Cennetten Bir Köşe; Gökçeada

Nilay Karagülmez Abamor

Türkiye karasularındaki tüm adalara gittim diyebilirim, her biri birbirinden güzel, doğası, yeşili bozulmamış, ulaşımı kolay, insanları cana yakın ve çok tatlı. Ada hayatını her zaman çok merak ederim ve ne zaman bir Adaya gitsem oranın yerel halkıyla da mutlaka sohbet etmek ve aklımdaki tüm soruları sormak isterim. 

İşte Gökçeada maceram da tam olarak böyle başladı. Uzun yıllardır gönlünü Gökçeada’ya kaptırmış bir arkadaşımın evine misafir oldum ve tam da çok sevdiğim ve her zaman istediğim gibi, adada yaşayan birinin rehberliğinde adanın altını üstüne getirdim, bağlarını bahçelerini köylerini gezdim, yaz – kış demeden adada yaşayan insanların evine konuk oldum. Aklımdaki, gönlümdeki tüm soruları sordum, yemeklerini yedim, likörlerini içtim, tatlılarını yedim. Bu yazımda size kendi maceralarımı aktaracağım. 

O zaman haydi dünya üzerindeki doğası bozulmamış, yeşiline el değmemiş, küçük cennet Gökçeada’ya doğru yola çıkalım…

Mükemmel bir manzara tablosu gibi Gökçeada'nın renkleri, toprağın koyu kırmızısı ve yeşilinden Ege Denizi'nin açık turkuaz ve lacivertine kadar uzanır. Doğanın özgürce hüküm sürdüğü ve rahat ada zihniyetinin yaşamın vazgeçilmez (beklenen) bir parçası olduğu oldukça uzak bir ada olarak kalmayı başaran Gökçeada, ülkenin her şeyden uzaklaşmak için en iyi yerlerinden biri. Adanın büyük bir Yunan nüfusuna ev sahipliği yaptığı dönemde, başıboş dolaşan keçi ve koyunlara ya da başka bir döneme ait terk edilmiş bir kiliseye rastlarsanız şaşırmayın. Gökçeada'nın “cennet adası” anlamına gelmesi ve kasabaları orijinal ve doğal hallerini korumaya teşvik eden Cittaslow hareketinin ilk üyelerinden biri olması şaşırtıcı değil.

Ege Denizi’nde yer alan Gökçeada, güneşin en yavaş battığı yer olarak biliniyor, zaten adanın genelinde de cittaslow (yavaş ve sakin şehir) akımı hakim ve bu unvanı alan ilk ada. Gökçeada’nın renkleri muhteşem bir manzara tablosundan çıkmış gibi, doğanın özgürce hüküm sürdüğü, Rahat Ada zihniyetinin yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğu adada, feribottan indiğiniz an itibariyle bu sakinliği, huzuru, sessizliği ve doğanın gücünü hissedebiliyorsunuz. Başıboş dolaşan keçi, koyun ya da başka bir döneme ait terk edilmiş bir kiliseye rastlarsanız sakın şaşırmayın. Burası her metrekaresiyle ziyaretçilerine huzurlu ve sessiz bir ortamı vaat ediyor. El değmemiş koyları, birbirinden güzel plajları, şelaleleri ve doğal güzellikleriyle bir resital sunuyor sizlere. Rüzgâr sörfü ve tüplü dalış gibi sporlarla da heyecanınızı yaşamanıza olanak veriyor. Kısaca bu güzel adada herkese göre bir aktivite var. Gökçeada’nın “cennet adası” anlamına gelmesi, köylerinin en eski halleriyle kalması ve doğal hallerini korumasına teşvik eden Cittaslow hareketinin ilk üyelerinden biri olması da beni hiç şaşırtmadı. 

Gökçeada tepeliklerle dolu bir yer olmasına rağmen, 100 yıllık organik zeytinliklerle dolu, ortasından yeşil bir vadi geçen verimli topraklara sahip bir ada. Ada genelinde 170 binden fazla zeytin ağacı var ve yıllık ortalama 200 bin ton zeytinyağı üretimi kapasitesi mevcut. Gökçeada'nın zeytinyağı, düşük asit derecesi ve organik olması sebebiyle çok değerli. Adada organik tarım sertifikalı zeytinyağı markalar bulunuyor. Ayrıca organik üretime çok önem veren insanlarla dolu, bu nedenle de Gökçeada topluluğu, Türkiye'de tamamen organik ürünlere yönelen ilk topluluk olarak kurulmuş. Ayrıca, adada bol miktarda arı olduğunu fark ettim, bu kendileri küçük ancak yarattıkları değer çok büyük olan minik hayvanlar görevlerini o kadar güzel yapıyorlar ki, Gökçeada’da hayal edebileceğiniz en lezzetli bal petekleri satışa sunuluyor. 

Nerelere Gidelim, Neler Yapalım?

Gökçeada’nın muhteşem manzarasına sahip Bademli, Tepeköy, Dereköy ve Zeytinliköy gibi tarihi Rum köylerini ve adanın eski yaşamına geri dönen tarihi kiliseleri mutlaka keşfederek ada gezinize başlamanızı tavsiye ederim. Her bir köy birbirinden güzel, küçük ama çok renkli. 

Kaleköy; Kaleköy’ün eski adı Kastro imiş. Adanın kuzeydoğu kıyısında yer alan köyün yakınında antik bir kale bulunuyor. Kaleköy'de ayrıca Birinci Dünya Savaşı'ndaki işgal sırasında Fransız Donanması tarafından yaptırılan ve günümüzde balıkçı tekneleri ve yatlar için kullanılan küçük bir limanı var.  Kaleköy, Gökçeada’nın belki de tarihi ruhunu en iyi yansıtan köylerinden biri. Gökçeada’nın merkezine 4,5 km mesafede bulunan köy, aynı zamanda antik yerleşim yeri. 

Kaleköy’ün tepesinde bulunan eski kale, etrafındaki surları ve heykellerden mermer motiflere pek çok tarihi zenginliğe ev sahipliği yapıyor, kalenin yapım tarihi belli değil ancak Helen mimarisinin izlerinin görüldüğü kale de tarihi net bir biçimde hissedebiliyorsunuz. Köyden limana inebilmeniz için 1440 yılında Pelemede Gattilisuo tarafından karısı için yaptırılan, Kraliçe Valentina yolunu kullanmanızı tavsiye ederim. Eğer Kaleköy’ü rotanıza alırsanız, köyün uç kısmında yer alan sabun atölyesini de ziyaret etmenizi tavsiye ederim. 

1996 yılından beri yapılan kazılar sonrasında ortaya çıkan, çalışmalar halen devam etse de yaşamın izlerini M.Ö 8000 yılına kadar götüren Yeni Bademli Höyüğünü de ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Pek çok çağdan kalıntıların bulunduğu höyüğün, eski bir hükümdar için yaptırılmış olabileceği düşünülüyor. Bölüm bölüm duvar şeklinde bölünmüş olan yapı, pek çok odaya sahip. 

Bademli Köyü; Adanın merkez-kuzeydoğusunda, Bademli yakınlarında yer alır. Birçok motel ve pansiyona sahiptir. Buradan manzara gerçekten çok güzel. Güneşin batışını seyretmek için gidebileceğiniz en güzel noktalardan biri. Bademli Köyü, Gökçeada’nın belki de en güzel manzarayı sahip köyü desem abartmış olmam. Gökçeada’nın yüksek tepesinde yer alan köy, Semadirek Adası manzarası ve tarihi kale kalıntılarıyla, oldukça ilgi çekici bir tabloya sahip. Yeni bir yerleşim yeri olan Yeni Bademli Köy kurulduğu için, köye Eski Bademli ya da Gliki de deniyor. Köyün en önemli özelliklerinden birisi de adından anlaşılacağı üzere, dört bir yanının badem ağaçlarıyla çevrili olması. Bu köyde beni en çok etkileyen şey, küçük bahçeleriyle rengarenk evlerin yan yana sıralanmış olmasıydı. Her ev bakımlı, her evin balkonu çiçek saksılarıyla dolu, bahçeleri ekilmiş ve pencere ve cam mimarileri size tarihin derin sayfalarına götürecek kadar eski ama bir o kadar da temizdi. Ben sanırım en çok bu köyü sevdim. Köyün meydanında bulunan köy kahvesini ve asırlık çınar ağacını da görmeden dönmemenizi tavsiye ederim. 

Zeytinli Köyü; Eski adı Ayatodori. Eski Yunanca adı Aghios Theodoros'tur. Konstantinopolis Ekümenik Patriği I. Bartholomeos olarak bilinen Demetrios Archontonis, 29 Şubat 1940'ta burada doğduğu için ayrı bir önemi vardır. 1991 yılında Patrik ilan edilen Bartholomeos, halen senede birkaç kez adada doğduğu evi ziyarete geliyor. Burası adanın koruma altına alınmış dört köyünden bir tanesi aynı zamanda. Zeytinliköy’de hizmet veren kafeler genellikle, köye Yunanistan‘dan geri dönen Rum köylüler tarafından açılmış. Köyde dibek kahvesi, sakızlı muhallebi ve dondurma sunan kafeler bulunuyor. Bunların hepsi köyün ufak meydanında toplanmış durumda. Köyde konaklamak isterseniz ya da akşam yemeği yiyip, bir şeyler içmek isterseniz de sayıları çok fazla olmasa da butik otel ve meyhaneler mevcut. Adanın en eski kilisesi Agios Georgios Kilisesi de burada, bu kiliseyi de ziyaret etmenizi öneririm. 

Tepeköy; Eski Yunanca adı Agridia'dır. Adanın kuzeyinde bulunur ve adadaki en büyük Rum nüfusuna ev sahipliği yapar. Adanın en yüksek noktası olan köyün güneyinde sönmüş bir volkan bulunmaktadır. Gökçeada merkezine sadece 9 km uzaklıkta bulunan eski bir Rum köyü olan Tepeköy kalbimi kazandı. Taş evleri, doğasının güzelliği ve tüm tarihi geçmişine rağmen insanlarının bitmeyen yakınlığı beni en çok etkileyen şeyler oldu. Bence Tepeköy Gökçeada gezilecek yerler listenizde mutlaka olmalı. 

Bir zamanlar Rumların yaşadığı hem üretimin hem de tarımın yoğun olarak sürdürüldüğü Tepeköy, ne yazık ki bugün eskisinden çok daha atıl durumda. Adanın 1.200'e yakın nüfusa sahip olduğu 1960'lı yıllarda, siyasi olaylar nedeniyle halkın çoğu evlerini terk etmek zorunda kalmış. Bu nedenle köy uzun yıllar hayalet köy olarak anılmış.  Barba Yorgo 1996 yılında köyüne döndüğünde evlerini terk etmek zorunda kalanların bir kısmı yavaş yavaş geri dönmeye başlamış. 

Dereköy (İskinit); Eski Yunanca adı Schoinoudi'dir. Adanın batı yakasının merkezinde yer almaktadır. Gökçeada gezilecek yerler listenize eklemenizi tavsiye ettiğim bir diğer yer ise Dereköy. Burası adanın en batısında, merkeze 14 km uzaklıkta bulunan eski bir Rum köyü. Bir zamanlar yaklaşık 2 bin hanenin yaşadığı Dereköy, 1970'ler-80'lerde Türkiye'nin en büyük köyü olma özelliğini taşıyordu. Ama bugün eskiye göre oldukça boş. Köyde bugün 150-160 kadar hane kalmış durumda. Köy, adanın batı kısmında yer aldığından, konumu ve limana yakınlığı gereği, diğer köylere nazaran eski dönemlerde daha fazla gelişim göstermiş. İki yamacın ortasında kalan köy, 16. Yüzyıl Osmanlı gezgini Piri Reis’in de kaynaklarında, adanın iki yerleşim yerinden biri olarak geçiyor. 

Gökçeada’da Güneşin Batışı

Gün batımını izlemeyi seviyorsanız size harika önerilerim var.

Poseidon; Kaleköy'de Poseidon isimli bir kafenin seyir terasında muhteşem bir gün batımını izlemek mümkün. Getireceğiniz yiyecek ve içecekler eşliğinde güneşin batışını rahatlıkla izleyebilirsiniz. Biz Poseiodon’a güneşim batışından birkaç saat önce gittik, ben güneşin son hallerini görmeyi de gerçekten çok seviyorum. Bu arada Poseidon’da özellikle yaz aylarında yer bulmak oldukça zor, eğer Gökçeada planı yapıyorsanız, burayı gitmeden önce arayarak rezervasyon yaptırmanızda fayda var. 

İmroz Poseidon Restaurant
Adres: Poseidon Restaurant, Belgüzar Hanım Sokak, No:42, 17760 Kaleköy / Gökçeada / Çanakkale
Eleni Restaurant 
Adres: Kaleköy Liman / Gökçeada 

Gökçeada Plaj Rehberi

Gökçeada plajları bakımından oldukça bol alternatif sunan bir tatil cenneti diyebilirim. Birbirinden berrak ve temiz suları ile keyifle denize girebileceğiniz birçok plaj bulunan adada rüzgâr kuzeyden estiği için güneyde kalan plajlar daha çok tercih ediliyor. Kuzey kıyılarında denize kıyıdan girebilecek alan daha az koy bulunduğundan ötürü Gökçeada tatilinde turistler genellikle kuzeye göre daha sakin olan güney kıyılarında vakit geçiriyor. 

Gökçeada İncekum Plajı; Burası ada merkezine yaklaşık 12 km uzaklıkta, güneyde yer alan bir plaj. Denizi oldukça berrak ve denizinin oldukça durgun olduğu bu plajda hizmet veren bir tesis yok ve yolu da diğer plajlara göre gidiş açısından biraz daha zahmetli. Herhangi bir tesis olmamasından dolayı eğer bu plaja gelecekseniz, şezlong ve şemsiyenizi yanınıza alarak gelmenizi tavsiye ederim. Burası adından da anlaşılacağı üzere ince kum taneciklerinden oluşan sahili ve tertemiz denizi ile Gökçeada tatilinizde keyifli anlar yaşayabileceğiniz keyifli bir plaj. 

Aydıncık Plajı; Adanın güneydoğusunda Tuz Gölü’nün dibinde yer alan Aydıncık Plajı, 1200 metre uzunluğa sahip olup, kumları ince tanecikli bir plaj. Gökçeada’da halk ve turistler tarafından en çok tercih edilen plajlar arasında yer alan Aydıncık çevresinde birçok konaklama yapılabilecek tesis de yer alıyor. Aynı zamanda ekstrem su sporlarından olan kitesurf yapılabilecek birçok tesise de ev sahipliği yapan plajda bu bakımdan eğlenceli alternatifler de bulabilirsiniz. Sörf yapmak için uygun koşulların olduğu plajın denizi, sanılanın aksine tamamen dalgasızdır. Çevresinde birçok hizmet veren işletme bulunan plajda yiyecek ve içecek ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek büfeler yer alıyor. 

Kefalos Plajı; Tuz Gölü yakınlarında yer alan Kefalos plajına ulaşım için, adanın merkezinden kalkan minibüs ve dolmuşları da kullanabilirsiniz. Adanın merkezine yaklaşık 10 kilometre olan plajın, son derece temiz denizi ve altın rengi kumlarıyla giden herkesi büyüleyen bir ortamı var. Plajın çevresinde hizmet alabileceğiniz işletmeler bulmak mümkün. Rüzgâr sörfü tutkunları için önemli olan plaj, Alaçatı’dan sonra en çok tercih edilen yerlerden biri haline gelme yolunda ilerliyor. Sürekli olarak hafif esintilerin olduğu plajda kitesurf ve windsurf eğitimleri alabileceğiniz birçok işletme de bulabilirsiniz. 

Marmaros Plajı; Adanın kuzeyinde denize girilebilecek nadir bölgelerden olan Marmaros Plajı’na ulaşım için yine mutlaka aracınızın olması gerekiyor. Zeytinli Köyü’nün hemen ilerisinde bulunan plaja ulaşmak için pek çok tabela bulunduğundan konumunu bulmak kolay. Ancak yol belli bir noktadan sonra ulaşıma kapalı olduğundan, yürümeniz gerekiyor ve çam ormanlarını aşmanız gerekiyor. Merkeze yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunan plaj, Gökçeada’da denize girilebilecek bakir bölgelerden biri diyebilirim. Taşlıklardan oluşan plajı ve berrak bir denizi var ancak burada da herhangi bir işletme olmamasından dolayı mutlaka tedarikli gitmenizi öneririm. 

Uğurlu Plajı; Adanın en batısında yer alan Uğurlu Plajı, merkez yaklaşık olarak 29 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Sahilinin bir kısmı kum, bir kısmının taşlık olduğu plajda hizmet veren birçok tesis de yer alıyor. Plajın denizi oldukça berrak ve sığdır. Gün batımının en güzel izlendiği lokasyonlardan biri olan bu plajda güneşin batışını da seyredebilirsiniz. 

Yıldız Koyu Plajı; Gökçeada’nın kuzeyinde bulunan Yıldız Koyu Plajı, ilçe merkezine 5 kilometre mesafede yer alıp, ulaşımı ancak özel aracınızla sağlayabileceğiniz plajlardan biri. Kuzey bölgesinde denize girilebilecek ender yerlerden olan plaj, doğal yollarla oluşmuş bir koy içerisinde yer alıyor. Kuzeyde bulunduğu için hafif rüzgarların etkisinde kalan plaj, Gökçeada Sualtı Milli Parkı sınırları içinde bulunuyor. Bu sebepten ötürü su altı bakımından oldukça eğlenceli vakitler geçirebilirsiniz. Şnorkeliniz ile denizin altında yaşayan farklı balık türlerini görebilirsiniz. Koy içerisinde hizmet veren tesisler de bulunuyor. 

Gizli Liman; Gökçeada’nın en batı ucunda aynı zamanda ülkemizin de en batı ucunda yer alan Gizli Liman, merkeze yaklaşık 25 kilometre uzaklıkta. Köyden aşağıya indiğinizde balıkçı limanından sonra bir anda karşınıza çıkacak olan plaj, ilk fark edildiği zaman güzelliğiyle şaşırtabiliyor. Plaj güneşin batışının en güzel izlendiği noktalardan biri. Burada aynı zamanda kampta yapabiliyorsunuz. Denizinin dibi görünecek kadar berrak olduğu plajda hizmet veren tesis olmadığı için duş ve tuvalet ihtiyaçları, sahil kenarında bulunan diğer işletmelerden karşılanıyor. Sahilinin çoğunlukla kayalık ve taşlıklardan oluştuğu deniz, son derece durgundur.

Gökçeada’da Nerede Kalınır? 

3-4 günlük bir gezi planlıyorsanız tatilinizi birkaç parçaya bölerek farklı yerlerde geçirmeniz bence mantıklı. Belirli bir amaç için buradaysanız, buna uygun bir konaklama yeri de seçebilirsiniz. Örneğin adanın kültürel ve tarihi yapısını görmek isterseniz özellikle Tepeköy, Zeytinliköy, Kaleköy ve Eski Bademli'de kalabilirsiniz. Ya da adaya sörf yapmak için geldiyseniz Kafelos'ta sörf okullarına yakın bungalov, otel ve kamping seçeneklerini değerlendirebilirsiniz. Zeytinliköy, Eski Bademli ve Kaleköy konaklama seçenekleri açısından oldukça zengin. 

Gökçeada'nın birçok yerinde hem çadır hem de karavan kampı için uygun yerler bulunuyor. Pansiyonlarda ya da otellerde konaklamak yerine kamp yapmak isterseniz hem özel işletmelerde ücretli kamp, hem de başka yerlerde ücretsiz kamp yapabilirsiniz. Ancak adada çok fazla rüzgâr olduğu için çadırlarda kamp yaparken dikkatli olmakta fayda var. Gökçeada kamp alanları genellikle sahil şeridinde yer alıyor. Kuzeyde Yıldız Koyu, güneydoğuda Kefalos ve güneybatıda Uğurlu'da ücretli kamp alanları bulabilirsiniz.

Gökçeada Pazarı; olmazsa olmaz

Hayatım boyunca pazarlara gitmeyi çok sevdim. Bana göre bir şehri en güzel tanıyabileceğiniz yer o şehrin pazarıdır. Gökçeada pazarı da beni aynı diğer pazarlar gibi asla hayal kırıklığına uğratmadı. Her şeyin taptaze olduğu, mis gibi meyve ve sebze kokusu aldığınız, yaşlı amca ve teyzelerin sepetlerinde o haftanın mahsulünü sattığı, tertemiz, nefis kokulu bir pazar Gökçeada pazarı. Pazar günleri, adanın merkezinde kurulan bu pazara sabah erken saatlerde gitmenizi tavsiye ederim. Her şey taze taze satıldığı için, öğlene doğru birçok tezgâhta ürünler azalıyor ya da bitiyor. 

Gökçeadalı köylülerin kendi ürettikleri salça, pekmez, salamura zeytin, keçi peyniri, bal, tarhana, kurutulmuş kekik-adaçayı gibi ev yapımı, doğal ürünleri almanızı tavsiye ederim. Ben aldım, hepsi çok lezzetliydi, bazıları bağımlılık yaptı, orada oturan arkadaşlarıma artık sipariş veriyorum.

Gökçeada biraz hüzünlü de olsa tarihiyle, nefis yemekleriyle, muhteşem güneş batışı manzaralarıyla, tatlı-candan-içten-konuşkan ve güler yüzlü insanlarıyla, hiç bozulmamış doğasıyla benim kalbimi çoktan fethetti. Ben çok sevdim ve bundan sonrasında sık sık gideceğime de eminim. Sizlere de bu güzel Adaya bir kere şans vermenizi öneriyorum. Zaten ada o kadar güzel ki, daha sonra tekrar tekrar gitmek isteyeceksiniz. Bir sonraki sayıda bambaşka bir rotada görüşmek üzere. 

Kalın sağlıcakla.
 

DERGİ

HRdergi Eylül sayısı çıktı! İyi okumalar...

SATIN AL Eylül 2024