Seattle Seyahat Rehberi

Nilay Karagülmez Abamor

- Seattle, tablo gibi sahillerden şehrin ötesindeki dağlara kadar, doğal güzelliği ve mükemmel kahvesi ile mutlaka görülmesi gereken bir doğal hazine… - 

Bu ayki yazımda sizlere farklı kültürlerin, sanatın, tarihin ve ihtişamın ülkesi olan Amerika’nın kuzey sınırında, Kanada’ya komşu, eşsiz doğal güzelliklerle çevrili, dinamik ve her anı bolca keşifle dolu bir şehrinden bahsedeceğim. Yüksek gökdelenleri, bazıları devasa büyüklükte olan ve akılda kalan ve saatler harcanacak tarihi yapıları, devasa büyüklükteki müzeleri, doğal parkları, ormanları, gölleri, şelaleleri ile bütünleşmiş bir ülke olan Amerika, her yıl dünyanın en çok ziyaret edilen ülkesi olma özelliğini kimselere kaptırmadan yolunda dolu dizgin devam ediyor.

Amerika’nın bazı şehirleri her yıl tüm dünyadaki turistlerin akınına uğruyor. New York başı çekmekle beraber, Chicago, San Francisco, Washington D.C., Miami derken, tüm bu şehirler her yıl milyonları ağırlıyor. Bütün bu güzel şehirlerin içinde bir tanesi var ki beni her gittiğimde kalbimden vuran, her daim yağmurlu olması nedeniyle bana çok melankolik gelen, Kanada ile sınır şehri olan, Amerika’nın kuzeyinde bulunan, aynı anda birden çok mevsimi yaşatan Seattle’ı sizlere anlatmak ve kendi tecrübelerimi aktarmak ve gittiğim, gezdiğim, gördüğüm yerleri sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Seattle o kadar güzel ve özel bir şehir ki, tek bir cümle, tek bir kelime onu anlatmaya asla yetmez. Seattle’ın bana göre birden fazla tanımı var. Bir kere Seattle için Huzurun Şehir Hali diyebilirim. Acelesi olmayan, kendi seyrinde devam eden, her nereye gitseniz bunu rahatlıkla hissedeceğiniz sevgi dolu bir şehir. Bu rahatlığı, huzuru ve sevgiyi insanlarla konuşurken, karşıdan karşıya geçerken, bir restoranda sipariş verirken ya da Pike Place Market’ten alışveriş yaparken rahatlıkla görebiliyor ve hissedebiliyorsunuz. Huzuru, sakinliği ve sevgi dolu ruh halini yanına alarak, ormanları, gölleri ve sayısız adaları ile Amerika’nın kuzeybatısında bir cennet adeta. 

Seattle'ın çevresi o kadar güzel ve yapacak o kadar çok şey var ki, bu güzellikler şehirde yaşamanın veya şehri ziyaret etmenin önemli cazibesine büyük katkıda bulunuyor. Volkanik dağlar, açık deniz ve antik takımadalar dahil olmak üzere Kuzeybatı Pasifik manzaralarını tanımanıza yönelik olarak her tarafı maceralarla çevrili. Günübirlik bir gezi ile aynı gün içinde Rainier Dağı, Kuzey Cascades ve Olimpiyat Yarımadası dahil olmak üzere Washington'un en iyi eyalet ve milli parklarının çoğunu görebilirsiniz, hepsi Seattle sınırları içinde yer alıyor. 

Yanardağ patlamaları ile şekil almış olan bu yemyeşil şehir, birbirinden güzel birçok gölü de barındırıyor. Bu göllerden en ünlüsü Washington Lake ve yanardağlardan en bilineni ve en görkemlisi Seattle’a sadece 87 km uzaklıkta bulunan Mount Rainier. Mount Rainier dünyanın en tehlikeli yanardağlarından biri olarak da biliniyor. Bunun başlıca nedeni Rainier Dağı'nı kaplayan çok miktarda buzul buzunun bir püskürme sonucu ısınıp lahar adı verilen sıvı çamur, kül ve kaya parçaları dolu olarak akıcı bir sıvı olarak gayet hızla ve gayet masif bir şekilde dağdan akması ve Washington eyaletinde önemli olan Puyallup Nehri vadisini kapayıp Orting, Sumner, Puyallup, Fıfe adlı küçük şehirleri ve Tacoma Limanını tehdit etmesidir. İçerisinde safari yaparken karşınıza ayı gibi tehlikeli canlıların çıkma ihtimali bulunsa da Mount Rainier, mutlaka görülmesi gereken benzersiz bir ulusal parka sahip. Zirvesinde irili ufaklı saklanmış göllerle birlikte bambaşka güzellikleri de keşfedebilirsiniz. 

Seattle’da yılın büyük bir kısmında sıklıkla yağmur yağdığı için bitki örtüsü oldukça sık ve yeşil ve gözünüzün alabildiği her yerde ağaç görmek mümkün. Şehri araba ile gezerken hemen her bölgesinde yeşillikler içinde gidebileceğiniz keyifli bir yola mutlaka çıkarsınız. Zaten bu yeşilliği nedeni ile içerisinde yer aldığı Washington eyaletine, “The Evergreen State” unvanını kazandırmıştır. Ancak, özellikle kış mevsiminde güneşin geç doğup erken batması ve yoğun kar - yağmur yağışı ile kasvetli bir havaya bürünen şehir, bu atmosferi ile Twilight gibi ünlü vampir filmlerine de set olmuş. Film demişken, “Sleepless in Seattle” filmini mutlaka izlemenizi öneririm. Mart ayı itibariyle Türk Hava Yolları’nın direk uçuş başlattığı Seattle artık daha kolay gidilebilecek bir destinasyon haline de geldi. Bundan sonra ülkemizden çok daha fazla turist çekeceğinden eminim. 

Amerika’da her eyaletin birden fazla takma ismi var, bu artık Amerikan kültüründe olmazsa olmaz yaygın bir gelenek haline gelmiş. New York için artık şarkılara bile konuş olan “Asla Uyumayan Şehir” “Büyük Elma”, Los Angeles için “Melekler Şehri”, San Francicso için “Teknolojinin Başkenti” deniliyor. Seattle’ın da lakabı, “Müziğin Şehri” “Zümrüt Şehir” olarak halk arasında çok yaygın. Seattle hem teknolojini hem de kahvenin anavatanı gibi. Sahne Showlarından, kaliteli müzik yapan irili ufaklı birçok club’a, sokak köşelerinde sayısı çokça bulunan sokak müzisyenlerinden, muhteşem bir müzik müzesine kadar, Seattle müzikle ilgili her şeyi barındırıyor ve müziğe biraz ilgiliyseniz iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz. 

Seattle’ın müzik geçmişi çok eskilere dayanmaktadır 

Kültür ve sanat açısından ABD’nin en bilinçli kitlelerinden birini barındıran Seattle, şüphesiz ki müzik dünyasına en büyük katkısını Grunge Müzik ile yapmıştır. Grunge’in isim babası Mudhoney grubunun solisti Mark Arm, Seattle’da doğmuş büyümüş ve müziğine burada başlamış. Seattle’da doğması sayesinde “Seattle Sound” olarak da bilinen bu müzik akımı Nirvana ile zirveye ulaşmış, grubun dağılması ile düşüşe geçmiş ve yerini “Post Grunge” akımına bırakmıştır.

Yine, Alice in Chains, Pearl Jam, Soundgarden gibi pek çok ünlü müzik grubu da grunge akımı ile Seattle’da doğmuştur. Caz müziğinin en bilinen isimlerinden olan Ray Charles’ın gençliği de bu kentte geçmiştir.  Kültür – Sanat alanında Seattle’ın en kötü anılışı ise 1994 yılında Kurt Cobain’in Seattle’daki evinde intihar etmiş olmasıdır. Seattle grubu Nirvana, o zamanlarda tüm dünyada 50 milyondan fazla albüm satma başarısını göstermiştir. Ünlü film yıldızı Bruce Lee’nin mezarı da yine Seattle’da yer almaktadır.

Seattle hem kahve hem de teknolojiye ev sahipliği yapması, yenilikleri takip etmesi ve öncü olması nedeniyle San Francisco ve New York karışımı butik bir şehir sayılabilir. Seattle’da Orlando’daki gibi devasa oyun parkları bulamayabilirsiniz, New York’taki gibi sokaklarda binlerce insan göremeyebilirsiniz, Los Angeles gibi heyecan içeren çok fazla aktivite de bulamayabilirsiniz ancak sokaklarında keyif içinde dolaşabilir, keyifle yürüyebilir, evinizden çıkıp da kendinizi sokağa attığınızda yolun sonunda mutlaka denize denk gelebilir ve huzurla kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Her yolun sonunun denizde son bulması nedeniyle Seattle bana biraz da İstanbul’u da hatırlatıyor, sanırım bundan dolayı da Seattle’ı çok seviyorum. 

Ne zaman gitsem her metrekaresinde huzuru sonuna kadar hissettiğim, Washington eyaletinde bulunan Seattle, yukarıda saydığım tüm özelliklerinin haricinde aslında aynı zamanda Amerika’nın en büyük 10 şehrinden biridir. Birçok yerde yapılan kazılardan da görüldüğü üzere 4000 yıl öncesinden beri insanların yaşadığı bir yer olmaya devam etmektedir. Boeing, Microsoft, Amazon ve Starbucks gibi dünya devlerinin çıkış noktası olmasından dolayı, teknoloji ve gıda sektörlerinden kazandıklarını şehre ve insanlara yatıran bu nefis şehirde yaşam kalitesi oldukça yüksektir. Sokaklar bakımlı, evler temiz, müze ve kitabevi sayısı oldukça fazladır. Genelde demokratların ve sol görüşlü kitlelerin yaşadığı bir şehir olma özelliğini hala korur. Aynı zamanda ABD’nin en açık görüşlü yerleşim yerlerinden biri olarak bilinen Seattle’da, Capitol Hill bölgesi hayli geniş bir eşcinsel topluluğa da ev sahipliği yapmaktadır.

Nüfusunun %13’ü 65 yaş ve üstü insanlardan oluşan Seattle, ekonomik açıdan rahat insanları, düşük suç oranı, tertemiz havası, milli parkları, gölleri, yüksek yaşam standardı ve ulaşım kolaylığı ile sadece Amerika’nın değil, dünyanın en yaşanabilir şehirleri arasındadır. Seattle’da yaşlı nüfus sokaklarda gündüzleri daha fazla göze çarpmasına rağmen, özellikle akşamları ve geceleri gençler çeşitli eğlence mekanlarını doldurur. Şehir birçok değişik ülkenin mutfaklarını sunan restoranları, her çeşit fast food büfeleri ile damak tadınıza da hitap eder. Seattle’da asla aç kalmazsınız ve mutlaka kendinize göre bir yemek bulursunuz. 

Gelin Seattle’ın Kalbini ve Ruhunu Keşfedelim 

Pioneer Square 

Burası Seattle'ın orijinal şehir merkezi olma unvanını hala koruyor. Kente gelen ilk yerleşimcilerin 1852 yılında çevresine yerleştiği Pioneer Square: Seattle’ın ilk mahallelerindendir, şehrin ilk sanatçılarını, ailelerini ve evsizlerini barındırmıştır. Görülmeğe değer binaları ve her bir binanın hikayelerle dolu tarihi vardır. Romanesk Revival tarzında tuğla cepheli güzel ve eski binalar, yüzyıllık ağaçlar, Arnavut kaldırımlı sokaklar, sizi şehrin ilk binalarının kalıntılarını görmek için sokakların altına götüren yeraltı turları ve sürekli büyüyen popüler mağaza ve ikonik restoranlarla doludur. Pioneer Square'in sarmaşıklarla kaplı binalarını keşfetmek için bir öğleden sonranızı ayırıp, barlara, butiklere ve Waterfall Garden Park gibi gizli mücevherlere uğrayabilirsiniz.  Haziran başında meydana gitme olanağı bulursanız, 1989’dan beri kutlanan ve 1889 yangınının anıldığı Pioneer Meydanı Ateş Festivali’ne katılabilirsiniz.

Space Needle 

Seattle'ın tartışmasız bir numaralı simgesi olan Space Needle için, havada 184 metrede süzülen, bir sonraki gideceğiniz rotayı planlamak için mükemmel bir bakış noktasında olacağınız muhteşem bir açık hava gözlem kulesi diyebilirim. Space Needle’a çıkmanız sadece 43 saniye sürüyor ve asansörü oldukça ferah. 

1962 Dünya Fuarı için inşa edilen Space Needle, yapıldığı ilk günden itibaren oldukça hızla bir şekilde şehrin her yerde tanınan bir simgesi haline gelmiş. Bu yıl 60. Yılını kutlayan Space Needle bence hala zamanının bir adım ötesinde. Her zaman önünde uzun kuyruklar olan ve şehre gelen turistlerin bir numaralı ziyaret merkezi olan Space Needle’ın gözlem katında, tasarımına yol açan peçete üzerinde doodle konseptini görmenizi tavsiye ederim. Elliott Körfezi, Cascade Dağları ve hatta Rainier Dağı’nı çok net bir şekilde görebilir, tüm şehre tepeden bakabilir, çay ve kahve içerek adaların manzarasını bol bol içinize çekebilir ve hafızanıza kazıyabilirsiniz. 

Chihuly Bahçe ve Cam Müzesi 

1941'de Washington, Tacoma'da doğan Dale Chihuly, Washington Üniversitesi'nde iç tasarım okurken camla tanışmış. 1965 yılında mezun olduktan sonra Wisconsin Üniversitesi'nde ülkedeki ilk cam programına kaydolmuş. Çalışmalarına Rhode Island Tasarım Okulu'nda (RISD) devam etmiş ve burada daha sonra cam programını kurarak, on yıldan fazla bir süre öğretmenlik yapmış. Dünyanın çeşitli ülke ve şehirlerinde sergiler açmış, müzelerde görev almış. 

2012 yılında ise artık doğduğu ve büyüdüğü şehirde bir müze açma isteği ağır basmış ve Chihuly Bahçe ve Cam müzesi kapılarını açmış. Ben buraya bir cennet bahçesi diyorum. Tüm müze kapsamında sanatçının çeşitli çalışmalarını içeren iç galerileri ile sanatının bugüne kadarki en kapsamlı koleksiyonunu görme şansına sahipsiniz. Görsel olarak çarpıcı olan bu benzersiz ortam, zengin peyzajlı bir bahçe ile çevrili sekiz galerili bir salonu ve kırmızılar, portakallar, sarılar ve kehribar renk paletinde 100 metrelik geniş bir heykel içeren cam evini bünyesinde barındırıyor. Ayrıca çok güzel bir cafesi ve aynı zamanda bol ürünlü bir satış mağazası da var. Mağazasından bir şey almadan çıkanı şu ana kadar hiç görmedim, insan ister istemez bu renkli cam sanatına dair ürünlerin hepsini alarak evine dönmek istiyor. 

Pike Place Market 

İkonik pazar tabelasından, Rachel the Piggy Bank'tan sakız duvarına, orijinal Starbucks kafesine, mallarını satan 225'in üzerinde yerel zanaatkâra, ünlü balık fırlatma geleneğine ve müzik çalan sokak sanatçılarına kadar Pike Place Market’te keşfedebileceğiniz onlarca yer, manzara ve ses var. Burada ister bir gününüzü ister günün herhangi bir saatinde birkaç saatinizi rahatlıkla geçirebilirsiniz. Pike Place hem bir açık hava plazası hem de Elliott Körfezi'nin muhteşem manzarasına sahip tarihi bir yeme – içme mekânı, somon balığı fırlatan kuş tüyü balıkçılardan yoldan geçenler için oynayan sokak çalgıcılarına kadar, burada her zaman bir şeyler oluyor ve hareket hiç durmuyor. 

Yüzyılı aşkın bir geçmişe sahip olan Pike Place Market, ülkedeki en eski sürekli çalışan çiftçi pazarı ve Seattle'ın en popüler yerlerinden biri. Pike Place’de, taze çiftlik ürünleri, kasap kağıdıyla kaplı buketler, çok sayıda mağaza, restoran ve bar ile hem ziyaretçileri hem de lokal insanları fazlasıyla cezbediyor. Yılda 10 milyondan fazla ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor.  

Seattle Great Wheel – Seattle Dönme Dolabı

Eğer çocukluğunuza dönmek ve yavaş yavaş 54 metre yüksekliğe kadar çıkmak ve aynı zamanda şehri de deniz kıyısından görmek istiyorsanız burası tam size göre. Seattle Great Wheel, 2012'de inşa edilmiş olmasına rağmen, hızla şehrin siluetinin demirbaşlarından biri haline gelmiş Kuzey Amerika’nın en büyük dönme dolaplarından biri. Eğer isterseniz, önceden sizin belirlediğini menüler eşliğinde akşam yemeğinizi size ayrılan özel alanda yiyebiliyorsunuz. Ayrıca her Cumartesi ve Pazar akşamı 500 bin’den fazla led ışıkla kaplanmış dönme dolabın ışık gösterilerini seyredebilir ve bu görsel şölene tanıklık edebilirsiniz. 

Seattle Flight Museum / Seattle Uçuş Müzesi 

Boeing ilk uçak fabrikasını Seattle’da 1910 yılında açmış, bu nedenle Boeing’in Seattle ile çok özel bir bağı var ve hala en büyük fabrikası da bu güzel ve özel şehrin sınırları içinde. Seattle’a defalarca gittim, sayısını hatırlamıyorum ve her gittiğimde Uçuş Müzesini mutlaka ziyaret ettim. Uçuş Müzesi’de Boeing’in eski fabrikasının sınırları içinde kurulu. Seattle Uçuş Müzesi, dünyanın en büyük bağımsız, kâr amacı gütmeyen hava ve uzay müzesidir! 175'in üzerinde uçak ve uzay aracı, on binlerce eser, milyonlarca nadir fotoğraf, düzinelerce sergi ve deneyim ve birinci sınıf bir kütüphane ile Müze ve insanları, insanlığın inanılmaz uçuş tarihini hayata geçiriyor. Kapısından içeri girdiğiniz anda bambaşka bir dünyaya adımınızı atmış oluyorsunuz ve bu his siz oradan ayrıldıktan sonra bile uzun bir süre üzerinizde kalıyor. 

Starbucks Reserve Roastery & Tasting Room / Starbucks Rezerv ve Tadım Odası

Dünya üzerinde ilk Starbucks’ın 30 Mart 1971’de Seattle’da açılması ve aynı zamanda şirketin merkezinin de burası olması nedeniyle, 2014 yılında da ilk Starbucks Reserve, Capitol Hill'de açılmış. İlk ve en orijinal Starbucks’dan sadece 9 blok ötede bulunan Starbucks Reserve Roastery & Tasting Room, özel içecekler, çeşitli demleme yöntemleri, bir kahve kütüphanesi ve daha fazlasını bulabileceğiniz Willy Wonka-esque bir kahve harikalar diyarıdır. “Willy Wonka Kahve Fabrikası” olarak adlandırılan konuklar, Starbucks Reserve kahvelerinin kavrulmasını izleyebilir, benzersiz bir yiyecek ve içecek menüsünün keyfini çıkarabilir ve türünün tek örneği ürünler satın alabilir. Yolunuz Seattle’da düştüyse bu kahve cennetine mutlaka birkaç saat ayırmanızı öneririm.
 
Benim Seattle’ımı anlatmaya sayfalar yetmez. Her gittiğimde tekrar tekrar hayran olduğum, birçok farklı yerini keşfettiğim, sakinliğiyle ruhumu okşayan, farklı müzik akımları ve nefis müzeleriyle sanata bakış açımı geliştiren, tatlı ve kibar insanlarıyla merak ve keşfetme isteğimi arttıran Seattle’a umarım bir gün yolunuz düşer ve siz de benim gibi daha çok gitmek ve daha çok görmek istersiniz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, kalın sağlıcakla. 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)