Yönetici annelerin kaleminden Anneler Günü’ne Özel…

Mayıs sayısının hazırlıklarını yaparken; ay içinde kutlanan bir Anneler Günü de olunca bu cümle geldi aklımıza… Lenehan’ın çağrısı elbette kulağa son derece anlamlı geliyordu ama acaba çalışan yönetici anneler için; bir tarafta evde kendilerini bekleyen minik varlığın beklentilerini düşünmek; bir yandan da uzun toplantılara katılmak, geceleri evin dışında olmalarını gerektiren iş seyahatlerine çıkmak; kısacası kendi kariyerlerinin gereklerini yerine getirmek nasıl duygular yaratıyordu? Kadın yöneticilere iş-özel yaşam dengeleri konusunda ipuçları sunan araştırmalar, makaleler bir yana; anne olan kadın yöneticilerin “gerçekte” yaşadıkları nelerdi?

İşte bu noktadan çıktık yola ve iki yöneticiye yönelttik sorularımızı. Onlardan yaşadıklarını, dengeyi nasıl kurduklarını, anneliğin kendilerine neler kattığını anlatmalarını istedik. Bizlerle paylaştıklarını; noktasına bile dokunmadan, kendi sözleriyle yayınlamaya karar verdik. Anlattıklarında çalışan annelerin kendilerinden pek çok şey bulacaklarına inanıyoruz. Belki de bu sözler; anne olan yöneticilerinde gözlemledikleri olumlu değişimlerin kaynağını arayan diğer çalışanlara da rehber olacaktır.

Şimdi rahatça arkanıza yaslanın ve başarılı kadın yöneticilerin “annelik yolculuğunda” keyifli bir mola verin…

Akbank İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı
Esra Bozkurt:

“Anne olmak, insanların duygularını yönetebilmek konusunda bana katkı sağladı …”

Annelik... Zor ve en az zorluğu kadar da keyifli bir serüven. Hayatımızda heyecanlı, coşkulu, hareketli, pırıl pırıl, yepyeni bir sayfa… Toplantılar, iş seyahatleri, uzun mesai saatleri, yoğun telefon trafiği ve bu yoğunluğun arasına sıkıştırılmış minik tatil kaçamakları sayesinde yenilenmelerle geçen iki kişilik bir yaşamın içerisinde, hiç de alışkın olmadığımız bambaşka bir heyecan.

Önümüzdeki bir kaç gün içerisinde, minik Ege ile birlikteliğimiz tam 16 ayını tamamlayacak. Bir solukta geçen 16 aya geri dönüp baktığımda, minik oğlumuzun hayatımıza ne kadar çok anlam yüklediğini bir kez daha hissediyorum.

Elbette annelik başlı başına zor ve alışkanlıklarımızın, anne oluncaya kadar yaşadıklarımızın dışında bir süreç… Bir de bu süreci, yıllar boyu emek verdiğiniz, hayatınızı şekillendiren, yönlendiren, alışkanlıklarınızı oluşturan iş hayatı ile birlikte yürütmeye çalışmak, kuşkusuz işleri karmaşık hale getiriyor. Bu noktada önemli olan, isteklerinizi, arzularınızı net olarak belirleyerek hayatınızı, beklentileriniz, hedefleriniz doğrultusunda doğru planlamak.

Ben sağlığım elverdiği için, doğumdan bir hafta öncesine kadar, yoğun bir şekilde iş hayatıma devam edebildim. Ege, 40 günlük olduğunda da işime geri döndüm. Doğum öncesi ve sonrası, toplamda bir buçuk ay işime ara verdim.

Ege ile hayatımızda ne değişti diye düşündüğümde, herşeyden önce hayatımız daha renkli ve heyecanlı bir hal aldı. Artık alışverişlerimizin odak noktasını, minicik kıyafetler ve renkli, yaratıcı, öğretici oyuncaklar aldı. Evimizin her yeri, Ege’ye göre yeniden tasarlandı.

“Daha çok öğrenmeye, daha yaratıcı olmaya başladık”
Hafta sonu ve tatil planlarımızda daha sakin, bol yürüyüş alanı olan, rahat hareket edebileceğimiz mekânları tercih ediyoruz. Birlikte olabileceğimiz tüm zamanlarda, yeni keşiflere çıkarak, hep birlikte zaman geçirmenin keyfini yaşıyoruz. Ege ile birlikte, eşim ve ben daha çok öğrenmeye ve hatta daha yaratıcı olmaya başladık.

Bir insanın gelişimini bu kadar yakından gözlemlemek ve hatta yaşamak, biz yöneticiler için oldukça öğretici. İş hayatımın başından bu yana, insan ilişkileri, kişisel gelişim ve yetkinlikler üzerine yoğunlaşan bir kişi olarak, özellikle ailenin kişilik gelişimi üzerine etkilerini bir ebeveyn olarak yaşıyor ve öğreniyorum.

Yaşadığımız bu keyifli zamanları unutmamak ve sonrasında bu süreçteki duygularımızı da Ege’ye aktarmak için; günce yazarak, kayıt yaparak, fotoğraflarımıza notlar düşerek minik bir arşiv oluşturmaya çalışıyorum. Daha önce hiç yapmadığım bu faaliyetlerden de inanılmaz keyif alıyorum.

Bu süreç iş hayatıma nasıl yansıdı diye değerlendirdiğimde; biz yöneticiler işimizin bir parçası olarak, doğru zaman planlamasını ve delegasyonu zaten yapmak durumundayız. Sanırım, bu konuda biraz daha kendimi geliştirdim. Mümkün olduğunca uzun toplantılarımı, iş yemeklerimi aynı günlerde organize etmeye çalışıyorum.

Böylece haftanın bir, iki günü, mesai bitiminde işten çıkabiliyorum. Konsantre olmam gereken önemli çalışmalarımı, raporlarımı, mesai saatleri öncesinde sabah erken gelerek tamamlamaya çalışıyorum. Teknolojiyi iyi kullanarak zaman kazanmaya çalışıyorum. Gerektiğinde akşamları evden diz üstü bilgisayar ve/veya cep bilgisayarı ile çalışıyorum. Kısaca, zamanımı daha etkin ve verimli kullanmayı öğrendim.

Diğer taraftan, anne olmak insanı daha duyarlı bir hale getiriyor. İş hayatına başladığım ilk günden bu yana, İnsan Kaynakları’nın içinde olduğum için, her zaman insan ile ilgili her konuya odaklanmaya ve öncelik vermeye çalışmış olmama rağmen, yine de anne olmamım insanların duygularını yönetebilmek konusunda bana katkı sağladığına inanıyorum.

Annelik ve iş hayatı arasındaki ince çizgiye gelince... Annelik; bu duyguyu yaşayan her kadının doyasıya keyfini sürmesi gereken inanılmaz bir mucize, anlatılabilmesi oldukça güç ve yoğun bir duygu. Çocuğunuz; hayatınızdaki herşeyin önüne geçen, üzerine titrediğiniz, sizin şekillendirmeye çalıştığınız, minicik bir birey…

İş hayatı; arzu ettiğiniz pozisyona gelinceye kadar, yoğun emek harcadığınız, tüm karmaşıklığına rağmen kendinizi ispat etmeye çalıştığınız, başarılı olabilmek için ciddi çaba sarf ettiğiniz, profesyonel bir alan.

Benim hedefim, iş hayatımda bugüne kadar elde ettiğim başarılara yenilerini ekleyerek, iş tatmini yaşamaya devam etmek, bu güven, başarı ve mutluluk duyguları içerisinde, oğluma örnek bir birey, anne ve aile olduğumuzu hissettirebilmek.

Herşeyden önce, bir birey olarak özgüvenimiz yüksek, ilişkilerimiz güçlü, yaptığımız işten emin ve hayatımızdan mutlu olabildiğimizde, bu güven hissini ve pozitif enerjimizi, ailemize ve çevremize yansıtabiliyor ve hayattan keyif alabiliyoruz. Hayattan keyif almasını bilen, dünyaya pozitif bakabilen, iyi iletişim kurabilen, kendini geliştirme ve aşma çabası içerisinde olan bir birey yetiştirebilmek için, öncelikle bizler de birer birey ve ebeveyn olarak bu duyguları biliyor ve yaşıyor olmalıyız.

Tüm bu konuları birlikte değerlendirdiğimde; sorumluluk alanım içerisindeki konular, çalışanlarımızın gelişimlerine, performanslarına, kariyerlerine ışık tutuyor, yön veriyor. Çalıştığım kurum, yaptığım iş beni yenilemeye ve geliştirmeye devam ediyor. Kısaca, yaptığım işten keyif alıyor ve yaptıklarımızın kurumumuza katkılarını görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Bu olumlu duyguların aile hayatıma pozitif etkilerini de yaşıyorum.

Bu duygular, üstesinden gelinmesi gereken zorlu konularda da beni destekliyor, güçlendiriyor. Böylece, bir tarafta profesyonel hayatı başarı ile devam ettirip, diğer tarafta evimizin neşesi minik oğlumuz ile birlikte olmanın keyfini çıkarmaya ve iki rolün de hakkını vererek layığı ile yerine getirmeye çalışıyorum.

Microsoft Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü
Işık Deliorman Aydın:

“Annelik sanki beni hızla olgunlaştırdı, müthiş yaşam deneyimlerinden geçmiş gibi hissediyorum”

Öğrenim yıllarımda, ‘idealist’ bilinen, sahiden de ‘başarı ve öğrenme, gelişme hırsı’ güçlü biriydim. Ancak yaşamla ilgili çok net tanım ve beklentilerim oldu hep. Örneğin Lise yaşantımda şöyle derdim: “Ben, öncelikle iyi bir işe girip, ekonomik olarak ayaklarımın üzerinde duracağım; ancak ondan sonra evlilik vb düşünürüm”.

Daha ortaokul yıllarımdan itibaren babama destek olmak, Çocuk Dergisi’nde çalışmak, tercüme yapmak şeklinde de olsa, hep çalışıp, ucundan para kazanma dürtüsündeydim. Üniversite yıllarımda part-time çalıştım; sonrasında da hızla iş hayatına girdim.

İş yaşantısında ilk tezim şu oldu: “Ben öncelikle pişmeliyim, bu dünyayı anlamalı, zor ilişkilerin altından kalkabilmeliyim.” Dolayısı ile mezun olduğum Endüstri Mühendisliği’nde değil de, part-time çalıştığım Turizm ve Seyahat Şirketi’nde son derece değerli, o kadar da zor bir yöneticiyle bir yıl daha iş hayatına devam ettim. Sahiden pişeceğim bir yerdi. Bu arada iş yaşantısından beklentilerimi ve kendi yetenek ve dürtülerimi okumaya, hissetmeye çalıştım.

Profesyonel yaşam beklentilerimi hızla oluşturdum: “Ben uluslararası ve kurumsal bir yapıda yer almalıyım; yurtdışı ilişkilerim olmalı; Endüstri Mühendisi unvanı taşımasam da, iş içeriğinde sistem ve yapı kurma, geliştirme taşımalı; ortaya koyduğum değeri fark eden ve değerlendiren; ilişkide olduğum kişilerle benzer frekans ve yaşam anlayışı taşıdığım ve yöneticilerime saygı duyup, onlardan bir şeyler öğrenebileceğim bir ortam olmalıydı.”

Aslında ben böyle bir dünyaya yıllar öncesinden hazırlığımı yapıyordum. İngilizce dışında, Fransızca ve Almanca öğrendim (gerçi tüm dilleri kullanmamı gerektiren bir iş yaşantım olmadı, ama bu benim için bir altyapı idi). Ve biraz şans, biraz içgüdü; biraz cesaret ve kendime güvenle yolum HP ile kesişti. HP, benim için 16 yıl boyunca sahiden aradığım ve tanımladığım ortam oldu.

23 yaşımda Müdür Yardımcısı oldum, 25 yaşımda evlendim, 30 yaşımda ilk kız çocuğumu dünyaya getirdim ve Genel Müdür Yardımcısı oldum. 33 yaşımda ikinci kız çocuğum doğdu. Son derece yoğun ve dedike bir iş yaşantım oldu. Ben zorluklarla mücadeleden haz duydukça, sürekli daha fazla sorumluluk istedikçe, sürekli gelişmek ve öğrenmek istedikçe, daha zoru önüme geldi hep.

Aynı anda birbirinden çok farklı içerik ve çeşitlilikte işler yaptım; start-up dönemleri, krizler, şirket birleşmesi dönemlerinde işin bilfiil içinde bulundum; yurtdışı projeleri, fasilitasyon çalışmaları yapıp, bilfiil de ülke rollerime ilaveten yurtdışı rolünde Rusya’dan Güney Afrika’ya uzanan coğrafyada Danışman ve Yönetici olarak çalıştım. Bunlar da yetmedi Kalite Derneği’nde denetmenlik rolünde bulundum. Üstelik ilk kızım daha kucağımda iken. Hatta siyasi oluşuma dahi katıldığım bir dönem olmuştur, işin katkıda bulunma babından içinde olmak açısından.

Belki bir bayan olarak yaşamda kendini kanıtlama ve ayakları üzerinde sağlam durma dürtüsünden olabilir, ‘ne yapıyorsan en iyisini yapmalısın’. Benim temel mottom hep bu olmuştur. Profesyonel yaşamda, benim için iş ve ilişkilerimin kalitesi de, iş sonuçları kadar önem taşımıştır. Ortaya bir değer koyarken, koyulan değerin yanında, hasar verme konusuna hep uzak durmaya çalıştım.

Onun için işte dengeye çok önem veriyorum: belli değer ve prensiplerin kurulması ve korunması, iç ve dış ilişkiler, iletişim, işin beklentiler doğrultusunda ve kaliteli yapılması, kısa dönem sonuçlarla uzun dönemli yapının kurulmasının dengeli olarak gözetilmesine gönülden inanıyorum. Sadece iş değil, ülke yönetimlerinin de bu dengede kurulması ve yürütülmesi konusunda çok güçlü duygu ve düşüncelerim var.

“Ev yaşamında da işte de konulara titizlikle ve özveriyle yaklaşırım”
Aslında ‘denge’, ‘çeşitlilik’, ‘anlam’, ‘sorumluluk’ ve ‘katkı’ benim yaşam felsefem. Ev yaşantımda da iş yaşantımdaki gibi, konulara titizlikle ve özveriyle yaklaşırım. Çocuklarımın gelişimi benim için son derece önem verdiğim, hassas bir konudur. Eşimle ve değer verdiğim kişilerle ilişkilerim de önemli ve canlı tutulması gerekir.

Dolayısı ile yaşam, toplamda yönetilmesi gereken bir kurumdur. Elimden gelenin en fazlasını, özveriyle ve olabilecek en iyi şekilde yapmaya çalışan, kısacası mükemmelci bir yapım var. Bu arada da, asla ‘yılmama’, önem ve değer verdiğim konular için kendi tarzım içinde mücadeleci olmak gibi özelliklerim var. Yani, bir şeyi yapmak istiyorsam, sonuna kadar uğraşıp ya yapar, ya da yaptırırım. Ama mümkün olduğunca can sıkmadan, mantık çerçevesinde, görüşlerle besleyerek, belli bir amaç ve anlama hitap edecek şekilde...

Tahmin edersiniz ki, dürtüleri ve kişiliği yukarıda ortaya koyduğum bir bayan ve anne profilinin işi çok kolay değil. Herşeyden önce anneliği yaşadıktan sonra, temelde son derece anaç bir yapımın olduğunu keşfettim. Çevremi ve çevremdeki kişileri koruma dürtüm yüksek. Bu durum iş dünyama da birebir yansır. Hatta kariyerimin daha ilerilere gidebilme olasılığını genelde, anaçlık ve sorumluluk dürtülerimin ağır basması ile törpülediğimi düşünüyorum.

Genel kanım, bayanların herşeyden önce kendilerini kendilerine kanıtlama, herşeyin iyisini yapma çabası, yaşamlarında toplamda taşıdıkları sorumluluk miktarı, özverili olmaları, organizasyon ve koordinasyon becerileri gibi konulardan ötürü erkeklere oranla farklı konumlanmalarına yol açtığı... Dolayısı ile bayanlar bu konularla meşgulken, erkekler daha fazla sayıda ilişki ortamında bulunabiliyor, konuların daha can alıcı, merkezi noktalarında yer alabiliyor ve hedefe daha odaklı düz gidebiliyorlar.

Bu da aslında bayan ve erkeğin seçim ve hatta zorunluluk farklılıklarından kaynaklanıyor. Bayanların iş dünyasında bayan olma özellikleri ile var olmaları, erkek davranış ya da tarzı yönetimi benimsemelerinin kişilikleri dışında doğal olmayan bir durum olduğu kanaatini taşıyorum. Ancak bayanların da ilerlemek için, mutlaka erkeklerden networking ve ilişki geliştirme becerileri konusunda öğrenmeleri gerekenler olduğu düşüncesindeyim.

Annelik sanki beni hızla olgunlaştırdı, müthiş yaşam deneyimlerinden geçtim gibi hissediyorum. Sanırım her dönemini yoğun ve mücadele ile geçirmemden kaynaklanıyor. Çalışan ve başarı azmi yüksek bir bayan olarak, özellikle annelikten sonra yaşadıklarımı birkaç boyutta anlatmak mümkün... Herşeyden önce yoğun ve geç saatlere kadar çalışmalı, seyahatli bir işin altından kalkıp, çocuklarıma da sağlıklı zaman ayırabilmek için ciddi desteğe gereksinim duydum.

Önce gündüzlü bakıcı, ikinci kızımdan sonra ise, geceli bakıcı ve birkaç yıldır da ev işinde yardımcı konusunda yaşamadığımız sıkıntı kalmadı. Hayatımın birkaç yılını bu süreçlerde harcadığımı düşünüyorum. Toplamda şanslı olduğumu düşünüyorum, zira duyduğumuz birçok olumsuz deneyimin biz yanından geçmişiz. Bazı dönemlerde öylesine sıkıntılar yaşadım ki; Türkiye’de sorumlu ve bilinçli bir bakıcılık yetiştirme kurumu oluşturulmalı ve bunu ben yapabilirim diye düşündüğüm dönemler az değildir.

“Kızlarımın seyahatlerime toleransları düşük, Gece ev dışında olmam konusundaki hassasiyetleri yüksek…”
Bir diğer konum da, hala dahi yaşadığım seyahat stresi. Kızlarımın benim seyahatlerime toleransları düşük, gece evin dışında olmam konusundaki hassasiyetleri ise yüksek. Aslında itiraf edeyim ki, benim kendi içimde de yaşadığım bir çelişkidir bu. Her bir seyahatim, öncesinde nasıl söyleyeceğimi planladığım, giderken gerildiğim ve gittiğim yerden de bir an önce evime dönme dürtüsüyle geçiyor.

Öte yandan, eşimle uykusuz gecelerimizin haddi hesabı yok. Hala bile, gecede birkaç kez uykumuz bölünür. Allah’a şükür ciddi boyutlarda bir sağlık sorunum yok. Ancak stresli, yoğun ve uykusuz bir hayatın yol açtığı, yaşam kalitemi etkileyen birçok sağlık sıkıntısı ile mücadele ediyorum. Bu noktada da yapmaya çalıştığım hep ‘denge’. En azından son altı yıldır haftada iki kez ya yürüyüş, ya fitness ya da yüzme şeklinde spor ile uğraşıyorum.

Son iki yıldır daha yoğunluklu olmak üzere, aralarda kendime vakit ayırıp, ‘masaj’ vb yaptırıyorum. Kendimle baş başa kalma zamanlarımı artırmaya çalışıyorum. Kızlarımla mümkün olduğunca stressiz ve daha rahat ilişki kurabileceğim zamanlar ayırmaya çalışıyorum, birlikte baş başa bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

Anneliği başlı başına bir ‘tasavvuf’ olarak algılıyorum. Sürekli fiziksel ve zihinsel sınırlarınızın zorlandığı, metanet ve sabrınızın sınandığı, hep yeni bir dönemin sizi beklediği, müthiş öğretici bir süreç... Ta ki, hamileliğin ilk günlerinden itibaren... Nihayetinde ulaştığınız iç huzuru ve kendini bulma durumunun betimlenmesi imkânsız.

Eğer evli ve çocuklu bir bayan olmasaydım, tahminen profesyonel yaşamda çok farklı noktalarda olmaya çalışır ve herhalde olabilirdim. Muhtemelen uluslararası rollerde yer alıyor olurdum. Ancak toplamda yaşantıma dönüp baktığımda, hiçbir şey beni şu anda içinde bulunduğum durum kadar huzurlu kılamazdı diye düşünüyorum. Müthiş gurur duyduğumuz ve bize çok güzel duygular ve keyifler yaşatan iki kızımız var. Allah tüm anne-babalara bu duyguları yaşatsın; tüm çocuklara da sağlıklı ve uzun ömürler versin!

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)