Çevre ve insan dostu bir İK yaratmak... Şirketlerin insan kaynağını, toplumu ve gezegeni feda etmeden, kar edebilme becerisinde İK nerede durmalı?

 İK profesyonelleri insan ve çevre dostu stratejileri teşvik etmek konusunda çalışanlarından yararlanmak için pozisyonlarını ve becerilerini kullanamıyor. Yöneticiler çevresel stratejilerin yetenekleri çekmeye ve tutmaya yarayacağına inandığını söylese de, yarısı, bu tür stratejilerin yayılabilmesi için operasyonların sorumlu olması gerektiğini dile getiriyor.

Çalışanlar genellikle çevresel ve insani konularla ilgili yeni fikirler geliştirebiliyor. Ticari süreçlere alışkınlar, onları nasıl yeşertebileceklerini biliyorlar ve çözüm sunmak konusunda tutkulular. Dünyadaki çevresel şevkin şirketlere taşınabileceğini vurgulayan danışmanlar, İK profesyonellerinin “çalışanların işyerlerinde çevre ve insan dostu çözümler bulabilmeleri konusunda ödüllendirme sistemleri kurmalarını” öneriyor.

Gerçekten de İK yöneticilerinin, işlerini ve çalışanları sürdürülebilirlik konusunda yapabileceği pek çok şey var. Stratejiler sadece operasyonel değil. Çalışanları eğitmeyi, onları fikirlere ve innovasyona dahil etmeyi, çevreciliği yetenekleri tutan ve çeken bir işveren markası haline getirmeyi gerektiriyor. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pilot Araştırması’na göre, yanıtlayan İK’cıların sadece yüzde 34’ü işin çevresel etkisini gözlemliyor ve sadece yüzde 27’si çevre dostu şirket ve tedarikçilerle ortak hareket etmeyi tercih ediyor.

Bu da açık bir biçimde, İK profesyonellerinin sürdürülebilir stratejileri geliştirmek konusunda bir yeri olmadığını ortaya koyuyor. Sürdürülebilir çözümleri uygulamak ve gözlemlemek operasyon liderlerine düşse de, İK çalışanların katılımını artırabilir.

Danışmanlar, başlangıç olarak İK’ya Küresel Raporlama İnisiyatifi’ne bakmalarını öneriyor. Burada, sürdürülebilirlik konusundaki kabul edilmiş kurumsal çerçeveler üretiliyor. Çevresel, sosyal ve ticari performansa ilişkin 79 gösterge içeren bu çerçevenin, 24’ü İK’nın sorumluluğu altında… Çevresel göstergeler kaynak materyalleri olarak geri dönüştürülen ürünlerin kullanılmasından enerji tasarrufuna kadar uzanıyor.

Özellikle son birkaç yıldır ivme kazanan kurumsal sürdürülebilirlik hareketi, yakın bir gelecekte bir norm haline gelecek gibi görünüyor. Dünyada yapılan araştırmalara baktığımızda, giderek daha çok yöneticinin artık sürdürülebilirliğin “işlerine olumlu katkı sağladığını” ve “stratejik hedeflerini gerçekleştirmelerine yardımcı olduğunu” söylediğini görüyoruz. Sürdürülebilir İK çevreye ve topluma karşı duyarlıdır, kaynakları etkin kullanır ve sosyal sorumluluk sahibidir.

İşinizin sosyal, ekonomik ve çevresel etkisini değerlendirerek işe başlayın.

Sürdürülebilirlik raporlarını online olarak yayınlayan organizasyonları, rakiplerinizin işlerini nasıl yeşillendirdiğini görerek kıyaslama olarak alın. Çalışanlarınızın neden şirketinizde çalıştığını ve kaldığını belirlemek için çalışan odak grupları, davranış anketleri ve mülakatları geliştirerek şirketin rekabetten hangi yönleri ile ayrıldığını ortaya koyun.

Organizasyonunuzun değerlerine yeşil lensler aracılığıyla bakın ve şirketinizi çevresel açıdan neyin farklı kıldığını ortaya koyun. Temel çıkış noktanız “Ne yapacağız?” değil, “Neyi savunuyoruz?” olmalı. Bir şirket, çalışanları kendine çekip elde tutmaya başladığında, çalışanlardaki yeşil etkinliklere yönelik bu tutkuyu katılıma çevirebilmeleri için İK’nın harekete geçmesi gerekiyor.

İnsanların genellikle evlerindeyken enerji tasarrufu konusunda hassas davrandığını, ancak aynı hassasiyeti işyerinde göstermediğini belirten uzmanlar, çalışanların genel bakış açısının şu yönde olabileceğine işaret ediyor: “Burada 800 ofis var. Ben tek bir ışığı söndürsem, ne fark edecek ki?’ İK profesyonelleri, ne fark edeceğine yönelik bu tartışmaları başlatabilir.

1. Bir organizasyonun yeşil inisiyatifler konusunda başarılı olabilmesi için misyonunu ortaklarına, topluma ve özellikle çalışanlarına karşı açık hale getirmesi gerekir. Kısacası, yeşil olmak iletişim gerektirir. İnsan Kaynakları profesyonellerinin, çevresel inisiyatifler konusunda çalışanlar ve toplumun geneliyle iletişim kurması çok önemlidir. İnsanlara ne yapmaları gerektiğini söylemekle, doğru şeyi yapmalarına teşvik etmek arasında ince bir çizgi olduğunu belirten uzmanlar, “İletişimin talimat gibi olmaması, tüm organizasyona yayılabilmesi gerekir” diyor.

2. Öte yandan şirketin sürdürülebilirlik programlarını hangi departman yönetirse yönetsin, tepe yönetimin en azından sembolik bir rol oynamasını sağlamak da yine İK’ya düşen sorumluluklar arasında yer alıyor.

Ankete katılan İK profesyonelleri, onlara göre çevresel sorumluluğun şu anlama geldiğini belirtiyor: Çalışanları işte daha çevre dostu hale getirmek için çift taraflı fotokopi çekmek, masa lambalarında enerji tasarrufu sağlayan ampuller kullanmaları, yaz aylarında panjurların indirilmesi ve aktif olmayan bilgisayarların kapatılması konusunda teşvik etmek… “Bu iyi bir başlangıçtır” diyen danışmanlar: “Çünkü davranış değişikliği ile ilgilidir…” diye ekliyor.

Çevre dostu İK, işe alım ve elde tutma konusunda büyük avantajlar da elde ediyor.

15 ülkeden yaklaşık 17 bin kişinin katıldığı bir araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 81’i çevresel sorumluluk konusunda iyi bir şöhreti olan bir şirkette çalışmayı tercih ediyor. Bu arzu, özellikle genç profesyoneller arasında akut durumda. Öğrenciler ve giriş kademesindeki adaylar için bir iş bulma sitesi olan MonsterTRAK.com’un 2011 yılında yeşil işverenlik konusunda yaptığı araştırmaya göre, yanıtlayanların yüzde 92’si çevre dostu bir şirkette çalışmayı arzu ettiklerini, genç profesyonellerin yüzde 80’i ise çevre üzerinde olumlu bir etkisi olan bir işle ilgilendiklerini dile getiriyor.

Ancak adayları çekmek için içi boş vaatlerde bulunmayın. (Bu uygulamaya uzmanlar “göz yıkama” adını veriyor.) Uzmanlara göre, potansiyel çalışanlar organizasyonların background’larını kontrol ettiği ve organizasyonların sundukları konusunda çalışanlarla konuştukları için, vaatler konusunda dikkatli olmak gerekiyor. “Adaylar artık çok akıllı, samimi olmayan bir şirketi hemen fark ediyorlar” diyen uzmanlar sözlerini şöyle sürdürüyor: “İşverenlerin vaatlerini hayata geçirdiği şirketler, rekabet avantajı kazanıyor. Şirketler, bu konuda tutkusu olan çalışanları kazandığında, bu durumu yüksek elde tutma oranlarına çevirebiliyor. Bu şirketler sürdürülebilir çalışan markası geliştirdikten sonra, çok daha iyi yetenekleri; doğru yetenek tipini kendilerine çekebiliyor”.

Uzmanlar, herhangi bir sektörde faaliyet gösteren herhangi bir şirketin,
sürdürülebilir işveren markası geliştirebileceğini ve bunun meyvelerini yiyebileceğini söylüyor.


“Potansiyel adaylara, şirketinizin neyle ilgili olduğuna ilişkin iletişime açacağınız bir pazarlama platformu oluşturuyorsunuz. Çalışanlarınızın neden burada çalıştığını ve kaldığını belirlemek için çalışan odak grupları, davranış anketleri ve mülakatları geliştirerek şirketin rekabetten hangi yönleri ile ayrıldığını ortaya koyun. Organizasyonunuzun değerlerine yeşil lensler aracılığıyla bakın ve şirketinizi çevresel açıdan neyin farklı kıldığını ortaya koyun”.

Gerçekten, SHRM tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya yanıt verenlerin yüzde 61’i de, işverenlerinin çevre dostu uygulamalara imza atması durumunda “büyük olasılıkla” organizasyonda kalacaklarını, bunun en önemli nedeninin de çevreye yönelik sorumluluk içeren programlar olduğunu dile getiriyor.

Ancak bu konuda uzmanların bir uyarısı da bulunuyor: “Buradaki soru ‘Ne yapacağız?’ değil, ‘Neyi savunuyoruz?’ olmalı. Eğer bu konuyla ilgilenmediyseniz, konuyu İK’ya taşımaya hazır değilsiniz demektir”. Bir şirket, çalışanları kendine çekip elde tutmaya başladığında, çalışanlardaki yeşil etkinliklere yönelik bu tutkuyu katılıma çevirmeleri için İK’nın harekete geçmesi gerekiyor. Pek çok kişinin çevreciliği evlerinde ve yaşamlarında hayata geçirdiğini, bu enerjiyi işe taşımalarını sağlamak gerektiğini unutmamak gerekiyor.

Araştırma firması Harris Interactive tarafından, çalışan yetişkinler arasında yapılan araştırmanın sonuçları şöyle: Yanıtlayanların yüzde 93’ü evden ayrılırken televizyonu, bilgisayarı ve ışıkları kapattığını belirtiyor. Çalışanların yüzde 81’inin, çevre dostu bir şirkette çalışmayı tercih ettiğini de düşünürsek; iş ve ev arasında farklılık gösteren davranışlar elbette kafaların kaşınmasına neden oluyor.

Uzmanlar bu noktada İK profesyonellerinin, aradaki açığın kapatılmasına yardımcı olabileceğini belirtiyor: “İnsanlar, tasarruf yapmak için evlerinde çaba harcıyor ama bunu işte yapmıyorlar. Bunun bir nedeni yetkilendirme, bir nedeni ise işte umursamama… Evdeyken ışıkları kapatmazsanız, bunu ödersiniz. Ama işyerinde şunu söyleyebilirler: ‘Burada 800 ofis var. Ben tek bir ışığı söndürsem, ne fark edecek ki?’ İK profesyonelleri, ne fark edeceğine yönelik tartışmaları başlatabilir”.

Katılımcılara, işlerinde bu konuyla ilgili en etkili uygulamaların ne olacağının sorulduğu araştırmalara; yüzde 59 ile en yüksek oranda “geri dönüşüm programları” yanıtı veriliyor. Diğer popüler girişimler arasında ise çevre için iyi olan materyallerin kullanımı (örneğin; geri dönüştürülebilir kağıt, gibi…) ve su/atık emisyonunun azaltılması (%43) yer alıyor.

Araştırmalara katılanların üçte biri “yolculuk azaltma politikalarının” şirketin karbon üretimini azaltmanın en etkili yolu olduğunu belirtirken, yüzde 29’u ise evden çalışmanın şirketler için iyi bir çevresel girişim olacağını dile getiriyor.

Bazı şirketler ise, evden çalışmayı desteklemenin yanı sıra araç havuzuna katılımı teşvik ederek ödüllendiriyor. Özellikle toplu taşıma araçlarının kullanılmasının işe yaramadığı alanlarda faaliyet gösteren şirketlerde, çalışanlar işe arabayla gelmek zorunda kaldığı için birbirine yakın oturan çalışanların aynı araçla gelmesi yönünde girişimler başlatılıyor.

Bazı şirketlerdeki İK profesyonelleri ise, tepe yöneticilerin teşvik primlerinin
bir bölümünü çevresel hedeflerin yerine getirilmesi ile ilişkilendiriyor.

Yıllık belirlenen hedefler; emisyonun azaltılmasını, enerji tasarrufunun artırılmasını ve innovatif teknolojilerin geliştirilmesini içeriyor. Her yönetici, departmanının bu hedefleri gerçekleştirip gerçekleştirmediğine göre de değerlendiriliyor. Elbette bu noktada da İK’ya görevler düşüyor; tüm kademedeki çalışanların bu teknolojiler konusunda eğitilmesi ve bunun iletişime açılması gerekiyor.

Bu uygulamaya imza atan şirketlerden birinin İK yöneticisine kulak verelim: “Çalışanların kişisel ve profesyonel olarak çevre savunucusu haline gelmesi için özel eğitimler düzenliyoruz. Ayrıca çalışanların ve müşterilerin çevreyle ilgili çözümleri tartıştığı ve eğitim aldığı yıllık sürdürülebilirlik konferansına da sponsorluk yapıyoruz. Eğitim tarafında İK ve iş birimleri ortaklık yapıyor”. Benzer bir şekilde, bazı şirketlerde de iklim değişikliği, küresel ısınma gibi çevre konularında uzman olan kişiler davet edilerek aylık eğitim dizileri düzenleniyor.

İşe alımdan bağlılık sağlamaya ve çalışanların katılımını artırmaya kadar,
sürdürülebilir harekete liderlik etmek konusunda İK profesyonellerinin avantajı vardır.


Ancak her ne kadar yararlı olsa da, bu konuda sadece tutku sergilemek yeterli değildir. İK profesyonellerinin bu tutkuyu sağlam aksiyon ve sonuçlara dönüştürebilmesi gerekir.

“İnsanların, özellikle genç çalışanların bir değişim yaratmak için isteği var ama yeşili nasıl bir ticari strateji haline getireceklerini bilmiyorlar” diyen uzmanlar, İK profesyonellerinin bu ikisini bir araya getirebileceğini vurguluyor.

Bazı şirketlerde mevcut olan yolculuk azaltma programına göre, her çalışanın iş seyahatine çıkmadan önce, bunun neden videokonferans ile gerçekleştirilemeyeceğini netleştirmesi isteniyor. Ortadan kaldırılan gereksiz uçuşlar sayesinde, karbon tasarrufu sağlanıyor. Kimi şirketler ise, araç havuzuna katılımı teşvik ederek ödüllendiriyor. Özellikle toplu taşıma araçlarının kullanılmasının işe yaramadığı alanlarda faaliyet gösteren şirketlerde, çalışanlar işe arabayla gelmek zorunda kaldığı için birbirine yakın oturan çalışanların aynı araçla gelmesi yönünde girişimler başlatılıyor.

Rüzgar gücü teknolojisi geliştirmek alanında faaliyet gösteren bir şirket olan NRG, 2004 yılında merkez binasını inşa ederken çalışanlarının çevresel farkındalığa katılmasını sağladı. Güneş panelleri ve yel değirmenleri sayesinde binada yüzde 75 oranında enerjiyi etkin kullanır hale geldi. Binada doğal ışıktan yararlanılması için pek çok pencere ve ışığı rafine etmesi için özel gölgelikler bulunuyor. Taze havayı dönüştüren bir mekanizma, içerikteki havayı da yeniden kullanılır hale getiriyor.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)