İşini Sev ama Hayatını da Yaşa! Artık kimse ‘İşkolik’ olmak istemiyor

İş dünyasının uzun yıllardır süregelen ideallerinden biri, “mükemmel çalışan” kavramıydı. Haftada 60 saatten fazla çalışan, e-postalarına anında yanıt veren, tatillerde bile işten kopmayan ve tüm hayatını işine adamış profesyoneller… Yüksek tempolu çalışma kültürünün sembolü haline gelen bu işkolik figür, bir zamanlar başarı ve bağlılığın en büyük göstergesi olarak kabul ediliyordu. Ancak bu anlayış, günümüzde hızla değişiyor.
Bugün artık kimse aşırı işkolik olmak istemiyor. Çalışanlar, sürekli ulaşılabilir olmanın, bitmeyen mesailerin ve işin merkezde olduğu bir yaşam tarzının tükenmişlik sendromuna yol açtığını fark etti. Gallup’un 2024 İş Gücü Eğilimleri Raporu’na göre, çalışanların %72’si, iş-yaşam dengesinin maaş ve terfi olanaklarından bile daha önemli olduğunu düşünüyor. Z kuşağı ve Y kuşağı arasında bu oran %80’e kadar çıkıyor. Bu, artık şirketlerin eski iş modellerini terk etmesi gerektiğini gösteren en önemli sinyallerden biri.
Peki, iş dünyasında ‘mükemmel çalışan’ kavramının dönüşümü ne anlama geliyor? Yeni nesil çalışanlar ne istiyor? Şirketler, iş-yaşam dengesi konusunda nasıl bir yol izlemeli?
İşkoliklik Artık Ödüllendirilmiyor
Geçmişte, “çalışkanlık” ve “fazla mesai” kelimeleri neredeyse eş anlamlıydı. Kariyerinde hızla yükselmek isteyen bir çalışan, iş ve özel hayat arasındaki sınırları ortadan kaldırmak zorundaydı. Ancak günümüz çalışanları için bu model artık çekici değil, hatta bir tehdit unsuru.
Deloitte’un 2023 Çalışan Mutluluğu Raporu’na göre, çalışanların %67’si, fazla mesailerin verimliliği düşürdüğünü düşünüyor ve %54’ü uzun saatler çalışmanın artık terfi almak için bir avantaj sağlamadığını belirtiyor. Çünkü yeni nesil liderler, çalışma süresi yerine üretkenliğe ve sonuca odaklanıyor.
Özellikle pandemi sonrası hibrit ve uzaktan çalışma sistemlerinin yaygınlaşması, fazla mesaiyi bir erdem olmaktan çıkardı. Çalışanlar artık işe harcadıkları saatleri değil, ürettikleri değeri ön plana çıkarmak istiyor. Esnek çalışma sistemlerini benimseyen şirketler, çalışan bağlılığını %30 artırırken, tükenmişlik oranlarını %40 azalttı.
Bu dönüşüm, iş dünyasında büyük bir paradigma değişikliğine işaret ediyor. Artık terfi almak için kendini işine adamak ve özel hayatını feda etmek gerekmiyor. Bunun yerine, verimli çalışmak, akıllı iş yönetimi ve duygusal dayanıklılık ön plana çıkıyor.
Z Kuşağı ve Y Kuşağı: İşkoliklikten Kaçış
Z kuşağı ve Y kuşağı, iş dünyasında yeni kurallar koyuyor. Bu kuşaklar için çalışmanın amacı, yalnızca maddi kazanç değil, aynı zamanda kişisel gelişim, anlam arayışı ve iş-yaşam dengesi sağlamak.
• PwC’nin 2024 İş Kültürü Raporu’na göre, Z kuşağının %77’si “kariyerimde en önemli şey iş-yaşam dengesi” diyor.
• Y kuşağının %63’ü, fazla mesai yapan çalışanların aslında zaman yönetimi konusunda başarısız olduklarını düşünüyor.
• Yeni nesil çalışanların %58’i, uzun saatler çalıştıran şirketleri “çalışan dostu olmayan” organizasyonlar olarak değerlendiriyor.
Bu nesiller için esneklik ve bireysel özgürlük ücret ve unvan kadar önemli. Bu yüzden birçok yetenekli profesyonel, daha yüksek maaş veren ama aşırı iş yükü getiren şirketler yerine, esnek ve özgürlük sunan organizasyonları tercih ediyor.
Şirketler İş Kültürünü Nasıl Değiştirmeli?
Bu yeni iş dünyasında, şirketler çalışanları daha uzun saatler çalışmaya zorlamak yerine, daha akıllıca ve sürdürülebilir çalışma yöntemleri sunmalı. İşkoliklik artık ödüllendirilmiyor; bunun yerine, iyi dinlenmiş, zihinsel sağlığını koruyabilen ve yaratıcı düşünebilen çalışanlar tercih ediliyor.
Şirketlerin bu dönüşüme ayak uydurması için uygulayabileceği bazı stratejiler:
1. Çalışma Süresi Yerine Verimliliğe Odaklanmak
Artık çalışanları ofiste uzun saatler tutmak yerine, çıktı bazlı performans değerlendirme modelleri geliştirilmeli. Microsoft ve Google gibi şirketler, çalışanlarının yaptığı saatleri değil, sundukları çözümleri değerlendirerek performansı ölçmeye başladı.
2. Zorunlu Fazla Mesai Kültürüne Son Vermek
Bazı ülkelerde olduğu gibi, şirketler fazla mesaiyi kısıtlayan politikalar geliştirmeli. Almanya’da Volkswagen ve BMW gibi firmalar, çalışanlarının mesai saatleri dışında e-posta almasını engelleyen sistemler geliştirerek iş-yaşam dengesini destekliyor.
3. Esnek Çalışma ve Hibrit Modelleri Benimsemek
Hibrit ve uzaktan çalışma sistemleri, çalışanların kendi iş programlarını yönetmelerine izin vererek, iş-yaşam dengesini daha sürdürülebilir hale getiriyor. Slack ve Spotify gibi şirketler, çalışanların haftalık programlarını kendilerinin belirlediği “radikal esneklik” modellerini uyguluyor.
4. Tükenmişliği Önleme Programları Geliştirmek
Şirketler, çalışanların tükenmişlik belirtilerini erken tespit etmek için psikolojik destek programları ve mindfulness uygulamaları sunmalı. Örneğin, LinkedIn, çalışanlarının zihinsel sağlığını desteklemek için belirli günlerde "tamamen işten kopma" günleri düzenliyor.
Bugünün iş dünyasında artık "mükemmel çalışan" olmak sürekli fazla mesai yapmak, tatillerde bile çalışmak ya da her an e-posta yanıtlamak anlamına gelmiyor. Bunun yerine, verimli çalışmak, akıllı zaman yönetimi yapmak ve işin yanı sıra kişisel gelişime de önem vermek yeni norm haline geliyor.
Çalışanlar, hayatlarını yalnızca işlerine adamaktan vazgeçiyor ve şirketlerden de buna uygun kültürler geliştirmelerini bekliyor. İş dünyasının geleceğinde başarılı olmak isteyen şirketler, işkolikliği teşvik etmek yerine, çalışanlarının sağlıklı ve sürdürülebilir bir tempoda çalışmasını destekleyen sistemler kurmalı. Sonuç olarak, “işini sev, ama hayatını da yaşa” felsefesi, yeni nesil iş dünyasının en güçlü mottolarından biri haline geliyor.