“Anlatarak Öğretmek” ve Öğrenmek


Yaklaşık kırk yıldır eğitimle uğraşan bir kişi olarak diyebilirim ki, en verimsiz ve en az etkili olan yöntem, ‘anlatmak’ suretiyle öğrenmeyi sağlamaktır! Bu yöntem binlerce yıldır uygulanmaktadır, ama pek çok insan ‘eğitim’ konusunda derinlemesine bilgi sahibi olmadığından en geçerli yöntemin anlatarak öğretmek olduğunu sanır. Bu kanaat o kadar yaygındır ki, eğitim kurumlarının neredeyse %99’u bu yöntemi uygular.

En ileri düzeyde eğitim yapıldığı düşünülen üniversitelerde bile yaygın görüş bu doğrultudadır. (Bunun ancak istisnaları var, aşağıda o konuya değineceğim.) Tipik uygulama, ‘hoca’nın konuları öğrencilerine konuyu anlatması, daha sonra da anlatılanları sınamasıdır. Aslında, bir çeşit ezbercilikten öte bir şey değil.

Kurumlarda ve işletmelerde de durum farklı değildir. Hangi konuda kişilerin eğitilme ihtiyacı varsa, o konuda eğitim yapan biri bulunur ve o kişi de kimler eğitilecekse konuyu onlara ‘anlatır’.

PASİF ÖĞRENME

Geleneksel öğrenimi, yani hocanın ders anlatarak eğitim yapmasını, ‘pasif öğrenme’ olarak niteliyoruz. Öğrenci, kendisine ne soruluyorsa onu öğrenmek durumundadır.

Etkileyen değil, etkilenen kişidir.

Pasif öğrenme, kişileri ‘hazıra konma’ya alıştırır. Farklılığı değil, standartlaşmayı öngörür.
Öğrenci kitlesinin aynı şeyleri bellemesini ve sadece o bilgilerden sorumlu olmasını sağlar.

AKTİF ÖĞRENME

Bir konuyu en iyi şekilde öğrenmenin yolu, yaparak öğrenmektir. Bir kişiye, bisiklete binmeyi öğretmek için saatlerce anlatabilirsiniz. Ama 5 dakikalık fiili uygulamanın yerini hiçbir anlatım alamaz. Bir Çin atasözü vardır:

- Duydum, unuttum;
- Gördüm, hatırlıyorum;
- Yaptım, biliyorum.

Ama ilginçtir, aktif ve pasif öğrenme konusunda yapılmış bunca araştırmaya, uzman görüşlerine ve binlerce deneyime rağmen, yine de genel geçerli yöntem pasif öğrenmedir. Daha üstün bir yöntem varken, insanların verimsiz yöntemlerde bu kadar ısrarlı olmalarının elbette bazı önemli nedenleri olsa gerek.

BAZI TESPİTLER

* Pasif öğrenmeyi sürdüren ve değişimi önleyen çok güçlü kurumlar ve kişiler vardır. Milli Eğitim neredeyse bütünü ile bu yönteme kilitlenmiştir. Yöneticiler ve öğretmenler başka bir yöntemi gündemlerine bile almak istemezler. Öğrencilere inisiyatif tanımak ve kendi kendilerine öğrenmelerini düşünmek bile onların vizyonları arasında değildir. Kaldı ki, ‘derin devlet’ de böyle bir gelişmeye sıcak bakmaz; hatta önler bile. Siyasiler ise -genelde bilgi sahibi olmadıklarından- bu konuya girmezler.

* Benzer bu durum yüksek öğrenim için de geçerlidir. Üniversitede öğretim üyesi olabilme şartları arasında ‘eğitim’ konusunu bilmek kesinlikle yer almaz. Bir üniversite hocası kendi özel ilgisi nedeniyle eğitim konusunu bilimsel olarak incelememişse, kendi gördüğü usullerle eğitim yapar. ‘Öğrenme’, ‘eğitim’, ‘psikoloji’, ‘eğitim teknolojisi’ gibi bilimsel alanlar vardır ama hocaların %99’u bunların hiçbiri konusunda ‘eğitimli’ değillerdir. Doktora, Doçentlik ya da Profesörlük aşamalarında sadece ‘bilimsel araştırma’ ve ‘yayın’ kriterlerine bakılır. (Yardımcı Doçentlikte Deneme Dersi adlı bir aşama vardır, ama onun da maksadı kişinin bir konuyu ‘anlatabilme’ becerisini sınamaktır).

Hocalık kariyerine böyle intisap edenler kendi yetenek ve deneyimleri ile –ve esasen ‘dene-yanıl’ yöntemiyle- iyi ya da kötü birer ‘anlatıcı’ olurlar.

* Üniversite hocalarının pasif öğrenmeye bağlı kalmalarının iki somut gerekçesi daha vardır:

1. Pek çok üniversite hocası “ek ders” vererek gelir sağlar. (Zaten sadece maaşla geçinmek pek güçtür). Bu da ancak anlatarak ders vermekle mümkündür.

2. Aktif öğrenmeyi uygulamak çok daha meşakkatlidir. Bu sıkıntıya girmek yerine, aynı ders notlarıyla yıllarca idare etmek mümkündür.

* Şirketlerde yapılan eğitimler de yukarıda sayılanlardan farklı değildir. ‘Anlatarak’ – ya da ‘sahne alarak’- eğitim yapan kişiler, ve zaten başka bir yöntemi öngörmeyen pek çok yönetici vardır.

DEVRİM HİÇ OLMAYACAK MI?

Aktif öğrenmeyi uygulayan eğitim kurumları dünyanın her yerinde var. Ama bunların sayıları pek sınırlı, kurum içindeki uygulamalar da çok yaygın değil.

Öte yandan teknolojide muazzam gelişmeler var. Yaparak öğrenmeye çok yakın gelen yöntemler geliştiriliyor, örneğin simülatörler. Bugün bilgisayarlarda kimyasal deneylerden, savaş gemilerinin kumandasına kadar her şeyin simülasyonu mümkün.

Pilot eğitimlerinin büyük bir kısmı zaten simülatörlerle yapılıyor. İnternet teknolojisi dev adımlarla ilerliyor, bireylere ve gruplara sanal ortamda aktif öğrenme olanakları sunuyor.
Bilgi kaynakları ise herkesin elinin altında.

Ama devrim bir türlü olmuyor...

Prof. Dr. İbrahim Kavrakoğlu
Kavrakoğlu Consulting

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)