“İK Yöneticileri İyi Danışmanlar Olmalı”


Öncelikle kısaca kariyerinizin dünden bugüne gelişimini bizlerle paylaşır mısınız?

İnsan Kaynakları kariyerim üniversite yıllarımın ikinci senesinde şekillenmeye başladı. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nde eğitim görürken; İnsan Kaynakları ve Eğitim Geliştirme konularına çok ilgi duymaya başladım. Sonuçta psikolojik danışmanlık değil İnsan Kaynakları konusuna yönelmeye karar verdim. Ancak o dönemde staj fırsatı bulmak şimdiki kadar kolay değildi. Buna rağmen ikinci senenin sonunda Emlak Bankası’nın Eğitim Müdürlüğü’nde, o dönemki Eğitim Müdürü Lale Küstü’yü adeta bıktırarak bir staj imkanı yakaladım. Burada çok iyi bir süreç yaşadık ve ben iki sene Emlak Bankası’nda part – time olarak çalıştım. Bu arada sabahtan öğlene kadar da okula gidiyordum. Orada stajla başlayan çalışma hayatım bir süre sonra kendimi ders verirken bulmama kadar ilerledi.

Üniversite mezuniyetimin hemen ardından tamamen bir tesadüf sonucu, kendimi yeni açılacak olan Antalma Sheraton Voyager’ın Eğitim Müdürlüğü için mülakata alınırken buldum. Otelcilik sektörünü bilmiyordum ancak daha önce edindiğim iki senelik eğitim deneyiminin İnsan Kaynakları’na ayaklarım yere basarak geçmeme olanak vereceğine inanıyordum. Sonuçta bavulumu alıp Antalya’ya taşındım. Bilmediğim bir sektörü, beklentiler yüksekti. Her şeyi çok hızlı öğrenmeniz gerekiyordu. Ancak o dönemki yöneticim desteğiyle Danimarka’daki Sheraton’da bir süre staj yapma imkanı buldum. Döndüğümde otelin açılışını yaptık ve ben bir buçuk sene kadar orada çalıştım. Bu, benim hayatımda önemli bir noktaydı. O zamanlar da, kariyerde belli bir noktaya gelebilmek için bazı fedakarlıkları belli zamanlarda yapmak gerektiğine inanıyordum. Ama bunu deneyerek anlama fırsatı buldum.

Bir buçuk senenin sonunda yavaş yavaş İstanbul özlemi çekmeye başlamıştım. Tam bu sırada, açılmak üzere olan Conrad İstanbul’dan bir teklif geldi. Conrad Oteli’nin açılışını yaptık ve bir senenin sonunda Eğitim Müdürlüğü’nden İnsan Kaynakları Müdürlüğü’ne terfi ettim. Yaklaşık 3 sene Conrad’da bu pozisyonda çalıştım. Banka ve iki otel açılışı derken otelciliği kişisel gelişimimim açısından uzun süreli devam etmeme kararı aldım. O sırada Fransız Promodes Grubu, Continent Hipermarket’i Türkiye’ye getirme kararı almıştı. Ben de bankacılık ve otelciliği gördüğüm için bu kez farklı bir alan denemeye karar vermiştim. Gelen teklifi kabul ettim. Fransa’da bir süre Promodes Grubu’nda staj yaptım. Ardından İstanbul Haramidere’de ilk Continent’ı açtık. Anlayacağınız gibi; açılışlardan çok keyif alıyorum. Burası farklı ve dinamik bir ortamdı. Tüm açılış süreçleri gibi yoğun işe alım,oryantasyon ve yönetici geliştirme programlarıyla geçiyordu

Bu dönemde birdenbire 3M’den gelen teklifle karşı karşıya kaldım. 3M’in repütasyonunun yanı sıra benim de kariyer olarak satış – pazarlamayı denemek istemem, tekliflerine evet dememe neden oldu. Böylece kendimi 3M’de buldum. Sekiz senedir de burada görev yapıyorum.

Kariyerinize geri dönüp baktığınızda başarılı olmanızı sağlayan noktaların hangileri olduğunu düşünüyorsunuz?

Bana göre en önemlisi kararlı olmam. Bir şeye karar verdiğim zaman hiçbir şeyden yılmam. Bununla birlikte kariyerimden hayattan ne beklediğimi çok iyi bilmem de başarılı olmamı sağladığı. Kişisel sorumluluk ve disiplin de bu anlamda önemli noktalar. Ben gerçekten disiplinli bir insan olduğuma inanıyorum. Kişisel sorumluluklar da insan için gerek özel, gerek iş hayatında çok önemli. Örneğin ben üniversite yıllarımda, okulun o sıcak ortamından fedakarlık ederek çalışmaya başladım. Ancak bu fedakarlık sayesinde deneyim kazandım. Dolayısıyla bir yerlere gelebilmek için bir şeylerin hakkını vermek gerektiğine inanıyorum. Ama bunu yaparken sindirebilmek ve tutarlı davranmak çok önemli.

Tüm dünyada üzerinde durulan “liderlik” kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz? Örneğin iyi bir liderde olması gerektiğine inandığınız özellikleri nasıl sıralıyorsunuz?
Bu soruya önce kendi açımdan, ardından da 3M’in bakış açısıyla yanıt vermek istiyorum. Çünkü sekiz yıldır görev yaptığım bu şirketin liderlik anlamında bana çok şey kattığına inanıyorum.

Dediğiniz gibi küreselleşmeyle birlikte günümüzde tek bir lider tanımı var ve lider için artık hep aynı yetkinlikler konuşuluyor. Bana göre lider öncelikle hem ekibindeki kişiler hem de kendisi için iyi bir strateji belirleyicisi olmalı, vizyonu olmalı. Ama sadece vizyoner kalmak yeterli değil. İyi bir liderin; ekibine, bu vizyona hep beraber nasıl ulaşabileceklerini iyi bir iletişim ve aksiyon planıyla aktarması gerekiyor. Hatta bana göre zaman zaman kolları sıvayarak ekibi ile birlikte işe girişmeli. Neyin, nasıl yapılacağını yaşayarak göstermeli.

Bana göre bu konudaki bir diğer önemli nokta da, liderin ekibine enerji verebilmesi… Ancak bunu; klişe bir pozitif enerji anlamında kullanmıyorum. Lider vizyona, stratejiye koşulurken ekibe dinamizm yaşatmalı. Ancak böyle rol model olunabilir. Ayrıca sadece şirket sonuçlarının önemli olduğunu unutmamak gerekiyor. Lider, sonuç getirebilmeli. Aslına bakarsanız kimi şirketin sonuç odaklılık, kimi şirketin enerji vermek diye tanımladığı liderlik yetkinliklerinin birbirinden çok da farkı yok. Gelinen nokta; stratejilerin sonuçlara yansıması önemli. Elbette değişim sürecinin yönetimini de unutmamak gerek. Çünkü artık değişim süreci dendiğinde akla sadece iki şirketin evliliği gelmiyor. Lider; krizleri günlük operasyonların bir parçası olarak yönetebilmeli.

Gelelim 3M’deki liderlik uygulamalarına… 3M’de 2000 yılından itibaren global olarak bir değişim yaşıyoruz. Buna göre 3M’de beş tane liderlik davranışı belirlendi. Bunlar “Yönetici rotayı belirler, performans beklenti çıtasını yükseltir, başkalarına enerji verir, becerikli bir biçimde yenilikler yaratır, 3M’in değerlerini yaşar ve sonuçlara ulaştırır” şeklinde sıralanabilir. Bana göre; bunların tümü çok önemli. Örneğin; liderin sürekli olarak performans çıtasını yükseltmesi benim de kariyerimde her zaman öngördüğüm bir şey. Çünkü çıtayı yüksek tutmak hem sizi hem de ekibinizi kamçılar.

Biz yukarıda saydığım davranışları sadece yöneticilerden beklemiyoruz. 3M şeffaf bir organizasyon. Ast – üst ilişkisinden çok yetkinlikler konuşuyor burada… Az ve öz insanla, herkesin kendi süreçlerini yönetmesini istiyoruz. Dolayısıyla benim liderlik görüşüm 3M’inkiyle inanılmaz örtüşüyor.

Bu değişim süreci çalışanlara nasıl yansıdı?

3M’in çıtası gerçekten yükseldi, beklentiler değişti. Çok uluslu bir şirket olduğumuz ve küresel bir değişim başlatıldığı için tam zamanlı olarak çalışanlarla iletişime açıldı. Kısacası tam bir performans kültürü oluşturuldu. Çalışanlar da bunun sözde kalmadığına ve uygulamaya yansıtılması gerektiğine inanıyor ve bunu gerçekleştiriyor.

Siz kendinizi nasıl bir yönetici olarak tarif ediyorsunuz?

Ben dinamik, yerinde oturamayan bir yöneticiyim. Ofiste çok fazla oturamıyorum. Dinamizmin yanında, birden fazla işi bir arada götürmeyi çok seviyorum. Küçük ama çok mükemmel bir ekiple çalışıyorum. Yönetici olarak çalıştığınız kişileri titiz seçerseniz, sonuçta ast – üst ilişkisine hiç ihtiyaç duymayacağınıza inanıyorum. Bunun yanı sıra iyi bir ekiple çalıştığınızda yönetici olarak çalışanlarınızdan çok şey öğreniyorsunuz.

Öğrenmenin sonu yok, belli bir yaşa geldiğinizde ve belli süreçleri çok uzun zaman yaptığınızda, bazen biraz daha etrafınıza bakıp diğer kişileri de dinlemek gerekiyor. Bunu ifade etmekten asla çekinmiyorum. Evet, ekibimden bir kişi benimkinden daha iyi bir fikir ortaya atarsa bunu seve seve kabul ederim.

Öte yandan disiplinli bir yönetici olduğumu söyleyebilirim. Ancak kişisel sorumluluk taşımayan kişilerle çok uyumlu çalıştığım ve onlara hoşgörülü davrandığım söylenemez. Çünkü çalıştığım kişilere sürekli olarak neleri, nasıl yapması gerektiğini söylemek istemiyorum. Benim istediğim; hedeflerimizde önceliklerimizi, kimin hangi rolü alacağını belirledikten sonra herkesin kendi işine odaklanması… Ancak sıkı takip yaparım, hatta bazı arkadaşlarım “Yosun’un planları vardır, bunun altında da alt planlar vardır.” diye şaka yapar.

Yönetici olarak kendimde sevmediğim tek bir özellik var: Çok enerjik olduğum için bazen kendi enerji seviyem çok yüksek olduğunda çevremdekilerin enerji seviyesini pek kontrol etmiyorum. Bu, benim kişisel gelişim anlamında da üzerinde çalıştığım bir nokta. Kimi zaman hedefe çabuk koşma isteği, sabırsızlık yaratabiliyor.

Gelelim iş dışındaki yaşantınıza… İş kadını kimliğinizi bir yana bırakırsak neler yapmaktan zevk alırsınız?

Ben aslında iş dışında çok farklı bir insanım. Bunu söyleyince kimse bana inanmıyor. Ancak ben her sabah kalktığımda yeni bir sahnede oynayacağım yeni bir role hazırlanıyorum. Ve Ben 3M’in kapısından içeri girdiğim zaman başka bir insan oluyorum; iş dışındaki her şeyi ardımda bırakıyorum. Bu arada özel hayatında biraz daha ayakları yere basan, biraz daha yavaş, biraz daha sakin bir insan olduğumu söyleyebilirim.

Özel hayatımda da aynı şeyi yapmaya çalışıyorum ama bu noktada iş hayatında olduğu kadar başarılı değilim. Şu anda 5 yaşında olan oğlum Kaan’ın doğumundan sonra ancak iş ile özel yaşam arasındaki dengeyi daha sağlıklı kurmayı öğrenebildim. Her şeyden önce iyi bir anne olmaya çalışıyorum. Bunu da hakkını vererek yapmaya çalışıyorum. Oğlum zamanımın büyük bölümünü alıyor. Ben de eve girdiğim zaman, vaktimin büyük bölümünü ona vermek istiyorum. Tabii kendime ait zamanlarım da var. Anadolu yakasında yaşıyorum, deniz kenarında uzun yürüyüşler yapmayı çok severim. Mesleki kitaplar okuyorum. Oğlum şu anda hazırlık sınıfına gidiyor ve satranç öğreniyor. Dolayısıyla ana oğul satranç oynamaya başladık.

Hobilerinize ya da kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?

Bunun için iyi bir planlama yapmak şart. Öncelikler oturduğu ve önceden planlandığı zaman her şey yolunda gidiyor. Örneğin ben çok mesaiye kalan bir kişi değilim. Dönem dönem, gerektiği zaman kalırım. Ama belki bu biraz da 3M’den kaynaklanıyor. 8 senedir burada çalışmanın oturttuğu bir sistem var. Disiplinli çalışıldığı zaman sistemler oturuyor.
Planlamadaki aynı titizliği özel hayatımda da gösteriyorum. Belli bir süreyi mutlaka kendime ayırıyorum. Ama arada sırada elbette plansız etkinliklere katılmaya da açık bir insanım. Kısacası özel hayatımda planlara karşı biraz daha esnek davranıyorum.

Sizi neler dinlendiriyor?

Belki işkolik diyeceksiniz ama mesleki kitaplar okumayı çok seviyorum. Çünkü ben kendim beslenirken beraber çalıştığım kişileri de beslemem gerektiği sorumluluğunu taşıyorum. Bunun yanı sıra, şiir yazmaya başladım. Ama başka kişilerle paylaşmak için bunun belli bir zamanı var diye düşünüyorum. Çiçeklerle uğraşmayı, dekorasyonu çok severim. Evimi sürekli değiştiririm. Ayrıca puro koleksiyonum var.

İnsan Kaynakları’nın geldiği noktayı nasıl değerlendiriyor, geleceği konusunda nasıl öngörülerde bulunuyorsunuz?

İnsan Kaynakları gerçekten de bugün geldiği süreciyle yavaş yavaş iyi bir konuma oturuyor. Türkiye içinde de olumlu bir bilinçlenme görüyorum. Bazı şirketler, İnsan Kaynakları Yöneticisi’ni gerçekten doğru kaynak olarak kullanmaya başladı. Çünkü bir dönem İK süreçleri konusunda çok ani kararlar veriliyordu. İK süreçlerini sadece süreç olarak uygulama beklentisi vardı. Şimdi şirketler bence bunları daha sindirerek ve bilinçli bir biçimde yapmaya başladı. Belki bu konuda kimi şirket danışmanlık hizmeti alarak bu süreci daha iyi oturttu. Ama İnsan Kaynakları eğitim olarak da, kariyer olarak da şekillenmeye başladı. Eskiden İK’nın Halkla İlişkiler olarak bile bilindiğini anımsıyorum. Şimdi artık bilinç olarak da doğru yere geldi.

Ama bana kalırsa sektörün gelmesi gereken nokta biraz daha farklı olmalı. Bunun için, İnsan Kaynakları Yöneticisi’nin de çaba sarf etmesi gerek. Bir ortaklık oluşturmak için şirket içinde danışman gibi davranabilmeli. Bu rol çok önemli. Bir danışmanı; ondan gerçekten verim aldığınızda, süreçleri anlamlı hale getirdiğinde kullanırsınız. Bence İnsan Kaynakları’nda da yavaş yavaş daha da iyi yapmamız gereken; bu danışman rolünü olabildiğince profesyonel oynamak… Ama bunu oynarken de şirketinizde faaliyet alanınızı çok iyi bilmelisiniz. Bu çok önemli. Hatta ben dönem dönem İK yöneticilerinin de rotasyona girmesi gerektiğine inanıyorum. Bu bence perspektifi çok daha genişletebilir.

İK kariyerine yeni adım atanlara ya da bu alanda kariyer yapmak isteyenlere neler öneriyorsunuz?

Öncelikle genel olarak doğru kariyer kararları vermek için ne istediğini bilmek çok önemli. Kişi, kariyer planını kendisi yapmalı ve kuvvetli yönlerini bilinçli bir şekilde kariyer planını inşa edebilmeli. İnsan Kaynakları’na gelince; adından da belli olduğu gibi değişik kişiliklerle baş edebilmeniz önemli. Problem çözme yeteneğinin gerekliliğine inanıyorum. Çünkü bu departmana herkes biraz da enerji almaya, sorununu çözmeye, süreç iyileştirmeye geliyor. Bu nedenle iyi bir İK’cı enerjisini kendi içinden de alabilmeli. Bunun yanı sıra birden fazla rolü oynayabilme yeteneği şart. Gerektiğinde iyi bir ekip yöneticisi, gerektiğinde iyi bir danışman, gerektiğinde etkin bir değişim yöneticisi rolünü oynayabilmeli. Sabırlı ve gözlemci olmak, empati ile yaklaşabilmek ve problem çözmeye yönelmek de şart.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)