Bugün Olduğu gibi Dünyayı Yok Etmeye Devam mı Edeceğiz, Yoksa Artık Değişimi Aramaya Başlayacak mıyız?
Greenpeace’in organizasyon yapısı hakkında bilgi alabilir miyiz?
Tüm Dünyada 4.5 milyon üyemiz va 40 ülkede ulusal ofisimiz bulunuyor. Bu ulusal ofisler Amsterdam’daki merkez ofise katkıda bulunuyorlar. Amsterdam, uluslararası Greenpeace örgütünün ve aynı zamanda Greenpeace örgütünün ve aynı zamanda Greenpeace Hollanda’nın kumanda merkezi durumunda. Ulusal Ofisler gelirleri oranında merkez ofise katkıda bulunuyorlar. Bu oran genellikle %25 oluyor. Ayrıca, Almanya, Hollanda ve İngiltere gibi büyük ofislere sahibiz. Ne yazik ki, bu üç büyük ülke finansal güçlerine paralel olarakörgüt içerisinde politik gelişmeyi en iyi yakalamış ofisler durumunda. Bence öyle bir sistem olmalı ki küçük ofisler de çevreyi ilgilendiren politik gelişmelere eşit derecede katkı sağlayabilsinler.
Finansal kaynaklarınız nelerdir?
Tişört, rozet gibi eşyaların satışından gelir elde ediyoruz. İrlanda’lı müzik grubu U2 konserleriyle Greenpeace’i destekliyor. Ayrıca daha birçok tanınmış lüzisyen Greenpeace’e mali olarak katkıda bulunuyor. İngiltere’de sponsorluk sistemiyle işleyen yüzme ve bisiklet yarışı gibi organizasyonlar düzenleniyor.
Farklı kültürlerden insanlar birarada çalışıyorlar...
Amsterdam’daki uluslararası ofis kendi ulusal önceliklerine sahip. Fakat uluslararası senaryonun bir parçası olarak dünyanın değişik bölgelerinde çevre sorunları gündeme geldiğinde Amsterdam’daki ofis harekete geçiyor. Eğer iklim değişimi ve güneş enerjisi gibi alternatif enerji kaynakları kullanımı konusunda girişimlerde bulunuyorlar.
Uluslararası ofis, uluslararası perspektife sahip çeşitli kampanyalara destek veriyor. Her yıl genel genel bir toplantı düzenliyoruz ve tüm ülkelerin yönetici direktörleri biraraya geliyor. Bu toplantıda geliştirilecek olan politikalar ve bir sonraki senenin bütçesi üzerine tartışmalar yapılıyor. Kültürel farklılıklar nedeniyle doğal olarak bazı problemler yaşıyoruz. Fakat herkes farklı ülkelerin kültürel yapılarına ve geleneklerine saygı göstermesini bekliyor.
Oldukça radikal bir eylem tarzınız var.
Greenpeace’in eylem tarzı toplumda bir duyarlılık yaratmayı hedefliyor. Aslında örgüt çevre konusunda değişim yaratan bir katalizör işlevi görüyor. Fakat, bunu Greenpeace kendisi gerçekleştirmiyor. Greenpeace yalnızca bir odak noktası ve uluslararası kamuoyunun ilgisini çevre sorunlarına yöneltmeye çalışıyor. Yaptığımız eylemlerin sonrasında, dünyanın dört bir yanında, değişim talep eden insanlar ortaya çıkıyor. Çünkü başlattığımız kampanyalar hakkında birçok bilimsel değerlendirme yapiliyor. Politikacıları değiştirebilecek olan kişiler yine bu insanlar.”Tüm bunları kabullenemeyiz; çünkü gezegenimizin geleceğini, çocuklarımızı ve onlarında çocuklarını düşünmek durumundayız.” diyorlar. Sonuç olarak, politikacıların bakış açısını ve kararlarını değiştirecek olanlar, eylemlerimizden sonra tavır koyan bu insanlar olacak.
Hükümet Türkiye’de bir nükleer santral kurmak istiyor. Artık dünyada tüm insanlar, örneğin İskandinavya’da nükleer güç santrallerini ortadan kaldırma süreci içerisindeler. Türkiye’nin de bir nükleer santral kurarak aynı yoldan gitmesini istemiyoruz. şiddet unsuru taşıyan eylemler yapmiyoruz. Eğer şiddet eğilimli olan bir organizasyon olsaydık muhalif olduğumuz kurumlar bize şiddetle karşılık verebilirdi. Fakat eylemlerimizde şiddet unsuru yoksa, hareketsiz ve durgun bir şekilde düşüncenizi ifade edebiliyorsanız muhalif olduğunuz grup size karşı nasıl davranacağını bilemeyecektir. Bu çok önemli bir yaklaşım.
Britanya İmparatorluğu’nun kanlı tarihine, Hindistan’da Mahatma Gandi’nin uyguladığı politikaya bir bakın. Gandi’nin yaptığı şey pasif bir direniş ortaya koymaktı ve bağımsızlık konusunda Britanya’ya karşı topyekün bir muhalefet oluşturdu. Burada şiddete başvurmayan bir itaatsizlik işe yaramıştır. Benzer ölçülerde, fakat Gandi’ye tam benzememekle birlikte Nelson Mandela’ya bakın. Hapishaneden çıktığından beri şiddete başvurmayan bir tavrı var; affedici ve birlikte yaşama yanlısı.
Bir de yasal olanla yasal olmayan arasında ince bir çizgi var... Bu çizginin neresinde duruyorsunuz?
Evet, örneğin İngiltere Hükümeti bu ülkedeki nükleer endüstriye karşı gerçekleştireceğimiz olası eylemlere önlem olarak yasal bir ihtarda bulundu. İngiltere’deki varlıklarımıza el koyacağını söylüyor. Greenpeace, doğal olarak, bu durumun bilincinde olmalı. Eğer hükümet böyle bir tutum içerisine girer ve bu tutumunu yasal dayanaklarla meşru gösterirse, Greenpeace’in eylemlerini durdurabilirler. Benim düşünceme göre, tüm olumsuzluklara rağmen kaygıya kapılmaksızın yolumuza devam etmemiz gerekiyor.
Biz devamlı olarak kanunları ihlal ediyoruz. Eğer değişimi yaratmak istiyorsanız bunu yapmak durumundasınız. Çünkü kanunlar herzaman doğru şeyi söylemiyor. Bu yüzyılın başında İngiltere’de kadınlar oy hakkı için mücadele veriyorlardı. Hergün defalarca kanunu ihlal ettiler ve en sonunda oy hakkını kazandılar. Yine 19. yüzyılda Avustralya’daki tarım işcileri sendikalaşma yolunda mücadele verdiler, ülkelerinden koparıldılar ve inançları nedeniyle hapishanelere gönderildiler.
Biz eylemlerimizi son çare olarak görüyoruz. Öncelikle politikacılarla lobi faaliyetleri yürütüyoruz; fakat müzakereler sonucunda herhangi birşey elde edemezsek yaptığımız şey eylemlerimizle tavır almak oluyor.
Siyasi partilerle ilişkiniz var mı?
Biz bir NGO’yuz, (Neon Governmental Organizations) yani hükümet dışı bir örgütüz. Politik veya finansal olarak hiçbir partiyle ilişkimiz yok. Tamamiyla bağımsız bir yapılanmamız var. Tüm mali kaynaklarımız kamuoyundan geliyor. Bu konuda çok hassas bir tutumumuz var. Eğer herhangi bir partiyle herhangi bir şekilde bağlantımız olsaydı, kendimizden ödün vermiş ve özerkliğimizi yitirmiş olurduk.
Greenpeace üyelerinin karakteristik özellikleri nelerdir?
Adanmışlık duygusu. Tarihe bakın, insanların birtakım idealleri, inançları, bağlılıkları olduğunu göreceksiniz. Bizim gemilerimizde, ofislerimizde kampanyalarımızda yaptığımız herşey bu anlayış üzerine kurulu. Üyelerimizin hepsi bazı şeylere inanıyonlar ve mücadelenin ön saflarında yer alacak yer alacak, yaptıkları eylemlerin sorumluluğunu taşıyacak kadar kendilerini güçlü hissediyorlar.
Yalnızca Greenpeace’in değil, tüm insanların ortak umudu ve vizyonu insanla doğa arasında bir dengenin kurulduğu, sınırlı kaynakların sömürülmediği bir gezegende yaşamak. Eğer bugün olduğu gibi davranmaya devam edersek, doğal yaşam ve insanoğluçok şey kaybedecek. İdeal bir dünya kurmak cok uzun zaman alacak. Bugün olduğu gibi dünyayı yok etmeye devammı edeceğiz, yoksa artık değişimi aramaya başlayacakmıyız? Seçim bu ikisi arasında. 26 yıldan beri, belki yavaş fakat kendimizden emin bir şekilde değişimi yaratıyoruz ve insanlar ne olup bittiğinin farkında olmaya başlıyorlar. Biraz önce de değindiğimiz gibi, eylemlerimizin sonrasında insanlar”Yeter, artık buraya kadar” demeyi öğrenmeye başlıyorlar.
Türkiye’ye geliş nedeniniz...
Türkiye’ye gelişimizin iki nedeni var. Birincisi halkla ilişkiler faaliyeti yürütmek. İkincisi ise Türkiye’de nükleer santral kurma girişimine karşı tepkimizi dile getirmek. Bu nedenle 30 Haziran’da Ankara’da eylem yapan üyelerimiz tutuklandılar. Ayrıca, İzmir Körfezi’nde hatsafhada bir kirlilik var ve belediye buna yasal olmayan bir şekilde göz yumuyor. Körfez adeta bir tuvalet gibi kullanılıyor ve 3.5 milyon insan tehdit altında. Bu konuda radikal bir değişime ihtiyaç var.
Gemide bir gününüz nasıl geçiyor?
24 Saat boyunca gemi nöbetçiler tarafından kontrol altında tutuluyor. Sıcaklık nedeniyle saat 6:30’da uyanıyoruz. Hızlı bir kahvaltıdan sonra tüm gemiyi temizliyoruz. Daha sonra boyama, afiş hazırlama gibi işlerle ilgileniyoruz. Öğle yemeği saat 12:00’de. Daha sonra 15:00’e kadar dinleniyoruz. 17:30’dan 18:30’a kadar işlerimize kaldığımız yerden devam ediyoduz. Bu arada gönüllü arkadaşlarımız gemiye gelip bizlere neler yapıldığını anlatıyoryar. Bir günün özeti bu.
Hazırlayan: Ozan Çağım ŞİVE