Dr. Yılmaz Argüden


Dr. Argüden çalışma hayatına 1978 yılında Koç Holding Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nde başladı. Daha sonra, RAND Corporation’da stratejik analizler uzmanı (1980 1985) ve Dünya Bankası Krediler Bölümü’nde Kısım Amiri olarak çalıştı. Bu görevinde 20’den fazla ülkeyle çalıştı.

1988 yılında Adnan Kahveci’nin davetiyle Türkiye’ye dönen Dr. Argüden Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı idaresi’nde, 1990 yılına kadar özelleştirmeden sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. Dr. Argüden’in görev yaptığı dönem, Türkiye’ye en büyük yabancı yatırımın geldiği ve kamu iştiraklerinde hisselerin geniş anlamda borsaya sunulduğu dönem oldu.

1991 yılında Mesut Yılmaz başkanlığında kurulan hükümette ekonomi konusunda Başbakan Başyardımcılığı görevini üstlendi.

Önde gelen yönetim danışmanlığı şirketlerinden ARGE’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Dr. Argüden, halen strateji, şirket alım satımları, şirketlerin yeniden yapılandırılmaları, organizasyon, kurumsallaşma ve toplam kalite yönetimi konularında, yerli ve yabancı birçok şirkete danışmanlık hizmeti vermektedir. Çeşitli şirketlerin yönetim kurullarında da görev yapan Dr. Argüden, 1997 yılında Erdemir Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilmiştir.

Mesleki ve akademik konularda çeşitli ödüller kazanmış olan Dr. Argüden, Koç Üniversitesi Yüksek Lisans Programı’nda strateji dersi vermektedir. Ekonomi, istatistik, yöneylem araştırması, karar destek sistemleri, proje yönetimi ve stratejik araştırmalar konularında çeşitli yayınları vardır.

Lise ve üniversite yıllarında üç kez Türkiye şampiyonu olan okul basketbol takımlarında oynayan Dr. Argüden, Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu Başkanlığı döneminde ilk uluslararası spor festivalini düzenledi. Halen Boğaziçi Üniversitesi 1896 Spor Kulübü Kurucu Yönetim Kurulu Üyesidir.

Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Başkanlığı da yapmış olan Dr. Argüden, halen KalDer Yönetim Kurulu Başkanlığı, Türk Kanada iş Konseyi Başkanlığı, Türk Amerikan iş Konseyi Başkan Yardımcılığı, Türk Amerikan Bilim Adamları Derneği, kurucuları arasında olduğu Türkiye Ekonomi ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliklerini yapmaktadır.Hayatının her döneminde başarıları ve ilkleri gerçekleştiren biri olarak, özel yaşamında ve iş yaşamında Dr. Yılmaz Argüden’in önem verdiği değerler...

İnsanın çalışma yaşamıyla özel yaşamı arasında elbette ki önemli bazı farklar vardır. Özel yaşama ilişkin, gerçekten özel olan şeyler kişinin sadece kendisini ilgilendirir; ama yaşama dair ilkeler anlamında özel yaşam ve çalışma yaşamı arasında ayırım yapan biri değilim. Yaşama ilişkin ilkelerim özel yaşam ve çalışma yaşamı için aynı ilkelerdir. Bunların başında da dürüstlük ve açıklık gelir. ilişkilerinde açık ve dürüst olmayan birinin ne çalışma yaşamında ne de özel yaşamda başarılı olabileceğine inanmam. Bu ilkenin herkes için geçerli olduğuna da inanmak isterim.

Ayrıca planlı ve programlı bir yaşamım var ve sanırım bu da yaşamdaki hedeflerimi gerçekleştirmek için vazgeçilmez bir araç. Çalışma yaşamına ilişkin eklemek istediğim bir ilke var; bu da daha kaliteli bir yaşam için gereken iş mükemmelliğine ulaşmak için elzem. Artık, yukarıdan aşağı yönetim modelleri tarihe karıştı. Yapılan her iş bir takım oyunu esprisi içinde gerçekleştirilmek zorundadır. işinizi mükemmel yapmak içinse en iyilerle çalışmak zorundasınız. Bu, çalışma hayatı için vazgeçilmez bir ilkedir.

1988 1991 yılları arasında hükümette görev aldınız. Bu anlamda hem kamu hem özel sektörde çalışan biri olarak Türkiye’yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Globalleşme konusunda nerede olduğumuzu düşünüyorsunuz?

Aslında kamu sektörü konusunda umutsuz değilim. Kamuda görev yaptığım sırada birçok kişiyle birlikte çalışma şansım oldu. Bu bürokratları, özel sektördeki çalışmalarım esnasında da tanıdım. Size rahatlıkla söyleyebilirim ki, kamu sektöründe dünyanın genel gidişini çok yakından takip eden ve mükemmelen kavrayan bürokratlar var. Bu değerli insanlar sadece Türkiye’de değil, uluslararası alanlarda da yakından tanınıyor. Kamunun aksayan yönleri personelin niteliğinden değil, daha çok sistemin zihniyetinden kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki özel sektördeki motivasyon araçları kamu sektöründe etkin bir biçimde uygulanamamaktadır. Ancak, içinde bulunduğumuz bilgi çağı kamu sektörünü de doğrudan etkilemektedir. Kamu sektörü, kendisini eskiden olduğundan daha açık ifade etmeye başlamıştır.

Küreselleşme o denli kapsayıcı bir hızla işlemektedir ki, dünyada, ayakta kalmak isteyen hiçbir kurum bunun gereklerinden kaçınamaz. Önümüzdeki yıllarda, özelleştirme programlarındaki kazanımlarla bu süreç daha da hızlanacaktır.

Farklı sektörlerde yönetici kademelerinde bulundunuz. Günümüzde ve gelecekte yönetici olmak neleri gerektiriyor?

Size bazı insanlar için şaşırtıcı gelecek bir şey söylemek isterim. Artık “yönetici” diye bir kategori yok. Elbette hala kendisini böyle tanımlayanlar, kurum hiyerarşilerini buna göre belirleyenler var; hepimiz görüyoruz. Fakat, yeniliklere uyum sağlayamayanların ayakta kalabilmesi çok güç görünüyor.

Söylediğim gibi artık “yönetici” kavramı hızla tarihe karışıyor. Bundan böyle kurumsal hedeflerin gerçekleştirilmesinde kilit rol oynayacak olanlar liderlerdir. Bunun iki nedeni var. Birincisi, yukarıdan aşağıya klasik örgütlenme modeli iflas etmiştir. Her alandaki çalışmalar birer takım çalışması olarak gerçekleştirilmektedir ve takımlar, gerek tanımlanan işlerin yapılabilmesi gerekse kurumsal hedeflere ulaşılabilmesi sürecine kendisini en etkin biçimde uyarlayabilen “liderler” tarafından hedefe kanalize edilecektir. Dikkatinizi çekerim; liderler tarafından yönetilecektir demiyorum. şimdi ve bundan sonra iyi bir lider, takımını, kurumsal hedeflere en iyi yönlendiren olacaktır.

Kısa bir açıklama daha yapmak isterim. “Kurumsal hedef” dediğim kavram burada anahtar kavramdır. Kurumsal hedef, her kurum için “iş mükemmelliği” olmak durumundadır.

İş yaşamındaki rekabet ortamında “insan” faktörünü nasıl avantaja dönüştürüyorsunuz? Rekabet etmenin en önemli koşulu eğitim ve doğru insan. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Aslında biraz önce “lider” konusunda söylediklerim bu sorunun cevabını da içinde taşıyor. insan faktörünü bir rekabet avantajı haline dönüştürebilmenin sırrı “iş mükemmelliği”nde yatmaktadır. Bunun için uygulanacak yöntem “Toplam Kalite Yönetimi”dir. TKY’nin temel referansları arasında yer alan kavramlardan biri de çalışanların memnuniyetidir. Bu ilke çalışanların her isteğinin yerine getirilerek yaratılacak sahte bir mutluluk biçimi değildi elbette. Çalışanların var olan yaratıcı potansiyellerini en üst derecede açığa çıkaracak olan yetki ve sorumluluk süreçlerinin işletilmesidir.

“Doğru insan” tanımını biraz şüpheli buluyorum; ama “eğitim”in önemine tamamen katılıyorum. Bence “yanlış insan” yoktur. Yanlış olan, çalışanlara süreçlerin doğru anlatılmamasıdır. Bizim ısrarla üzerinde durduğumuz “Toplam Kalite Yönetimi”, çalışma sürecinde “insan unsuru”nu en doğru ve insana en yakışır şekilde kullanmanın yöntemlerini de bize sunmaktadır.

Türkiye’nin girişimci yönetici ve işgücü kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Söylediğim gibi, bu iki kapasite, yani “lider” ve “işgücü” kapasitesi birbiriyle son derece yakından ilişkilidir. Takımında çalışanlar süreçleri anlamamışsa, daha doğru bir ifadeyle süreler çalışanlara doğru anlatılmamışsa bir “lider”in kalitesini görmemiz mümkün olamaz. Aynı şekilde, etkin bir liderlik yoksa, daha açıkçası klasik “yönetici” varsa, işgücünün ne kapasitesi, ne verimliliği ne de kalitesi açığa çıkabilir.

Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de son yıllarda önemli gelişmeler olmaktadır. Ben size Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığım Erdemir’den bir örnek vermek isterim. Erdemir, yeni bir vizyonla kamuoyunun karşısındadır. Erdemir olarak hedefimiz 2005 yılına kadar Avrupa’nın en büyük 10 demir çelik üreticisinden biri olmaktır. Bu Yönetim Kurulu Başkanı olarak benim kişisel hedefim değil, Erdemir’in kurumsal hedefidir. Eğer ben Erdemir’de bir lider olarak etkin görev yapabileceksem kendimi bu hedefe uyarlamalıyım ve ben biliyorum ki, Erdemir’in bu hedefe doğru attığı her adım hepimizin başarısı olacaktır. Biz, Erdemir’de bunu gerçekleştireceğiz.

Önümüzde son derece başarılı örnekler vardır. Avrupa Kalite Ödülü hemen her yıl Türkiye’ye gelmeye başladı. Bu, sözünü ettiğiniz kalitenin de hızla yükselmekte olduğunun en açık delilidir.

Türkiye’de ve Dünya’da insan Kaynakları Yönetimi’yle ilgili gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsan Kaynaklarıyla ilgili tespit ettiğim en önemli gelişme, paylaşımın arttığı ve mülkiyetin giderek yaygınlaştığıdır. Bunun daha açık ifadesi şudur. Giderek, çalışan ve sermayedar ayrımı ortadan kalkmaktadır. Bu da insan kaynağı üzerinde yapılması gereken yatırımın önemini anlatmak için yeterlidir sanıyorum.

Başarıya giden yolda üzerinde durmak istediğiniz önemli ipuçları, önerileriniz nelerdir?

Bir tek kelimeyle özetlenebilir bu sorunuz: Kalite. Ancak sözünü ettiğim bir resmi kuruluştan “uygundur” damgalı bir belge almak değil, bir yaşam felsefesi olarak “kalite”yi benimsemektir. Yaşamın her alanına yayılan bir “kalite” anlayışı hem yaşamımızı kolaylaştıracak hem de yaptığımız işlerin yararını artıracaktır.

Hazırlayan: Ebru Yıldırım

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)