İstanbul Bilgi Üniversitesi ve MSD İlaçları, ilaç sektöründe bir ilki gerçekleştiriyor... “İlaç Sektörüne Yönelik Ürün Yönetimi Sertifika Programı”
İlaç sektörünü düşünecek olursak başarılı tıp veya eczacılık mezunlarını bu sektöre çekmek veya bu sektörü ilk tercih olarak görmelerini sağlamak mümkün mü?
Selim Giray: Öncelikle ilaç sektörüne girenleri ikiye ayırmak gerekir. Tıp ve eczacılıktan gelenler ve diğer iş kollarından ilaç sektörünü seçenler gibi temel çalışan profilleri ile karşılaşıyoruz. Belli tanıtım kısıtlamalarından dolayı da sektör az tanınıyor. Bu nedenle sektörü biraz tanıtmak gerekiyor. Sektördeki mevcut kariyer imkanlarını, yurtdışına açılım fırsatlarını, Türkiye’de hangi yollarda ilerlenebilir ve ilaç sektörünün adayların kendi ilgi alanları ve yetkinliklerine ne kadar katkı sağlayacağını aktarmak gerekir. Bu gibi nedenlerden dolayı yetenek diye tabir ettiğimiz adayların sektöre gelmesinde yeterli randıman sağlanamıyor. Ayrıca yetenek yönetimi açısından baktığınızda da, sektörde kalifiye elemanı alımı sonrası dört dörtlük bir kariyer yönetimi henüz oturtulmuş değil. Belki de onun da bir sancısı yaşanıyor ama her sektör gibi ilaç sektörü de çok hızlı gelişen ve daha da uzmanlaşan bir alan. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda, bu ve benzeri programların da artmasıyla sektördeki bu açığın kapanacağını düşünüyorum.
Neden Tıp Fakültesi veya farmakoloji alanında eğitim veren bir üniversite ile değil de İstanbul Bilgi Üniversitesi ile böyle bir işbirliği yaptınız?
Selim Giray: İstanbul Bilgi Üniversitesi ile böyle bir işbirliği yapmamızın farklı sebepleri var. Bunlardan bir tanesi benim Bilgi Üniversitesi MBA mezunu olmam yani duygusal bir bağ... Hayranlık duyduğum bir okul; çünkü çok yenilikçi ve gelişime açık bir vizyona sahip. Bu tarz projelere önderlik etmekten heyecan duyan genç hocalara sahip genç bir okul. Bu tarz bir projede ikna edebileceğiniz okulların başında İstanbul Bilgi Üniversitesi geliyor. Çünkü farklı sektörlerde iş yapmaya çok açık bir okul ve dolayısıyla böyle bir projenin Bilgi Üniversitesi ile olmasından çok büyük mutluluk duyuyorum. Bilgi Üniversitesi’nin sunduğu imkanlar dahilinde de buraya gelen öğrencilerin diğer okullara nazaran çok büyük fırsatlar elde edebileceğini ve çok güzel tecrübeler yaşayabileceğini düşünüyorum.
Ecmel Ayral: İstanbul Bilgi Üniversitesi genç düşünen bir üniversite... Zaten onun için fark yaratıyor. Üniversite bünyesinde tıp fakültesi olmamasına rağmen tıp ile ilgili bir sertifikasyon programı gerçekleştirmemizin nedenlerine sayacak olursak; öncelikle yapılan iş bir teknik iş değil. Bunun aksine teknik bilgiye sahip olan insanların yöneticilik bilgi ve becerisiyle birlikte satış ve pazarlama bilgileri de elde etmelerini sağlıyoruz. Yani bu programla tamamlayıcı bir iş yapıyoruz. Bu tam da bizim işimiz, bu bir Tıp Fakültesi’nin işi değil, olmamalı da. Bu sosyal bilimlere, işletme ve pazarlama alanlarına ağırlık vermiş bir üniversitenin becerebileceği bir iştir. Onun için bizim bu konuda doğru partner ve hizmet sonucu olarak doğru aktör olduğumuzu düşünüyorum. Onun için salt tıp alanında değil yönetim ve pazarlamaya dair katma değer yaratabileceğimiz tüm sektörlere çözüm sunmaya devam edeceğiz. Bu programın bunun iyi bir örneği olduğunu da düşünüyorum.
İlaç sektörü başlangıç için çok önemli bir sektör. Birincisi bu sektörde nitelikli istihdam ihtiyacı var ve bu ihtiyaç artarak var olmaya devam edecek. Türkiye’deki demografik yapıya baktığınız zaman genç sayısının fazla olmasından dolayı yetenek yönetimine ihtiyaç yokmuş gibi gözüküyor. Bu kadar fazla genç varken bunların arasından seçim yapıp da neyi yöneteceğiz diye düşünebilirsiniz. Ama gerçek öyle değil. Tam tersine nitelikli insana ihtiyaç var ve nitelikli insan çok az. Biz onu üretmeye gayret ediyoruz. Mevcut insan kaynağında bu yeteneklerin doğru yerde gelişmelerine ve varlık göstermelerine gayret gösteriyoruz. Bizim üniversite olarak da hedeflerimizden bir tanesi budur. İlaç sektörünün özellikle yeteneğe ve yeteneğin gelişimine ihtiyacı var. Bu programda hem o yeteneği bularak geliştirmelerine imkan sağlıyoruz hem de ilaç firmalarının tek tek yaptıkları eğitimlerin ortak bir potada verilmesini sağlıyoruz. Bu eğitimin altyapısının ortak olması hem onlara belli bir yere kadar gelişmiş ve değerlendirilmiş adayları bulma imkanı sunacak hem de şirketlerin aldıkları elemanların çok daha verimli bir gelişim sürecinden geçmelerini sağlayacak. Hedefimiz, sadece kendilerine özgü kısmı onlara vererek kullanılabilir hale getirebilmek.
Türkiye’deki gençler meslek seçimlerinde kendi yeteneklerinin doğrultusunda bir seçim yapmak yerine mevcut sistemin kendilerine öngördüğü seçeneklerden birini seçiyor. Bunu nasıl yorumlamak gerekiyor?
Ecmel Ayral: Bu sorunun cevabını vermek için ilkokul öncesine gitmemiz lazım. Çocuklara daha ilkokuldan itibaren anlatmaya çalıştığımız bir şey. Biz çocukları baştan bir sınav cenderesinin içine sokuyoruz, hayatta beş tane seçenek içinden doğruyu seçme oyununa sokuyoruz. Bir şey öğrenmelerine veya öğrenmeyi öğrenmelerine gayret etmiyoruz. Sadece bir tane mutlak doğru var ve o doğru sunduğumuz beş seçenekten bir tanesinin içerisinde saklı... “Bakalım bulabilecek misin?” Bulursa sınava giriyor, sınavın kendisi zaten bir amaç değil bir araç. Yeniden bir üst sınava hazırlanıyor ve burada da saçma sapan bir cenderenin içine düşüyor. Oradan üniversiteye girip çıkıyor. Şimdi bunu yaptığınız zaman o genci çoktan seçmeli bir seçeneğin içine yerleştirmek zorundasınız. Bu seçenek de onun hayatı boyunca doğru olarak belirleyeceği bir yolu tarif ediyor. Meslekler de böyledir; Türkiye’de meslek seçiminden ziyade mesleğin içine düşersiniz. Çünkü bu sistemde bir kişinin sınavda kaç doğru, kaç yanlış ve başkalarının ne kadar yaptığı o kişinin geleceğini ve mesleğini belirliyor. Kendi isteği ve arzusuyla eğilimli olduğu bir mesleği değil içine düştüğü bir mesleği tabir ediyoruz. Bunun devamında da ne öğrendiyse bu dar alanın içinde onu öğrenmeye devam ediyor ya da mezun olduktan sonra tamamen bambaşka bir iş yapmaya çalışıyor. Meslek diye tabir ettiğimiz şeyin içeriğini boşaltıyoruz. Kişilere meslek kazandıran ve tamamen tek disiplinli (mühendis, finans, psikolog) alanlar üzerinde, sadece o alanla ilgili bir şeyler öğrenirse mesleği öğrenir sanıyoruz ama halbuki öyle değil. Ne iş yaparsanız yapın, bir sürü çevresel faktörle ilişkili yani toplumu, insanı, kendinizi ve ilişkileri bilmeden herhangi bir mesleği icra edemezsiniz. Temelde eksik olan şey budur.
Şirket organizasyonlarındaki en önemli sorunlardan birisi de fonksiyonlar arasındaki iletişim ve bilgi paylaşım eksikliği... İlaç sektöründe böyle bir sorun var mı?
Selim Giray: Aslında ilaç sektörü küresel anlamda baktığınız zaman buradaki en şanslı sektörlerden bir tanesidir. Çünkü hem kalifiye eleman çekiminde hem de yatırım danışmanlığına harcadığı bütçe doğrultusunda bu kopuklukları entegre etmeye çalışan bir sektör. Dolayısıyla diğer sektörlere nazaran daha az kopukluklar var. Şu da bir gerçek ki, herkesin yapılan işin genel tabiatıyla ve işleyişle ilgili fikir sahibi olması lazım. Örneğin, satış ve pazarlama yapsanız bile şirketinizin tedarik zinciri operasyonları ve stratejilerinden haberdar olmanız gerekmekir. Finansal açıdan olaya bakış açınızın doğru temellere dayanıyor olması gerekmektedir. Keza, bu finansta çalışan kişi için de geçerli. Bunu rotasyon olarak uygulayan firmalar var veya departmanlararası iletişim kanallarını üst düzeyde tutmaya çalışan firmalar da var. Ama neticede, özellikle ilaç sektöründe çalışan birinin bu farklı iş kollarına ait bilgilere de daha vakıf olması gerekiyor.
Bu programı oluştururken nasıl bir çıkış noktasıyla yola çıktınız? Sizi bu programa oluşturmaya iten nedenler ne oldu?
Selim Giray: Aslında hem üniversiteden, hem de bu işe fikren aklı yatan arkadaşlarımızla birlikte düşündük. Bir ürün müdürünün yetkinlikleri ve o pozisyonun gerektirdiği teknik bilgi ve beceriler nelerdir? İlaç sektöründe çalışan birisinin ilerleyen yıllarda yönetici olarak da bu sektörde devam edeceğini düşündüğümüzde referans alabileceğimiz temel bir kaynak bulamadık.
Amerika’da konuyla ilgili yapılan araştırmaları inceledik. Biz bunu sıfırdan, ülkenin de gereksinimlerini de ortaya koyarak yaptık. Sonuçta, çıkış noktası tamamıyla bir beyin fırtınası dahilinde bir ürün müdürünün bilmesi gerekenlerdir. Katılımcıları, kapsamlı bir programın sonunda işlerine geri döndükleri zaman bilgi donanımı açısından dört dörtlük hale nasıl getirebiliriz sorusuna odaklandık. Dolayısıyla bu programa giren kişinin de nelere hakim olmasını gerektiğini de düşündük. Yani tüm başvuruları kabul etmek yerine sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak ve bu işi yapmaktan mutluluk duyacak adaylara yer vereceğiz. İlaç sektöründe çalışabilmek için belli kişisel özelliklere de sahip olmanız gerekiyor; öncelikle iyi bir iletişimci ve insanlarla temas etmeyi sevmeniz gerekiyor. Özgeçmiş üzerinde gözüken okullar veya bölümler aday seçiminde tek öncül olmayacak. Hem adayların hem de ilaç firmalarının memnuniyetini temel kriter olarak alarak mülakat bazında bir seçim gerçekleştireceğiz.
“İlaç Sektörüne Yönelik Ürün Yönetimi Sertifika” programına kimleri bekliyorsunuz? Kimler katılabilir?
Selim Giray: Birincisi sektör dışından olan ve iyi okullardan mezun arkadaşlarımızın bu sektörü tanımalarını istiyoruz. Dolayısıyla ilaç sektörü dışından bu dediğimiz özelliklere sahip kişileri bekliyoruz. Ayrıca ilaç sektöründe çalışan ve yetenek havuzunda olan geleceğin yönetici adaylarını bekliyoruz. “On the job training - işbaşı eğitim” sunan bu sertifikasyon programıyla beraber katılımcılara o bilgiyi daha disiplinli ve daha standart bir şekilde verebilmeyi hedefliyoruz. Bu nedenle, ilaç sektöründen gelenler arasında sahadaki satış mümessili de olabilir. Gelecekte bu kariyerini pazarlamada devam ettirecek veya MT (Management Trainee – Yönetici Adayı) programına dahil olan adaylar olabilir. Ya da ürün müdürlüğüne yeni başlamış olan arkadaşlarımız olabilir. Bu tarz bir havuzu bir eğitim programı dahilinde eğitmek ve daha sonra tekrar işe donanımlı bir şekilde teslim etmek istiyoruz.
Ecmel Ayral: Bu tarz programların hem içeriğini hazırlarken hem hangi sektörlere ve faktörlere yönelelim diye baktığımız zaman ihtiyacı şöyle belirledik. Kurumlar yeni yönetici adaylarından ve yöneticilerden ne bekliyor diye baktığımız zaman, teknik becerilere dair beklentilerinde çok büyük açıklıkları yok. Finans üzerinden bilgileri 100 üzerinden 60’ı buluyor. Asıl sorun yöneticilere veya yönetici adaylarına dair cevap verilmesi gereken şu sorulardan kaynaklanıyor:
• Kurumun stratejisiyle kendi stratejilerinin farklılıklarını biliyorlar mı?
• gün işe geldiklerinden yaptıkları işin şirket bilançosuna nasıl yansıyacağının farkındalar mı?
• Birisi bir adım attığında yandakinin nasıl etkileneceğinden acaba haberdar mı?
• En önemlisi büyük resmi görebiliyorlar mı?
Adayların mutlaka bu tip çapraz fonksiyonların ve kurum stratejisiyle kendi yapacağı iş arasında ilişkinin farkında olması lazım. Bu programda kendi işine dair tüm bilgiyi vermenizin yanı sıra üniversitenin katkısının çok önemli olacağını düşünüyorum. Bu tür stratejik bakış açısının hem kurumla hem de yan tarafla ilişkiyi sağlayabilmesi çok önemli. Bizler de bundan yola çıkarak yetenek havuzunda kurum içi yatay ve çapraz hareketlerin tamamına rehberlik edecek bir içerik oluşturduğumuzu düşünüyorum.
Başvurular bireysel mi olacak yoksa şirketler de aday gönderebilecek mi?
Selim Giray: İkisi de olacak. Şirketler de adaylar gönderebilir, dileyenler bireysel olarak kendileri de başvurabilir. O noktada herhangi bir kısıtlamamız yok. Dediğimiz gibi adayın bu programa uygunluğu bizim açımızdan öncelikli kriterdir.
Eğitim programı Nisan ortası gibi başlayacak ve farklı modüller var. Giriş eğitiminde global anlamda ilaç sektörünün nasıl bir sektör olduğunu, Türkiye’deki ilaç sektörünün nerede gittiğini ve sürekli büyüyerek cazip bir alan haline gelen bu sektörün koşullarını içeren bilgiler olacak. Daha sonra da hukuksal çerçevesi oldukça geniş ve diğer sektörlerden daha farklı kısıtlamalara sahip olduğundan dolayı hukuki eğitim kısmı olacak . İlaç sektöründe FMCG’deki veya diğer sektörlerdeki gibi pazarlama yapılmıyor. Çok daha katı kurallar çerçevesinde pazarlama yapılıyor. Bunun bir kısıtlama olmadığını tam tersi keyif veren bir yaratıcılık açılımı olduğunu anlatmak istiyoruz. Satışı da öğretmek istiyoruz, pazarlamadaki yeni kanalların kullanımını da. Bunun dışında ürün müdürü olmak için gereken teknik yetkinlik ve becerileri içeren bir kısım olacak. Liderlik, hitabet ve sunum derslerinin yanı sıra finansal bileşenlerin öğretildiği dersler de programda yer alacak. Bu program büyük resmi göstermeye çalışacak. Programın hedefi de, bu işin yelpazesini tüm kanalarını öğretebilmek. Programın sonunda, katılımcı arkadaşların öğretilenler çerçevesinde hazırladıkları bir vaka çalışması olacak. Bu vaka çalışmasının sunumunda adayların genel değerlendirmesi de yapılarak kendilerine de program bitiminde bir raporda hazırlanacak. Genel olarak, gelişim noktaları ve başarılı oldukları noktaları içeren bir performans değerlendirmesi sunulacak.
3 ay sürecek olan program hafta içi adayların mesailerine denk gelmeyecek şekilde (19.00 – 21.00 arası) haftada üç gün olacak. Haftada 6 saatlik bir süre halinde ilk iki ay tamamen eğitime yönelik olacak. Son ayda da vaka çalışması hazırlığı ve sunumu olacak.
Programın eğitmen kadrosu hakkında da bilgi almak isteriz...
Selim Giray: Bu programın içeriğini oluştururken çok sağlıklı ve güzel bir denge oluşturuldu. Hem Bilgi Üniversitesi’nin çok değerli akademisyenleri hem de ilaç sektöründe ilk on firmada görev alan üst düzey yöneticiler (hayatlarının mutlaka bir bölümünde pazarlama veya satış yapmış olan çok farklı fonksiyonlar da kurumsal iletişim de yapmış, finansta da görev almış üst düzey yöneticiler) programın bir parçası olarak eğitim verecekler. Buradaki en önemli fırsatlardan bir tanesi sadece o insanların eğitim vermesi değil aynı zamanda katılımcıların onlarla tanışması, onların hayat tecrübelerinden de faydalanarak network kurabilmeleridir.
Bu programın gelecekte de sürdürübilirliği konusunda bir düşünceniz var mı?
Selim Giray: Bizim hedefimiz, bu programı uzun soluklu yapmak ve ilerleyen yıllarda içeriği daha da kapsamlı hale getirmek ve devam ettirmek.
Böyle bir programı oluştururken neden “ürün müdürlüğü” alanını seçtiniz? Bu bir ihtiyaç mıydı?
Selim Giray: Ürün müdürlüğü ilaç sektöründe pergelin ucunun battığı noktadır. Ürün müdürlüğü şirketin ağır yükünü çeken önemli ve kritik bir roldür. Bir ilaç firmasında ürün müdürlüğü yapmadan da kolay kolay üst düzey yöneticilik yapmak mümkün değildir. Bu açıdan baktığınızda ürün müdürü, iyi yetiştirildiği takdirde, şirketi de geleceğe çok güzel ve kolaylıkla taşır. Hem satışa hem diğer branşlara etki eden bir pozisyon olduğu için ürün müdürlüğüyle başlamak doğru bir çıkış noktasıdır.
Dışarıdan bakınca, profesyoneller deneyimlerini akademik platformlarda paylaşma konusunda biraz çekingen gibi görünüyor. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Ecmel Ayral: Profesyonellerin deneyimlerini paylaşmaması hakkında genelleme yapmak biraz tehlikeli; çünkü paylaşımdan keyif alan ve bunu hevesle yapan profesyonelleri bir şekilde buluyoruz. Bilgi Üniversitesi MBA programına baktığınız zaman bunlardan birçok örnek bulabilirsiniz. Aksi takdirde sunduğunuz programın niteliği profesyonellik açısından çok eksik kalır. Bu tarz programları akademik ya da profesyonel diye ayırmak da pek mümkün değil. Pazarlama bir laboratuvarda incelenebilecek ve gözlem yapılabilecek bilim disiplini değil. Aksine sahiden yaparak ve yapılanlardan soyutlamalar yaparak fikir geliştirebileceğiniz bir alan... Yani, burada hem sahiden pazarlamanın içinde bulunmuş akademisyenler hem de soyutlama niteliği olan profesyonelleri içinde barındıran karma bir yapı kurulabilir. İki ayrı şeyden bahsetmiyoruz; ikisinin bir araya geldiği karışımdan bahsediyoruz. Bu karışımı Bilgi Üniversitesi olarak bunu başarıyoruz.
Selim Giray: Tecrübe aktarma konusunda, profesyonellere fırsat da yaratmak gerekiyor diye düşünüyorum. Ecmel Hoca’yı örnek vermek gerekirse.. Onun derslerinden niye keyif alırdım; çünkü işin sırf teorik kısmında değil, kendi hayatında da iş tecrübelerine sahip birisi. Profesyonel deneyimlerini akademik bilgileriyle çok güzel harmanlardı ve ben de o dersten ayrı bir keyif alırdım. Ders de böyle olmalı derdim. Çünkü dersi zaten kitaptan okuyabilirdim. Dolayısıyla bu programı düşünürken aklımızın kenarında bu vardı.
Son yıllarda büyük ölçekli şirketlerde kurumsal üniversiteler ve şirket akademileriyle karşılaşıyoruz. Birçok şirket de üniversitelerle yoğun işbirliklere içine giriyor. MSD olarak sizin bu konuya bakış açısını öğrenmek isteriz.
Selim Giray: Aslında gelecekte hedeflediğimiz noktalardan birisi... Geçen yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’nin hocalarıyla beraber şirket içerisinde MBA programı oluşturmuştuk. Önemli sayıda çalışanlarımız mesai saatlerindeki bu MBA programını tamamladı. Genel olarak baktığınızda, benim firmam ilaç sektöründe buna ön ayak olmuş firmalardandır. Yurtdışına da baktığınız zaman P&G, Johnson&Johnson ve ilaç sektöründen de belirli firmalar üniversitelerle iş birliği yapıyor. Beraber oryantasyon programları hazırlıyorlar ve çalışanları o üniversite kanalından geçirip kendi bünyelerine katıyorlar. Bu gelişen ve çok daha büyük potansiyele sahip bir iş alanı. Dolayısıyla, gelecekte bu sürecin endüstri bazında kesinlikle böyle bir noktaya gideceğini görebiliyorum.
Ecmel Ayral: Başarılı akademi örnekleri görüyoruz. Sigorta, telekom, finans sektörü başta olmak üzere her sektörün lider isimlerinin başarılı akademileri var. Büyük firmalar açısından baktığınız zaman akademi kurmak; onun içinde insan istihdam etmek ve hizmet vermek rasyonel bir katkı sağlayabilir. Ama sektörün bütününe baktığınız zaman her sektörün akademiye sahip olması çok rasyonel olmayabilir. Bu durumda üniversitelerin devreye girebilir. Üniversite hem küçük ölçekli hem büyük ölçekli şirketlere değer yaratabilir. Öncelikli olarak ölçek ekonomisi sağlayabilir. Üniversitelerin şirketlere sağlayacağı katma değeri bir piramit sıralamak gerekirse,
• Temel yönetim becerileri
• Bulundukları sektöre dair bilgiler
• Fonksiyona dair bilgiler
• Kuruma dair bilgiler
Üniversite ve kurum işbirliklerine baktığımız zaman önemli avantajları da görüyoruz. Üniversitelerde birden fazla kuruma aynı anda hizmet vererek hem eğitim kalitesini artırma hem çalışanların farklı perspektiflerden bakabilmesini sağlama imkanı bulunuyor. Kuvvetli kurumsal bilgiye sahip kurumlarda herkes belirli bir perspektiften bakmaya alışıyor ve kurumlarda çatlak ses çıkmıyor.
Özellikle içinde bulunduğumuz dönem gibi değişim dönemlerinde bu “çatlak ses” çok kıymetli bir faktör haline geliyor. Üniversitelerde yöneticisinden gördüğü ve zihninin formatlandığı açıdan başka bir açıyı kullanarak bakabilmek ve farklı kurumlardan gelmiş insanlarla birlikte olmak bunu sağlayabilir. Ayrıca üniversite evrensel bir çeşitliliği sunabilecek temel yerdir. Kurumun içinde sağlayamayacağınız çeşitliliği sağlayabilirsiniz. Onun için kurumsal akademilerin ve üniversitelerin önümüzdeki dönemde giderek daha fazla içiçe geçeceklerini düşünüyorum.
Yapılan tüm İK araştırmaları gösteriyor ki, çalışan memnuniyetinde ve bağlılığında ücret artık tek başına yetmiyor ve hatta ilk sırada bile değil.
Selim Giray: Kesinlikle katılıyorum.
Burada devreye çalışanların gerek kişisel gerek profesyonel boyutta gelişim istekleri giriyor. Eğitimi ve yetenek yönetimini İK süreçlerinde bu kadar değerli kılan nedir?
Selim Giray: Çalışanların genel olarak sırf sosyal haklarla yetinme devri bitti. Çalışanlar hem kişisel anlamda gelişmek hem de seslerinin daha fazla duyulmasını istiyorlar ve görev aldıkları organizasyonlara katkı yapmak istiyorlar. Bu açıdan da çalışan mutluluğu ve gelişiminde eğitim çok önemli bir araç haline geldi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi neredeyse tüm sektörlerle gerek akademik boyutta gerekse profesyonel boyutta ortak projeler geliştiriyor. Şunu sormak istiyorum, Bilgi Üniversitesi bunu neden yapıyor?
Ecmel Ayral: Başka türlüsü katma değer sağlamıyor. Siz bir üniversite olarak yönetim ve işletme alanındaki sektörlerle ve fonksiyonlarla işbirliği içinde olmadan kendi ortaya koyduğunuz bilgiyi tek taraflı aktarmaya soyunursanız ileriyi göremezsiniz. Sunduğunuz bilginin kıymeti giderek azalacaktır. 140 farklı ülkede çalışan kurumların olduğunu düşünürsek, bu kurumlarda üretilmiş bilgiyi ele geçirmeden ve bunları sunmaya çalışmadan kendi kendinize bir iş yapmış olursunuz. Bir süre sonra bu çürür, daha kötüsü dalında çürür. Biz bunu çürütmeden taze tutmaya çalışıyoruz yani bu bizim seçimimiz değil. Aksinin yapılamayacağını düşündüğümüz için bunu yapıyoruz. Yoksa, niye kendimizi rahat hissedelim? Öbür türlüsü mümkün değil.
Bilgi Üniversitesi’nin “Okul için değil yaşam için öğrenmeliyiz – non scholæ vitæ discimus” sloganı var. Bu ifade içi boş altı boş bir nokta değil; bunun içinde iki tane temel ayak var. Biri; hayata dair bir şeyler öğrenmek için burası bir platform. Sadece bir mutlak doğrunun olmadığını baştan inanarak yola çıkıyoruz. Bizim hiç kimseye öğretecek bir mutlak doğrumuz yok; herkes kendi doğrusunu yakalayacak. Öğrenci birşey öğrenmekten ziyade burada hayatı yaşıyor ve dış dünyayla ilişkiler kuruyor.
İkincisi profesyonelleşmeyle ilgili. Hangi disiplinde öğrenim görürse görsün bir öğrenci işin uygulamasıyla doğrudan temas içinde olmaldır. Aksi takdirde hayat için değil okul için öğrenmiş olur. Bir öğrencinin sınavda aldığı “doksan puan” acaba iş hayatında kaç puana tekabül ediyor? Bunu okuldan çıktıktan sonra görüyorsanız çok yazık... Bunu okulun içindeyken görmeniz lazım ve geliştirmeniz lazım. İstanbul Bilgi Üniversitesi bu iki temel inanışla yola çıktığından dolayı fark yaratıyor. Bu daha iyi ya da daha kötü demek bana yakışmaz ama fark yarattığımızı söyleyebiliriz. Araştırmalar da bunu gösteriyor.
Öğrencilerinizi profesyonel yaşama hazırlama konusunda herhangi bir kariyer yönetimi veya desteği veriyor musunuz?
Ecmel Ayral: Birçok yeni uygulamamız var. Bunlardan bir tanesi temel prensipler çerçevesinde buraya gelen hocalardan tutun stajlara kadar tüm süreci ve aktörleri gerçek kılmaya çalışıyoruz. İkincisi bu sene özellikle bu kadar zor senenin içinde öğrencilerimize bir değerlendirme ve gelişim desteği hizmeti veriyoruz. Öğrencilerin kendi mesleki eğilimlerini ortaya çıkartıyoruz(Türkiye’de maalesef üniversiteye girerken kendi eğilim, hayal ve arzularınızla seçim yapmıyorsunuz; 24 seçenekli bir altılı ganyan benzeri bir ortamın içine düşüyorsunuz).
Bölüm değiştirebilme, çift anadal yapabilme ve çok geniş ders yelpazesinden seçebilme gibi fırsatlar sunuyoruz. Bunu kariyer gelişim hizmeti altında vermesek de bu aslında kariyer gelişim çok temel bir noktası. Ayrıca bu sene yaptığımız değerlendirme, kurullarla yüzyüze getirme ve eşleştirme programlarıyla ilgili öğrencilerin hem stajda hem de bitirdikleri zaman rakiplerinin birkaç adım önde olmalarını ve daha kolay iş bulabilmelerini hedefliyoruz. İstanbul Bilgi Üniversitesi mezunu kolay iş bulur mu? Bilgi Üniversitesi mezunu en azından rakiplerine göre daha kolay iş bulur.
Türkiye’de yüksek öğretim denilince akla gelen en öncelikli sorunlardan birisi de, Meslek Yüksek Okulları... Bilgi Üniversitesi’nin de son yıllarda bu alana yoğunlaştığını görüyoruz.
Ecmel Ayral: İyi seçilmemiş bir üniversite hayatı dört yıl ertelemekten başka bir işe yaramıyor. Liseyi bitirip de işsiz olmak yerine beş sene daha okula gidiyorsunuz ve beş sene sonra işsiz kalıyorsunuz. Gerçek bir üniversite sizi zihinsel olarak geliştirebilmekle beraber sizi bir profesyonel haline getirebilmeli. Meslek yüksek okulları profesyonel hayata hızlı geçişi sağlayabilmeli. Şu ana kadar meslek yüksek okullarına baktığınız zaman üniversite sınavlarında belirli bir puanı tutturamamış insanların tercih ettiği bir alanmış gibi gözüküyor. İnsanların hayatına, harcanan emeğe ve kaynağa yazık. Biz bunun böyle olmamasına yönelik programlar ve içerik geliştirme peşinde olduk. Önce küçük başladık şimdi artık büyütebilme imkanımız var. Okulu bitirir bitirmez hatta okuldayken işe yarayan insan yetiştirmek önemli. Biz bunun peşindeyiz.
İyi bir satıcıdan iyi bir satış yöneticisi olur mu bilemiyoruz. Ama iyi bir satıcıyı satış yöneticisi yaparsanız bir satıcıyı kaybedersiniz. Şimdi aynı şekilde iyi bir doktordan iyi bir hastane yöneticisi çıkar mı bilemiyoruz. Ama eğer çıkarsa iyi bir doktoru kaybedersiniz. Bunun yerine gerçekten sektörün önceliklerine hakim yöneticilerin yetişmesi gerekir.
Son sözleri almak istersek...
Selim Giray: Ecmel Hocam, Bilgi Üniversitesi rahat durmuyor dedi, çok hoşuma gitti. Ben de yerimde rahat durmayı sevmiyorum. Hem kişisel gelişim anlamında hem de hayatlarında yeni bir açılım sağlamak anlamında yeni bir şeyler yapmak adına insanlara farklı olanaklar sunmak istiyoruz. Dolayısıyla bu sektörde çalışmak isteyenlerin, halihazırda çalışan ve gelecek yıllarda yöneticilik yapmayı arzulayan kişilerin bu programa katılmalarını tavsiye ediyorum. Umarım, başarılı bir program olur ve bu noktada da Bilgi Üniversitesi’ne teşekkür ederim.
Ecmel Ayral: Bizim özellikle sektörler, fonksiyonlar ve iş dünyasıyla ilgili programlara yaklaşımımızı daha önce de belirttim. Burada bize en büyük haz veren şeylerden birisi ise mezunlarımızdan birinin bu işe soyunması ve bu konuda geri dönüp okuluyla birlikte birşey yapıyor olması çok gurur verici. Hem sektördeki başarısı itibariyle hem de okuluyla ilgili bir iş yapmak istiyor olması bizim için de çok değerli. Bunun üzerine söz söylemeyeyim, son söz bu olsun.