Yıldızlar düşerken...
Saat farklarından sersemleyen ve önüne geçilemez bir dinlenme ihtiyacı içinde olan Harry, kaldığı Savoy’daki resepsiyondan kendisine telefon bağlamamasını istemiş ve saat onda yatağa girmişti. Bir saat kadar sonra cep telefonu çaldığında, “Bu da kim?” diye homurdanarak uyandı ve ışığı yaktı.
“Harry? Ben, Karl.” Telefondaki Karl von Schwerin; Pierce’ın Berlin ofisinin direktörlerinden ve Harry’nin yakın arkadaşlarından biriydi. İki adam fırsat buldukça St. Andrews’da golf oynardı, birbirlerinin çocuklarının vaftiz babasıydılar. “Seni büyük olasılıkla uyandırdığımı biliyorum ve üzgünüm. Ama Katharina’dan bir dizi çılgın e – posta alıyorum. Sanırım birşeyler ciddi şekilde yolunda gitmiyor.”
Pierce’ın en başarılı genç danışmanlarından biri olan Katharina, Harry’nin hamiliği altındaydı. Katharina Oxford Üniversitesi’ne giderken, dokuz yıl önce tanışmışlardı. Katharina’nın kendisini yaz döneminde stajyer olarak işe alması için gönderdiği mektuptan etkilenen Harry, öneriyi kabul etmeye karar vermiş; Katharina da kısa sürede, zeki ve yaratıcı genç bir danışman olarak kendini göstermeyi başarmıştı. Birkaç yıl sonra, Amerikalı genç kadın Oxford’dan birincilikle – ve psikoloji konusundaki üstün performansı nedeniyle George Humphrey Ödülü ile ödüllendirilerek - mezun olduğunda Harry, Katharina’nın Pierce’de çalışmaya devam etmesini teklif etti.
Karar şaşırtıcı değildi. Harry’e göre Katharina, gerçekten orijinal bir kişilikti. Genç kadının, Pierce’ı yirmibirinci yüzyıla taşıyacak genç yıldızlardan biri olduğunu biliyordu. Gerçekten de Katharina şimdiye kadar beklediklerinden çok daha fazlasını gerçekleştirmişti. Operasyon ve finansa güçlü bir biçimde meyleden bir şirkette, Katharina neredeyse tek başına organizasyonel davranış konusunda şenlikli uygulamalar oluşturmuştu. Alanındaki derin bilgisini şirkete taşıyan genç kadın, (liderlik konusunda çok hassas olmamasına karşın) CEO’ların gerçek liderler olabilmesi konusunda ciddi girişimlerde bulunmuştu. Fikirlerindeki çarpıcı yönler, müşterilerin dönüp bir kez daha Pierce’e bakmasına neden oluyordu. Bu nedenle Katharina’nın 27 yaşında, Pierce’da o güne kadar seçilen en genç ortak sıfatını kazanmaya çalışması şaşırtıcı değildi.
“Pekala, e – posta mesajlarında ne yazıyor?” diye sordu, uykuyu gözlerinden silmeye çalışan Harry. Karl, “Sorun da bu ya; yazdıklarının çoğu saçmalıktan ibaret” diye yanıt verdi: “Sonu gelmeyen, bir tür bilinçlilik seli ile dolular. Bir tanesi, Rieman hipotezinin nasıl çözüleceği hakkında; o her ne demekse… Bir diğerinde dört sayfa boyunca kadınların organizasyonda nasıl fahişe muamelesi gördüğü anlatılıyor. Sana söylüyorum Harry, Katharina kendinde değil. Eğer bu tür e – postalar dışarı sızarsa ünümüzü mahvedebilir. Hızla birşeyler yapmalıyız.”
Harry bir an durakladı. Bu duymak istediği son şeydi. “Karl, yarın Amsterdam’da bir müşteri toplantım var, sonra da Caroline ile buluşuyorum. Bunu düşünecek vaktim yok. Sen Katharina’nın yakın arkadaşısın, onu ara ve sorunun ne olduğunu öğren. Ona birkaç gün tatil yapmasını söyle. Haftasonunda Berlin’e dönmüş olacağım, o zaman onunla kendim konuşurum.”
Çatışma
Katharina, Berlin saatiyle gece 3:30’da, tamamen uyanıktı. Şair erkek arkadaşı Hugh (İsveçli bir sarışın için) kendisini terk ettiğinden beri; yani günlerdir uyumuyordu. Ama üzgün değildi. Hayal kırıklıklarının üzerinde uzun uzun düşünmek onun tarzı değildi. Bu tür koşullar altında tam olarak ne yapması gerektiğini biliyordu: Silkinecek ve yoluna devam edecekti.
Saate rağmen duş aldı ve işe gitmek üzere evden çıktı. Pierce’deki en son büyük terfisinden sonra babasının hediye ettiği kırmızı BMW’sine atladı. Saatte 130 kilometre hızla giderken uzun, ıslak saçları rüzgarda savruluyordu. Katharina, kazılmış yollarda ilerlerken kendisini bir an için bir tür film yıldızı gibi hissetti. Berlin, sabahın dördünde bile önüne geçilmez şekilde canlı görünüyordu. Kafelerde insanlar kavga ediyor, Amerika’’yı yeni bir dünya savaşına sürüklemekle suçlayan tişörtler giymiş sakallı çocuklar bulvarlarda dolaşıyordu. Katharina, kol saatine göre saat tam 4:22’de ofisin garajına girdi. (Vay; bu tam olarak kendisinin doğduğu saat ve dakikaydı.) Asansörle dokuzuncu kata çıktı ve cam kapıları geçti.
Işıkları açıp ofisine giren genç kadın bilgisayarını açarak yazmaya başladı. Sözcük ve fikirler, daha önce hiç yoklarmış gibi zihnine doluyordu. Kalbine son derece aziz gelmeye başlayan bir konuda yazıyordu: dilin modasının geçmesi… İnsanların duygularındaki rahatsız gerçeklik ve bunların ekonomik seçimlerini nasıl etkilediği hakkında yazıyordu. Sevinçle, fikirlerinin dünyayı değiştirebileceğini fark etti.
Katharina düşüncelerine o kadar yoğun biçimde odaklanmıştı ki, Roland Fuoroli, saat 7:30’da ofisine girdiğinde onu duymadı. Berlin ofisini yöneten Roland; Katharina’nın patronu, aynı zamanda kurumsal maliyet kesintisi konusunda firmanın en başarılı direktörlerinden biriydi. Roland ve Katharina çoğu zaman birarada olmayı tercih etmiyordu. Bunun nedenlerinden biri Roland’ın tam bir politikacı olması ve politikanın Katharina’nın değer vermediği bir beceri olmasıydı. Ayrıca Roland, Katharina’nın Pierce’de organizasyonel davranış konusundaki uygulamalarını çok da dikkate almıyordu. Roland gerçeklerle ilgileniyor; “soyut konular”a çok fazla hoşgörü göstermiyordu. Normalde Katharina, Roland ile olan ilişkilerinde çok uzlaşmacı olmasına karşın bugün duygularını engelleyemeyeceğini hissediyordu.
Roland’ı fark etiğinde, kaygıyla; “Evet, ne istiyorsun?” diye sordu. Roland her zamanki nazik haliyle, “Sadece, ne üstünde çalıştığını merak ediyordum” diye açıkladı: “Bir haftadır çalışıp duruyorsun ve sana nasıl yardım edebileceğimi anlamaya çalışıyorum.” Gürültülü bir kahkaha atan Katharina, “Bana yardım mı edeceksin?” diye bağırdı: “Senin yardımına ihtiyacım yok.” Roland nazikçe; “Katharina, rahatsız edici olmana gerek yok” diye yanıtladı.
“Rahatsız edici mi?” diye bağırdı Katharina, “Ne var biliyor musun Roland? Ben rahatsız edici olabilirim ama sen sıradan birisin. Ve ben her zaman bir nezaket okuluna gidebilirim. Sense hep sıradan kalacaksın.”
Roland yanıt vermeden önce ikilinin gözleri bir süre birbirine kilitlendi. Genç adam daha sonra yavaşça, “Katharina” dedi, “Bunun sebebini bilmiyorum ama, bu tür sözlü saldırıları kabul edemem. Saygısız davranıyorsun ve böyle devam edersen asla bir ortak olamazsın.”
Katharina bir süre bekledikten sonra, “Oh, gerçekten mi?” dedi, kelimeleri uzatarak: “Peki ‘dava’ kelimesini nasıl heceliyorsunuz? Çünkü eğer ben erkek olsaydım, rahatsız edici tarzım asla konu edilmezdi.”
Roland, gözlerini yerdeki bir yarığa dikerek odadan çıktı. Katharina’nın kendisine yönelik saldırısı son derece sinir bozucuydu. Bir an için, kendisine fiziksel olarak saldırsa neler olacağını düşündü. “Berbat bir durumla karşı karşıyayız” dedi, kimseyle konuşmayarak…
Uyanış
Katharina, Roland ile kavga ettikten sonra çılgınca yazmaya devam etmek için eve gitti. Bir saat boyunca durmadan yazdıktan sonra, Katharina’nın zihnindeki herşey bir anda aydınlandı. Tam olarak ne yapması gerektiğini hissediyordu. Bu, kesinlikle birileriyle paylaşması gereken bir plandı ve paylaşacağı kişiyi biliyordu: Jose Miller… Genç kadın zaman kaybetmeden Miller’ın ofisini aradı. Şans eseri onu ofiste bulabildi ve iki arkadaş Borchardt’te öğlen yemeği yemek üzere sözleştiler. Katharina ve Jose sık sık birlikte yemek yerdi. İkisi de iş dünyası hakkında dedikodu yapmaktan hoşlanıyordu.
59 yaşındaki Jose, Avrupa’nın en büyük perakende zincirlerinden biri olan Mitska AG’ın Başkan ve CEO’suydu. İspanyol bir flamenko dansçısı ile Alman bir iş adamının oğlu olan Jose, son derece girişimci bir kişiliğe sahipti. Ayrıca, Katharina’nın o güne kadar tanıdığı herkesten daha çok ticari sağduyuya sahipti. Jose, 30 yıl içinde Batı Almanya’da faaliyet gösteren muhafazakar bir aile şirketini uluslararası bir zincire dönüştürmüştü. Mitska 1992’de halka açıldığında, birden Avrupa’nın en zengin adamlarından biri haline gelen Jose, Katharina’nın müşterisi değildi. (Onunla iş ilişkisini Roland yürütüyordu.) Ancak Jose ile Katharina, Pierce’da ilk kez karşılaştıklarında birbirlerine kanları kaynamıştı. Jose, Katharina’dan hoşlanıyordu. Onun hem neşeli ve canlı olduğunu düşünüyor, hem de kendisi gibi, rekabet tutkunu olduğunu biliyordu.
Katharina restorana girdiğinde, Jose’nin çoktan gelmiş olduğunu görünce şaşırmadı. Garson menüleri getirerken genç kadının sandalyesini tuttu. Katharina adeta havada uçuyor, bu da tavırlarından belli oluyordu. Jose bir şişe şarap ısmarladı ve Katharina konuyu iş dünyasına getirene kadar ikili içki içip, sohbet etti. Sonunda Katharina coşkudan kızarmış bir şekilde, “Bak Jose,” dedi. “Uzun zamandır bu konu üzerinde düşünüyorum ve bence şirketin bir psikolojik teşvik planı kullanmalı. En yüksek performans gösteren çalışanlarınıza, onların ihtiyacı olan yardımı almaya teşvik ederek karlılığınızı artırabilirsiniz.” Katharina durdu ve Jose’nin tepkisini görmek için arkasına dayandı.
Jose şaşkındı: “Hey, yavaşla biraz. Seni takip edemiyorum. Burada tam olarak neden söz ediyoruz?” Katharina sabırsızlanarak, “Oh, Jose” diye açıkladı: “Daha hızlı dinlemelisin. Burada fiziksel değil psikolojik kayıplardan söz ediyorum. Onları bir daha asla iyi hale getiremeyecek kadar acı kayıplardan… Zeki insanlar, herşeye sahip olan insanlar – hatta senin ve benim gibi olanlar – kimi zaman biraz acı çekmek için yardıma ihtiyaç duyar. Öyle olmazsa işlerine odaklanamazlar. Eğer üzerinde biraz düşünürsen, bu fikrimin göründüğü kadar tuhaf olmadığına sen de katılacaksın.”
Jose arkasına yaslanarak kahkaha attı: “Katharina, bu duyduğum en saçma fikir. Perakendecilerin psikiyatrlara ihtiyacı yoktur; ben de istemiyorum. Her neyse, terapi her zaman bana hokus – pokus gibi görünür.”
Katharina gözyaşlarına boğulmuştu. Genç kadının patlaması karşısında kafası karışan Jose, “Bak Katharina, ben psikolojik biri değilimdir. Bunu şimdiye kadar anlamışsındır. Peki bu ne, bir tür şaka mı? Kahkaha atıyor, ağlıyor, psikolojik teşvik planı konusunda tuhaf bir fikirle ortaya çıkıyorsun.”
Katharina, “Unut bunu” diye yanıtladı. “Seninle asıl konuşmak istediğim bu değildi. Konuşmak istediğim daha önemli bir şey var.” Bir anda ruhsal durumu değişmişti. Arkadaşına bakarken gözleri parlıyordu: “Jose, her yerde işaretler görüyorum. Demek istiyorum ki, Berlin kentini ele al. Kent 12 Eylül’de bölündü ve 12 Eylül benim doğumgünüm… John ve Jackie Kennedy 12 Eylül’de evlendi ve Başkan Kennedy, Berlin’e gelerek ‘Ben bir Berlinliyim’ dedi. Ve şimdi ben de bir Berlinliyim. Hayatımda ilk kez herşeyin altında yatan bağlantıları gördüğümü hissediyorum.”
Katharina’nın neden söz ettiği konusunda Jose’nin hiçbir fikri yoktu. Bir an için gerginlikle bocaladıktan sonra konuşmaya başladı: “Katharina, bence bu tür tesadüfleri aramak için uğraşırsan bunları bulursun. Oysa bunlar rastlantısal olaylardır.”
Sesi titreyen ve yumruklarını sıkan Katharina, “Hiçbir şeyi kurgulamıyorum” diye karşılık verdi, “Sana söylüyorum, tüm mesaj türlerini alıyorum. İstersen bunlara vahiy de…” Sesini alçaltarak devam etti: “Biliyor musun bunu kanıtlayamam ama Tanrı’nın dünyayı, evrene bir kelime vererek yarattığına kesinlikle eminim.”
Jose, Katharina’ya inanamayarak baktı. Katharina’nın ne yaşadığından emin değildi ancak onu tekrar kızdırmamak istediğini biliyordu. “Pekala” dedi, “Peki söyle o zaman, Tanrı dünyayı hangi harfle yarattı?”
Sevinçle, “Oh, büyük olasılıkla i” diye sevinçle yanıt veren Katharina, birden o kadar vahşice kahkaha atmaya başladı ki neredeyse sandalyeden düşecekti: “Oh, belki de u’dur. Belki u Tanrı’nın dünyaya verdiği bir ödüldür!”
Ağzını bir peçete ile silen Jose, Katharina’nın kolunu tuttu: “Hadi ama…” dedi utanarak, “Kesinlikle çok fazla içtin, artık eve gelme zamanın geldi.”
Kıyamet günü
Katharina, Jose ile yediği öğlen yemeğinin ardından eve nasıl geldiğini bilmiyordu. Bilinçliliği gerçek ile gerçek dışılık dalgaları arasında gidip geliyordu. Kendisini boş fırının içine bakar durumda bulana kadar hiçbir şey hatırlayamıyordu. Oturma odasından televizyonun sesi geliyordu. Sesli mesajlarını dinlemeye çalışırken, televizyonun sesini duymazdan gelmeye çalıştı. Karl kendisini aramasını söylemek için altı yedi kez aramıştı. Roland öfkeli bir mesaj bırakmıştı. Jose ile konuştuğunu, kendisine Katharina’nın tuhaf davranışlarını anlattığını söylüyordu.
Katharina telefonu duvara fırlattı, şu anda kimseyi çekecek durumda değildi. Kendisini ihanet edilmiş hissederek oturma odasına gidip kendisini kanapeye attı. Kanalı değiştirerek akşam haberlerini izlemeye başladı. Haberler her zamanki gibi tüyler ürperticiydi. Irak’ta, Amerika’nın müttefikleri, askerler ve siviller ABD’nin bölgeye yaptığı müdahalenin ölümcül bedelini ödüyordu. Ortadoğu’da, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ne yaptığı saldırılar 15’ten fazla Filistinli’nin ölümüne neden olarak, son 11 ay içinde ölenlerin sayısını 422’ye çıkarmıştı. (4 – 2 – 2 – tam doğum saati!) Bir an için, kendisini o kadar büyük bir korku içinde hissetti ki kendisini donup kalmış gibi hissetti. Katharina o anda nükleer savaşın yaklaşmak üzere olduğunu ve Berlin’in savaşın merkezi olacağını biliyordu.
O anda, Harry’i yaklaşmak üzere olan kıyamet konusunda hemen uyarması gerektiğinin farkına vardı. Nerede kaldığını öğrenmek için anında New York’taki sekreterine telefon etti. Faks numarasını bir kağıda karalayan Katharina, ahizeyi yerine koyarak buzdolabından bir teneke Cola kaptı. Bilgisayarının başına oturarak büyük olasılıkla kariyerinin önemlisi olduğunu bildiği mektubu yazmaya koyuldu.
“Sevgili Harry,
Büyük olasılıkla Roland ve benim aramda olanları duymuşsundur. Ancak sana söylemeliyim, bu gerçekten organizasyonel bir sorun. Bulabileceğiniz en zeki kadınları işe alıyor, sonra onları bu kadınların zekasından korkan erkeklerin altına koyuyorsunuz. Ama Harry, söyleyecek daha önemli şeylerim var. LÜTFEN beni dinle. Baktığım her yerde, dünyanın sonunun gelmekte olduğuna ilişkin işaretler görüyorum. Dün akşam, öldürülen o politikacı hakkındaki filmi izledim. Bunu kanıtlayamam ama, birilerinin öleceğinden eminim. Neden olduğunu bilmiyorum. Ya sen? Oh Harry, ne kadar şaşkın durumda olduğumu keşke sana açıklayabilseydim. Sen ve ben birlikte olabilsek hoş olmaz mıydı?
K.
(Sinirli bir kadın.)”
Mektubunu bitiren Katharina, bunu Hollanda’daki Harry’e faksladı. Gittiğinden emin olmak için de ikinci ve üçüncü bir kopya gönderdi. Sonunda, elinden gelen herşeyi yaptığından emin olduğunda kendini yatağa atarak ışığı söndürdü. Tamamen uyanık olan Katharina Waldburg, bir kez daha karanlıkta kalmıştı.
Adalet günü
Akşam 9:11’de, Amsterdam’daki Bilderberg Garden Oteli’nin bellboy’u Harry ve karısı Caroline’ın kaldığı suit’in kapısını çalıyordu. Elinde onlarca faks kağıdı vardı: “Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm efendim. Ancak gönderici bunların aşırı önemli olduğunu söyledi.”
Katharina’nın gönderdiği fakslara göz atan Harry, sandalyesinde arkaya dayandı. “Tanrım, Caroline, durum düşündüğümden daha da kötü. Sadece kızgın değil, aynı zamanda çıldırmış durumda. Tamamen aklını kaçırmış.”
Suit’teki bara giden Harry, hem kendisi hem de karısı için birer içki hazırladı. İçkilerini içerlerken, Harry son günlerde olanları düşünerek onları mantıklı bir biçimde zihninde biraraya getirmeye çalışıyordu.
Aslında tüm bu olan bitenler hakkında biraz fikri vardı: Üstün yeteneklere sahip teyzesi, Bogot satın almaya çalıştıktan sonra kendisini akıl hastanesinde bulmuştu. Ancak Katharina konusunda, herşey çok hızlı ilerliyordu. Sadece birkaç gün öncesine kadar Pierce’ın en iyi danışmanlarından biriydi. Müşterilerle pratik paranoyanın faydası konusunda konuşuyordu ve Almanya gibi, yöneticilerin rekabet avantajını yeniden kazanma çabası içinde olan bir ülkede paranoyak organizasyonlar hakkındaki fikirleri büyük bir başarı olmuştu. Ancak ofiste Roland’a saldırması ve müşterilerle olan sohbetlerinde sınırı aşması kabul edilemezdi.
Harry kesin bir ses tonuyla Caroline’a, “Durdurulması gerek; hem kendi hem de şirketin iyiliği için…” dedi: “Buradaki soru şu: Ondan kurtulmalı mıyım? Roland’ın istediği bu. Katharina’nın bu davranışları dikkate alınmaz ve ortak olursa, şirkette kalmayacağını söyledi bile. Katharina dışarı çıkıp müşterisiyle sarhoş olmuş. Bu, kesinlikle hoşgöremeyeceğimiz bir durum. Ama onu işten atarsak, sonunda dava edilebiliriz. Ve eğer biz Katharina’ya bakmazsak, kim bakar ki?”
Kocasının söylediklerini onaylayan Catherine, Katharina’nın hayattaki tek akrabası olan babasının birkaç ay önce öldüğünü anımsattı. Gelip Harry’nin yanına oturarak şunları söyledi: “Belki sağlık iznine çıkmak için onu ikna edebilirsin. Belki Katharina’nın tek ihtiyacı olan budur; ayaklarının yere basması için biraz zaman…”
Başını sallayan Harry, “Bu kolay olmayacak” diye yanıtladı, “O aşırı derecede bağımsız biri. Öte yandan, kendisi için neyin iyi olacağı konusunda karar verebilecek durumda değil. Caroline, onun hastaneye yatmasını sağlamam gerektiğini düşünmüyorsun değil mi? Yani bunu neye dayanarak yapabilirim ki? Roland ve Jose konusunda hatalı davrandığı kesin. Ve etrafa bazı çılgın notlar gönderiyor olabilir. Ama bana abuk sabuk e – posta gönderen herkesi hastaneye yatırmaya kalksaydım, akıl hastaneleri dolup taşardı.”
Söylenecek daha fazla bir şey yok gibiydi. Harry ve Caroline birkaç dakika sessizce oturdu. Sonunda Harry dalgınca şunları mırıldandı: “Biliyor musun, bazı açılardan kendimi bir parça sorumlu hissediyorum. Roland tam üç kez, Katharina’nın Berlin ofisinde çalışmasını istemediğini söyledi. Katharina tarafından tehdit edildiğini hissediyordu (nitekim bu oldu da) ama Katharina Berlin’de çalışmayı o kadar çok istiyordu ki, onu almak konusunda beni ikna etmişti. Belki de onları bu noktaya getiren bu tansiyondu. O kadar yetenekli ki, önüne çıkan herşeyin üstesinden gelebileceğini düşünmüştüm. Şu kesin ki benim göremediğim bazı kırılgan yanları vardı. Katharina’nın kendisinin de bunları gördüğünü sanmıyorum. Şimdi ise saatte 200 mil hızla gidiyor ve işler ben Cuma günü Berlin’e gidene kadar bekleyemez. Katharina diğer müşterilerle de bağlantı kurmayı deneyebilir ya da daha kötüsü kendisine zarar vermek için birşeyler yapabilir. Ne berbat bir durum. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum.”
HARRY, KATHARINA KONUSUNDA NE YAPMALI?
UZMANLARIN GÖRÜŞLERİ...
Kay Redfield Jamison
Bu vakada bilinmesi gereken en önemli nokta; Katharina Waldburg’un olası durumunun olağandışı olmadığıdır. Ortalama olarak, her 100 kişiden biri manik depresyondan burada tarif edildiği gibi ciddi şekilde zarar görürken, diğer iki ya da üç kişi de bunu daha hafif yaşıyor. Pierce and Company gibi enerji oranının yüksek olduğu ortamlarda, bu rakam daha da yüksek olabilir. Bir başka deyişle, iş dünyasında pek çok kişi bu rahatsızlığı yaşasa da işin içinde damgalanma korkusu olduğu için kimse bunu itiraf edemiyor ve hastalık tedavi edilmeden devam ediyor. Oysa manik depresyon çok kolay tedavi edilebilecek bir rahatsızlık olduğu için – bilim bu konuda nettir – tedavi edilmemesi kabul edilebilir bir durum değil.
Bir şirket, kendisini Harry Beecham’ınkine benzer durumlara hazırlamak için pekçok şey yapabilir. Yapılabilecekler; sadece işyerindeki psikiyatrik krizlerin üstesinden gelmek için genel çerçeveler geliştirmekle sınırlı değildir. Katharina’nınki gibi durumlarda müdürlerin alabileceği önlemler spesifik hale getirilebilir. Örneğin üst düzey yöneticiler, temel zihinsel rahatsızlıkların belirtileri konusunda eğitilebilir. Ancak şunu da unutmamak gerekir: Günümüzde bir CEO’nun yapmak istedikleri ile yasal olarak yapabilecekleri arasında büyük farklar olabiliyor.
Psikolojik sorunlar yaşayan bir çalışan söz konusu olduğunda dikkate alınması gereken ilk nokta, ofisteki diğer çalışanların olduğu kadar bireyin de güvenliğini garanti altına almaktır. Kişi ile ilgili atılan tüm adımlar ve yapılanlar özenli bir şekilde dosyalanmalıdır. Bu önemlidir; çünkü vakada anlatılanlara benzer durumlar mahkemede son bulabilir. İyi dokümantasyon şirkete biraz da olsa güven sağlayabilir.
Şirketler, psikolojik sorunların ihtiyatsız finansal davranışlara neden olacağının da bilincinde olmalıdır: Hatta bu tür ihtiyatsızlıklar hastalığın tamamlayıcı bir parçası olarak tanımlanır. Harry, potansiyel finansal sorunlarını önlemek için bir an önce bu durumu çözmek zorunda.
Bu arada Pierce, bir müdahalede bulunmak için de çalışmalar yapmayı dikkate alabilir. Bu; şirketin Katharina’yı hastalığı gerçeğine inandırmak ve tedavi görmesi konusunda teşvik etmek şeklinde gerçekleştirilebilir. İşyeri dışındaki müdahaleler genellikle rahatsızlığı çeken kişi ile kişisel ve sosyal bağları bulunan kişilerin de (aile ve arkadaşlar gibi…) olmasını gerektirir. Ancak bir işverenin bu kişileri biraraya getirmesi, özel yaşam gibi hassas konuları gündeme getirebileceği için yasal olarak imkansız olabilir. Harry’nin bu noktada yapabileceği en akılcı davranış; Katharina’nın iş arkadaşlarını biraraya getirerek kaliteli tıbbi yardım ve hatta gerekirse hastaneye yatırılmasını sağlamaktır.
Psikolojik rahatsızlığa sahip olan çoğu çalışan, tedavilerini sürekli hale getirmeden işgücü içine tekrar girebilir. Katharina’nın iyileşmesi zaman alabilir ancak iyileşebileceği yönündeki kanıtların sağlam olduğunu da belirtmek gerekir. Pierce’ın Katharina’ya yardım etmesinin bir yolu; başarıyla tedavi gördükten sonra tekrar firmada çalışmaya başlayabileceğini garanti altına almaktır.
Ne yazık ki, organizasyonlar genellikle psikolojik rahatsızlıklara sahip bireyleri tedavi edilemez olarak görür. Bu da onların, iyileştikten sonra bile kolay kolay kabul görmemesine neden olur. Deneyimlerim, zihinsel rahatsızlıklar konusunda en anlayışlı olacağı sanılan tıp okullarının bile bu konuda son derece muhafazakar olduğunu gösteriyor. Bu nedenle iş dünyasında psikolojik rahatsızların belirtileri ve tedavi edilebilirliği konusunda temel eğitimin önemi çok büyük.
Kay Redfield Jamison, Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Okulu’nda psikiyatri profesörüdür. Jamison aynı zamanda klasik tıp kitabı “Manic – Depressive Illness” adlı kitabın yazarlarından biridir.
David E. Meen
Bu vakayı okumak, manik depresyonun korkutucu boyutları konusunda özet ama ciddi bir bakış açısı sundu. Yine de bunu gerçekten yaşamadan nasıl gerçekten bilebilirsiniz ki? Harry yasalar ve işle ilgili tüm meseleleri bırakmalı ve Katharina’ya sadece endişeli bir insan gibi yaklaşmalı. Yıldız çalışanın ailesi olmadığını unutmamak gerek; bu da Harry’i bana göre etik olarak genç kadına karşı sorumlu hale getiriyor.
Bazı yönlerden Harry’nin bu şekilde davranması, başka CEO’lar için olabileceğinden daha kolaydır. Danışmanlık firmaları, göreceli olarak hiyerarşinin daha az olduğu organizasyonlardır. Bu nedenle böyle bir şirketin yöneticisi olarak Harry, büyük olasılıkla Katharina’yı kelimenin tam anlamıyla bir ekip arkadaşı olarak görüyordur. Buna ister karşılıklı bağımlılık, ister kişisel ilgi, hatta isterseniz genişletilmiş bir aile gözüyle bakın, benim bildiğim profesyonel hizmet firmalarının çoğunda insanların ilişkisi “çok yakın ve çok özel”dir. Aslında, bu alanda kariyer yapmanın en çekici yönlerinden biri de budur. Size sahip oldukları herşeyi veren becerikli ve motive olmuş kişilerle yan yana çalışırsınız. Bu nedenle Harry, genç kadını şu anda kendisine ihtiyacı olduğu konusunda ikna etmek zorunda.
Aslında Harry bir kamu şirketinin CEO’su olsaydı bile, insani bir yaklaşım izlemek yine yapılacak en doğru şey olurdu. Yöneticiler stres altındaki çalışanlara saygı ve ilgi ile yaklaştığında, organizasyonun tümünde güçlü bir iyi niyet havası estirir. CEO’nun insanca yaklaşımının tek nedeni bu olmamalı ama yine de kurumlardaki yöneticilerin bu noktayı genellikle unuttuğu gerçeğini anımsatmak gerekir.
Pierce’a ve diğer meslektaşlarına karşı olan kendi sorumluluklarını bilen Harry, büyük olasılıkla durumun gerektirdiği zamanı kendisi ayıramayacaktır. Bu durumda konuyla ilgili liderliği bir başkasına vermelidir. Normal koşullarda, bu kişinin Katharina’nın ofis yöneticisi olması gerekirken; genç kadının Roland ile olan güç ilişkileri düşünüldüğünde bunun durumu daha da beter hale getireceğini akılda tutmak gerekiyor.
Büyük olasılıkla bu noktada doğru adres, Katharina’nın arkadaşı olma avantajına sahip olan Karl von Schwerin olacaktır. Ancak (Roland ile durumu tartıştıktan sonra) liderliği Karl’a veren Harry, yine de krizin iyi ele alındığını garanti almak konusunda hem Katharina’ya, hem de Pierce’e karşı sorumlu olduğundan dolayı durumu yakından takip etmelidir. Harry’nin işleri delege edip sonra bir yana çekilmesi doğru değildir. Ayrıca, böylesi bir durumda her yönetici gibi Karl’ın da bocalayacağını unutmamak gerekir. Karl; Katharina’dan çılgın e – postalar aldığında içgüdüsel olarak Harry’e koşmuştu. Oysa Katharina’nın krizinin doğasını ve derecesini anlamak için biraz zaman harcaması daha verimli – ve daha profesyonel – olurdu.
Karl, genç kadının hareketlerinin sonuçlarının farkında olup olmadığını değerlendirmek için hemen Katharina ile konuşmalıydı. Ardından genç kadının çalışma arkadaşları ile biraraya gelip, durum hakkında bir fikirleri olup olmadığını öğrenebilirdi. Daha sonra atabileceği adım ise, genç kadının haber verilebilecek bir doktor ya da psikiyatr’ı olup olmadığını araştırmak olabilirdi. Eğer Katharina’nın yaşamında böyle bir profesyonel varsa, Pierce’ın genç kadına nasıl yardım edebileceği konusunda Karl bu kişiden yardım almak isteyebilir. Elbette bir şirketin bu tür araştırmalar yapması, bazı istenmeyen gri alanlara girilmesine neden olabilir. Ancak Harry ve Karl, bu tür endişelerin sorunlu bir çalışana yardım etmek konusundaki çabalarının önüne geçmesine izin vermemeli.
Öte yandan, Katharina sağlık iznine çıkarılmalı. Pierce bunu organize ederken, genç kadın iyileşir iyileşmez geri dönebileceğini belirgin hale getirmeli. Genç kadının geri dönmesi durumunda, Katharina ve Harry’nin genç kadının gelecekteki rolü konusunda bir dizi beyin fırtınası gerçekleştirmesi gerekir. Genç kadın danışmanlık görevini sürdürebilir mi? Yoksa bu görevin verdiği stres kırılganlıklarını şiddetlendirir mi? Başka hangi pozisyonlarda görev yapabilir? Katharina gibi olağanüstü yetenekli bireylerin şirkete katabileceği pekçok değer vardır ancak bunlar bir süre için bir yana bırakılmalıdır. Şimdilik Katharina’nın Pierce’ın yardımına ihtiyacı var ve Pierce’ın yardım etmek için orada bulunması şart…
David E. Meen, 2003 yılının haziran ayına kadar McKinsey & Company’nin direktörüydü. Meen; Kanada, Brüksel ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok McKinsey ofisinde 17 yıldan uzun süre ofis müdürü olarak görev yapmıştır.
Norman Pearlstine
Yönetim davranışları konusundaki tüm teorilere karşın, liderlerin yetiştirilme tarzlarını ve kişisel deneyimlerini işlerine yansıttıkları gerçektir. 1980’lerin başında Wall Street Journal Avrupa’nın editör ve yayıncısı olduğum günlerde, muhabirlerimden biri Katharina’nınkine benzer bir psikolojik sorunla karşı karşıya kaldığında benim için de durum farklı değildi.
Bugün biliyorum ki, o gazeteciye yardım etmek konusundaki kararlılığımın ardında kişisel nedenlerim yatıyordu. Ailemin geçmişinde manik depresyon vardı. Parlak ve sıradışı bir avukat olan babam, 1959 yılında 16 yaşındayken depresyona girmiş, elektroşok tedavisi görmüş ve üç ay hastanede kalmıştı. Hastaneden çıktığında lityum almaya devam etmesine karşın manik depresif ruh hali yıllarca sürdü. Muhabirim benzer sorunlar göstermeye başladığında bilinçli olarak babamı düşünmemiş olmama karşın, bu konudaki deneyimlerimin psikolojik sorunlar yaşayan kişilerin umutsuzca yardıma ihtiyacı olduğu konusunda bilinçlenmeme neden olduğunu biliyorum.
Yardım etmek istememin bir nedeni de, bu muhabirin birlikte çalıştığım en özel kişilerden biri olduğunu hissetmemdi. Başarılı olmasını istiyordum, çünkü ne kadar becerikli olduğunu biliyordum. Bu, dar bir kurumsal bakış açısından bakıldığında bile anlamlıydı. Yaratıcı fikirleri, başarılı öyküleri ve organizasyonu diğerlerinden ayıran başarılı teknolojileri üreten bu muhabir ve Katharina gibi kişilerdir. Eğer genç kadının krizini aşmasına yardımcı olursak, potansiyelinin organizasyona büyük katkı sağlayacağını hissediyordum.
Elbette bir kurumun sahiplerine, müşterilerine ve çalışanları karşı sayısız sorumluluğu vardır. Eğer çalışanlardan birinin davranışı diğerlerinin çalışmalarını etkileyecek kadar rahatsızlık verici hale geliyorsa (ya da şirketi riske atıyorsa) bu kişinin işyerinden çıkarılması gerekir. Benim kişisel içgüdülerim her zaman işlerin yolunu girmesini sağlamayı söyler. Ancak benim muhabirim gibi, sizin çalışanınız da gerçekten psikotik bir duruma girerse onun yönetim desteğinden çok profesyonel yardıma ihtiyacı olduğunu kabul etmeniz gerekir.
Evet, ben de muhabirimi sağlık iznine çıkmaya teşvik etmiştim. O da bunu kabul etti. Aynı zamanda, iyileşmesi ne kadar uzun sürerse sürsün ben orada olduğum sürece gazetedeki yerinin hazır olduğu vaadinde bulundum. Dile getirilmemiş ve yazıya dökülmemiş şart; işe geri döndüğünde görevini hakkıyla yerine getirebilecek kadar iyileşmiş olmasıydı. Bir süre sonra o da ben de gazeteden ayrıldık. Ancak yıllar sonra bana, iyileşmesindeki en önemli etkenin bu vaat olduğunu söyledi.
Elbette, bir yöneticinin böylesi koşullar altında neyi yapıp neyi yapamayacağını organizasyon yapısının belirlediğini söylemeye bile gerek yok. Dow Jones ve Time Warner gibi büyük organizasyonların yöneticileri, bu şirketlerde büyük bütçeler olduğu için çalışanlarına daha çok yardım yapabilir.
Ben, Harry’ninkine benzer bir ikilemle karşı karşıya kaldığımda en çok kendi içgüdülerime güvenmiştim. Bugün farklı mı davranırdım? Büyük olasılıkla hayır. Kararlarımın diğer insanları nasıl etkilediğini iyi kötü bilen bir kişiyim. Bu her zaman doğru olmayabilir ama, ben buyum. Ancak yine de 20 yılın ardından biraz daha ihtiyatlı olmayı öğrendim. Şirketin çıkarları ile çalışanlarınkini dengelerken, büyük olasılıkla profesyonellerin (avukatların, İnsan Kaynakları profesyonellerinin) önerilerine daha çok güvenmek zorundayım. Bunu önlemeyi her ne kadar istesem de, günümüzün “dava açmayı seven” toplumunda daha fazla şansım bulunmuyor.
Richard Primus
Katharina’nın yarattığı kriz, elbette Pierce için bazı yasal sorunları beraberinde getiriyor. Ancak Harry’nin panik yapmasına gerek yok. Vakaya bakıldığında, Pierce’a karşı dava açılma olasılıklarının son derece kısıtlı olduğunu görüyoruz.
Pierce bir ABD şirketi, Katharina da Amerikan vatandaşı olduğu için genç kadının çalışma durumu ABD yasalarını ilgilendiriyor. Katharina’nın Pierce’a dava açabilmesi için iki neden olabilir: cinsel ayrımcılık ve ehliyetsizlik…
Katharina, Roland’a rahatsız edici davranışları olduğu gerekçesiyle ortaklığa kabul edilmezse Pierce’ı dava edeceğini söylüyor. İşyerinde cinsel tacizi yasaklayan kanunlara göre işverenler kadın ve erkeklerden farklı davranışlar göstermesini bekleyemez. Eğer Katharina, Pierce’ın kadınların değil ama erkeklerin rahatsız edici davranışlarını kabullendiğini kanıtlayabilirse elinde iyi bir kozu olmuş olur. Ancak Pierce’ın, rahatsız edici kadın ve erkeklere aynı şekilde davrandığını göstermesi durumunda cinsel ayrımcılık konusunda elinde kanıt bulunamaz.
Ehliyetsizlik ise daha karmaşık bir konu. Yasalar şirketlerin, fiziksel ya da zihinsel olarak engelli olan çalışanlara karşı ayrımcılık yapmasını yasa dışı buluyor. Korunabilmesi için, Katharina’nın ehliyetsiz ama kalifiye bir kişi olduğunu kanıtlayabilmesi gerekir. Yasalar; “hayati yaşamsal etkinlikleri” kısıtlayan fiziksel ya da zihinsel eksikliklere sahip kişileri “ehliyetsiz” olarak tanımlıyor. Bunlar; Katharina’nın rahatça yapabildiği görme, yürüme gibi etkinlikleri içeriyor. Ancak çalışmak da hayati bir yaşamsal etkinlik olarak tanımlanabilir. Bu durumda eğer rahatsızlığı Katharina’nın işini ya da buna benzer işleri yapmasını engellerse, yasalar tarafından korunabilir.
Katharina özellikle istemediği sürece, Pierce genç kadını şirkette tutmakla yükümlü değil. Eğer isterlerse onu hemen kovma yetkisine sahipler. Ancak Pierce’ın, kovma nedeninin ehliyetsizlik değil performans olduğunu kanıtlaması gerek. Katharina’nın kariyerine bakıldığında ise bunu söylemek zor. Bu nedenle, Katharina ile çalışmaya devam etmek Pierce için yararlı olacaktır. Eğer Katharina şirkette kalır ancak kötü performans göstermeye devam ederse, kovulabilir.
Richard Primus, Michigan Üniversitesi’nde Hukuk Doçenti’dir. Burada şirket hukuku ve ayrımcılık yasaları konusunda ders veren Primus, “The American Language of Rights” adlı kitabın yazarıdır.