“İK için dönüşüm zamanı geldi. Bu, hizmet sunma modelimizle değil; bakış açımızla ilgili…”
İK’nın CEO’ları pozisyonunu üstlenmemizi öneriyor, eğer İK’yı bir “iş” gibi yönetirsek onun da böyle performans sergilemeye başlayacağını belirtiyor. “Mevcut süreçlerimizden daha fazlasını düşünmemiz ve görmemiz gerekiyor. Çalışanlarımızı ve kurumsal çevikliği etkileyecek olayları ve trendleri yorumlayabilmeliyiz” diyor.
“Unleashing Capacity – The Hidden Human Resources” kitabının yazarı ve 2015 yılında düzenlediğimiz “Stratejik İK Yönetimi Zirvesi”nin ana konuşmacılarından biri olarak ağırladığımız Rita Trehan, öngörü ve önerilerini HRdergi okurları ile paylaşıyor.
Öncelikle, yeni kitabınız Unleashing Capacity – The Hidden Human Resources kitabının çıkış noktası hakkında bilgi verir misiniz?
İK, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. Yetkinliklerimizin ve yararlılığımızın uzun zamandır hafife alındığını söyleyebiliriz. Yeni hikayeler ve bloglar, kendimizi içinde bulduğumuz tehlikeli pozisyon söz konusu olduğunda buzdağının sadece görünen yüzünü oluşturuyor. Uygulamalarımız geçerliliğini yitirmiş, dış kaynak kullanımına yönlenmiş ve hatta ortadan kaldırılmış gibi görünebiliyor.
Şimdi ise artık İK için bir sonraki dönüşüm zamanı geldi. Bu, bizim hizmet sunma modelimizi değiştirmekle değil; bakış açımızla ilgili. İK’yı bir “iş” gibi yönetmemiz gerekiyor. İK’nın CEO’ları pozisyonunu üstlenmeliyiz. Eğer İK’yı bir “iş” gibi yönetirsek (kar & zarar, finansal sorumluluk gibi…) o da böyle performans sergilemeye başlar.
İşin sahipleri olarak, kilit ürünümüzün süreçlerimiz olmadığını anlamamız gerekiyor: Bizim kilit ürünlerimiz insanlar ve onları etkileyen işin, kültürün, pazarın ve finansın her yönü… Her şirketteki insan kaynağı, İK’yı düşünme şeklimizi kökten değiştirecek tek bir merkezi fikri temsil eder: Kapasite… Kapasite, şirketin faaliyet gösterdiği, geliştiği ve hedeflerini gerçekleştirdiği araçtır. Kapasiten sahipleri olarak, şirketin tüm yaşam kaynağını avcumuzda tutarız. Bu, sadece süreçlerimizden daha büyüktür: Bu, yaptıklarımızı nasıl yaptığımızı görme şeklimizi ve bunların, desteklediğimiz şirketlerin bütünsel çevikliğini nasıl etkilediği ile ilgilidir. Kapasite CEO’luğu pozisyonunu üstlenerek, İK açısından yeni bir bakış açısına dönüşürüz: Bu şekilde geleceğimizi üst düzey yöneticilerin ve ötesinin bakış açısı ile tanımlayabiliriz.
Sizce İK, insan odaklı süreç ve programlardan, bir “organizasyonel verimlilik ve gelişime kaynağı” haline nasıl gelebilir?
Ben bunun odağımızı, insanlardan başka bir şeye çevirmekle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Bence bu, sadece mevcut süreçlerimizden çok daha fazlasını düşünmemiz gerektiği ile ilgili. Kurumsal hedefleri gerçekleştirmenin büyük araçlarının sahipleri olarak, çalışan anketleri, maaş verileri ve işe alım raporları dışındaki verilere bakarak büyük resmi görmeye başlamamız gerekiyor. Bu artık kar & zarar, piyasa verileri, müşteri bilgileri, araştırmalar, resmi raporlar, bloglar, podcast’ler ve küresel anketler ile ilgili. Bugüne kadar hiç dikkate almadığımız kapasiteyi gerçekten etkileyebilecek o kadar çok şey var ki… Artık olanların bir adım ilerisinde hareket etmek için dönüşümden geçmemiz gerekiyor. Çalışanlarımızı ve kurumsal çevikliği etkileyecek olayları ve trendleri yorumlayabilmeliyiz. Bu kısıtlı alanda değinemeyeceğim sayısız araç ile birlikte az önce belirttiğim veri noktaları sayesinde herhangi bir organizasyonda kurumsal çevikliğin neye benzemesi gerektiğine ilişkin daha zengin ve bütünsel bir bakış açısına sahip olabiliriz. Bu sayede, hak ettiğimiz saygıyı kazanabiliriz. Bir iş lideri pozisyonuna dönüşmemiz gerekiyor. En önde, hızla ilerlemeye başlamalıyız.
Bununla birlikte, tüm bu veriler daha gelişmiş karar alma araçlarını da gerekli kılıyor. Bu; arzu ettiğimiz çok yönlü resmi elde edebilmek için verileri elde edecek ve sentezleyecek bir veri deposu olabilir.
Bu ihtiyaçlarımıza yanıt verebilecek türden bir araç geliştirdim: İsmi Kapasite Çerçevesi… Bu araç sayesinde İK’nın dönüşümünü görebileceğimizi düşünüyorum.
İK profesyonellerinin şirket içindeki bu yeni rollerine yeni bir açıdan bakabilmeleri için neler önerirsiniz?
Bu, kendimizi süreçlerimizden daha fazlası olarak görmekle ilgili. Biz sadece bordrolama yapmıyor ya da şirket içindeki günlük ihtiyaçları karşılamıyoruz. Eğer böyle olursa, biz sadece görevi yerine getirenler olarak kalırız. Oysa kendimizi Kapasite çerçevesinde görmemiz gerekiyor: Dış bilgilere daha fazla odaklanarak, şirketin günlük operasyonlarının bir adım ötesine geçerek, hedeflerine ulaşmada katma değer yaratabiliriz. İhtiyaç duyulacak becerileri öngörebiliriz. Piyasa ve teknoloji trendleri sayesinde, daha pozisyonlar boşalmadan işe alım ihtiyaçlarını tahmin edebiliriz. Bunların çok daha fazlasını yapabiliriz ama Kapasite konusunda daha fazlasını öğrenmemiz ve bu yeni veri analizini kullanmak konusunda rahat olabilmemiz gerekiyor.
Son soru: Önümüzdeki dönemde sizce İK profesyonellerinin ajandasında neler olacak?
Ben üç konunun kilit olduğuna inanıyorum: Kültür, dijitalleşme / analitik ve İK’nın kendi geleceğine yapacağı yatırım…
İK profesyonelleri önümüzdeki yıllarda kültürü en geniş anlamıyla ele almalı. Giderek daha çok kurumsal skandal manşetlere taşınırken, İK’nın kurumsal kültürü yönetmesi gerekiyor. Bu konuda sayısız ve çok gelişmiş araç mevcut. Artık en yüksek bağlılık ve performans seviyelerini garantilemek için anketler yeterli değil. Şirketlerimizin özünün korunduğundan emin olmak için eski anketleri dönüştürmemiz gerekiyor.
İkinci olarak, artık dijital çağ başladı. Dijital çağın uygulamalarımızın üzerindeki gelişi güzel yaklaşımını dönüştürmemiz ve teknolojinin şirketin bugün ve gelecekteki kapasitesi üzerindeki etkisine liderlik etmemiz gerekiyor. İK’nın, dijitalleşmenin ve analitiğin organizasyonu nasıl etkilediği konusunda öncü olması gerekiyor.
Ve gelelim son konuya: Kendi fonksiyonumuza yapacağımız yatırım… Uzun zamandır, daha stratejik olma ihtiyacı hakkında konuşuyoruz. Küresel iş dünyasındaki sıradışı değişim hızına bakarsak, artık cesur olmanın vakti geldi. Konfor alanımızdan çıkmalı ve kendi geleceğimize yatırım yapmalıyız. Bizi 21’inci yüzyıl boyunca taşıyacak ticari ve teknolojik kapasiteyi geliştirmemiz gerekiyor.