“Başarılı liderler ile üstün nitelikli liderler arasındaki fark, bu dönemde kendini gösterecek”
HRDERGİ: Deneyimlerinize dayanarak sormak isteriz: Kriz dönemlerinde tepe yöneticiler en çok hangi hataları yapma ve hangi tuzaklara düşme eğilimi gösteriyor?
MARK THOMAS: İyi bir liderin, herhangi bir kriz durumu ile karşı karşıya kalındığında öncelikle ekibine karşı son derece net ve dürüst olması gerektiğine inanıyorum. Burada, iletişim kritik bir rol oynamaktadır. Zor zamanlarda bazı liderler, insanları kötü haberlerden koruma yolunu seçebiliyorlar. Ancak, benim görüşüm, insanların durum hakkında bilgi sahibi oldukları sürece sorunlarla daha kolay başa çıkabilecekleri yönündedir.
Bu doğrultuda, etkin bir liderin öncelikle vereceği mesajlara odaklanması gerekmektedir. Başarılı lider, ekibinin daha güçlü hissetmesini sağlayan kişidir. Bugün karşı karşıya olduğumuz kriz ortamında ise, bazı liderlerin davranışları, ekiplerinin kendilerini güçsüz hissetmelerine yol açabilir. İşte bu noktada, bir yandan sert politikaları hayata geçirirken, bir yandan da ekiplerinin kendilerini güçlü hissetmesini sağlayacak liderler, bu dönemde fark yaratan, öne çıkan kişiler olacaklardır.
Kriz dönemleri, hızlı aksiyon gerektirir ve bu dönemde karar almakta zorlanan liderlerin sıkıntı yaşayacağı kesindir. Liderin, bu zamanlarda kararlı davranması, başarıya giden yolu belirleyebilmesi gerekmektedir.
Son olarak şunu söylemek isterim; geçmiş dönemlerde yapılanları tekrarlama, geçmiş yaklaşımları benimseme yolunu seçen liderlerin, kriz döneminde başarılı olabileceklerini düşünmüyorum. Durumun, yeni fikirlerin, yeni yaklaşımların benimsenmesini gerektirdiği noktada, geçmişe saplanmış liderler, sıkıntı yaşayacaklardır. Örneğin şu anda bir finans krizi yaşanıyor. Bu krizi aşabilmek için, yeni yaklaşımların benimsenmesi gerekiyor. “Başarılı” liderlerle “üstün nitelikli” liderler arasındaki fark, işte bu dönemde kendini gösterecek.
HRDERGİ: İnsan Kaynakları, kriz dönemlerinde verimliliği artırmak ve maliyetleri düşürmek amacıyla hangi yaklaşım ve çözümlerden yararlanabilir?
MARK THOMAS: Tüm İK fonksiyonlarının temel görevi, şirkete verimlilik ve karlılığı artırırken, maliyetleri düşürme yolunda katkı sağlamanın yollarını bulmaktır. İK fonksiyonları, kriz dönemlerinde bunların dışında bazı başka önemli görevler de üstlenirler:
Performans yönetimi odağının geliştirilmesi – Geçtiğimiz yıllar boyunca, şirketlerin para kazanmakta zorlanmadıkları, yadsınamaz bir gerçek. Bunun bir sonucu olarak bazı kurumlar, verimliliği düşük iş süreçlerini benimsemiş, işlerinde gerekli performansı göstermeyen kişileri işe almış olabilirler. Bugünün dünyasının zorlu koşullarında, ise, performans çok önemli bir hale gelmiştir. İK profesyonellerinin bu koşullarda görevi, ilgi odağını bu noktaya çekmek ve diğer yöneticiler ile birlikte bireysel performans konusunu gerektiği şekilde masaya yatırmaktır.
Diğer yandan, İK profesyonellerine düşen bir diğer görev, bu tür kriz durumlarında şirketlerin maliyet düşürücü aksiyonlar karşılığında gösterme eğiliminde oldukları “refleks reaksiyonları” dengelemektir. Örneğin, bu tür dönemlerde liderler için “tüm eğitim ve gelişim etkinliklerini durdurun” demek son derece kolaydır. Evet, bu dönemde bu tür etkinliklerin yoğunluğunu gözden geçirmemiz gerekebilir; ancak, her şeyi durdurmak çalışanlara yanlış bir mesaj verilmesine neden olacaktır. Bundan daha da önemlisi, bu durum, şirketin ekonominin düzeldiği zamanlarda sahip olması gereken iş yapma becerisini de olumsuz etkileyebilir.
Burada unutulmaması gereken, yaşadığımız kriz ne denli sert olursa olsun konjonktürel bir dönemdir ve iyi zamanlara geri dönülecektir. Benim görüşüm, anlık sorunların çözümüne odaklanırken bu noktayı göz ardı etmeyen şirketlerin, uzun vadede kazançlı çıkacakları yönündedir.
Benim deneyimlerime göre, iyi şirketler, “evet kriz döneminde eğitim ve gelişim harcamalarını kısabiliriz, ancak her şeyi durdurmak bize uzun vadede zarar verecektir” diyebilenlerdir. İşte, bu tartışmanın tam orta noktasında da, İK profesyonelleri yer almaktadır.
Endişem ise, bazı durumlarda sadece kısa dönemde harcamaların azaltılmasına odaklanmış liderlik ekiplerinin görüşlerinin benimsenebilecek olmasıdır.
İK departmanlarının, bir yandan da şirket içine yaydıkları mesajlarıyla çalışanların gider kontrolü ve satış gibi konulara daha yoğun bir şekilde odaklanabilmelerine yardımcı olacaklarına inanıyorum. Aslına bakarsanız bu durum, İK fonksiyonu açısından bir fırsattır. Şirket içerisindeki müdürlere, ekiplerini satışları ve verimliliği yükseltmek, giderleri düşürmek ve müşteriler için değer yaratmak konusunda yönlendirmeleri için İK fonksiyonunun nasıl katkı sağlayacağını göstermek için çok iyi bir dönemdir.
HRDERGİ: Bu konuda, danışmanlık yaptığınız şirketlerden de yola çıkarak kriz dönemlerini doğru yöntemlerle atlattığını düşündüğünüz, paylaşabileceğiniz örnek uygulamalar var mı?
MARK THOMAS: Daha önce de belirttiğim üzere, sadece her şeyi kesmek yerine, krizi başka bir bakış açısı ile değerlendirip, insani boyutu göz ardı etmeden krizle başa çıkmanın farklı yollarını araştıran şirketlerden çok etkileniyorum.
Örnek vermem gerekirse, İngiltere’de bazı Japon otomobil üreticileri, çalışanlarını işten çıkarmak yerine, süresiz izin, altı aylık uzatılmış izin, ya da işe ara verip eğitime devam gibi seçenekleri benimsediler. Evet, belki bunların hiç biri mükemmel çözümler değil, insanların eline daha az para geçecek; ancak bence burada verilen mesaj çok net: “Biz size değer veriyoruz ve çözüm bulmak için sizlerin desteğini bekliyoruz!” Bence, krizin bittiği noktada başarıya koşacak olanlar, işte bu tür şirketlerdir. Bu durum, son birkaç yıldır çok fazla çalışan, kariyerinin başındaki genç profesyoneller açısından biraz ara verip, yapmayı istedikleri başka şeyleri gerçekleştirmek için bir şans ya da maddi gücü buna yetenler için, kariyerlerine biraz ara verme fırsatı anlamına da gelebilir.
HRDERGİ: Temel ilgi alanlarınızdan birisi de stratejik değişim yönetimi… Değişim yönetiminin size göre olmazsa olmaz unsurları nelerdir? IK’ ya bu konuda hangi roller düşer?
MARK THOMAS: Bir değişim sürecinde başarılı olabilmek için üç şeye ihtiyaç duyarsınız
1. Net bir vizyon ve kendiniz için belirlediğiniz bir yön – Eğer bunlara sahip değilseniz, daha ilk adımdan başınız dertte demektir! Altınızda yeni bir araba olduğunu, ama nereye gideceğiniz bilemediğinizi düşünün. Hayat bir anda fazla heyecanlı bir hale gelecektir. Birçok değişim projesi için başarısızlığın nedeni, varılmak istenen hedefin net olarak belirlenememiş olmasıdır. Eğer hedefinizi net olarak belirlememişseniz, zorluk çekmeye mahkûmsunuz demektir.
2. Aynı hedefe kilitlenmiş bir liderlik ve yönetim ekibi - Yönetim ekiplerinin son hedef ya da atılacak son adımlar üzerinde anlaşamaması yüzünden birçok kurumda değişim projelerinin başarısızlıkla sonuçlandığını gözlemledim. Birçok durumda, kurumların merkezinde yer alan orta kademelerdeki iyi kişilerin çabaları, üst yönetim ekibinin saklı ajandaları ya da art niyetleri yüzünden baltalanabilmektedir. Belirli bir güce sahip yöneticiler, izlenecek stratejiler, ya da operasyonel detaylar üzerinde anlaşmazlığa düştüklerinde, değişim sürecinin bundan zarar görmeye başlaması, hatta birçok durumda tamamen başarısızlığa uğraması kaçınılmazdır. Birbirine ve hedefe kilitlenmiş bir üst yönetim ekibi söz konusu değilse, değişim projelerinin başarılı olması çok zordur.
3. Kişilerin yüreklerini ve benliklerini kazanabilmek – Bu, çalışanları işin içine sokmak için kilit bir noktadır. İnsanlar, yaptıkları işe inanç beslemek isterler ve bunu sağlamak da liderlerin görevidir. Belirli bir başarı seviyesine ve boyuta ulaşmış kurumların, ihtiyaç duydukları her şeyi yapabilecek entelektüel birikimi ellerinde bulundurduklarına, asıl zorluğun bu kişileri değişim sürecine katkı yapma yönünde duygusal olarak motive etmekte olduğunu düşünürüm. Hepimizin de bildiği gibi, eğer birinin duygusal desteğini almışsanız, ikna süreci çok daha kolay olacaktır.
Bu üç alanda da İK fonksiyonunun rolü çok büyüktür: Bu noktada, özellikle vizyon ve stratejilerin iletişimi konusunda odaklanmak gerekmektedir. İK aynı zamanda üst düzey yönetim ekibi arasında çıkabilecek sorunlara karşı tetikte olmalı, gereğinde bir ara bulucu rolü üstlenerek yönetimin desteğini güvence altına alabilmelidir.
Son olarak, İK fonksiyonunun önemli görevlerinden biri, yönetim hedefleri doğrultusunda çalışanların kendilerini işe vermelerini sağlamaktır. Her zaman dediğim gibi, işinizde kişileri mükemmel bir kalitede yönetemiyorsanız, müşterilerinize mükemmel bir kalite düzeyi sunmanız imkansızdır. Bu nedenle İK, kenarda köşede kalmış bir yönetim fonksiyonu olarak kalmamalı, mutlaka kurumun tam kalbinde yer almalıdır.
HRDERGİ: Son olarak, global ekonominin geleceğine ilişkin neler öngörüyorsunuz? Bir Türkiye değerlendirmesi de yapabilir misiniz?
MARK THOMAS: Sanıyorum ki, sorunuzun ilk kısmının yanıtını şu an kimse bilmiyor. Ancak ben şunu biliyorum; dünya bu kriz dönemini de aşacak. Bu noktada, adımların akıllı atılması gerekiyor. Şu an bankada parası ya da borsada yatırımı olmayan kişiler için hayat eskisi gibi devam ediyor. Evet, herkesin kemerleri biraz sıkması gerekiyor. Aynı zamanda, çok üzücü bir şekilde pek çok kişi işini kaybetme riski ile karşı karşıya, ki bu kimsenin görmek istemediği bir durum.
Bu kriz ve bankacılık sisteminin bazı parçaları, yıllar boyu çok sıkı bir şekilde çalışmış ve emeklilik dönemleri için para biriktirmiş bazı kişilerin birikimlerine de büyük darbe vurdu. Açıkça görüyoruz ki, açgözlü bir liderlik sistemi, hepimizi bir felaketin eşiğine dek getirdi. Şimdi, politika belirleyicilerin, yarattıkları bu gevşek düzenleme sistemini bir daha gözden geçirmeleri gerekiyor. Önümüzdeki bir kaç yılda pek çok değişiklik göreceğimiz kesin.
Ancak, dünya bunu aşacak. Bu durumun, dünyanın en eski döngülerinden biri olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Son 10 – 14 yıllık süreçte hepimiz büyük bir parti yaşadık, ama şimdi hesap geldi ve bizim bu duruma uyum göstermemiz gerekiyor. Bu durum, bizleri başka her şeyi göz ardı ederek sadece büyümeye kilitlendiğimiz gerçeği ile yüzleşmeye zorlar mı? Bu durum, yeni bir tüketici davranış biçiminin ortaya çıkmasına neden olur mu? Bu konuda tam emin değilim. Ancak, deneyimlerime bakarak diyebilirim ki, bir büyüme süreci daha göreceğiz.
Türkiye konusunda uzman değilim, ancak sizlerin bir ulus olarak çok büyük krizler yaşadığınızı ve her seferinde bu krizlerden daha da güçlenmiş olarak çıktığınızı biliyorum. Bir kaç yıl önce, o büyük kriz döneminde Türkiye’ye gelmiştim. Ülkenizin o günden bugüne kaydettiği inanılmaz bir aşama var. Kendinizle gurur duyduğunuzu, ülkenizi ziyaret eden herkes görebiliyor. Ben de burada gördüğüm, tanıştığım genç profesyonellere ve liderlere büyük bir güven duyuyorum. İstanbul müthiş bir enerjiye, canlılığa sahip ve bunun yansımalarını tanıştığım herkeste görüyorum. Burada çok güçlü bir dinamizm ve girişimcilik ruhu var. Bu karakterin, güçlü ulusal kimliğiniz ile birleşip, size daha da ilerilere taşıyacağına eminim.
BELGİN ERTAM
“Microsoft teknolojileri yüksek performans ve iş verimliliği sağlıyor”
Belgin Ertam, Microsoft’un sunduğu teknolojik çözümler sayesinde kurumlara hem tasarruf tedbirleri hem de çalışan verimliliği açılarından ciddi katkılarda bulunduğunu ve katma değer yarattıklarını belirtiyor ve ekliyor: “Microsoft olarak hizmet verdiğimiz kurumlar, bireyler ve toplumların olduğu gibi çalışanlarımızın da potansiyellerini gerçekleştirmelerine destek oluyoruz”. İşte uygulamaların ayrıntıları…
Global ekonominin geleceğine ilişkin siz neler öngörüyorsunuz?
2008’in son çeyreğiyle birlikte ekonomik kriz tüm sektörlerde hızla olumsuz etkilerini göstermeye başladı. 2009’da tüm saygın uluslararası ekonomi ve finans analistleri eksi büyüme öngörülerini açıkladılar. 2009’da makro ölçekte bir gerileme ve duraklama yaşayacağımız kesin. Ama bu duraklama sonsuza kadar devam etmeyecek. 2010 ve sonrası için olumlu bir trend beklentisi yüksek. Küresel ekonominin yeniden canlanma döneminde bugün bilişime yatırım yapanların rekabet avantajı yaratacağını düşünüyoruz.
Türkiye krizi nasıl yaşıyor? Ekonomik krizi aşmak için Microsoft olarak nasıl bir strateji öneriyorsunuz?
Şu anda yaşanan kriz tüm dünyayı sarsan bir kriz olmasına rağmen, gerek geçmiş yıllarda ülke olarak geliştirdiğimiz krize karşı esneklik ve dayanıklılığımız, gerekse yine geçmiş krizlerde alınan dersler neticesinde sağlanan regülasyonlar sayesinde, bugün krize karşı göreceli daha güçlü durduğumuzu düşünüyorum.
Orta vadede pazarın tekrar büyümeye başlayacağı, iş olanaklarının hepimiz için daha tatmin edici olacağı günler gelecek. Bu döneme kadar bütün şirketlerimizin hem ayakta kalması hem de rekabete hazır olması bilişim teknolojilerine bugünden yapacağımız yatırımlara bağlı.
Microsoft olarak sunduğumuz teknolojik çözümler sayesinde kurumlara hem tasarruf tedbirleri hem de çalışan verimliliği açılarından ciddi katkılarda bulunuyor ve katma değer yaratıyoruz. Uzmanlarımızın yaptığı analizlere göre Microsoft teknolojilerinin kullanımı sonucunda yüzde 80’lere ulaşan enerji tasarrufu sağlayan ve bu sayede yüksek performans ve iş verimliliği elde eden şirketlerimiz mevcut.
Microsoft Birleşik İletişim Çözümleri, kurumların haberleşme maliyetlerini önemli oranda azaltıyor. Önerdiğimiz bazı uygulamalar bize bu yatırımlardan çok kısa zamanda yüzde 500 gibi dikkat çekici oranlarda geri dönüşler alınabildiğini gösteriyor.
Öte yandan müşteri memnuniyetinin her zamandan çok daha önem kazandığı şu günlerde Microsoft Dynamics ERP ve CRM çözümleri sayesinde kurumlar müşteri ve satış bilgilerine çok daha kolay erişebiliyor, satış süreçleri yüzde 30’lara varan oranlarda kısalıyor.
Siz bu anlamda Microsoft’ta neler yapıyorsunuz?
Microsoft olarak hizmet verdiğimiz kurumlar, bireyler ve toplumların olduğu gibi çalışanlarımızın da potansiyellerini gerçekleştirmelerine destek oluyoruz. Temel İK yaklaşımımız, çalışanların rekabetçi iş ortamında çevresiyle birlikte değer yaratması ve iş kültürünün birer parçası olmaları üzerine kurulu. Uzun dönemli ve merkezinde çalışanlarımızın bulunduğu İK politikalarımız ile şirketimizin en değerli kaynağını oluşturan çalışanların sürekli gelişimlerini destekliyoruz.
Geçen yıl Ekim ayında taşındığımız yeni ofisimizin tasarımı ve kullandığımız yeni teknolojiler Microsoft Türkiye çalışanların işlerini en hızlı ve kolay şekilde nasıl yapabileceği ve bilişim çözümlerinin verimliliğe nasıl olanaklar sunabileceğine ilişkin sayısız başarı öyküsü içeriyor.
Bu ofisi 300’ü aşkın çalışanımızın rahat edebilmeleri, işlerini en kolay ve en hızlı şekilde halledebilmeleri ve birbirleriyle devamlı iletişim halinde olabilmelerine yönelik olarak tasarladık. Ofisimizde Genel Müdürümüz Çağlayan Arkan dahil olmak üzere hiçbir çalışanın odası bulunmuyor. Zamanının büyük bölümünü sahada geçiren çalışanların kendilerine ait masaları yok. Kendine ait masa ve bilgisayarı olmayan kişiler ortak masalardan boş olanlarda çalışabiliyorlar. Masa ve odaların olmayışından edilen yer tasarrufu ofis içerisinde farklı ihtiyaçlar için düşünülmüş büyüklü küçüklü çokça toplantı alanı ve toplantı odası olarak değerlendirildi. Açık ofise dayalı yeni çalışma modeli ekip çalışmasını destekleyen bir yapı sunuyor ve çalışanlar arasında iletişimi kuvvetlendiriyor. Sabit masalar olmadığı için ekip çalışanları sıkça bir araya gelerek toplantılar yapıyor. Bilişim teknolojilerinin yoğun olarak kullanıldığı ofiste çalışanlar arası iletişimi fazlalaştırmak, e-mail trafiğini azaltmak ve işleri daha hızlı tamamlamak için açık ofis düzeni büyük önem taşıyor.
Ofis dışında yoğun olarak bulunan arkadaşlarımızın masalarında telefonları bulunmuyor. Her çalışanın kendisine ait kulaklığı var, kulaklıklar sayesinde bilgisayarlar telefon olarak kullanılıyor. Tüm şirket çalışanlarını içeren bir liste bilgisayarların ekranında yer alıyor. Buradan ulaşılmak istenen kişinin ismine “telefon aç” tıklandığında aynı anda aranan kişinin ofis numarası, cep numarası ve mailine arandığına dair not ulaşıyor. Böylece aranan kişi nerede olursa olsun (ofis dışında, yurtdışında) erişim sağlanabiliyor.
Birleşik İletişim Çözümleri sayesinde 1.250 kişiye kadar internet üzerinden toplantı gerçekleştirmek mümkün. Toplantıların İnternet üzerinden gerçekleşmesi sayesinde seyahat, telefon ve diğer iletişim masraflarında ciddi oranda tasarruf sağlanıyor. Ayrıca Birleşik İletişim çözümleri ile müşteri, tedarikçi ve iş ortaklarımız ile de sürekli bağlantı sağlayabiliyoruz.
Kablosuz internet bağlantısı sayesinde herkes dizüstü bilgisayarıyla istediği yerde çalışıyor. Ofis içerisinde olma zorunluluğu bulunmuyor, gerekli bütün iş uygulamalarına uzaktan erişmek mümkün. Ofiste yer alan çokça toplantı odası, teras, kafeterya gibi alanların yanı sıra çalışanlar işlerini evlerinden veya dışarıdan da yürütebiliyor. Böylece çalışanlar trafikte kaybedilecek zamanı işlerine odaklanarak daha verimli kullanabiliyor.
Her katta bulunan plazma ekranlar sayesinde kurum içerisinde sürekli bilgi akışı sağlanıyor. Böylece çalışanlar kurumun bilgi akışından kendi ajandasını planlayabiliyor.
Bu teknolojinin Microsoft Türkiye’nin maliyet ve satışlar açısından verimliliğine ve çalışan memnuniyetine nasıl etkileri olduğuna ilişkin ölçümler yapıyoruz. Çalışanlarımızın olumlu anlamda büyük bir fark hissettiklerine ilişkin çok sayıda geri bildirim aldık.