Editörden: ‘Tek adam’ olmak lidere ve şirkete ne sağlar?


Bu ay dergi içeriğini hazırlarken ‘Şirketlerdeki baskıcı liderleri’ konu alan makalemiz en çok dikkatimi çekenlerden biri oldu. Makale şirketlerdeki baskıcı liderlerin, yöneticilerin ve çalışanların hayatlarını ne kadar çekilmez hale getirdiğini ve bunlarla nasıl baş etmek gerektiğini anlatıyordu. Makaleyi okurken şöyle bir lider düşündüm: İK süreçlerinden finansal plana, stratejik kararlardan operasyonel sürece, satınalmadan ve satış politikalarına kadar karar veren bununla yetinmeyip çalışanların giyim kuşamına, davranış kodlarına dahi kendisi karar vermek isteyen bir lider...

Gücü o kadar yüce ve nirvana’varidir ki, kimsenin onun yanına yaklaşmaya bile cesareti olamaz. Aura’sı, yüceltilmiş kimliği, hükümdar halleri, herşeyi bilen tavrı ve yönetim masasındaki sandalye sahiplerinin koşulsuz biat’ları ona her geçen gün biraz daha özgüven katar. Bu özgüven tek adamlığın getirdiği en büyük güç ve tehlikedir.

Aynı zamanda tek adamlık beraberinde öfke ve aşırı kontrol isteğini getirir; kendinden farklı düşünen yönetici veya çalışanı hor görmek, aşağılamak veya kurumdan dışlamak en büyük stratejisidir. Ve bu stratejinin en büyük hedefi genelde ‘orta kademe’ veya ‘yıldız’ çalışanlardır. Çünkü orta kademe veya yıldız çalışanlar bilgiyi üreten, şirketin geleceğine yön veren ve stratejinin hiçbir şekilde dışına atılamayacak kadar güçlüdürler.

Kurum içinde alınan yanlış kararlardan en çok etkilenenler de onlar olduğu için en büyük tepkiyi de onlar verir. Bu da tek adamın bunları kendine adeta bir rakip gibi görmesine neden olur. Bazen bu rakiplik düşmanlığa varacak kadar tehlikeli olur. Aşırı kibir ve yenilmezlik inancı, liderlik duygusunu derinden sarsan en büyük hatadır. Bu kibir ve herşeyi ben bilirim anlayışı zaman geçtikçe çalışanlarda bir başkaldırıya neden olur. Ne çevresi ne de kendisi kurumdaki bu başkaldırının nedenini anlayamaz. Ve ölümcül hata böyle başlar... Bu ölümcül hata da şirketin toplumdaki ve iş dünyasındaki tüm itibarını yerle bir etmeye yeter!

Peki, bu tek adam tüm departmanlar adına karar verirken, çalışanlar da buna karşılık baş kaldırırken, departman yöneticileri ne yapar? Veya ne yapmaları gerekir? Bunları uzun uzun burada yazmak isterdim ama işin uzmanı olmadığımdan bu konuda ahkam kesmeyeyim. Ama son günlerde yaşadığımız deneyimler en azından ne yapmamaları gerektiği konusunda epeyce bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır. Şirket üst yönetimlerinin basiretsiz tavırları, uzlaşı zemini hazırlamak yerine liderin cansiparane başcengaverliğine soyunmalarının çalışan memnuniyetini ve sürdürülebilirliği nasıl etkilediğine tanık olduk. Şirket itibarının nasıl yerle bir edilebildiğini, çalışan merkezli bir krizin önlenemeyerek nasıl bir kaosa dönüştürüldüğünü gördü, bu gözler...

Editör Notları:

*Brecht der ki; değersiz olduğunu hissettiğin yerde kalma diyorlar. Değerli olduğun bir yer yoksa gidecek yer neresidir?

* HRdergi olarak her yıl Temmuz-Ağustos sayımızı Yaz’lık sayı olarak daha renkli ve canlı bir formatta hazırlıyorduk. Ama bu yıl bu geleneği bozduk. Çünkü dışarıya baktığımızda yazın sıcaklığını değil, gri’nin ağırlığını hissediyor ve soluyoruz.

 

Gülcan Çağlar Çalışkan
Genel Yayın Yönetmeni 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)