"Benim Adım Renginaz"
Sadece açık tenli ve düşünmeyi, hızlı karar vermeye tercih eden bir kızdım. Adımla ilgili aldığım bu ikili yorum, yaşama başka türlü bakmama yol açtı. Adım dolayısıyla ilk fark ettiğim şey insanların bakış açılarının farklılığıydı. Tıpkı metal bir paranın iki yüzü olması gibi benim adım da iki ayrı şekilde anlaşılabiliyordu. “Rengi naz” ya da “rengin az” diye. Bize ne bütün bunlardan diyebilirsiniz; ama insanlar basit bir isim konusunda bile kendiliklerinden farklı düşüncelere giriyorlarsa, aynı kelimeleri kullanıp anlaşamıyor olmalılardı. Örneğin; çalıştığım işyerinde müşteri denildiğinde herkes başka bir şey anlıyor; kimisi kapıdan giren kişiyi müşteri olarak algılıyor, kimisi de birkaç yıldır bizle çalışanları, kimisi bizden alışveriş yapsa da yapmasa da cebinde parası olan insanları... Geçenlerde bir arkadaşımla lüks bir otelde oldukça pahalı bir yemek yemiştik; çıkarken arabanın anahtarını bıraktığımız görevlinin önünde duran gazetelerden birini almaya kalkınca görevli arkadaşımı durdurdu. Arkadaşımın elini uzattığı gazete, hani otellerde bedava dağıtılan gazeteler olur ya o gazetelerden... Görevli dedi ki, bu gazeteler otel müşterileri içinmiş. Biz, otelin pahalı restoranında müşteri olarak yemek yediğimizi söyledik, kendimizi müşteri sanıyorduk; ama anladık ki o komi kılıklı görevli için müşteri değilmişiz.
İletişim Sizsiniz
Sorunlar insanların hep aynı kelimeleri kullanıp farklı şeyleri düşünmelerinden kaynaklanıyor sanırım. Adım “Renginaz”ın insanlarca farklı algılandığını fark etmekle uyanan merakım sonunda beni iletişim psikoloğu olmaya götürdü. İnsanlara, bir kelimeye ya da bir söze farklı anlam yükleten neydi? Eğer bunu bulup ortadan kaldırabilirsek iletişim sorunlarını çözebilirdik. İletişim sorunlarına eğilirken, iletişim ihtiyacının niye doğduğunu düşünmeye başladım. İletişim birden fazla insanın birlikte yaşayabilmesi için ihtiyaç duydukları bir süreçti. İngilizce’de iletişim anlamına gelen “communication” kelimesinin kökünde toplum “community” varmış; diğer bir deyişle iletişim, toplu yaşam için paylaşım demek gibi bir şey. Bunu öğrenince daha da heyecanlandım.
Nerede bir sorun varsa oraya baktığımda mutlaka bir iletişim sorunu görüyordum. Hatta kaynakların kıtlığıyla ilgili sorunlar bile bana göre iletişim sorunlarıydı. Gerekli kaynakları devreye sokmak için iletişim eksikliği olmalıydı. Bazı noktalarda ise iki insanın karşılıklı tam olarak iletişim kurabildiğini ama yine de sorun yaşadığını gördüm. Hatta bir tanesini kendim bizzat eski erkek arkadaşımla yaşadım. İkimizde tam olarak karşımızdakinin söylediklerini anlıyorduk. Zaten ortak anılarımız vardı, çoklukla onlardan söz ederek konuşuyorduk. Yani ortak resimlerimiz vardı. Ama yine de konuşmamıza rağmen bir sorun vardı. Sorun basitti; artık beni eskisi gibi sevmediğini, beni ihmal ettiğini, işine fazla odaklandığını söylüyordum. Endişelerimi anlıyor, beni ihmal ettiğini ve işine fazla odaklandığını kabul ediyordu; tek kabul etmediği onun beni eskisi gibi sevmediğiydi. Bana beni eskisi gibi sevdiğini söylüyordu ve üstelik söylediğinde de dürüsttü; ama ben yine de beni eskisi gibi sevmediğini biliyordum. Sorun, onun kendi içindeki iletişim eksikliğindeydi. Aklı ve mantığı ona beni hala sevmesi gerektiğini söylüyordu; ama kalbinde bana karşı sevgi kalmamıştı. Ancak beyniyle kalbi iletişim kuramıyordu. Beyni sözlerini idare ettiği için beni sevdiğini söylüyordu; ama davranışlarını kalbi yönetiyordu, gayri ihtiyari davranışlarından artık beni sevmediğini biliyordum. Birkaç ay içinde o da anladı, kalbinde bana sevgi kalmadığını. Burada konu olan benim eski bir aşkım değil, insanın kendi içinde bile iletişimsizlikten ikilemler içinde kalması.
Niçin İletişim Kuramıyoruz?
Elimde kalan soru yine aynıydı; iki insan aynı gerçeğe bakıyor ve niçin aynı şeyi algılamıyordu? Bunun birçok nedeni olmalıydı: Dilsel, algısal, duygusal nedenleri. Dilsel nedeni çabuk buldum. Eğer bir kelimenin kökü Türkçe değil yabancıysa, insanlar ona kafalarında farklı anlamlar yüklüyordu. Örneğin; demokrasi kelimesi Türkçe değildi ve insanlar bu kelimeye farklı anlamlar yüklüyordu. Yine teşriki mesai kelimesi de Türkçe değil ve insanlar buna da farklı anlamlar yüklüyor. En iyi anlaşılan kelimeler ise uçmak, tutmak, öpmek gibi görsel kelimeler.
Duygusal Deneyimler ve Kelimeler
İnsanların kelime ve sözlere farklı anlamlar yüklemesinin bir nedeni de duygusal deneyimleriydi. Örneğin; ortaokuldayken papatyalardan hiç hoşlanmayan Pelin isimli bir kız arkadaşım oldu, neden sevmediğini hiç anlamamıştım. Sonradan öğrendim, ilkokul birinci sınıfta Papatya isimli arka sırada oturan bir kız onun saçlarını kesmiş ve o da çok sevdiği saçlarını kesen kızdan ve onun isminden nefret etmiş; dolayısıyla onu hatırlattığı için Papatya isminden de nefret ediyordu. İnsanların aynı şeye bakıp farklı şey hissetmelerinin önemli bir nedeni de önceden öğrendikleri, yaşadıkları. Mesela bu Papatya isimli kızın ilk öptüğü oğlan çocuğu da onu hep harika bir kız olarak hatırlıyordur. Bugün karşılaşsalar Papatya Pelin’de nefret hisleri uyandırırken, o oğlan çocuğunda sempati uyandıracaktır. Birde bakış açısı derler ya; bir söze, bir insana, bir nesneye baktığınız açı algılamayı kökünden değiştiriyor. Bir sopaya yandan bakarsanız uzun bir sopa görürsünüz; ama sopanın ucunun karşısından bakarsanız, bir iki santim çapında bir karaltı görürsünüz. Baktığınız saat bile gerçeğin görüntüsünü değiştirir; şehirlerarası bir yolda bir otobüsü gündüz görenler tartışmasız otobüs derler; ancak aynı otobüsün ön farlarından biri kırık ve tek farı yanıyorsa gece karşıdan gelirken motosiklet gibi görünür.
İletişim kuramamamızın bir nedeni de algıladığımız/düşündüğümüz şeyin çok doğal ve aşikar görünmesi. Böyle olunca soru bile sormuyoruz. Yani bir şeyi düşündüğümüzde, bir şeye baktığımızda “tak” diye kafamızda bir tanım, kategori beliriyor ve o şeyle ilgili yargılama süreci bitmiş oluyor, başka türlü olabilir mi diye düşünmeyi bırakıyoruz. Bir başkası da benzer şekilde, belki bizim baktığımız şeye bakıyor ya da onu düşünüyor ama başka açıdan. Eğer ona da kendi bakış açısı doğal geliyorsa, iki kişinin gerçekleri farklı olduğundan başlıyorlar kavga etmeye... Tıpkı benim ismim hakkında kavga edenler gibi... Ne dersiniz benim ismim, “rengi naz” mı demek, “rengin az” mı?
Melih Arat