanatçının menajeri olan isimlere veya yapılan ciddi organizasyonlara baktığınızda bu kişilerin benim ekibimden yetiştiğini, projelerimi yürüttüğünü görürsünüz.
İlkleri gerçekleştirdiğimden dolayı biraz norm dışı sinir sahibi olduğum için kimi zaman birlikte çalıştığım insanları kırdığım oldu. Ama bir yönetici olarak onları iyi sarstığımı düşünüyorum. Onlar da bunlardan ders alarak kendi şahısları para kaybetmeden ve bedeller ödemeden kendilerini yetiştirme ve deneyim kazanma şansı bulduklarına inanıyorum.
Son olarak hedeflerinizi de öğrenmek isteriz.
Gösteri endüstrisinde bana heyecan veren her projeyi hayata geçirmek ve yaratmak için her zaman enerjim ve imkanım vardır. Cumhuriyet’in 75’inci kuruluş yıldönümü için Anıtkabir’de bir proje gerçekleştirmek istemiş idim. Elton John’un Türkiye ile ilgili bestelediği bir parçanın da sahnelendiği; Elton John, Tina Turner, Julio Iglesias, Ricky Martin, Sezen Aksu ve Tarkan birlikte sahne alacak ve bu da naklen dünyaya yayınlanacak idi. Bunu maalesef bürokratlar ve siyasiler korktuğu için gerçekleştiremedim. Hala bu tip bir projeyi yapmak istiyorum. Bunun yanı sıra İstanbul’da 2000 kişilik çok amaçlı medeni bir gösteri merkezi yapmak arzusundayım ve üzerinde çalışıyorum. Üçüncü olarak; bu mesleği üniversite bazına taşımak istiyorum. Bir üniversitede lisans ve lisans üstü eğitim veren bir konservatuvar kurarak Berkeley’den denkliliğini alıp Arif Mardin’lerin, Quency Jones’ların ders verdiği bir eğitim kurumu yapmak istiyorum. Bir başka hedefim ise deniz kenarındaki bir ilçenin Belediye Başkanı olup o beldeyi konumu, yatırımları ve özellikleriyle dünya şöhretlerini birleştirip dünya çapında bir marka haline getirmek… Bunun neticesinde de Talent Management’ın haricinde Trademark Management’ın nasıl yapılacağını göstermek istiyorum.