Akademik dünya ile iş dünyası EDU’da buluşuyor
Öncelikle Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi EDU’dan söz eder misiniz?
Üniversitenin kurulma aşamasından itibaren; Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde planladığımız bir döngülü sistem vardı. Bir yandan iş dünyasından gerçek projeler üzerinde çalışılan MBA programlarını; yani derece programlarını yürütürken diğer yandan da daha kısa süreli eğitimlerle yönetici eğitimindeki boşlukları dolduracaktık. Bu süreçlerde yöneticilerle; dolayısıyla işletmelerle, sanayi ve iş adamları ile temaslarımız sırasında ortaya çıkan araştırma konuları da doktora programlarını besleyen sorunsallar olarak döngünün içinde yer alacaktı. Üniversite kurumu içinde sürekli gelişen bilgi de uygulama odaklı bir anlayışla MBA ve Yönetici Geliştirme Programları ile tekrar iş dünyasına aktarılacaktı. Çalışmalarımızı, felsefemizi, arama konferanslarımızı baştan beri bu döngüye göre kurgulamıştık. Fiziksel olarak 50 yataklı otelimiz ile birlikte belli bir altyapı da zaten hazırdı. Bunu; Temmuz ayında yaptığımız bir anlaşma ile tetikledik.
Dolayısıyla; bugün Yönetim Bilimleri Fakültesi’nin hemen üzerinde hizmet vererek Harvard Üniversitesi ya da INSEAD gibi büyük, önemli işletme fakültelerindeki yönetici eğitimi modelini uyguluyoruz. Bilginin kaynağına yakınız; öğretim üyeleri olarak tüm network’lerimizi bu programlar için seferber edebiliyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de yönetici eğitimi alanında büyük bir boşluk doldurduğumuza inanıyoruz.
EDU’yu, Executive MBA programlarından ayıran yönler neler?
Türkiye’deki bazı yönetici eğitimlerine baktığımızda çok ciddi ve bilgi birikimine dayalı olmadığını görüyoruz. Akademik içeriği çok kuvvetli olan, dünyada neler olup bittiğini izleyen, karşılaştırmalar ışığında kendini geliştiren, araştıran bir oluşum çok az. Bu nedenlerden ötürü; bir üniversitede neden böylesi bir merkez bulunması gerektiği anlaşılıyor. Bizler hem yeterlilikleri ile üniversiteyi hazır hale getirmeyi hem de az önce bahsettiğim eksikliklere yanıt verebilmeyi amaçladık. Bunu yaparken de klasik bir MBA programı yapar gibi yönetici geliştirme programı hayata geçirmekten kaçındık.
Bizim bir avantajımız daha var… Sabancı Üniversitesi olarak; baştan beri tamamen akademik, teoriye dayanan bir yaklaşımı benimsemedik. Pratiğe yakınlığımız yaptığımız her işe yansıdı. Dolayısıyla yönetici eğitimlerinde pratiğe yakınlığımız da çok önemli.
Biraz da programların içeriğinden söz eder misiniz?
Öncelikle programların çıkış noktalarından bahsetmek istiyorum. Türkiye’ye baktığımızda; son 20 senedir hatta tüm Cumhuriyet tarihimiz boyunca en önemli eksikliğimizin stratejik düşünce olduğunu görüyoruz. Bugün yöneticilerin hemen hepsi stratejik bir hatanın maliyetinin inanılmaz yüksek olduğunu kabul ediyor. 70 küsur bankadan yaklaşık 20 bankaya inilmesinin nedeni de tamamen stratejik hatalar ile ilgili örneğin… Dolayısıyla Türkiye’deki yöneticilerin stratejik düşünmeyi öğrenebilmesi gerekiyor. Ama bunu takip edilen, geri bildirim verilen bir şekilde yapmak yeterli değil. Biz bu nedenle birinci odak noktası olarak; “strateji”yi seçtik.
Gelelim ikinci odak noktamıza… Şirketler içinde de ülke içinde de; bazı sorunların çözümü çok iyi bilindiği halde bunların hayata geçirilmesi için hiçbir şey yapılmıyor. Buradan hareketle değişim yönetimine odaklanmamız gerektiğine karar verdik. Bu konuda bir yönetim zaafı olduğu çok açık; çünkü değişim kimi zaman engelleniyor, kimi zaman destek göremiyor.
Tüm bunların sonucunda; yöneticilerin bilgi birikiminin artırılması ve daha iyi hazırlanmaları gerektiği; değişememe, öğrenememe sorununun üstüne gidilmesi açık hale geliyor. EDU’nun bir sorumluluğu da; lider geliştirmek bu nedenle… Liderlik her ne kadar üzerinde çok konuşulan bir konu olsa da hala şirketlerde belli pozisyonlarda oynama olduğunda; CEO ya da Genel Koordinatör işi bıraktığında panik yaşanıyor. Oysa bizler; tek adam sistemine dayalı değil kolektiviteye, paylaşıma dayalı bir liderliğin gerekli olduğunu ve bu konunun o kadar da gizemli olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Bu nedenle de Konferans Serilerimizdeki konuşmacılarımız “Liderlik Gizemi” ya da “Ahenk Yaratan Liderler” üzerine konuştu.
Tüm bunları nasıl programlarla sunuyorsunuz?
Bizim birkaç tür hizmetimiz var. Bunlardan birincisi; Katılıma Açık Eğitimler. Bunlar bireysel ve kurumsal katılıma açık, genel ihtiyaca yönelik, kısa süreli, “Strateji”, “Yönetim ve Liderlik”, “Finans”, “Bankacılık” kulvarları altında gruplandırılan eğitimler… Bir diğeri, birbirini takip eden modullerden oluşan, süreklilik arz eden programatik bir yaklaşımla hazırladığımız, nispeten uzun döneme yayılmış moduler programlarımızdır. Çok önem verdiğimiz bu programlar, genellikle uzun dönemli ve yatılı olarak eğitim alındığı için fiziksel olanakların da hazır edilmesini gerekli kılmaktadır. Üstelik, EDU bu eğitimleri Türkiye şartlarına uyumlu olarak, yurtdışına göre daha düşük maliyetlerle sunuyor. Bunun da çok önemli bir katkı olduğuna inanıyoruz. Ayrıca yönetici geliştirme eğitiminde ‘benchmark’ olarak aldığımız INSEAD, Wharton, EM Lyon, UC Berkeley, University of Illinois at Urbana Champaign gibi yurtdışındaki yönetici geliştirme merkezleri ile de işbirlikleri gerçekleştiriyoruz.
Belirli şirketlere verdiğimiz ve kurumun özgün ihtiyacına yönelik olarak şekillendirilen programlarımız da bulunuyor. Yönetim ve yöneticinin gelişimine katkıda bulunan güncel konularda, alanında söz sahibi konuşmacıları davet ederek organize ettiğimiz ve katılımcıları çok uygun fiyatlarla buluşturduğumuz Konferanslarımızdan bahsetmiştim zaten.
Bunların dışında sektörlere özgü programlarımız ve Dünya Bankası ya da TÜSİAD gibi kurumlar için yaptığımız programlar da bulunuyor.
İleride benzer programları kamuya yönelik olarak gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?
Bizim şu an için birincil sorumluluğumuz toplumu üretken hale getirmesi gereken gücün desteklenmesi. Çünkü hala uluslararası rekabet alanında bilinen bir markamızın bulunmaması, varlıklarımızın bu rekabet ortamında yetersiz kalması büyük bir sorun. Bu nedenle öncelikle toplumu üretken hale getirmesi gereken kişilerin eğitilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Ama elbette bu bakış açısı; kamuya hizmet vermeyeceğiz, projeler üretmeyeceğiz anlamına gelmiyor. Kamu, şu an için daha sonraki aşamada geliyor.