Üretimde Sosyal Uygunluk Şartı


Üretimde “sosyal uygunluk” denetlemeleri son yıllarda dünyada çalışanların hakları konusuna verilen hassasiyete paralel olarak ortaya çıkan bir konu. Bu durum insanlığın gelişim süreci ile de doğru orantılı. Eskiden insanlar öncelikli olarak fiziki koşullarla ilgileniyordu. Ancak batı toplumu belirli bir seviyeye geldikten sonra sosyal konulara da reaksiyon vermeye ve önemsemeye başladı, böylelikle modern sömürgeciliğe karşı bir anlayış gelişti. Artık insanlar çocuk işçinin çalıştığı ve çalışanlarına karşı haksız uygulamalar yapan firmalarla çalışmak istemiyorlar. Ayrıca mutlu insanların çalıştığı firmalarda yapılan ürünlerin daha kaliteli olduğu da biliniyor.

Bu sebeple dünyaca tanınmış markaları üreten firmalar, kalitenin yanı sıra son yıllarda tüketici tercihleri arasında da önemli yer tutan “insan hakları”nı hem kendi fabrikalarında, hem de fason üretim anlaşması yaptıkları fabrikalarda “temel kriter” olarak aramaya başladılar. Üretimde daha önce sadece kaliteye öncelik veren ünlü firmalar; bilinçli tüketicilerin artmasıyla birlikte firma seçiminde “sosyal uygunluk” uygulamalarını da dikkate almaya başladı.

Bu denetimlerde firma “sosyal uygunluk şartları’ndaki ana prensipler olarak firmanın özellikle çocuk işçi çalıştırmaması, ücret ödemelerinin düzenli yapılması ve asgari ücretin altında olmaması, çalışanların yasal haklarının ödenmesi, çalışanlara yönelik herhangi bir hakaret, taciz ve ayrımcılığın yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi, birlik kurma özgürlüğünün sınırlandırılıp sınırlandırılmadığı, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından çalışma ortamının güvenliği olup olmadığı, çevreye saygılı üretimin yapılıp, yapılmadığını sorgulamakta.

1991 yılında Levi's, 92'de Reebok, 95'de Gap, 98'de Nike firmaları “insan hakları”na önem vermeye başladı. 2000 yılından önceki yıllarda, müşteriler tarafından önce sipariş verilip sonra “sosyal uygunluk” denetimleri yapılırken, son bir kaç yıldan beri ise bu uygulama siparişten önce yapılmaya başlandı.
Bu denetimler hem firmaların kendi denetçileri, hem de bağımsız denetleme firmaları tarafından, uluslararası örgütlerin önerileri, belirlenen genel kriterler ve Türk İş Kanunu kriterleri baz alınarak genelde üç aylık periyotlar halinde yapılmakta.

Özellikle 2000’li yılların başından itibaren ise “sosyal uygunluk” konusunda denetleme yapan müşteri firmalar ve fason üretim gerçekleştiren firmalar biraraya gelerek bu konu ile ilgili toplantılar yapmaya başladılar. Her yıl düzenli olarak yapılan bu toplantılarda; ortak bir metin hazırlanarak dünya çapında genel kabul görmüş standartlar oluşturulmaya çalışılmakta. Bu ortak metnin ise 2005 yılına kadar bitirilmesi hedeflenmekte.

Neden bu tür denetimler uygulanıyor?

Sosyal haklar söz konusu olduğunda, ülkeler arasındaki uygulamalarda farklılıklar göze çarpmakta. Bunun temel nedeni ise, kültürel, ekonomik ve sosyal farklılıkların bölgeler arasında oldukça keskin olması. İşte bu yüzden bu farklılıklar denetim mekanizmasını vazgeçilmez bir unsur haline getirmekte. Ayrıca, sosyal alt yapıdaki gelişmelerin gözlenmesi ve belirlenebilmesi için de bu denetimler oldukça önemli.

“Sosyal Uygunluk” denetlemelerinin faydaları

Bu denetimler öncelikle sosyal gelişime katkıda bulunmakta. Çalışanların sosyal refahının yükselmesini sağlamakta ve kendi haklarını eksiksiz bir şekilde almaları için bir zemin hazırlamakta. Ayrıca üretim yapan bütün firmaların eşit şartlarda olmasını sağlayarak, haksız rekabeti önlemekte.

2005 yılında kotaların kaldırılması ile birlikte bu tarz uygulamaları yapan firmalar rakiplerinin bir adım önünde olacak. Çünkü artık dünya piyasasında rekabet koşulları gittikçe zorlaşıyor. “Sosyal Uygunluk” kriterlerine uygun üretim yapan firmalar, kotaların kaldırılması ile birlikte doğacak rekabet ortamında artılarıyla göz önünde olacak ve rakiplerine göre daha fazla öne çıkacaklar.

Rekabet koşullarını nasıl etkiliyor?

Emek yoğun bir sektörde insan faktörünün üretime etkisi oldukça fazla. Böylelikle, insan hakları; işçilerin motive edilmesi konusunda özellikle hazır giyim sektöründe önem kazanmakta. Üretimde insan gücünün etkinliğinin artırılması, güvenli bir çalışma ortamı oluşturarak, sosyal hakların eksiksiz sağlanması ile mümkün olabilmekte. Ayrıca, büyük alıcı firmaların bu kriterlerin uygulanabilmesi için oluşturdukları prosedürleri de üreticiler tarafından bir referans niteliği taşımakta. Böylelikle bir üreticinin müşterileri, zaman zaman o üreticinin sosyal alt yapısı konusunda fikir vermekte.

Türkiye’de “Sosyal Uygunluk” kriterlerinin uygulanmasında yaşanan sıkıntılar

Türkiye'de sosyal hakların korunması, ekonomik koşullarla paralellik göstermekte. Dolayısıyla, ekonomik dalgalanmalar sosyal uygunluk standartlarının eksiksiz uygulanmasını zorlaştırabilen bir etken. Ancak bu şartların uygulanmasını zorunlu tutan firmaların genellikle iş ilişkilerinin uzun vadeli olması ve Türk üreticisinin artık sosyal konularda da bilinçlenmiş olması, konuyu olumlu bir hale getiriyor.

YEŞİM TEKSTİL’DE “SOSYAL UYGUNLUK” UYGULAMALARI

Önce İnsan felsefesini kendine ilke edinen Yeşim Tekstil, kuruluşundan itibaren insana öncelik veren anlayışıyla üretimini gerçekleştirmekte ve tüm dünyada önem kazanan “Sosyal Uygunluk Standartları”nı bünyesinde uygulamaktadır. Firma kurucularından Şükrü Şankaya, babasının kendisine öğüdü olan “Senin için çalışanların insan olduğunu ve onlara insan gibi davranmanın senin sorumluluğun olduğunu hiçbir zaman unutma” sözünü iş hayatında kendisine ilke edinmiştir. Bu söz “Önce İnsan” sloganıyla firmanın ana prensibi, kurum kültürünün bir parçası haline gelmiştir.

Yeşim Tekstil, müşterilerinin istediği sigortalı işçi çalıştırma, çocuk işçi çalıştırmama, ücretli mesai, işçi sağlığı konusunda önlemler alınması, sosyal haklar ve imkanlar ile üretirken çevreye zarar vermeme gibi koşulları iş prensibi olarak görmekte ve yıllardır uygulamaktadır.

Ayrıca kurulduğu ilk günden itibaren kurum kültürü içinde bu kriterlere büyük önem veren firma, bünyesindeki 1000 çocuk kapasiteli kreşi, küçük bir hastane konumundaki reviri, çalışanlarına sağladığı çeşitli imkanlarla üretici firmalar arasında farklı bir konumda bulunmakta, dünyanın tanınmış markalarının da tercihi olmaktadır.

“Sosyal Uygunluk” açısından müşterilerinin istediği tüm yenilikleri de yakından takip eden Yeşim Tekstil, insan hakları konusunda ilk olarak 98 yılında Reebok tarafından denetlenmiş, daha sonra Gap, Nike ve diğer firmalar bunu izlemiştir. Şu anda Yeşim'i bu konuda Gap (Old Navy - Banana Republic), Eddie Bauer, Nike, Marks&Spencer, JC Penney, Zara, Sears, Sara Lee, Franco, Tchibo, Lands’ End vb. firmalar denetlemektedir.
Yeşim Tekstil’de “sosyal uygunluk” şartlarının yerine getirilmesi için İnsan Kaynakları Departmanı öncülük etmekte ve bu konuda yapılan çalışmalar bu departman tarafından yürütülmektedir.

Yeşim Tekstil kendisine üretim yapan fason firmalara da bu standartlara uygun üretim yapma şartı getirmiştir. Bu sebeple Yeşim’in birlikte çalıştığı tüm fason firmalar da bu standartlar konusunda eğitilmekte ve firmanın İnsan Kaynakları Departmanı tarafından ayda bir kez denetlenmektedir.

Kendi sosyal uygunluk standartlarını belirleyen firma, tüm fason firmalara yön gösterici olması için Yeşim Sosyal Uygunluk El Kitabı’nı hazırlamıştır.

İNSAN HAKLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

20. yüzyılın ortaları birçok konuda olduğu gibi insanlığı değişik arayışlara sürükledi. Bu değişim gerek üretim şeklinin, gerekse toplumsal ve sosyal yaşamın değişmesinden kaynaklandı. Yönetim şekillerinin değişmesi birçok ülkede öne çıkan “İnsanların özgür olduğu” fikrini daha da pekiştirdi.

O dönemde Sovyetler Birliği ekonomik ve sosyal hakları öne çıkarıyordu, Amerika Birleşik Devletleri de kişisel ve siyasal hakları... Açıkça ekmek ve hürriyet karşı karşıya getiriliyordu ve bu tartışmalar iki ayrı bildiri hazırlanması noktasına kadar geldi. Sonra tek metinde anlaşıldı ve o bilinen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, 10 Aralık 1948'de Paris'te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul ve ilan edildi. Bildiri incelendiğinde, 1 - 21. maddelerin kişisel ve siyasal hakları, 22 - 28. maddelerin de ekonomik ve sosyal hakları düzenlediği görülmektedir. Bu büyük bir uzlaşmaydı. Bu uzlaşma, 1966 yılında, ikiz sözleşmeler olarak da bilinen ve bildirinin iki ayrı hak kategorisini sözleşme formunda düzenleyen, Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile BM Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi nedeniyle bozuldu. Amerika Birleşik Devletleri her iki sözleşmeyi de imzalamadı. Sözleşmeler, 1960'lı yıllardaki 3.Dünya da Bağlantısızlar Hareketinin ve sosyalist sistemin Birleşmiş Milletlerdeki ağırlığı nedeniyle hazırlandı ve 10 yıl sonra 1976 yılında yürürlüğe girdi.

Bu iki hak grubu dışında, bir üçüncü hak grubu son 20-30 yılda hızla gündeme geldi. İnsan haklarının kaynağında ihtiyaçlar ve talepler olduğunu, yaşamın içinden çıktığını, yaşamın ise statik değil dinamik olduğu düşünülünce böyle bir gelişme bekleniyordu ve bu süreç devam ediyor. Üçüncü grup haklar, dayanışma haklarıdır. Bu haklar arasında, çevre, barış, gelişme, insanlığın ortak mal varlığından yararlanma hakları ve halkların hakları sayılabilir.

Bildirideki işçi çalıştıran şirketleri ilgilendiren 22 –25. maddeler:

Madde 22- Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır. Ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarına göre, herkes onur ve kişiliğinin serbestçe gelişim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir.

Madde 23-1. Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
2. Herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.
3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.
4. Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.

Madde 24- Herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır.

Madde 25-1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.
2. Anaların ve çocukların özel bakım ve yardım görme hakları vardır. Bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olsunlar, aynı sosyal güvenceden yararlanırlar.






Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)