İK’cılar olarak 2012’de nerede olacağız?
İK, 2012 hangi rolü oynayacak? Teknoloji gelişmeye devam ediyor. Yasal düzenlemelerin sayısı artıyor. Küreselleşme ve dış kaynak kullanımı, organizasyonlarda önemli değişimlere neden oluyor. Güvenlik konusundaki endişeler artıyor. “Baby boomer” denilen nesil; yani 1945 ile 1964 yılları arasında doğmuş olanların çoğu emekliliğe ayrıldı. (Benim gibi direnenler hariç) X kuşağı şu an dizginleri elinde tutsa da yeni nesil Y kuşağı masalardaki yerlerini aldılar ve tepeye doğru emin adımlarla çıkıyorlar. Ve benim gibi “baby boomer”ların en büyük korkusu digital devir ufaklıkları da yavaştan yavaştan büyüyorlar.
Aman Allah’ım yan masamda oturan akranım Bayan Messy yerine fırlama bir Cedric karakteri oturacak. Bana iş arkadaşın kim diye sorduklarında kafamla yan tarafı gösterip Bay Cedric diyeceğim. O da bana “Hey moruk, bana sadece Cedric diyebilirsin, kasma kendini.” Sonra adını bile söyleyemediğim teknolojik yeniliklerden bahsedecekler ve HRIS (İK Bilgi Teknolojileri) tamamıyla değişti diyecekler. Sen listeleri hala excel’de mi tutuyorsun diye dalga geçecekler. Kabus olsa bu kadar olur. Bu korkulu rüyadan kurtulup “hey, hazır bilgi çağı ufaklıkları siz daha bu alt yollara girmeden bizler köprüler yapıyorduk” deyip tüm değişimlere ayak uydurmak, gerekirse bu yaşımda yeniden yılmadan teknoloji eğitimi almak, sürekli eğitimlere katılmak istiyorum. Kısacası, ben 2012’de de emekli olmak istemiyorum. Bırakın, 2012’yi 2025’de bile bu meydanda kalmak istiyorum. Aman Tanrım, nereden geldi şu 2000’li yıllar?
Tabii, bu yukarıda söylediklerimin hepsi bir şakadan ibaret (mi acaba) 2000’li yıllar bize farklılıklar birlikte başarılı olmanın, teknolojinin bir yük değil stratejik bir ortak olduğunu ve herşeyden önemlisi İnsan Kaynakları’nın önemini kat kat artırdı. Bordro, özlük işlerinden ibaret olmadığımızı ve çalışan ilişkilerinin hukuki boyutu dışındaki insani boyutunun da olduğunu, performansın sadece fazla para vermek olmadığını bize gösterdiği için 2000 yıllara teşekkür ederim.
Gelin birlikte bakalım 2012 ve sonrasında neler olabilir?
Özellikle yeni nesil çalışanlarla birlikte farklılıkların yönetimi giderek daha fazla önem kazanıyor. Bazı şirketler, merkezi İK departmanlarını dağıtmayı tercih ediyor. Son yıllardaki verilerine baktığımızda, şirketlerin büyük bölümünün en azından referans kontrollerinin bir bölümü için dış kaynak kullanımına gittiğini görüyoruz. Bu arada BT gibi diğer departmanlar, bazı geleneksel İK rollerini üstleniyor. Dış danışmanların rolü giderek artıyor. Diğer yandan pek çok organizasyonda İK, organizasyonun en önemli kaynağını; insan sermayesini yönetip ölçerek daha merkezi ve stratejik bir rol oynamaya başlıyor. Bu değişim mekanizmasının çarkları önümüzdeki yıllarda da dönmeye devam edecek gibi görünüyor.
Komünikasyon ve koordinasyon teknolojileri, sanal organizasyon fırsatlarını artıracak. Bu sanallığın gelecekte çekirdek faaliyet alanlarına sahip, dağınık organizasyonların sayısını artıracağı tahmin ediliyor. Bu durumdan en büyük faydayı, işlerin offshore uygulaması ile teslim edildiği ülkelerdeki çalışanlar sağlayacak. Ancak politik ve ekonomik koşullar sebebiyle, özellikle ABD’deki çalışanların bu yapıdan yararlanması pek mümkün görünmüyor. Bunun da, küresel pazarlardaki patlamaya karşın ABD’deki şirketlerde yüksek işsizlik oranlarının görülmesine neden olacağı öngörülüyor.
Diğer taraftan, çalışanların merkezi bir organizasyonun korunmasına ihtiyaç duyduğu ve “korumacılığın” arttığı bir iş dünyasının varlığı yadsınamaz. Son olarak robot teknolojileri, otomasyon, bilgi teknolojisi ve organizasyonel süreçlerdeki gelişmeler son derece yüksek verimlilik seviyelerini de beraberinde getiriyor. Bu durum, fütürist Jeremy Rifkin’in dile getirdiği gibi “işin sonu”na neden olabilir mi? Yani sürekli artan verimlilik, çalışma saatlerinin azaldığı ve çalışanların yüzlerini sosyal projelere döndüğü bir dünyanın yolunu açabilir mi?
Çalışanlar ve organizasyonlar arasındaki ilişkileri şekillendirmekte en kilit belirsizliğin, ABD’deki yetenek piyasasında yaşanan kıtlık ya da fazlalık olduğu söyleniyor. Acaba önümüzdeki on yıl içinde yetenekleri bulmak zor mu olacak, yoksa bu konuda bolluk mu yaşanacak? Deniz aşırı çalışanlar işlerin çoğunu üstleneceği için, offshoring uygulamasının ABD’de işgücü fazlalığına sebep olacağı tahmin ediliyor. Otomasyonun da küçülmeleri beraberinde getirerek yetenek fazlalığı ile sonuçlanması beklenen bir durum… Öte yandan, daralan işgücü piyasası nedeniyle çalışanların ek yararlar ve diğer ayrıcalıklar konusundaki beklentilerinde artış da olabilir.
Yeni bilgi teknolojileri ve organizasyonel yapılar, düz ve kendi kendini yöneten şirket potansiyelini artırıyor. Peki organizasyonlar gelecekte daha demokratik mi olacak, yoksa ibre yeniden hiyerarşik organizasyonları mı işaret edecek? John Melone’un “The Future of Work” kitabında belirttiği gibi merkezsizleştirme, işe yönelik “kendini organize eden bir yapı” yaklaşımını gerekli kılarken, “kendilerini ilgilendiren kararlar alınırken kişilerin katılımını” olmazsa olmaz hale getiriyor. Bugün organizasyonel yapılar; hiyerarşilerden serbest piyasaya kadar değişen özellikler gösterebiliyor.
Sözünü ettiğimiz bu iki belirsizliğin, önümüzdeki yıllar için ortaya konabilecek senaryoların çerçevesini oluşturması bekleniyor. Çalışmada gündeme getirilen dört senaryo, hem yetenek elde edilebilirliği hem de organizasyonel yapının farklı konularda oynayabileceği rolü ortaya koyuyor. Bunlar da İK fonksiyonunun gelecekteki dört farklı rolüne referans oluyor. Dilerseniz şimdi kısaca bu rollere bir göz atalım:
İşgücü kıtlığı ve kendini yöneten firmaların oranı artarken, organizasyonlar da küçük bir çekirdeğin çevresinde toplanarak, geçici çalışan network’lerinden yararlanacak. Bu senaryoda İK’nın bir bölümü farklı yapılar çerçevesinde dağılırken, bazı bölümler de filmlerdeki rol dağıtım direktörlerinin oynadığı rolü üstleniyor. İK, spesifik bir proje için ihtiyaç duyulan yetenekleri bir araya getiriyor ve küçük çekirdek organizasyonun kültürünü koruyor.
Küresel dış kaynak kullanımı uygulamalarının hız kazanması bazı ülkelerde çalışanların işsiz kalmasına ve organizasyonel yapıların merkezsizleştirilmesine neden oluyor. Bu nedenle bazı şirketlerde İK, bu ilişkileri yürütürken bir yandan da uzak ülkelerdeki iş gücünün haklarını koruyabilmek adına giderek artan bir rol üstleniyor.
Güvenlikle ilgili endişeler ve korunma arzusu, merkezi ve hiyerarşik organizasyonlara dönüşün yolunu açarken şirketler de çalışanları kendilerine çekebilmek için gerekli yapıları yaratmaya çalışıyor. Bu senaryoya göre organizasyon “ebeveyn” rolünü oynarken, İK da kurumsal kalbin koruyucusu ve organizasyonun sunduğu pek çok ek yararı sağlayan birim haline geliyor.
Teknoloji ve otomasyon alanındaki hızlı ilerlemeler ve bunların giderek daha yaygın bir biçimde kullanımı, organizasyonların performansında harikalar yaratabiliyor. Ama madalyonun bir başka yüzü daha var: Bunun bedeli, işten çıkarmaların artışıyla ödeniyor.
Yeni teknolojilerin entegrasyonu daha hiyerarşik bir yapıyı gerekli kılarken, İK insan-makine performansını maksimum seviyeye çıkarabilmek adına BT ile dirsek temasını artırmak durumunda. İK’nın ayrıca, çalışanların bu hızlı ve kimi zaman “insani etkileşimi ortadan kaldıran” bu dünyaya uyum sağlamasına yardım edebilmesi çok önemli.
2012 ve sonrasında da, İnsan Kaynakları konseptinin bütününü şekillendirmesini umuyoruz ve bekliyoruz. Şirketler insanlarla ilgili oldukça ve kaynakların etkili yönetimi olmazsa olmaz olarak kaldığı sürece, İnsan Kaynakları’nın merkezi rolünü oynamaya devam etmesi kaçınılmaz bir durum… Ancak bu rolün nasıl oynanacağı ve ihtiyaç duyulacak beceriler günden güne değişim gösterebilir. Bu değişimler, gelişmeleri yorumlayabilen ve yeni zorlukların üstesinden gelebilmek için becerilerini geliştirmeye hazır olan profesyoneller için bir fırsat yaratabilir.
Bu nedenle siz korkmayın, biz İK’cılar insan varlığı olduğu sürece burada olacağız. 2012’de bu dünya olmasa bile zenginlerin milyar euro vererek gideceği yeni dünyada yeni İK sistemi oluştururuz. Bu kez bu dünyadaki deneyimlerimizi de yanımıza alacağımız için daha güçlü oluruz. Siz hiç merak etmeyin!!!
Bronwyn Fryer