Geleceğin İK’sını tehdit eden korku ve zorluklar!
![](https://hrdergi.com/image/catalog/ocak-2024/g-16.jpg)
Günümüzde, iş dünyası sürekli değişen bir paradigma içerisinde evrim geçiriyor ve bu değişimlerin merkezinde İnsan Kaynakları yönetimi bulunuyor. Teknolojik gelişmeler, globalleşme, esnek çalışma modellerinin yükselişi ve işgücü dinamiklerindeki değişimler, geleceğin İK'sını şekillendirecek önemli faktörler arasında yer alıyor. Bu temel değişimleri daha ayrıntılı bir şekilde ele almak, günümüz İK yönetiminin karmaşıklığını anlamak için önemlidir.
İş dünyasının evrimi, teknolojik gelişmelerin ivme kazanmasıyla birlikte hız kazanmış ve bu durum, İK yönetimini kökten dönüştürmüştür. Yapay zekâ ve otomasyonun etkisi altında, İK profesyonelleri artık sadece işe alım ve maaş yönetimi gibi geleneksel görevlerle değil, aynı zamanda stratejik planlama, yetenek yönetimi ve çalışan deneyimi konularında da önemli bir rol üstlenmektedir. Globalleşme, şirketlerin farklı coğrafyalardan gelen yetenekleri çekmesini ve kültürel çeşitlilikle başa çıkmasını sağlarken, esnek çalışma modellerinin yaygınlaşması, İK'nın uzaktan çalışma ve sanal iletişim stratejilerini geliştirmesini gerektirmektedir.
İK departmanları, artan işgücü çeşitliliği ve kuşaklar arası farklılıkların bilincinde olmalıdır. Yeni nesil çalışanlar, sadece finansal karlılık değil, aynı zamanda şirket kültürü, sosyal sorumluluk ve kişisel gelişim olanaklarına da değer vermektedir. Bu nedenle, İK'nın sadece işe alım süreçlerini değil, aynı zamanda şirket kültürünü şekillendirmeyi, liderlik gelişimini desteklemeyi ve çalışan bağlılığını artırmayı hedefleyen stratejiler geliştirmesi gerekmektedir.
Teknolojinin yarattığı veri bolluğu, İK'nın veri analitiği ve büyük veri kullanımına yönelmesine neden olmuştur. Bu sayede, işgücü trendlerini öngörmek, performansı değerlendirmek ve işe alım süreçlerini optimize etmek mümkün hale gelmiştir. Ancak, bu veri odaklı yaklaşımın başarılı olabilmesi için, İK profesyonellerinin etik standartlara uygun veri kullanımını sağlamaları ve çalışan gizliliğini korumaları kritik bir öneme sahiptir.
Sonuç olarak günümüz İK yönetimi, sadece iş süreçlerini yönetmekten çok daha fazlasını içeren bir role evrilmiştir. İK profesyonelleri, değişen iş dinamiklerine hızla adapte olmalı, teknolojik gelişmeleri yakından takip etmeli ve şirketlerinin sürdürülebilir başarısı için stratejik liderlik sunmalıdır. Geleceğin İK'sı, iş dünyasının karmaşıklığına meydan okuyacak, çeşitlilik ve esneklikle uyumlu, teknolojiyle entegre ve çalışan odaklı bir yaklaşım benimsemelidir.
İşte, bu unsurların İK yönetimine etkilerini daha ayrıntılı bir şekilde inceleyen kapsamlı bir analiz:
Teknolojik Dönüşüm ve Yapay Zekâ; bir avantaj mı tehdit mi?
Teknolojik dönüşüm ve yapay zekâ, iş dünyasında köklü değişikliklere yol açarak İnsan Kaynakları (İK) fonksiyonlarını derinlemesine etkilemektedir. Bu dönüşüm, işe alım süreçlerinden yetenek yönetimine kadar geniş bir yelpazede İK uygulamalarını kapsamaktadır.
Yapay zekâ, aday değerlendirmesi alanında büyük bir dönüşüm yaratmaktadır. Geleneksel mülakat yöntemleri yerine kullanılan video mülakatları, bu alandaki değişimin öncüsüdür. Doğal dil işleme (NLP) sayesinde, adayların konuşmaları ve ifadeleri analiz edilebilmekte, bu da İK profesyonellerine daha kapsamlı bir bakış açısı sağlamaktadır. Örneğin, HireVue gibi platformlar, adayların ses tonunu, mimiklerini ve kelime seçimlerini inceleyerek, duygusal zekâ seviyelerini ve iletişim becerilerini objektif bir şekilde değerlendirebilmektedir.
Bu teknolojik gelişmeler, İK'nın adayları sadece CV'leri üzerinden değil, aynı zamanda ses tonları, ifadeleri ve dil kullanımı gibi daha kişisel ve duygusal özellikleri üzerinden değerlendirmesine olanak tanımaktadır. Bu da işe alım süreçlerinde daha iyi bir uyum ve başarı şansı sağlayabilir.
Yapay zekâ, sadece işe alım değil, aynı zamanda yetenek yönetimi konusunda da önemli bir role sahiptir. İK profesyonelleri, bu teknolojiyi kullanarak çalışanların performansını değerlendirebilir, gelişim alanlarını belirleyebilir ve kariyer yolculuklarını daha etkili bir şekilde yönlendirebilir. Örneğin, bir şirket, yapay zekâ tabanlı sistemleri kullanarak çalışanların güçlü ve zayıf yönlerini belirleyebilir, bu da eğitim ve gelişim programlarını kişiselleştirmelerine olanak tanır.
Ancak, bu teknolojik dönüşüm beraberinde çeşitli etik soruları da getirmektedir. Örneğin, yapay zekâ tabanlı sistemlerin tarafsızlık ilkesine uygun olarak çalıştığından emin olunmalı ve adayların gizliliği konusunda hassas bir yaklaşım benimsenmelidir. İK profesyonelleri, teknolojiyi etik standartlara uygun bir şekilde entegre etmeli ve insan dokunuşunu kaybetmemeye özen göstermelidir.
Sonuç olarak, teknolojik dönüşüm ve yapay zekâ, İK alanında çığır açan değişimlere yol açmaktadır. Bu teknolojiler, İK'nın daha verimli, etkili ve adil bir şekilde çalışmasına katkı sağlamaktadır, ancak bu süreçte etik ve insan odaklı bir yaklaşımın benimsenmesi büyük önem taşımaktadır.
İş’te Mahremiyet: Veri Güvenliği ve Kişisel Gizlilik
Veri güvenliği ve kişisel gizlilik, günümüzde iş dünyasında öncelikli bir konu haline gelmiştir, özellikle de İnsan Kaynakları (İK) departmanları için. İK, çalışanların hassas kişisel bilgilerini işleyerek, bu verilerin güvenliğini sağlama ve gizliliğini koruma sorumluluğunu taşımaktadır. Bu noktada, siber güvenlik ve düzenleyici standartlara uyum konularında güçlü bir strateji benimsemek, İK'nın veri güvenliği zorluklarıyla başa çıkmasında kritik bir rol oynamaktadır.
Veri güvenliği, siber saldırılara karşı etkili bir savunma mekanizması geliştirmeyi gerektirir. İK departmanları, çalışanların maaş bilgileri, performans değerlendirmeleri, tıbbi kayıtlar gibi son derece hassas verilere erişim sağlar. Bu nedenle, güçlü şifreleme yöntemleri, güvenli sunucular ve güvenlik duvarları gibi önlemler almak, potansiyel tehditlere karşı direnci artırabilir.
Bununla birlikte, düzenleyici standartlara uyum sağlamak da büyük bir önem taşır. Avrupa Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR) gibi düzenlemeler, kişisel verilerin nasıl işlenmesi, saklanması ve korunması gerektiği konusunda katı kurallar getirmiştir. İK departmanları, çalışanların bu düzenlemelere uygun bir şekilde bilgilendirilmesini sağlamalı ve iş süreçlerini buna göre düzenlemelidir. Ayrıca, çalışanlardan alınan onayların açık ve belirgin olması da önemlidir.
Örnek olarak, GDPR, bireylerin kişisel verileri hakkında bilgi talep etme, bu verilere erişim ve düzeltme hakkına sahip olma gibi hakları güvence altına almaktadır. İK departmanları, bu haklara saygı göstermek ve taleplere uygun şekilde yanıt vermekle yükümlüdür. Bu tür düzenlemelere uyum sağlamak, sadece yasal zorunlulukları yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda şirketin itibarını ve çalışan güvenini artırabilir.
İK'nın veri güvenliği ve kişisel gizlilik konularındaki başarıları, sadece teknolojik önlemlerle değil, aynı zamanda çalışanlara düzenli eğitimler ve farkındalık programları düzenleyerek, güvenlik kültürünü kurma ve sürdürme çabalarına da bağlıdır. Bu şekilde, İK departmanları, veri güvenliği ve kişisel gizlilik konularında sorumluluklarını etkili bir şekilde yerine getirerek, şirketin bütünlüğünü ve çalışanlarının güvenini koruyabilir.
Uzaktan Çalışma, gerçekten uzaklaştırıyor mu?
Esnek çalışma modelleri ve uzaktan iş birliği, günümüz iş dünyasında giderek daha önemli hale gelmektedir. Dijitalleşme ve teknolojik ilerlemeler, çalışanlara daha fazla esneklik sağlamak adına şirketlerin iş modellerini değiştirmesine olanak tanımaktadır. İnsan Kaynakları departmanları da bu değişime ayak uydurarak stratejik bir planlama yapmalı ve etkili bir uzaktan çalışma ortamını desteklemek için teknolojik araçları etkili bir şekilde kullanmalıdır.
Uzaktan çalışma modellerinde başarılı olabilmek için, İK'nın stratejik bir planlama yapması kaçınılmazdır. İK profesyonelleri, şirketin ihtiyaçlarına ve çalışan profiline uygun esnek çalışma politikalarını belirlemeli ve bu politikaların şeffaf bir şekilde iletilmesini sağlamalıdır. Aynı zamanda, uzaktan çalışan ekipler arasındaki etkili iletişimi destekleyecek stratejiler oluşturmalıdır.
Örneğin, iletişim ve iş birliği araçları, uzaktan çalışan ekipler arasında etkili iletişimi kolaylaştırabilir. Microsoft Teams veya Slack gibi platformlar, anlık mesajlaşma, dosya paylaşımı ve toplantılar gibi özellikleri ile uzaktan ekiplerin etkileşimini artırmak için kullanılabilir. Bu araçlar, zaman ve mekân farklılıklarına rağmen ekiplerin iş birliğini sürdürmelerine olanak tanır.
Ayrıca, sanal toplantılar, web seminerleri ve diğer uzaktan iletişim araçları da İK'nın uzaktan çalışan ekipler arasında etkili bir koordinasyon sağlamasına yardımcı olabilir. Bu araçlar, yüz yüze iletişimde olmadıkları durumlarda bile ekiplerin bir araya gelmesini, fikir alışverişi yapmasını ve projeler üzerinde iş birliği yapmasını sağlar.
Ancak, uzaktan çalışma modeline geçişin getirdiği zorluklar da göz ardı edilmemelidir. İK departmanları, çalışanların motivasyonunu ve bağlılığını artırmak, izolasyon hissini en aza indirmek ve ekip kültürünü sürdürmek adına özel stratejiler geliştirmelidir.
Sonuç olarak, İK departmanları, esnek çalışma modelleri ve uzaktan iş birliğini desteklemek için hem politika hem de teknoloji açısından hazırlıklı olmalıdır. Bu, şirketin rekabet avantajını artırabilir ve gelecekteki çalışma normlarına daha iyi uyum sağlayabilir.
Yetenekler mi eksik, yetenekliler mi eksik?
Yetenek Yetersizliği ve İK Planlaması
Yetenek yetersizliği, günümüz iş dünyasının en önemli İnsan Kaynakları zorluklarından biridir. Şirketlerin başarısı, sahip oldukları yeteneklerin kalitesi ve niceliği üzerine büyük ölçüde dayanmaktadır. İK departmanları, bu zorluğu aşmak ve şirketin gelecekteki ihtiyaçlarına uygun yetenekleri çekmek ve elde tutmak için stratejik bir planlama yapmalıdır.
Öncelikle, İK profesyonelleri, şirketin stratejik hedeflerini ve gelecekteki ihtiyaçlarını anlamalıdır. Hangi beceri setlerine ihtiyaç duyulacağı belirlendikten sonra, İK departmanı işe alım stratejilerini buna göre oluşturmalıdır. Bu strateji hem kısa vadeli hem de uzun vadeli yetenek ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olmalıdır.
Örneğin, STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) alanında yetenek açığı yaşayan bir şirket, gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak ve sektörde rekabet avantajı elde etmek için okullarla iş birlikleri kurabilir. Bu iş birlikleri, üniversitelerle veya meslek okullarıyla gerçekleştirilebilir. Şirket, öğrencilere staj, eğitim programları veya burslar gibi fırsatlar sunarak genç yetenekleri çekmeye çalışabilir. Bu aynı zamanda şirketin gelecekteki çalışanları arasında bir bağ kurmasına da yardımcı olabilir.
İçsel gelişim programları da yetenek yetersizliği ile başa çıkmada etkili bir strateji olabilir. İK departmanları, mevcut çalışanların yeteneklerini geliştirmek ve terfi fırsatları sağlamak için özel eğitim ve gelişim programları oluşturabilir. Bu, hem çalışan bağlılığını artırabilir hem de şirket içindeki yetenekleri daha etkili bir şekilde kullanma imkanı sunabilir.
Ayrıca, işe alım süreçlerinde çeşitli ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemek de önemlidir. Farklı geçmişlere ve deneyimlere sahip adaylara açık olmak, şirketin çeşitlilik kazanmasına ve farklı bakış açılarından faydalanmasına olanak tanır.
İK departmanları, yetenek yetersizliğiyle başa çıkarken sadece mevcut ihtiyaçları değil, aynı zamanda gelecekteki değişen iş dinamiklerini de göz önünde bulundurmalı ve stratejilerini buna göre uyarlamalıdır. Bu, şirketin rekabet avantajını sürdürmesine ve başarılı bir şekilde büyümesine katkıda bulunabilir.
Çeşitlilik ve kapsayıcılık; etik olmanın çok ötesinde…
Çeşitlilik ve kapsayıcılık, günümüzde sadece etik bir sorumluluk olmanın ötesinde, şirketler için stratejik bir avantaj ve rekabet gücü haline gelmiştir. İnsan Kaynakları departmanları, bu kapsamda etkili stratejiler geliştirmeli ve çeşitli bakış açılarını iş süreçlerine entegre ederek şirketin başarısına katkı sağlamalıdır.
Çeşitlilik, farklı geçmişlere, becerilere, dünya görüşlerine ve deneyimlere sahip bireyleri bir araya getirmeyi ifade eder. Kapsayıcılık ise bu çeşitliliği şirket kültürüne entegre etme ve her çalışanın katılımını teşvik etme sürecidir. Bu strateji, sadece sosyal sorumluluk anlayışıyla değil, aynı zamanda şirket içindeki yaratıcılığı, inovasyonu ve performansı artırma potansiyeline sahiptir.
İK departmanları, çeşitlilik ve kapsayıcılık konularında etkili bir liderlik sergilemeli ve bu konuda çalışanlara rehberlik etmelidir. İlk adım, şirket kültürünü çeşitlilik ve kapsayıcılık değerlerine uygun bir şekilde dönüştürmektir. Bu, her çalışanın farklılıklara saygı gösterdiği, adil bir iş ortamı yaratarak, çeşitliliğin güçlendirici bir etki yaratmasına olanak tanır.
Örneğin, McKinsey tarafından yapılan bir araştırma, çeşitli bir yönetim kurulunun mali başarı açısından daha rekabetçi olduğunu göstermektedir. Farklı bakış açılarına sahip liderler, şirketin karar alma süreçlerini zenginleştirir ve daha yaratıcı çözümler bulmasına olanak tanır. Bu nedenle, İK departmanları, yönetim kademesinde çeşitliliği teşvik etmek ve desteklemek adına özel stratejiler geliştirebilir. Bu stratejiler, işe alım süreçlerinden terfi sistemlerine kadar geniş bir yelpazede uygulanabilir.
Çeşitliliği teşvik etmek aynı zamanda şirketin müşteri tabanına da olumlu bir etki yapabilir. Müşteriler, kendilerini temsil eden bir şirketle daha fazla bağ kurma eğilimindedirler. Bu, şirketin pazarlama stratejilerini de şekillendirebilir ve müşteri sadakatini artırabilir.
Sonuç olarak, İK departmanları çeşitlilik ve kapsayıcılık konularında liderlik yapmalı, bu değerleri şirket kültürüne entegre etmeli ve çeşitli bakış açılarını iş süreçlerine başarılı bir şekilde dahil etmelidir. Bu, sadece etik bir sorumluluk değil, aynı zamanda şirketin inovasyon, rekabet avantajı ve uzun vadeli başarısı için kritik bir stratejidir.
Çalışan Deneyimi ve Retansiyon
İK, çalışanların memnuniyetini artırmak ve uzun vadeli bağlılığı sağlamak adına işyeri kültürü, kariyer gelişimi ve avantajlı yan haklar gibi unsurlara odaklanmalıdır.
Örnek: Google, ofis içi aktiviteler, esnek çalışma imkanları ve sağlık programları gibi avantajlarla çalışan deneyimini iyileştirerek, şirketteki çalışanların memnuniyetini ve bağlılığını artırıyor.
Çalışan deneyimi ve retansiyon, günümüz iş dünyasında işgücü yönetimi için kritik öneme sahip olan unsurlardan biridir. İnsan Kaynakları departmanları, çalışanların memnuniyetini artırmak ve uzun vadeli bağlılığı sağlamak amacıyla işyeri kültürü, kariyer gelişimi ve avantajlı yan haklar gibi unsurlara odaklanmalıdır.
İK'nın çalışan deneyimi konusundaki stratejileri, şirketin işyeri kültürünü belirlemekle başlar. İyi bir işyeri kültürü, çalışanların değerli hissetmelerine, şirketin misyon ve değerlerine bağlılık duymalarına ve işlerine anlam katmalarına yardımcı olabilir. İK departmanları, şirket kültürünü şekillendirmek ve sürdürmek için liderlik etmeli, çalışanlar arasında güçlü bir iletişim ve iş birliği ortamını teşvik etmelidir.
Kariyer gelişimi, çalışanların işlerine duydukları bağlılığı artırmak için önemli bir faktördür. İK, çalışanlara kariyer yollarını net bir şekilde belirtme, eğitim ve gelişim fırsatları sağlama, mentorluk programları oluşturma gibi stratejilerle kariyer gelişimini desteklemelidir. Bu, çalışanların potansiyellerini realize etmelerine ve uzun vadeli hedeflere ulaşmalarına yardımcı olabilir.
Avantajlı yan haklar, çalışan deneyimini güçlendiren bir diğer önemli unsurdur. Google'un sunduğu örnek gibi, esnek çalışma imkanları, sağlık programları, ofis içi aktiviteler gibi avantajlar, çalışanların işlerine olan bağlılıklarını artırabilir. İK departmanları, çalışanların taleplerini dikkate alarak, onlar için değerli olan avantajları belirlemeli ve uygulamalıdır.
Örneğin, Google'un çalışanlara sunduğu avantajlar, sadece iş performansını değil, aynı zamanda şirkette uzun vadeli çalışma niyetini de artırabilir. Esnek çalışma imkanları, çalışanların iş ve özel hayat dengesini sağlamalarına yardımcı olabilir. Sağlık programları ise çalışanların fiziksel ve zihinsel sağlıklarını destekleyerek iş yerinde daha mutlu ve verimli olmalarına katkıda bulunabilir.
İK departmanları, çalışan deneyimi stratejilerini belirlerken şirketin özel ihtiyaçlarına ve çalışan profiline odaklanmalıdır. Bu stratejiler, sadece mevcut çalışanların memnuniyetini artırmakla kalmaz, aynı zamanda yetenek çekme ve koruma konularında şirketin rekabet avantajını artırabilir.
İnsan Kaynakları ve Yaratıcı Gelişim: Şirketlerin Jedi Akademisi
Günümüz iş dünyası, sanki bir galaksiyi keşfeder gibi sürekli olarak evrim geçiriyor. Bu hızlı değişimde, İnsan Kaynakları (İK) departmanları, adeta bir Jedi Akademisi gibi çalışanların güçlerini sürdürmelerine ve geliştirmelerine yardımcı oluyor.
İK, sadece işe alım ve maaş hesaplamalarıyla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda şirketin kahramanları olan çalışanların becerilerini güncel tutmaya odaklanıyor. Şirket içindeki "The Force"u kullanabilmeleri için, İK eğitim programlarını, sadece sıkıcı dökümanlar ve testlerden ibaret olmayan bir maceraya dönüştürüyor.
Bu eğitim programları, çalışanlarına galaksinin her köşesine ulaşabilecekleri çevrimiçi eğitim platformlarıyla tanıştırarak, onları iş dünyasının hiperuzayında daha hızlı seyahat etmeye teşvik ediyor. Bu platformlar, çalışanlara hem Jedi'nin ışın kılıcını kullanmayı öğretiyor hem de işleriyle ilgili teknik becerilerini güncellemelerine olanak tanıyor.
Ancak İK'nın yaratıcı gelişim yaklaşımı sadece teknik becerilerle sınırlı değil. Onlar aynı zamanda çalışanların içsel güçlerini de geliştirmeye odaklanıyor. İletişim yetenekleri, liderlik becerileri ve problem çözme yetenekleri gibi "yumuşak güçleri" kapsayan eğitimler, çalışanların şirketin kahraman ekibine daha iyi entegre olmalarına yardımcı oluyor.
Bu Jedi Akademisi, sadece eğitim programları oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda çalışanlarına özel misyonlar ve görevler vererek onları gerçek birer iş galaksi savaşçısı yapmayı hedefliyor. Örneğin, bir ekip olarak çözülmesi gereken bir problemle karşılaşan çalışanlar, kendi ışın kılıçlarını yaratma ve "Force"larını birleştirme becerilerini test etme fırsatı buluyorlar.
İnsan Kaynakları'nın bu yaratıcı yaklaşımı, sadece iş dünyasının güçlü olmasını değil, aynı zamanda çalışanların da şirketleriyle bağlarını güçlendirmesini sağlıyor. Bu sayede, iş dünyasının kaotik galaksisindeki değişimlere karşı hazır, cesur ve yetenekli bir ekip ortaya çıkıyor. İK, adeta bir Jedi ustası gibi, şirketin geleceğini aydınlatıyor ve çalışanlarına güçlerini keşfetmeleri için rehberlik ediyor.
KUTU
İşin Özü
Geleceğin İnsan Kaynakları yönetimi, hızla değişen ve dinamik bir iş ortamına ayak uydurma yeteneğini gerektirecek. İK profesyonelleri, bu değişimlere karşı açık fikirli, çevik ve stratejik bir yaklaşımla hareket ederek organizasyonların başarılarına önemli katkılarda bulunabilirler.
Değişen teknolojiler, iş modelleri ve kültürel dinamikler, İK'nın rolünü daha karmaşık hale getiriyor. Ancak İK, sadece mevcut durumu idare etmekle kalmayıp, aynı zamanda geleceği öngörmek ve organizasyonun ihtiyaçlarına uyum sağlamak adına proaktif bir rol üstlenebilir.
Açık fikirli olmak, yeni fikirlere ve perspektiflere açık olmak anlamına gelir. İK profesyonelleri, değişen iş dünyasında ortaya çıkan fırsatları tanımlamak ve bu fırsatları değerlendirmek için esnek bir zihniyete sahip olmalıdır. Çeviklik, hızlı değişen koşullara adapte olma yeteneği demektir. İK, bu adaptasyon sürecinde organizasyonun öncüsü olabilir ve değişimi liderlik ederek yönlendirebilir.
Stratejik bir yaklaşım benimsemek, İK'nın sadece günlük görevleri değil, aynı zamanda uzun vadeli hedefleri de göz önünde bulundurmasını gerektirir. İK profesyonelleri, organizasyonun genel stratejik hedefleriyle uyumlu politikalar geliştirebilir ve çalışanların bu hedeflere katkı sağlamasını teşvik edebilirler.
Sonuç olarak, İK'nın rolü sadece personel işleri yönetmekle sınırlı değildir. İK, organizasyonun geleceğini şekillendiren bir paydaş olarak görülmelidir. Adaptasyon, açık fikirli olma, çeviklik ve stratejik bir yaklaşım, İK profesyonellerinin bu dinamik ortamda etkili bir şekilde hareket etmelerini sağlayarak organizasyonların gelecekteki başarılarına önemli katkılarda bulunmalarını mümkün kılacaktır.