Fransa Telekom çalışanları neden intihar ediyor?


Aynı zamanda İngiltere işyeri stresiyle ilgili yasal iddialar bombardımanıyla yüzyüze kalmıştı. İşveren ve çalışanlar arasında yüzlerce dava görülüyordu. Fakat yasalar bu konuda yetersizdi. Birey veya şirket tarafındaki yasal yükümlülükler tam olarak tanımlanmadığı için davalar mahkeme sıralarında beklemeye mahkumdu.

Londra Üniversitesi’nin araştırmasına Konsey tarafından gerçekleştirilen genelge, çalışanlar ve yöneticileri arasında ortak bir sorumluluk olduğuna açıklık getirdi. Her iki tarafın da takımlarının ve kendi streslerini yönetme bakımından haklarını ve sorumluluklarını bilmesi gerekiyor. Sonuç olarak, İngiltere’deki bu durum Fransa’daki tablodan çok farklı değil. Son birkaç aydır, Fransa Telekom’da çalışan ve işyeri stresinden dolayı intihar eden 24 çalışanla ilgili toplumsal bir feryat yükseliyor. Son kurban 32 yaşında bir hukuk öğrencisi olan kadın çalışan babasına attığı e-mailden sonra ofis penceresinden atlayarak intihar etti.

Başka bir kurban kendisini sona götüren ve intihara sürükleyen “yönetim terörü”nden bahsediyordu. İnsanın tüylerini ürperten intihar notunda şunlar yazıyordu: “Fransa Telekom’daki işim ve yöneticilerim beni intihara sürükledi. Bu intiharın tek nedeni; budur.” Her ne kadar şirket ulusal istatistikler doğrultusunda bu intiharların profesyonel değil kişisel nedenlerden dolayı işlendiğini iddia etse de bu ölümler siyasi ve medyatik depreme neden oldu.

Şirketin CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Didier Lombard, şirketin değişim programını devre dışı bırakacaklarını ve işyeri danışmanlarını devreye sokacaklarına dair söz verdi fakat bu söz de günah keçisini arayan toplumsal talebi durdurmaya yetmedi. Daha sonra şirket şirketin modernleşme programının mimarı olan Louis-Pierre Wenes istifa etti. Fransa Telekom’un böylesine bir öfkeyle karşı karşıya kalması çok şaşırtıcıydı.

Tüm dünyada olduğu gibi müşteri talepleri sabit hatlardan cep telefonlarına doğru kayıyordu ve Fransa Telekom da sürekli müşteri kaybediyordu. Artık kitlesel bir yeniden-yapılanma kaçınılmaz olmuştu. Şirket toplu işten çıkarmalardan kaçınıyordu fakat bir taraftan da çalışanlarına Orange (Fransa GSM operatörlerinden biri) call-center’larında çalışmayı veya lokasyonlarını değiştirmeyi isteyip istemediklerini soruyordu. Dışarıdan bakınca bu size çok makul gelebilir. Ama bu makullük, aynı şehirde farklı bir lokasyona transfer edildiğini duyan bir çalışanın kendini karnından defalarca bıçaklamasını engelleyemedi.

Peki, Fransa Telekom çalışanları bu değişime neden bu kadar şiddetli tepki gösterdi? Görüşlerden biri; intihar edenlerin yaş ortalamasının 47 olduğu ve bu kişilerin organizasyonel değişime adapte olmakta zorlanmaları yönünde... Fakat intihar edenler arasında 28 ve 32 yaşlarında iki genç çalışan da var. Çok güçlü görüşlerden biri de; Fransız çalışanlar bu değişime direnç gösteriyorlar çünkü hala nasıl yönetilecekleri konusunda söz sahibi olabilen nadir bir çalışan kesimi temsil ediyorlar. Haftada 35 saat çalışma, sendikal temsiliyet ve çalışanlar haklarını keskin bir şekilde koruyan yasalar çalışanların en büyük silahı ve bu nedenle iş koşullarındaki herhangi bir değişimin kabul ettirilmesi çok zor.

Bu çalışanları “değişmeyen tek şey değişimdir” sözünü adeta bir iş prensibi haline getirerek değişim konusunda esnek (fazlasıyla esnek) bir yapıya sahip olan Anglo-Amerikan şirketlerinde veya gelişmekte olan ekonomilerde çalışanlarla karşılaştırınca bu tepkiye anlam veremeyebilirsiniz. Çalışanların haklarını sonsuz korumanın ve Fransız bilgeliğinin (savoir vivre) şirketler için çok yüksek maliyetlere mal olduğu çok aşikar bir hale geldi.

Fransa Telekom’un da farkına vardığı gibi pazar talep değişimleriyle baş etmek için şirketi yeniden yapılandırmak, çalışan rotasyonu veya işgücünü bu değişm doğrultusunda yönlendirmek hiç de kolay değil. Şirketin, arda arda gelen bu intiharların şirket itibarı üstündeki muazzam etkiyi ve işgücü değişimlerinden kaynaklanan stresi hafife aldığı çok açık. Şirketin hisse değeri günden güne düşüyor ve analistler halihazırda sürecin olması gerektiği gibi nasıl yeniden yapılandırılacağını düşünüyorlar. Bu durum yöneticiler ve liderler için bir ikilem.

Hiçbir yönetici veya lider çalışanlarının kendilerinden dolayı intihar etmesini istemez fakat şirketin zaman içinde değişmesi de kaçınılmaz bir durum. Belki de sorulması gereken soru şu: değişimi nasıl ve ne kadar hızlı benimsemeliyiz veya içselleştirmeliyiz? Devrilme noktası nedir? Ve birşeyler kötü gidince sorumluluğu üstlenecek ve bu krizi yönetecek kişi kim olacak? Her zaman olduğu gibi bu konuda ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Siz de benim gibi, yöneticiler ve çalışanların değişimin kaçınılmaz olduğunu kabul etmeleri; organizasyonel değişim ve stres yükünü paylaşmak için birlikte çalışmaları gerektiğine inananlardan mısınız? Veya bazı Fransa Telekom çalışanları gibi sürekli devam eden değişim programlarıyla birlikte gelen haksız talepler, gereksiz kariyer değişimleri ve beceriksiz bir yönetim karşısında umutsuzluğa kapılır mıydınız?

Gill Corkindale

Gill Corkindale Londra’da üst düzey yönetici koçluğu ve yönetim yazarlığı yapmaktadır. Corkindale, kişisel değişim&gelişim ve iş performansı stratejileri geliştirme konusunda Avrupa, Asya, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu’da birçok yönetici ve liderle çalışıyor. Financial Times’da yönetim editörü olarak da çalışan Corkindale gazetecilik becerilerini ve iş dünyasındaki gözlemlerini kullanarak global yönetim ve liderlik üzerine yeni bir perspektif sunuyor.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)