Bu yılın dileği: Aklımıza mukayyet olmak
Her Aralık sayısında yeni yıla dair heyecanlarımızdan, mutlu dileklerimizden bahsederdik ama bu yıl sadece geçen yıldan daha kötüsünü yaşamamayı umut ediyoruz. Şöyle bir etrafınıza baktığınızda yeni yıl heyecanı yaşayan birilerini görüyor musunuz? Açıkçası ben göremiyorum. Herkeste zirve yapmış kaygı bozuklukları, paranoyaya varan hastalık endişeleri, işsiz kalma korkusu, her gün biraz daha artan hayat pahalılığı ve Türkiye özelinde deprem endişesi…
İnsanlık tarihi boyunca hepimize öğretilmiş sosyolojik bir realite vardır; aile toplumun en küçük birimidir. Güncel dünyada ise bunu iş dünyasına uyarlasak iş yerleri toplumun bir mikrokosmosu desek yeridir. Geçmişte sadece para kazanmak için bulunulan yerler olarak kabul edilen işyerleri artık sosyal hayatın tüm dinamiklerinin yaşandığı bir mikrokosmos’a dönüştü. Ve bu mikrokosmos şu an tüm evren ile aynı kaderde buluştu. Bu salgının toplumlar üzerinde kalıcı etkilerinin ne olacağını bilemediğimiz gibi iş hayatı üzerindeki uzun vadeli etkilerini de bilmiyoruz. Ancak kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da pandeminin kolektif ruh sağlığımızı olumsuz şekilde etkilediğidir. Sağlığımızın, ailemizin, mali durumumuzun ve geleceğimizin ne olacağını bilemiyoruz ve bu nedenle de hepimiz mental olarak yorgunuz.
SHRM’in pandemi sırasında çalışanların ruh sağlığına ilişkin yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre katılımcıların %72’sinde tükenmişlik duygusu yükselmiş, %49’u iş dışı etkinlikler için kendilerini daha az enerjik hissediyor ve arkadaşlarıyla sosyalleşmeye daha az ilgi gösteriyor. Halbuki pandemi başlangıcında bu ilgi ve enerji daha yüksekti. Yüzde 42’si uyku sorunu yaşıyor. %82’si kaygı bozukluğu yaşadığını ve pandemi nedeniyle de psikolojik destek alamadığını belirtiyor.
Yöneticilerin ise %59’u daha uzun saatler çalışmak zorunda kaldığını, önünü göremediğini ve yüzde 60’ı mental olarak çok yorgun olduğunu belirtiyor. Kendileri motive olamadıkları için çalışanları da yeterince motive edemediklerine dikkat çekiyorlar. Kadın yöneticilerin işlerini kaybetme korkusu daha fazla…
Sonuç olarak çalışanlar ve yöneticiler stres ve tükenmişlik duygusu içinde cebelleşiyor. Evet, bugünler herkes için zor zamanlar… Ve coğrafik olarak yaşanan doğal afetlerin veya ülkelerin yaşadığı lokal ekonomik krizlerin ötesinde bir durum yaşıyoruz. Tüm dünyayı kasıp kavuran, kaçacak bir yerimizin olmadığı bir salgın bu…
Editör Notu: Biz yine de yeni yıla umudumuzu yanımıza alıp Reşat Nuri’nin şu sözünü de cebimize koyup öyle girelim: “En uzun, en çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı?” O sabahın sağlıkla geleceği umuduyla…
İyi okumalar,
Gülcan Çağlar Çalışkan
Genel Yayın Yönetmeni