İnsana ve Yönetime İlişkin Ne Varsa, Hepsi Orkestrada...


Yönetim ve orkestra... Orkestra şefi ve lider... Bu kavramlar arasındaki bağlantıları daha önce fark etmiş miydiniz? Orkestra daha önceden yazılmış bir müzik ‘belgesi’ni hayata geçiriyor. Yönetim de, benzer şekilde; çalışılan sektöre ait mevzuat, yani yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik gibi yazılı belgelere göre ve üzerinde uzlaşılmış birtakım amaçlar ‘belgesi’ne göre hareket ediyor. Bu amaçlar belgesinde aslında, yönetimin ulaşmak istediği tüm hedefler yer alıyor. İşin müziğe dökülmesi ise, bu hedeflerin hayata geçmesi ile gerçekleşiyor. O halde bir orkestra nasıl çalacağı notaları önünde görebiliyorsa, bir yönetimin de yapılan çalışmalar ile nelerin hayata geçeceğini çalışanlarının önüne koyması gerekir ki çalışanlar ileriyi, bir sonraki adımı görebilsinler...

İşte bunun için, herkesin işle ilgili tüm mevzuatı ve ne yapmakla yükümlü olduğunu bilmesi gerekir. Ama bu noktada sadece bilmek yeterli değil. Yükümlü olunan görevi en iyi şekilde yerine getirmek; yani herkesin kendi enstrümanını en iyi şekilde çalabilmesi büyük önem taşıyor. Tamam, herkes kendi enstrümanını en iyi şekilde çalıyor; peki yine de bir uyum, ahenkli bir akıcılık kendiliğinden sağlanabilir mi? Hayır... Bu uyumu sağlayacak, tüm yetenekleri tek bir amaç uğruna bir bütün haline getirecek kişi orkestra şefinin kendisidir. Diğer bir deyişle tepedeki yöneticinin ta kendisidir. O nedenle şefin yapması gereken de, orkestra üyeleri arasında yaşanan uyumsuzlukları ve problemleri tespit etmek ve bunları zamanı en iyi şekilde kullanarak, bir strateji izleyerek düzeltmek olmalıdır. Ancak bu şekilde çalınan parçada bir uyum, bir başarı yakalanabilir. O halde başarılı bir eser yorumunu orkestra şefsiz çalamaz, benzer şekilde bir yönetim de lidersiz hedeflerine ulaşamaz.

Şefin sorumluluğu...

Peki bir lider, bir orkestra şefi nasıl çalışır, nasıl yönetir? Orkestra üyeleri üzerinde nasıl etkili olur? Orkestra şefinin elindeki baton, kullandığı mimikler, elleri ve kolları, hareketleri, bu hareketlerin şiddeti ya da durgunluğu, takındığı tüm teatral yeteneği orkestrayı idare ederken son derece önemli. Kuşkusuz şef olmasa, bahsettiğimiz tüm bu hareketleri yapmamış olsa, orkestra yine çalacaktır. Ama işte o zaman ortaya çıkanın bir sanat eseri, bir müzik olup olmadığı tartışmaya açık olacaktır. O halde bir orkestra şefi, ne ölçüde başarıyla bu hareketleri orkestra üyelerine aktarırsa, ortaya çıkan eser de o derece de başarılı olacaktır.

İşte şefin üzerinde, ilk bakışta fark edilmeyen böylesi büyük bir sorumluluk var ve aslında yönetilen ekibin başarısı tamamiyle şefe ait, her üye kendi alanında mükemmel olsa da, onlardan tek bir duygu çıkartan kişi liderdir. Dolayısıyla bir liderin açık ve net olması gerekir. Ne dediğinin, ne demek istediğinin çok özlü olması gerekir ki, her üye farklı bir anlam çıkarmasın... Diğer yandan orkestra şefi bilgili olmalıdır, en azından entrümanlardan bir ya da birkaç tanesini çok iyi çalabiliyor olmalıdır. Müziğe ilişkin bilgisinin yanında, becerisi de olmalıdır. O günün çalınacak parçasını herkesten daha iyi bilmelidir. Aynı zamanda şef, tüm bunları bildiğini, etrafındakilere yansıtabiliyor olmalıdır. Ancak kesinlikle megolomaniden kaçınmalıdır. Karşısına çıkan her sorun için soğukkanlılığını korumalıdır. Bunun için de çalınacak olan esere çok iyi hazırlanmalı, ekibini de çok iyi hazırlayıp motive etmelidir. Kendisine sorulan her soruyu yanıtlayabilmelidir.

Evet, tüm bunları gerçekleştirmek bir orkestra şefine, yönetimde ise lidere düşüyor. Orkestrayı şahlandıran ve oluşan duyguyu izleyiciye aktarabilen şef, bunu başardığı ölçüde ve sürece şef olacaktır. Aynı günümüzün iş yaşamı liderleri gibi...

Tüm bu söylediklerimizin ardından şimdi gerçek bir orkestra şefine Cem Mansur’a kulak verelim ve müzik dünyasını olduğu kadar iş yaşamını da çok yakından ilgilendiren, liderlik, ekip çalışması ve başarı gibi konular hakkında aktardıklarını dinleyelim.

CEM MANSUR HAKKINDA

İstanbul'da doğan Cem Mansur, müzik eğitimini Londra'da City University, Ricordi Şeflik Ödülü’nü aldığı Guildhall School of Music and Drama, ve daha sonra Leonard Bernstein'ın öğrencisi olduğu Los Angeles Filarmoni Enstitüsü’nde aldı.

1981 - 1989 yıllarında İstanbul Devlet Operası şefliğini yapan Mansur, Londra’da English Chamber Orchestra’yla başarılı bir çıkış yaptığı 1985 yılından sonra çalışmalarını yurtdışında yoğunlaştırdı. Hollanda, Fransa, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Macaristan, Almanya, İsveç, İspanya, Meksika, İsrail ve Rusya'da orkestra ve opera kuruluşlarıyla konuk şef olarak çalışmalarını sürdüren sanatçı, 1989 - 1997 yıllarında Oxford Şehir Orkestrası Birinci Şefliği’ni yaptı. 1998 yılında, Akbank Oda Orkestrası Daimi Şefliği’ne getirildi. Burada tasarladığı ilginç programların yanı sıra “Bach, Caz ve Lale Devri”, “Alla Turca”, “1789 / Akl - ı Selim’in Müziği”, “At – Nağmeler” ve “İstanbul’da Erguvan Zamanı” gibi etkinliklerle dikkat çekti.

Uluslararası üne sahip birçok solistle konserler vermiş olan Cem Mansur'un son yıllarda sık sık birlikte çalıştığı kuruluşlardan bazıları: Kirov Operası, Royal Philharmonic Orchestra, London Mozart Players, City of London Sinfonia, BBC Concert Orchestra, George Enescu Filarmoni Orkestrası, Concerto Grosso Frankfurt, Prag Ulusal Tiyatrosu, Mexico City Filarmoni Orkestrası ve Londra Holland Park Opera Festivali.

Barok çağdan günümüze kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan repertuarında alışılmamış ve unutulmuş eserlere de yer veren Mansur, 1986 yılında Londra’da, Elgar’ın bitmemiş operası “The Spanish Lady”nin ilk seslendirilişini ve 2000 yılında City Of London Festival’de Offenbach’ın 126 yıldır duyulmayan operası “Whittington”u yönetti.

Cem Mansur, İngiltere’nin en eski ikinci korosu İpswich Choral Society’nin fahri başkanı.

Mansur’un; şu anda aktif olarak çalıştığı projeler ise şöyle: Kendisine çok keyif verdiğini söylediği, Bursa Filarmoni Derneği’nin AB destekli, Uluslararası Çocuk Senfoni Orkestrası'nın provalarını ve konserlerini yönetiyor. Bu sezonun ‘Dünden Bugüne’ dizisini tamamlayan Akbank Oda Orkestrası ile Mayıs ayında Ege turnesine çıkıyor. Ayrıca ilk kez İstanbul Festivali’nde çalıyor. Geleceğe dönük turne ve kayıt projeleri üzerine çalışmaya devam ederken bir yandan oda orkestrasının gelecek sezonunu planlamak için gereken araştırmalarını sürdürüyor.

İnsan ve zaman idaresi

Orkestra şefliği ve liderlikten bu kadar söz ettikten sonra, Mansur’dan öncelikle yaptığı işi tanımlamasını istiyoruz. “Her şeyden önce müzisyen demek gerekiyor” diyen Mansur; müzisyeni de, “herkes gibi toplumun içinde var olan, bir işlevi olan, sadece dünyayla yüzleşmek için müziği seçmiş kişi” olarak tanımlıyor. Orkestra şefinin, belli bir sayıdaki müzisyen topluluğunun tutarlı bir yorumu ortaya çıkartması ve eseri yaşama geçirmesi için var olduğunu söyleyen Mansur; bir şefin “insan ve zaman idaresi, vizyonunu kabul ettirme konularında, tabii ki bir yöneticinin sahip olması gereken özelliklere sahip olması gerekiyor” diyor.

Orkestra şefliği ve liderlik...

“Liderler çoğu zaman bir orkestra şefi gibi hareket etmek durumunda” dedik. Çünkü; farklı nitelikte müzik enstrümanlarının çıkardığı sesler gibi, liderin yönetimi altında bulunan çalışanlar da farklı karakter, eğitim ve değerlere sahip olmaları nedeniyle, farklı ‘ses’ler çıkarıyor. Zaten farklı ‘ses’lerin çıkmasından doğal bir şey de olamaz. Sadece kemanların yer aldığı bir orkestradan çıkan sesle, her türlü müzik enstrümanının yer aldığı bir orkestradan çıkan ses bir olmayacaktır. Benzer şekilde aynı özelliklere sahip çalışanların çoğunlukta bulunduğu bir şirket içerisinde çok da fazla yaratıcılık beklenemez. Bu nedenle farklı sesler normaldir, farklı sesler çıkacaktır da...

İşte bu farklı sesleri bir armoni halinde bir araya getirmek, bunları güzel armoniler halinde sunabilmek orkestra şefinin görevi olmaktadır. “Bir grup insanı yönetmek ve onları organik bir bütün haline getirmek... Bir orkestra şefinin üzerine düşen bu” diyen Mansur; yönetilen bu grubun sorumluluğunun tamamen ‘şef’te olduğunu belirtiyor.

Liderin temel görevi:
Ekipten ‘optimum’u çıkarmak

Aslında orkestrayı bir müzik aletine benzetmek de mümkün... Bu aleti nasıl çalmak istiyorsanız öyle çalabilirsiniz. Ama bu aleti çalması o kadar da kolay değil. Çünkü temelinde insan var. Ruh halleri, geçmişleri ve yaşantıları farklı olan bir topluluğun başında bulunan şef de, orkestranın sadece bir bölümüne değil, ekibin tümüne hitap etmek zorunda.

Dolayısıyla ekibi oluşturan bireyler kadar, bu ekibin başarılı bir şekilde yönetilmesi de bu noktada büyük önem taşıyor. Öyle ki artık orkestralar, “insan topluluğunun birlikte iş yapmasının en ileri düzeyi” olarak kabul ediliyor. Durum böyle olunca da aslında insanların birlikte iş yapmalarının en temel ilkelerini, bir diğer deyişle toplum ve iş yaşamı kurallarını orkestrada görebilmek mümkün. Bu kuralların başını çeken isim ise hiç kuşkusuz ‘liderler’.

Ekipte yer alanların her birinin kafasını meşgul eden farklı bir konu olabileceğini ve tüm ekibin aynı ruh hali ve duygular içerisinde olmayabileceğini belirten Mansur; “ama yine de siz, bir ‘şef’ olarak bu ekipten optimum’u çıkarmak durumundasınız” diyor. ‘Şef’in görevini orkestradaki müzisyenlerden en iyi performansı çıkarmak olarak niteleyen Mansur; ‘şef’in gücünü elindekinden en iyisini çıkarmak adına kullanması gerektiğini söylüyor .

Orkestradan öğreneceklerimiz var

Öyleyse, Mansur’un da ifade ettiği bu cümlelerden yola çıkarak günümüz liderlerinin bir orkestradan öğrenebileceği çok şey olabileceği söyleyebiliriz. Çünkü yeni ekonominin liderleri; yönetimlerini güç ve kontrol mekanizmalarına değil de, yol gösterme ve koordine etme temeline dayandırdıkları ölçüde başarılı oluyor. O halde iş dünyasının liderlerinin, bir orkestra şefinin niteliklerine sahip olarak, yönetimlerini güç ve denetimle değil de, uzmanlığı temel alarak ve işlerini sadece bu uzmanlıkları yönlendiren bir koç gibi hareket ederek başarıyı yakalayabilir.

“Yönettiğiniz insanları güç uygulayarak ya da onlara birtakım şeyleri dikte ederek bir yere ulaşamazsınız” diyen Mansur da; bütünlük içerisinde yer alan herkesin, birbirini dinlemesi, solo bir enstrüman çalan müzisyeni takip etmesi gerektiğini belirtiyor. Bu noktada ‘şef’e düşen görevin, solo çalan müzisyene kendi yorumunu katmasına izin vermek olduğunu vurgulayan Mansur; orkestrada yer alan müzisyenin eserin bütünlüğünde kendi değerini hissedebilmesinin de çok önemli olduğunu belirtiyor. Bu anlamda sahnenin, ‘şef’ için hiçbir zaman güç gösterisine dönüşmemesi gerektiğini belirten Mansur; önemli olanın verilen güç olmadığını, bu gücü hak etmek olduğunu vurguluyor.

Demokrasi gibi...

Bu çerçevede iyi bir ‘şef’in yönetiminin demokrasiyle çok benzer yanları olduğunu belirten Mansur; toplumda ve iş yaşamında görmek istediğimiz ahengin, bir anlamda yöneten – yönetilen dengesinin, kimin konuşmasının ‘solo’ olarak dinleneceği gibi insan yönetimi ile ilgili tüm konuların orkestrada hayat bulduğunu, pratiğe döküldüğünü ifade ediyor.

Aslında bu da, liderin her zaman, liderlik ettiği topluluğa öğretmesi gibi tek taraflı bir iletişimin söz konusu olamayacağını işaret ediyor. Adeta lider; öğrettiği kadar öğrenen, durmadan yeniliklere adım atan bir öncü ve şirket içi birliği değerler yoluyla sağlayan bir devlet adamı gibi davrandığı ölçüde başarılı oluyor. Çünkü yöneten ve yönetilen, bir elmanın iki yarısı gibi… Biri olmadığında diğerinin de varlığı mümkün olmuyor. O halde, bu iki parça arasındaki her anlamda gerçekleşen bir bağlantı, alış – veriş ve iletişim, o yapının bütünlüğü ve sağlamlığını garantiliyor. İş yaşamında da aynı durum söz konusu değil mi? Birlikte çalıştığınız ekiple aranızdaki alış – verişin fazla olduğu durumlarda, ekipteki her kişinin ‘ses’ini dinlediğiniz ölçüde başarılı olmuyor musunuz?

Başarının sırrı

Peki o zaman başarı nedir? Bir çalışmanın başarılı olarak nitelendirilmesi hangi kriterlere bağlıdır? Kuşkusuz başarının her alanda geçerli olabilecek kesin tanımları yok. Olmaması da çok doğal. Ama hayatın her alanında, iş yaşamı da dahil, başarı ve başarılı olmak konusunda genel olarak benimsenmiş, kabul gören kalıplar var. Bu başarı kalıplarının içine girdiğimiz zaman, ‘başarılı’ ilan ediliyor ve bu başarıdan dolayı bazı zamanlar ödüllendiriliyoruz. Peki ama başarımız, kendi gözümüzde ne anlam ifade ediyor? Aslında önemli olan da bu.

Bugüne kadar birçok başarıya imza atan ve Ricordi Şeflik Ödülü’nü alan Mansur; başarılarının altında yatan sebepleri ve kendi için başarının ne anlam ifade ettiğini aktarırken aslında çoğu zaman başarının nasıl görülmesi gerektiği konusunda ipuçları veriyor. “Başarı kelimesinin tanımı bir çoğumuza göre değişir” diyen Mansur şöyle devam ediyor: “Benim için başarı, el attığım eserin her defasında hayata geçmesi, yüzyıllar öncesinden yazılmış olsa da müziği bugünün dinleyicisini heyecanlandıracak onun için anlamlı olabilecek şekilde çaldırmak ve birlikte çalıştığım orkestra üyelerini, yorum konusunda ikna etmek...” Ancak bu şekilde insanların işlerini keyifle yapabileceklerini belirten Mansur; “müzik yaparak hayatını kazanmak öylesine bir ayrıcalık ki, alkış, para, kariyer anlamında ‘başarılar’ı bir amaç olarak değil, iyi yapılan bir işin ödülleri olarak görmek gerekiyor” diyor.

Orkestrada yer alan müzisyenlerin neredeyse hepsinin iyi yetişmiş ve müzik bilgisine sahip olduklarını belirten Mansur; bu anlamda orkestrada yer alan herkesin o senfoniyle ilgili bir yorumu, söylemek istediği bir şeyin muhakkak ki olacağını ifade ediyor ve “niye sizinkine uysunlar?” diye soruyor. Bu çerçevede çoğunluğu aynı ahenk üzerinde ikna etmenin ve farklı yerlerden gelmiş farklı insanları bir bütün haline getirmenin önemini vurgulayan Mansur; ancak bu şekilde çalınan o eserin başarılı bir yorumla dinleyicide yaşatılabileceğini ifade ediyor.

İş yaşamımıza dönüp bakalım. Orada da, hep iyi yetişmiş, eğitimli ve tecrübeli kişilerle birlikte çalışıyoruz ve aslında yapılan işle ilgili olarak hepsinin söyleyecekleri var. Peki biz onların ‘ses’lerinin ne kadarını dinliyoruz?


Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)