Çocuklar duymasın, şirketler duysun!!!
Sizi oyuncu kimliğinizle tanıyor ancak eğitimci yanınızı bilmiyorduk. Öncelikle kısaca kendinizden söz eder misiniz?
Ben aslen Makine Mühendisliği bölümünden mezunum. Ancak mezuniyetimin ardından İşletme ve Suni Zeka master’ı yaptım ve 1989 yılında ODTÜ’de İşletme Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım. O dönemlerde part time öğretim görevlisiydim, bir yandan da profesyonel anlamda yöneticilik yapıyordum. Bu, yaklaşık 5 yıl devam etti. Bu dönemde Bilkent Üniversitesi’nde de işletme ile ilgili dersler veriyordum.
Bu dönemde Merkez Bankası’na iletişim ve motivasyon konusunda verdiğim eğitim bir anlamda yaşamımı değiştirdi. Bir süre sonra İstanbul ve Ankara’daki başka kurumlara eğitim vermeye başlardım. Kısacası profesyonel anlamda eğitimcilik yaptığım 11 sene içinde 25 binin üzerinde kişiye eğitim verdim. Eğitim verdiğim temel alanları davranış bilimleri oluşturdu. Bunun içine müşteri ilişkileri, satış ve kişisel gelişim konuları giriyor.
MinT’i prodüksiyon şirketi olarak tanıyoruz. Kuruluşun, iş dünyasına eğitim hizmeti vermeye başlaması nasıl oldu?
MinT Prodüksiyon’un yöneticisi ve senarist Birol Güven benim eski arkadaşım, ancak bir süre birbirimizden kopmuştuk. Bir gün, NTV Radyo’da hazırladığım “İnsana Dair” adlı programa kendisini davet ettim. Orada, birlikte bazı projeler yapabileceğimiz fikri doğdu. Daha sonra da bana “Çocuklar Duymasın” dizisinin senaryosunu göndererek bazı bilimsel önerilerde bulunmamı istedi. Böylece birlikte çalışmaya başladık. Ben o dönemde bireysel eğitimler veriyordum. Birol Güven de eğitime çok meraklı bir isim olduğu için, bir süre sonra dizilerde yaptıklarımızı eğitimle birleştirmeye karar verdik. Türkiye’nin dört bir yanında çok sevilen oyuncularla çalışıyorduk ve bunları eğitimlerle nasıl birleştireceğimiz üzerinde düşünürken “Informative Drama” konseptini geliştirdik.
Ancak burada belirtmek istediğim bir nokta var: “Eğitim filmi” konseptini biz icat etmedik elbette. Türkiye’de eğitim filmleri önceden de vardı ancak bunlar ya birebir dublajlı ya da dış kaynaklı senaryolar kullanıldığı için mesajların bizim kültürümüze uygun olarak verilemediği çalışmalardı. Biz ise; benim eğitimci kimliğim ile Birol Güven’in Türk halkına yönelik ilginç gözlemlerini birleştirmek; mesajları ise çok sevilen oyuncular aracılığıyla vermek istedik. Dolayısıyla kültürümüze çok uyan bir çalışma ortaya çıktı. Yola çıkarken belirlediğimiz bir hedef de; her firmanın en istediği mesajı içeren, yıllar boyunca kullanabileceği bir film yapmaktı. Bunu yapıyoruz da; her firma için çok ince dikişleri içeren terzi dikimi projeler gerçekleştiriyoruz.
Bunların dışında, MinT’in eğitimlerini farklı kılan noktalar nedir?
Eğitim dünyasına girerken iki hedefim vardı, hala da bunun üzerinde yoğunlaşıyorum: Birincisi; vereceğimiz eğitimler katılımcı eğitimden kapıdan çıktığı anda kullanabileceği bilgileri içeriyor. İkincisi; kültürümüze uygun, Türk insanının bakış açısı ile ilintili eğitimler vermeye gayret ediyoruz. Bu konuda çok doğru bir karar verdiğimize de inanıyorum. Çünkü teoriyle pratiği birleştirerek gerçekleştirdiğiniz eğitimlerde çok verimli oluyorsunuz.
Sizden eğitim almak isteyen bir firmayla nasıl bir çalışma gerçekleştiriyorsunuz?
Öncelikle şirketten bir brief alarak, sorunları dinliyoruz. Bunun üzerine çözüm yolları arıyoruz. Bulduğumuz çözüm; bir eğitim filmi de olabiliyor, herkesin bir araya geldiği bir toplantıda yapılan canlı bir drama da… Ya da ekibin bir bölümünün filme dahil edilmesini de önerebiliyoruz. Bunun üzerinde bir senaryo hazırlayarak kurumdaki ilgili kişilere gönderiyor; yorum ve önerilerini alıyoruz. Tamamen onların istediği, bizim de onayladığımız çekilebilecek senaryoya ulaştıktan sonra çekime başlıyoruz. Senaryo üzerinde ortak karara varma süresi ne kadar kısalırsa o kadar kısa sürede eğitimi verebiliyoruz. Dolayısıyla bir senaryo onaylandıktan sonra 15 gün içinde filmi teslim ediyoruz. Yaptığımız çalışmalar 30 – 40 dakikayı aşmayan filmler oluyor; çünkü bunun daha fazlasının dikkatleri dağıtacağına ve mesajların dağılmasına neden olacağına inanıyoruz.
Burada belirtmek istediğim kritik bir nokta var: Biz çalıştığımız firmalarla yaptığımız tüm işlerde müşterinin istek ve ihtiyaçlarını dikkate almış oluyoruz. Bu da; eğitime yapılan yatırımın çok uzun dönemli ve en verimli şekilde geri dönmesini sağlıyor.
Şimdiye kadar nasıl geri dönüşler aldınız?
Dönüşlerden gerçekten çok memnunuz. Artık pek çok firma “Sizinle nasıl çalışabiliriz?” diye bize başvuruyor. Bugüne kadar Ziraat Bankası, Oto Aygaz, GlaxoSmithkline, GTech ve ToyotaSA gibi pek çok şirketle çalıştık ve aldığımız geri bildirimler çok olumlu. Çalışanlar; “Bizim firmanın böyle bir şeyi akıl edip yapması, bizi inanılmaz gururlandırdı.” şeklinde yorumlarda bulunuyor. Yapılan bir yorum da; şakayla karışık olarak; “Bu adamlar bizi izliyor muydu yoksa; bu kadar iyi tanıdıklarına göre…” şeklinde oluyor. Ayrıca eğitimin kelime kelime hatırlandığını da biliyoruz.
Buradan, iyi iletişim kurduğumuzu, verilen mesajı unutulmayacak hale getirdiğimizi ve gurur, prestij kaynağı sağladığımızı görüyoruz. Tabii en önemlisi öğrenilenlerin hemen uygulanmasına olarak sağlıyoruz. Bu yüzden firmalar adına çok iyi bir iş yaptığımıza inanıyoruz. Zaten biz de bu nedenle sürekli yeni projeler üretmeye çalışıyoruz.
Bunların dışında eklemek istediğiniz bir nokta var mı?
Kendi gözlemlerime dayanarak, İnsan Kaynakları’nın kimi zaman yeterince kıymet görmediği endişesini yaşıyorum. Halbuki İK çalışanlarının olmadığı organizasyonlar büyük kayıplar yaşar, bunun anlaşılması gerekiyor. Dolayısıyla bizim, İnsan Kaynakları’nın prestijini ve yaptığı işin önemini artıracak bir araç olduğumuzu düşünüyorum. Yani İK ister eğitim versin, ister yeni bir uygulamaya başlasın bizi de olayın içine kattığı zaman yaptığı işin çok daha iyi algılanacağını, firma çalışanları tarafından daha iyi niyetle yorumlanacağını da düşünüyorum.