Var Olmayan Ülke: Yapay Zekâ

Mehmet Erkan
İK Yöneticisi, Yazar @yazarmerkan



Geçen aylarda İstanbul ve Londra’da katıldığım iki İnsan Kaynakları zirvesindeki gözlemlerimi kendi doğrularıma takılmadan, mümkün olduğunca objektif aktarmaya çalışacağım. Tabii buna ülkemizin genel İnsan Kaynakları ve teknoloji gündemlerini de eklemeden olmaz.

Dostoyevski 1862’de Londra seyahatine çıkar, Namık Kemal 1867-70 arasında üç yıl Londra’da yaşar. Aynı dönemin Londra’sı hakkında iki yazar da birbirinden habersiz, tamamen birbirine zıt yorumlar yapar. Dostoyevski için safi sefalet olan şehir, Namık Kemal için çok daha farklı anlamlar taşır. Yani her ikisi de kendi zaviyesinden bakar olaylara. Ben de geçen aylarda İstanbul ve Londra’da katıldığım iki İnsan Kaynakları zirvesindeki gözlemlerimi kendi doğrularıma takılmadan, mümkün olduğunca objektif aktarmaya çalışacağım. Tabii buna ülkemizin genel İnsan Kaynakları ve teknoloji gündemlerini de eklemeden olmaz.

Şirketlerin gündemi teknoloji

Hem ülkemizde hem de yurt dışında ana gündem teknoloji. Teknoloji özelinde de en popüler kavram yapay zekâ. Ancak bu gündemin alt başlıkları ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Bazıları “yapay zekâ gelecek” telaşındayken, bazıları “geldi bile”, bazıları ise “hâlâ farkında değilsen o tren istasyondan çoktan ayrıldı” havasında. Açıkçası bu; ülke, sektör ve belki de şirketler özelinde teknolojik olgunluk seviyelerine bağlı.

Şöyle düşünüyorum da son zamanlarda katıldığım hangi toplantıda yapay zekâ, makine öğrenmesi, robotik süreçler ve buna benzer teknolojik kavramlar geçmedi? Cevabım yok denecek kadar az. Bugün İnsan Kaynakları’ndan finansa, üretimden satın almaya herkes benzer teknoloji kavramlarını konuşuyor. Yalnız bizde durum biraz karışık. Çünkü bir bakıyorsunuz; basit bir toplu mail gönderim işlemi “bizde o iş yapay zekâya yaptırılıyor” şeklinde anlatılıyor, ya da basit komutlar içeren robotik bir süreç “makine öğrenmesi” sanılıyor.

Teknoloji dışı birimler henüz bu ayrımların farkında değil gibi. Hatta bazı teknoloji bölümleri de ne kadar ayırdında tartışılabilir. Yalnız gerçek olan bir şey var, herkes bu kavramlarla konuşmayı seviyor ve gelecekte tüm işlerin bu şekilde yapılacağını düşünüyor. Fakat ne şekilde ve nasıl yapılacağı konusunda çok da fikirleri yok. Yani şöyle söyleyebiliriz; yapay zekâ bugün için herkesin hakkında malumat sahibi olduğu ama gerçekte pek de bir şey bilmediği bir olgu.

Teknoloji Influencerları

Genel gözlemim Türkiye’deki İnsan Kaynakları kongrelerinde yapay zekâyı İnsan Kaynakları profesyonelleri değil de teknoloji influencerları anlatıyor. Londra örneğinde ise bunun tam tersiydi. Sadece birkaç teknoloji konuşmacısı ya da yazarı sahne aldı, onun dışındakiler şirketlerindeki yapay zekâ süreçlerini anlattılar.

Bizdeki bu durumu tesadüfle açıklayamayız tabii ki ama linç edilmeyeceksem şu soruyu sorabilirim: Gerçekte uygulanan, sonuçları alınmış kaç yapay zekâ temelli İnsan Kaynakları uygulaması var? Eğer varsa gerçekten saygı duyarız ve dinlemek isteriz bunları. İhtiyacımız da var. Maalesef bu konu üzerine konuşan influencerlarımızdan da dinlediklerimiz genelde var olmayan bir ülkenin, ama gelecekte mutlaka kurulacak bir ülkenin ayak sesleri. “Amerikalı şirket şunları yapıyor, bunlar yapay zekâ ile böyle yapılacak, bakın bu uygulama şu meslekleri ortadan kaldırabilir...” Geleceğe dair tasavvurlar. Bu kişileri yargılamıyoruz, onların ufuk açıcı özellikleri var, konu biz şirketler tarafında.

Bence bugün çoğu İnsan Kaynakları profesyonelinin üzerinde düşünmesi gereken soru şu: Ben içinde bulunduğum organizasyonu geleceğin teknolojilerine nasıl hazırlayabilirim? İnsanların işittik- leri, duydukları şeyleri onlar için nasıl somut, deneyimlenebilir ve üzerinde
çalışılabilir hâle getirebilirim?

Bu soruya içimizdeki susmayan ses şöyle karşılık verebilir: Bu IT konusu değil mi, İnsan Kaynaklarına bu kadar rol biçmek doğru mu? Buna cevap olarak yurt dışındaki bir panelistin söylediği şu sözler hâlâ kulaklarımda; yapay zekâ evet bir IT konusu gibi duruyor ama burada odak “deneyim tasarımı.” İnsan Kaynaklarının rolü IT’den de kritik.

Mesele kaybolacak meslekler değil, insan kazanma

Ben bir yazar olarak kelimelerin, metin aralarının ve arkalarının gücüne çok inanıyorum. Bizlere çoğu zaman gerçeği onlar verir. Bu sebeple Türkiye’deki ve yurt dışındaki benzer zirvelerin en çok duyulan kelimelerini karşılaştırırsam belki aradaki farkı anlamamıza da yardımcı olabilir. Bu aynı zamanda bizi bir sonraki adımda nelerin beklediğini de gösterecektir.

Bizde yapay zekâ, gelecek, makine öğrenmesi, yok olacak meslekler, robotik süreçler vb. teknoloji ve geleceğe dair öngörü kelimeleri yoğunken, Türkiye dışında yapay zekâ ve onunla yapılabileceklerden çok şu kavramlar konuşuluyor. İngilizcelerini aynen belirtiyorum: “Reskilling, upskilling, basic digital skills, transferable skills, AI, security, safety, mental health, purpose.”

Görüldüğü üzere listenin bir numarası beceri. Hepimizde basit dijital becerilerin mutlaka olması gerekiyor, bunun üzerine ise transfer edilebilir, öğrenilebilir becerileri yüklememiz gerekiyor. Yani İnsan Kaynakları profesyonelleri olarak yapmamız gereken şık bir slayt hazırlayıp başlığa “Kaybolacak Meslekler” yazmak, bunun üzerine konuşmak değil, bundan hareketle hangi dijital becerilere sahip olmamız gerektiği, bunun üstüne hangi teknik bilgileri koyacağımız ve çalışma arkadaşlarımız için bunları nasıl kurgulayacağımız olmalı. Bu kadar yapay zekâ konuşup da eğitim gelişim ajandalarımızı tümden değiştirmedikse bir yerde hata yapıyor olabiliriz.

Yalnız kritik bir nokta var. Kast ettiğimiz teknik beceriler özellikle çalışanların yapay zekâ ile kullanacağı beceriler. Bir diğer önemli nokta da herkes için öğrenme değil, doğru zamanda doğru çalışanlar için öğrenme. Artık İnsan Kaynaklarında toplu hareket (mass politikalar) dönemi kapandı, toplu hareket etmemek için de öncelikle yapılması gereken şey çalışan segmentasyonu.

Güvenlik ve mental sağlık

Bu kadar bilgiye kolay erişimi konuştuğumuz bir dünyada güvenlik sorunu da doğal olarak beraberinde geliyor. IT ajandasında güvenlik çözümleri yer alırken, İnsan Kaynakları ajandalarında da bireylere güvende hissettirmek maddesi yerini alıyor. Tüm teknolojik fırtınaya rağmen, işin odağında insan olduğu herkes tarafından kabul ediliyor. Hem İstanbul’daki hem de Londra’daki tüm panelistlerin ortak cümlesi: Ne kadar teknoloji, yapay zekâ konuşulsa da bu işin odağında insan var ve fark onunla yaratılacak. İnsan odağında da en önemli konu mental sağlığın korunması. Dolayısı ile alın size teknolojinin tetiklediği ikinci bir tasarım değişikliği; esenlik programlarının yenidünya düzenine adaptasyonu. Fakat burada çalışanlara bedava fitness merkezi üyeliği vermenin ötesinde bir aksiyon ön plana çıkıyor: Purpose. Sözlük karşılığı amaç olsa da bunun meali “anlamlı bir amaç” olmalı. Çünkü anlatılmak istenen çalışanların değerlerine hizmet eden, anlam buldukları gaye. Şu cümle aklımda kaldı: Anlam yaratamadığımız organizasyonlarda mental sağlık oranı yüksek olmayacaktır.

Var Olmayan Ülke

Var Olmayan Ülke (Neverland) J.M.Barrie’nin çalışmalarından çıkan kurgusal bir yerdir. Biz onun hiç olmamasına ya da hayali olmasına odaklanırsak bir şey elde edemeyiz. Fakat durduğumuz yeri değiştirip, “kurgusal” kelimesine odaklanırsak o zaman şunları düşünebiliriz; basit bir kurgu insanların hayallerine dokunup ölümsüzleşebilir, ortaya muazzam bir eser çıkabilir. Var Olmayan Ülke tam da böyle bir şeydir.

Bugün yapay zekâ biz çalışanlar için Var Olmayan Ülkenin ta kendisi. Siz bakmayın zirvelerde herkesin varmış gibi konuşmasına. Eğer hayal edersek ve doğru kurgularsak, bunu sadece İnsan Kaynakları için söylemiyorum, ortaya bambaşka bir çalışma hayatı çıkarabilir ve fark yaratan iş çıktıları elde edebiliriz. Bu da büyük resimde; belirlediğimiz gaye- ye hizmet edip bizlerin daha huzurlu bir dünyada yaşamasına hizmet edebilir.

Bakın kavramlar nasıl da birbirine bağlı; teknolojik araç, bizleri bu araca adapte edecek eğitim gelişim imkânları, değerlere hizmet edecek amaç ve artacak mental sağlık.

Yapay Zekâ Atölyeleri

Şimdi az önce sorduğumuz soruya tekrar dönelim: Ben içinde bulunduğum organizasyonu geleceğin teknolojilerine nasıl hazırlayabilirim? İnsanların işittikleri, duydukları şeyleri onlar için nasıl somut, deneyimlenebilir ve üzerinde çalışılabilir hâle getirebilirim?

Demiştim ya kelimelerin gücü, zaten kelime kelime düşününce cevap soruda saklı. Şu an için yapay zekâ bireysel olarak telefonlarımızdaki, belki de meraklıların telefonundaki demeliyim, birkaç uygulamadan ibaret, gerisi yapılabilir edilebilir hikâyeleri. O halde biz İnsan Kaynakları olarak tüm bu teknolojileri daha deneyimlenebilir ve üzerinde çalışılabilir hâle getirebilir miyiz? Şu anda herkes yapay zekâ üstüne konuşuyor ama kimse aslında
ne yapacağını bilmiyor.

Şirketlerde bu işe meraklı, dijital yetenekleri de olan kişilerden gruplar kurup, onlara yapay zekâ uygulamalarını deneyimleme fırsatı verilemez mi? Yani çalışanlara zaman ve alan yaratılamaz mı? Bunu adeta oyun hamuru ile oynayan anaokulu çocukları gibi düşünelim. Onlara oyun hamurunu saatlerce anlatmak mı, yoksa önlerine koymak mı?

Önce hayal etmek, sonra sağlam bir kurgu yapmak. Kurgunun içinde de organizasyonun ihtiyaçlarına göre doğru araçları seçmek önemli. Burada IT’nin rehberliği de tartışılmaz. Sonrası sadece insanlara biraz zaman, fırsat ve deneme yanılma lüksü vermek. Hatırlayalım: Bu işi odağında insan var.
Hepimiz şu anda Var Olmayan bir Ülkenin hayalini kuruyoruz. Fakat unutmayalım ki oraya ancak ve ancak hayal edebilen, uçabilen ve cesareti olan Peter Panlar, Tinker Beller ulaşabiliyor.

Siz ve şirketleriniz bu hikâyenin neresinde?

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)