Annem – Ben – Çocuğum…
Şu yeryüzü dediğimiz alem-i erbah’ta sizi sorgusuz, karşılıksız ve sınırsız bir sevgiyle dimdik durur… Hani, onu kaybettiğinizde sol tarafınızda tarifi imkansız, dinmeyen sonsuz bir sızı başlar ya… İşte o sizin ‘anne’nizdir!
Bir hücreden yaşamaya layık bir canlı meydana getiren… Onu ıstırapların en büyüğü ile doğuran; sevinçlerin en büyüğü ile kollarına alan… Ona ilk davranışı, ilk gülüşü, ilk bakışı, ilk heceyi öğreten… Onun yüzündeki en küçük acıyı kocaman yüreğinde ilk hisseden… Onu karşılıksız, menfaatsiz ve sınırsız seven…
Ona hayatta lazım olacak ilk dersleri veren… İlk ağlayışlarını göğsünde dindiren… Onun şu dünyadaki ilk dostu olan… Onunla taçlanan, onunla şereflenen bir annesiniz!
İşte biz de bu ayki dosya haberimizi bu büyük büyük şirketlerin yöneticileri, annelerinin biricik kızları ve çocuklarının dünya güzeli annelerine ayırdık. Onlara evlat olmayı, anne olmayı ve yönetici olmayı sorduk. Onlardan başarılı bir yönetici ve anne olmak arasında bir bağ kurmalarını; annelerini, çocuklarını ve onlarla olan ilişkilerini anlatmalarını istedik ve kocaman bir haber yaptık.
Bir hücreden yaşamaya layık bir canlı meydana getiren… Onu ıstırapların en büyüğü ile doğuran; sevinçlerin en büyüğü ile kollarına alan… Ona ilk davranışı, ilk gülüşü, ilk bakışı, ilk heceyi öğreten… Onun yüzündeki en küçük acıyı kocaman yüreğinde ilk hisseden… Onu karşılıksız, menfaatsiz ve sınırsız seven…
Ona hayatta lazım olacak ilk dersleri veren… İlk ağlayışlarını göğsünde dindiren… Onun şu dünyadaki ilk dostu olan… Onunla taçlanan, onunla şereflenen bir annesiniz!
İşte biz de bu ayki dosya haberimizi bu büyük büyük şirketlerin yöneticileri, annelerinin biricik kızları ve çocuklarının dünya güzeli annelerine ayırdık. Onlara evlat olmayı, anne olmayı ve yönetici olmayı sorduk. Onlardan başarılı bir yönetici ve anne olmak arasında bir bağ kurmalarını; annelerini, çocuklarını ve onlarla olan ilişkilerini anlatmalarını istedik ve kocaman bir haber yaptık.
Suna Hanım’ın kızı
Sim ve Tan’ın annesi
Vodafone Türkiye İK’dan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı
Rengin Onay
Annelik tarifini sadece annelerin bildiği ama tarifi mümkün olmayan, bilinen ve tadılan tüm sevgilerin üstünde bir duygu ve olgu derim.
Annemin birçok kulağıma küpe olan sözü vardır. İlk ve son en önemlilerini sizinle paylaşayım. Annem benim için kendimi anlamaya başladığım yaşlarda doğal olarak tek örnek aldığım kadın ve her zaman düşüncelerine güvendiğim kişi oldu. Cumhuriyet Savcısı olan babamın görevi nedeniyle taşrada geçen çocukluğumda edindiğim bir çok arkadaşımın annesi arasında tek üniversite mezunu idi ve avukatlık görevini icra ediyordu. Onunla hep çok gurur duydum. Bana ve ablama çok az karışırdı. Dolayısıyla karıştığı şeyler az olduğu için, gerçekten önemli durumlarda duruma müdahale ettiğini hissetmiştim. Bunları her zaman söz olarak söylemedi, ama hareketleriyle hissettirdi. Hayatıma yön veren birçok söz ve davranışı olmuştur. İlk hatırladığım önemli sözü sanıyorum 3 veya 4 yaşlarımda duymuştum. Yaz idi ve yemek sonrasında kavun yemiştik. Son dilimi annem almıştı, nedenini hatırlamıyorum ama bu beni çok kızdırmıştı. Ağlayarak yatak odasına gidip, dolapla yatak arasındaki boşluğa girip ağlamaya başlamıştım. Yanıma geldi, dizlerinin üstüne çömelerek yanıma oturdu. Bana hayatın paylaşarak daha güzel olduğunu söyleyerek, paylaşmamanın sadece kendimizi üzeceğini anlattı. Paylaştıkça paylaşılacak şeylerin de çoğalacağından bahsetti. Bunun ne kadar önemli olduğunu çok hissettim, anladım ve yaşadım. İkinci önemli sözü ise kızımın doğumundan sonra ona çok bağlandım ve bırakıp işe tekrar başlayacağımı anladım. Bu kararımı kendisine söylediğimde “hayat sadece çocuğundan ibaret değil, kendin için de yaşadığını unutma, çalışmamayı aklından bile geçirme ve işine geri dön” oldu. Anneme gerçekten minnettarım.
Annem beni ve ablamı sürekli kucaklayan, öpen bir anne değil idi. Yaptıklarımızı sürekli öğrenmeye çalışmazdı. Bize sürekli bir şeyler de almazdı. Biraz önce de değindiğim gibi sürekli yaptıklarımıza veya yapmadıklarımıza karışmazdı. Bunları yaşayarak öğrenmemize destek olurdu. Gerekli yerlerde müdahale ederdi ki hala öyledir. Ama her zaman arkamızda olduğunu biliyorduk. Gizli koruyucumuz idi. Şimdi bizler çocuklarımızla arkadaş olmaya çalışıyoruz. Bunun kötü bir şey olduğunu da sanmıyorum ama her şey daha mükemmel olsun diye uğraşırken, normalin dışına çıktığımızı görüyorum. Çocukları hayatın çok fazla merkezi yapıyoruz. Her şey onlara göre programlanıp, organize ediliyor ve hayat hep kendilerine bu şekilde sunulacak beklentisine giriyorlar ve hayal kırıklığına uğruyorlar.
Çocuklarıma baktığımda bazen tıpatıp aynı, bazen de apayrı dünyalarda olduğumuzu görüyorum.
Öncelikle İK yöneticisi olmamın beni daha iyi bir anne yapmadığını söylemeliyim. Ama anne olmak beni çok geliştirdi ve profesyonel hayatımı gerçekten olumlu anlamda çok etkiledi ve katkısı oldu. Bazen daha talepkar, beklentileri yüksek ve evdeki süreçleri sürekli kontrol edip baştan sona mükemmel bir şekilde işlemesini bekleyen bir anne olduğumu görüyorum. Dozu kaçırdığım zaman çocuklarım ve eşim hatırlatıyorlar☺ Çocuklarımın ilgi alanlarını erken yaşta keşfetmeleri, bu ilgilerinin üzerine gitmelerini ve geliştirmelerini destekliyorum. Bazen kendimi koçluk yaparken buluyorum. Çözümü söylemek üzereyken, onların nasıl çözmeyi planladıklarını sorup çeşitli sorularla yönlendiriyorum. Risk almalarını, yapamam dedikleri konularda teşvik ederek kendilerini zorlayıp, sonunda elde ettikleri sonuçla kendileri ile gurur duymalarını ve güvenlerinin arttığını görmek çok mutlu ediyor.
Bir anne ve yönetici olarak bu yeni kuşakla nasıl baş etmeyi düşündüğüme gelince; farklılıklarını kabul ederek, fırsatlar vererek, pozitif zorlayıcı olup ama yanlarında olduklarını hissettirerek, sorumluluk verip takipçi olarak, örnek model olup, gerektiği zaman devreye girerek ve onları kişilikleriyle oldukları gibi kabul ederek.
Annem ve çocuklarıma bir mektup yazsaydım; çok sevdiklerim diye başlar, onlara hayatımı anlamlı yaptıkları, beni geliştirdikleri ve sevgileriyle hep besledikleri için teşekkür ederdim.
Annemin birçok kulağıma küpe olan sözü vardır. İlk ve son en önemlilerini sizinle paylaşayım. Annem benim için kendimi anlamaya başladığım yaşlarda doğal olarak tek örnek aldığım kadın ve her zaman düşüncelerine güvendiğim kişi oldu. Cumhuriyet Savcısı olan babamın görevi nedeniyle taşrada geçen çocukluğumda edindiğim bir çok arkadaşımın annesi arasında tek üniversite mezunu idi ve avukatlık görevini icra ediyordu. Onunla hep çok gurur duydum. Bana ve ablama çok az karışırdı. Dolayısıyla karıştığı şeyler az olduğu için, gerçekten önemli durumlarda duruma müdahale ettiğini hissetmiştim. Bunları her zaman söz olarak söylemedi, ama hareketleriyle hissettirdi. Hayatıma yön veren birçok söz ve davranışı olmuştur. İlk hatırladığım önemli sözü sanıyorum 3 veya 4 yaşlarımda duymuştum. Yaz idi ve yemek sonrasında kavun yemiştik. Son dilimi annem almıştı, nedenini hatırlamıyorum ama bu beni çok kızdırmıştı. Ağlayarak yatak odasına gidip, dolapla yatak arasındaki boşluğa girip ağlamaya başlamıştım. Yanıma geldi, dizlerinin üstüne çömelerek yanıma oturdu. Bana hayatın paylaşarak daha güzel olduğunu söyleyerek, paylaşmamanın sadece kendimizi üzeceğini anlattı. Paylaştıkça paylaşılacak şeylerin de çoğalacağından bahsetti. Bunun ne kadar önemli olduğunu çok hissettim, anladım ve yaşadım. İkinci önemli sözü ise kızımın doğumundan sonra ona çok bağlandım ve bırakıp işe tekrar başlayacağımı anladım. Bu kararımı kendisine söylediğimde “hayat sadece çocuğundan ibaret değil, kendin için de yaşadığını unutma, çalışmamayı aklından bile geçirme ve işine geri dön” oldu. Anneme gerçekten minnettarım.
Annem beni ve ablamı sürekli kucaklayan, öpen bir anne değil idi. Yaptıklarımızı sürekli öğrenmeye çalışmazdı. Bize sürekli bir şeyler de almazdı. Biraz önce de değindiğim gibi sürekli yaptıklarımıza veya yapmadıklarımıza karışmazdı. Bunları yaşayarak öğrenmemize destek olurdu. Gerekli yerlerde müdahale ederdi ki hala öyledir. Ama her zaman arkamızda olduğunu biliyorduk. Gizli koruyucumuz idi. Şimdi bizler çocuklarımızla arkadaş olmaya çalışıyoruz. Bunun kötü bir şey olduğunu da sanmıyorum ama her şey daha mükemmel olsun diye uğraşırken, normalin dışına çıktığımızı görüyorum. Çocukları hayatın çok fazla merkezi yapıyoruz. Her şey onlara göre programlanıp, organize ediliyor ve hayat hep kendilerine bu şekilde sunulacak beklentisine giriyorlar ve hayal kırıklığına uğruyorlar.
Çocuklarıma baktığımda bazen tıpatıp aynı, bazen de apayrı dünyalarda olduğumuzu görüyorum.
Öncelikle İK yöneticisi olmamın beni daha iyi bir anne yapmadığını söylemeliyim. Ama anne olmak beni çok geliştirdi ve profesyonel hayatımı gerçekten olumlu anlamda çok etkiledi ve katkısı oldu. Bazen daha talepkar, beklentileri yüksek ve evdeki süreçleri sürekli kontrol edip baştan sona mükemmel bir şekilde işlemesini bekleyen bir anne olduğumu görüyorum. Dozu kaçırdığım zaman çocuklarım ve eşim hatırlatıyorlar☺ Çocuklarımın ilgi alanlarını erken yaşta keşfetmeleri, bu ilgilerinin üzerine gitmelerini ve geliştirmelerini destekliyorum. Bazen kendimi koçluk yaparken buluyorum. Çözümü söylemek üzereyken, onların nasıl çözmeyi planladıklarını sorup çeşitli sorularla yönlendiriyorum. Risk almalarını, yapamam dedikleri konularda teşvik ederek kendilerini zorlayıp, sonunda elde ettikleri sonuçla kendileri ile gurur duymalarını ve güvenlerinin arttığını görmek çok mutlu ediyor.
Bir anne ve yönetici olarak bu yeni kuşakla nasıl baş etmeyi düşündüğüme gelince; farklılıklarını kabul ederek, fırsatlar vererek, pozitif zorlayıcı olup ama yanlarında olduklarını hissettirerek, sorumluluk verip takipçi olarak, örnek model olup, gerektiği zaman devreye girerek ve onları kişilikleriyle oldukları gibi kabul ederek.
Annem ve çocuklarıma bir mektup yazsaydım; çok sevdiklerim diye başlar, onlara hayatımı anlamlı yaptıkları, beni geliştirdikleri ve sevgileriyle hep besledikleri için teşekkür ederdim.
Aynur Hanım’ın kızı
Arda Ege’nin annesi
Schneider Electric İK ve İç İletişim Direktörü
Aylin Satun Olsun
Arda Ege’nin annesi
Schneider Electric İK ve İç İletişim Direktörü
Aylin Satun Olsun
Anne karşılıksız sevginin kaynağı, çocuk ise umut ve masumiyet sözlerini bende çağrıştırıyor.
Çocukluğumdan itibaren annemin salık verdiği en önemli konu “kendi ayaklarımın üzerinde durabilmem “ idi. Sanırım bu felsefenin benim hayatımda önemli bir yeri var.
Eskiye oranla şu anda annelerin çocuklarıyla gün içinde fiziksel olarak birarada geçirdikleri zaman daha sınırlı. Diğer yandan anneler şimdi bu zamanı etkin kullanmak, çocuklarıyla birlikte olmak ve sevgilerini göstermek konusunda daha çok çaba içinde..Anne-çocuk ilişkisinde artık saygıya bağlı mesafe kalktı ve zaman zaman bu disiplin sorununa da yol açabiliyor ama yine de en güzeli şu anda anne-çocuğun daha küçük yaşlardan itibaren kurabildiği olgun arkadaşlık ilişkisi. Bu duygu ve ilişki bağı hem anne hem de çocuğun gelişiminde çok önemli.
Oğluma baktığımda tavır ve haraketlerinin bana ve eşime çok benzediğini düşündüğüm anlar açıkçası az değil. Bu bana büyük bir keyif veriyor. Aynaya bakma benzetmesi gerçekten doğru bir tanımlama, söylediği bir söz ya da bir tavır size bu hissi verebiliyor. Diğer yandan çocukla yaşadığınız her an size bir süpriz ve şaşkınlıkta yaratabiliyor. Millenium çocukları gerek sosyal çevrenin zenginliği gerekse teknolojik imkanlar ile erken tanışmaları sebebi ile bizlerin belki ilk-orta okul dönemlerinde farkında olduğumuz konuları daha 5-6 yaşlarında iken şaşkınlık verici bir şekilde yorumlayabiliyorlar. İtiraf edeyim ki oğlum benim kişisel gelişim yolculuğumda çok önemli bir öğretmen oldu. Hayata onun penceresinden bakmak heyecan verici. Ona hayran olmamak ve yorumlarına şaşırmamak mümkün değil.
Anne olarak da bir İK yöneticisi olarak da en önemlisi güvenli ilişki kurmak. Anne olarak çocuğunuzu anlamak için empati kurmanız, dinlemeniz ve sabırlı olmanız gerekiyor. İş hayatında İnsan Kaynakları’nda çalışıyorsanız orada da durum çok farklı değil. Çalışanların İK’dan beklentileri çok yüksek. İK’nın onları anlamasını, dinlemesini, sorunlarına çözüm bulmasını istiyorlar. İK Yöneticisi olarak da anne olarak da isteklere ve taleplere karşılık vermeniz ve bir denge kurabilmeniz içinde oldukça yaratıcı olmanız gerekiyor. Anne olmayı bu bağlamda bir şans olarak görüyorum, çünkü bir kadın yöneticiye gerçekten çok sağlam kişisel gelişim desteği sağlıyor annelik....
Yeni kuşakla baş etmek yerine yeni kuşak gibi hissetmeye çalışıyorum. Hem oğlumla hem de iş ortamımda bir yönetici olarak çalışanlarla iyi bir ilişki yönetimini kurmaya çabalıyorum. Bu sebeple farklılıkları anlamaya çalışmak ve uyum sağlamak ve bence en önemlisi denemek gerekiyor.
Çocukluğumdan itibaren annemin salık verdiği en önemli konu “kendi ayaklarımın üzerinde durabilmem “ idi. Sanırım bu felsefenin benim hayatımda önemli bir yeri var.
Eskiye oranla şu anda annelerin çocuklarıyla gün içinde fiziksel olarak birarada geçirdikleri zaman daha sınırlı. Diğer yandan anneler şimdi bu zamanı etkin kullanmak, çocuklarıyla birlikte olmak ve sevgilerini göstermek konusunda daha çok çaba içinde..Anne-çocuk ilişkisinde artık saygıya bağlı mesafe kalktı ve zaman zaman bu disiplin sorununa da yol açabiliyor ama yine de en güzeli şu anda anne-çocuğun daha küçük yaşlardan itibaren kurabildiği olgun arkadaşlık ilişkisi. Bu duygu ve ilişki bağı hem anne hem de çocuğun gelişiminde çok önemli.
Oğluma baktığımda tavır ve haraketlerinin bana ve eşime çok benzediğini düşündüğüm anlar açıkçası az değil. Bu bana büyük bir keyif veriyor. Aynaya bakma benzetmesi gerçekten doğru bir tanımlama, söylediği bir söz ya da bir tavır size bu hissi verebiliyor. Diğer yandan çocukla yaşadığınız her an size bir süpriz ve şaşkınlıkta yaratabiliyor. Millenium çocukları gerek sosyal çevrenin zenginliği gerekse teknolojik imkanlar ile erken tanışmaları sebebi ile bizlerin belki ilk-orta okul dönemlerinde farkında olduğumuz konuları daha 5-6 yaşlarında iken şaşkınlık verici bir şekilde yorumlayabiliyorlar. İtiraf edeyim ki oğlum benim kişisel gelişim yolculuğumda çok önemli bir öğretmen oldu. Hayata onun penceresinden bakmak heyecan verici. Ona hayran olmamak ve yorumlarına şaşırmamak mümkün değil.
Anne olarak da bir İK yöneticisi olarak da en önemlisi güvenli ilişki kurmak. Anne olarak çocuğunuzu anlamak için empati kurmanız, dinlemeniz ve sabırlı olmanız gerekiyor. İş hayatında İnsan Kaynakları’nda çalışıyorsanız orada da durum çok farklı değil. Çalışanların İK’dan beklentileri çok yüksek. İK’nın onları anlamasını, dinlemesini, sorunlarına çözüm bulmasını istiyorlar. İK Yöneticisi olarak da anne olarak da isteklere ve taleplere karşılık vermeniz ve bir denge kurabilmeniz içinde oldukça yaratıcı olmanız gerekiyor. Anne olmayı bu bağlamda bir şans olarak görüyorum, çünkü bir kadın yöneticiye gerçekten çok sağlam kişisel gelişim desteği sağlıyor annelik....
Yeni kuşakla baş etmek yerine yeni kuşak gibi hissetmeye çalışıyorum. Hem oğlumla hem de iş ortamımda bir yönetici olarak çalışanlarla iyi bir ilişki yönetimini kurmaya çabalıyorum. Bu sebeple farklılıkları anlamaya çalışmak ve uyum sağlamak ve bence en önemlisi denemek gerekiyor.
Meliha Hanım’ın kızı
Kaan’ın annesi
Masters Training International Genel Müdürü
Kezban Eren Özbek
Anne olmanın tarif edilemeyecek bir duygu olduğu biliniyor. Anne ve çocuk kelimesine net tek bir karşılık bulmak o kadar zor ki… Annem hayatımın en önemli varlığı, dilerim oğlumda beni bu kadar sever. Kendi adıma tüm duyguları barındıran sahip olunabilecek en değerli kelimelerin hepsi… Bazı anlar resim çerçevelerine sığmaz, annelik de benim için kelimelere sığmayan çok özel bir rol.
Annem, “Herkesi dinle, hayatlarını anlamaya çalış ama kendi hayatını kendin planla…” derdi. Ben buna çok inanıyorum ailem beni bu destekle büyüttü ve çaba harcamadan bir şeyin elde edilemeyeceğini bana hep anlattı. Benim için en önemli mirasın bana çocukluğumda da tanıdıkları söz hakkı ve sevgiyle aktardıkları bireysel değerler olduğuna inanıyorum.
Zamanla değişen koşullar ve imkanlar elbette fark yaratıyor ama her annenin çocuğu için en doğrusuna mevcut koşullarda sahip olma çabasına da çok inanıyorum. Her anne çocuğuyla ilgili kendi doğru kararına sahip oluyor ve buna göre de bir ilişki yaratıyor… O nedenle çok büyük farklar yok bence… Elbette şu an ben annemin şartlarına göre alabileceğim destekler, edinebileceğim bilgiler anlamında daha avantajlıyım ama annem ve arkadaşları hala ben kitap okudukça bu kitapları yazanların çocukları bile yoktur diyerek…1 çocukla başımıza öğretmen kesildin diyerek adımı “felsefe Kezban “ takıp hatta oğluma da öğretmişti☺ Özetle, annelerin ve çocukların daha bilinçli ve müzakereci olması dışında büyük farklar görmüyorum.
Çocuğumuza baktığımızda kimi zaman bir aynaya baktığımızı hissediyoruz kimi zaman da apayrı bir dünyanın karşısında şaşkınlık ve hayranlık içinde onu izliyoruz. Aslında anne ve baba olarak kendimizden elbette çok şey görüyoruz ama karakteristik özelliklerinden dolayı çocuğumuzun çok şaşırtıcı ve özel yanlarına da şahit olup, hayranlık ve mutluluk duyuyoruz.
Ben anne rolümün bir bağdan ziyade tabiat içinde bir rol olduğuna inanıyorum. Çalışan bir anne olarak da oğluma aktarmak istediğim tek şey insanın üretken olduğunca motive ve mutlu olabileceğidir.
Bir anne ve yönetici olarak bu yeni kuşakla baş etme konusunda; çok bilimsel ya da özel tasarlanmış sözler söylemem çok zor. Benimle nasıl baş ettilerse öyle… Zorluğundan sıkıntı duymadan…
Anneme ve oğluma hayatımda var olmalarından duyduğum mutluluğu, gururu ve sevinci paylaştığımı söylemek isterim. Her ikisinin de benim için çok öncelikli ve değerli olduğunu, onları çok sevdiğimi paylaşırdım ve onlarla birlikte nefes aldığım her günün benim için ne kadar özel olduğunu …Aslında başta da paylaştığım gibi anneme duyduğum sevgiyi oğlumun da bana karşı hissetmesini isterdim.
Fatma Hanım’ın kızı
Işık Pınar’ın ve Deniz Bahar’ın annesi
Microsoft Türkiye Müşteri ve İş Ortağı İlişkileri Genel Müdür Yardımcısı
Işık Aydın Deliorman
Anne ve çocuk kelimesi biraraya geldiğinde bir bütün oluşuyor. Birbirini tamamlayan, dengeleyen; birbiriyle mücadele eden, sorgulayan, eleştiren ve toplamda her ikisinin de sürekli büyüdüğü bir paylaşım. İnsan en büyük üzüntüleri de, en büyük hazları da çocuklarıyla ilgili konulardan yaşıyor.
Annem, “Birgün, anne olduğunda anlayacaksın!” derdi. Sanırım, hemen hepimiz bir şekilde annemizden bu sözü duymuşuzdur. Hatta hepimiz de anne olunca bir şekilde çocuklarımıza aynı sözleri söylemeye başlıyoruz. Gerçekten de, anne olunca annenin kıymeti anlaşılıyor.
Annemle olan ilişkim ve bugün çocuklarımla olan ilişkime bakınca özünde sanki birçok şey aynı gibi: nesiller arasında farklılıklar, iletişimde yaşanan zorluklar; ebeveynin çocuğu için en doğru ve iyiyi yapma dürtüsü, çocukların kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi; ebeveynin çocuklarının geleceğini garantiye alma dürtüsü, çocukların şu anı dolu dolu yaşama arzusu gibi. Temelde değişen yeni neslin yaşamları çok dolu, çok erken olgunlaşmalarını bekleyen bir dünyadalar, hayata hazırlık için omuzlarında çok yük var ve gelecekte rekabet ve iş imkanı çok zorlu. Bu da anne-babayı bir miktar daha baskı altında bırakıyor. Çocukların dünyası artık sadece fiziksel değil, önemli bir kısmı sanal dünyada geçmekte, anne-babanın sorun ya da tehdit olarak algıladığı bu durum, aslında bir yeni yaşam biçimi ve çocuklar son derece mutlular. Öte yandan bizler yetişirken yapılabilirikler ve olanaklar çok daha kısıtlı idi, bizden önceki nesillere nazaran daha iyi olmakla birlikte; şimdiki nesil modern yaşamın sunduğu birçok imkana erişebilmekte ve kullanabilmekte. Dolayısı ile normalleri ve beklentileri bizlerden oldukça farklı. Bizlerin fedakarlık ya da sıkıntı yaşayarak birşeyleri elde etmemiz onlar açısından pek anlaşılır ve gerekli değil.
Çocuklarıma bakınca bazen bir aynaya baktığımı bazen de apayrı bir dünyaya baktığımı hissediyorum.
Her iki duyguyu da sık sık yaşıyorum. Bazen “Aynı ben, işte ben de böyle davranıyor ya da yapıyorum” diyorum. Ve duruma göre, ya hayret ve hayranlıkla izleyebiliyorum ya da endişeye kapılabiliyorum. Bazen “aslında bu bastırılmış benim, benzer şartlarda yetişsem belki ben de bu kadar rahat ya da özgüvenli davranabilirdim” diyorum. Bazen ise “Aman Allahım, ne derin dünyaları var, ne kadar olgunlar; benden ne kadar ilerideler” diyorum ve “ben bu derinlikleri keşfedecek kadar birlikte zaman geçiremiyorum” diyorum.
Son 2.5 yıldır İK Yöneticisi olarak görev yapmıyorum. Ancak rolüm Müşteri ve İş Ortakları İlişkileri üzerine. Günün sonunda ana konu, annelikte de profesyonel yaşamda da “ilişki yönetimi”. Bence insanlık var oldukça da bu böyle sürecek. Yeni nesil talepkar, hakkını iyi arayan, istediğini daha erken yaştan daha iyi bilen, kendine güvenli, özgürlüğüne düşkün, rahatından feragat etmek istemeyen, teknolojiyi ve sanal dünya yaşamını çok iyi kullanan, kısaca farklı ve zorlu bir nesil. Müthiş başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim, ancak ben formülün “anlamaya çalışmak, gözlemlemek, dinlemek” ve kendi çocuğunu tanımak olduğunu düşünüyorum. Her bir çocuk kendine özgü bir kişilik ve derin dünya. Ne denli anlama çabası ve anlayışım gelişirse o denli iletişim bariyerlerini aşabiliyorum. Ancak günlük mücadele ve zaman baskısı altında sanırım bunu başarabildiğim zaman dilimleri kısıtlı. Öte yandan sağlam bir yürek, sabır ve metanet sahibi olmak gerek diye düşünüyorum.
Anneme ve kızlarıma şunları söylemek isterim: İyi ki varsınız ve iyi ki sizsiniz! Bir kişiliğim ve yaşantım varsa bunun en önemli renklerini ve unsurlarını sizler sağladınız. Teşekkür ediyorum!
Ayşe Hanım’ın kızı
Nisa’nın annesi
Garanti Ödeme Sistemleri İK Yöneticisi
Zeliha Yıldırım
Anne çiçek, çocuk da meyve bana göre. Annelik hayatın olgunlaşma dönemi. Hayata başka açıdan bakma zamanı. Bir insan yetiştirdiğimi düşündüğüm zaman keyfim ve enerjim artıyor.
Annem, “Hayatta ‘olan’ ve ‘ölen’ dışında herşeyin bir çözümü vardır” der. Bu cümle benim hayat felsefem. Geriye dönüp baktığımda hedeflerime ulaşmadaki engelleri aşmak adına çok zihin açıcı, sihirli bir formül olduğunu görüyorum.
Annemle olan ilişkimi ve bugün çocuğumla olan ilişkimi karşılaştırdığımda anne-çocuk ilişkisinde çok büyük değişiklik olduğunu görebiliyorum. Dünyadaki “iyi” ve kötü lerin çocuk adına ayrıştırılıp onun önüne konduğu, onun yerine karar verildiği, seçme şansının olmadığı yıllardan; daha doğduğu anda 50 cm boyuyla bu dünyada ben de varım diyen, bize bunu öğreten☺ bizim de tam bir birey olarak gördüğümüz ve yetiştirdiğimiz bir döneme girdiğimizi düşünüyorum. Çocuğa bakış açımız degişti, bence en güzeli bu. Daha zor ama daha güzel.
Çocuğuma baktığımda aynaya baktığımı hissettiğim de oluyor, apayrı bir dünyanın karşısında şaşkınlık ve hayranlık içinde izlediğim de oluyor. Kendime ve eşime benzettiğim durumlar yaşamakla beraber, çoğu zaman mevcut durumu sorgulayıp kendine has çözüm bulan apayrı bir kişilik görüyorum. Bizim dönemimizdeki gibi bilgi yalnızca anne, baba, dış çevre vb gelmediği; bilgisayar, televizyon, okul vb birçok araçlardan beslendiği için öğretmek istediğimiz/istemediğimiz birçok bilgiyi öğreniyor, anlamaya çalışıyor ve bizim öğrettiklerimizle kıyaslıyor.
Açıkçası, yaşadığımız anları ve olayları başka türlü yorumlamasına bayılıyorum ve bazen onun görüşünü benimsediğim zamanlar oluyor. Taptaze bir beyin, çok temiz duygularla net olarak yorumluyor.İnsan Kaynakları’nda 12 yıldır çalışan bir yönetici olarak onun bu yönünden besleniyorum.
Bana göre başarılı bir İK yöneticisi ve anne olmak çok çok bağlantılı. Her ikisinde de stratejik bakış açısı, empati, sabır, iyi insan ilişkisi ön planda. İyi bir İK yöneticisi öncelikle olayları ve kişileri iyi analiz ederse doğru sonuçlara ulaşabilir. İyi bir anne de çocuğunu ne kadar iyi tanırsa, onun apayrı bir varlık olarak kabul ederse onun hayatında “onun koluna girebilme” başarısını yakalayabilir. Aksi halde zıtlıklar, ilişkide kopmalar kaçınılmaz.
Yeni kuşağın kişilik özelliklerini tek tek öğrenip, zihin yapısını anlamaya çalışıyorum. Onların baktığı pencereden bakmaya çalışıyorum. Böyle olunca olaylar karşısında nasıl hareket edebileceğim hakkında yeni yeni çözümler üretebiliyorum.
Annemle kızıma, ‘Hayatımdaki ışıklarım, mutluluk kaynaklarım, sizlerle doya doya yaşadığım için çok mutluyum, iyi ki varsınız’ demek isterdim.