C-Level Tükenmişliği ve ‘CEO Burnout’ Krizi

Bir şirketin zirvesinde oturmak her zaman cazip görünmüştür. Büyük ofisler, stratejik kararlar, uçsuz bucaksız yetki ve tabii ki astronomik maaşlar… Ancak bu ihtişamın altında derin bir yorgunluk saklı. Son yıllarda iş dünyasını kasıp kavuran “Büyük İstifa” (Great Resignation) dalgası sadece çalışanları değil, patronları ve CEO’ları da vurdu. Artık sadece giriş seviyesi çalışanlar değil, liderler de sessizce tükeniyor ve hatta istifa ediyor.
Şirketlerin kalbinde atan güç olarak görülen CEO’lar ve C-Level yöneticiler, aslında iş dünyasının en yalnız figürleri olabilir. Harvard Business Review’ın araştırmasına göre, her 10 CEO’dan 7’si işin mental ve duygusal yüküyle başa çıkmakta zorlandığını söylüyor. Sürekli değişen ekonomik koşullar, pandemi sonrası belirsizlik, yatırımcı baskısı ve çalışan memnuniyeti gibi birbirinden çetrefilli problemlerle uğraşırken, kendilerini zorunlu bir “dayanıklılık testi” içinde buluyorlar.
Ancak asıl soru şu: CEO’lar gerçekten daha fazla mı yoruluyor, yoksa bu sadece güç ve statü içinde gizlenen bir lüks mü?
CEO’lar da Tükeniyor: Güçlü Görünme Zorunluluğu
CEO olmak, bir şirketin en tepesinde olmanın getirdiği muazzam psikolojik ve fiziksel yükü taşımak anlamına geliyor. Ancak bu yükün en büyük paradoksu şu: Liderlerin en güçlü görünmesi gereken noktada, aslında en kırılgan hale gelmeleri.
Bir CEO’nun başarısı genellikle karar alma yeteneği, stratejik öngörüsü ve kriz anlarında gösterdiği soğukkanlılık ile ölçülür. Ancak iş dünyasında güçlü olmak, aynı zamanda zayıflık göstermeme zorunluluğunu da beraberinde getiriyor. Zayıflık göstermek, tereddüt etmek ya da bir an bile olsa pes etmek, bir lider için neredeyse düşünülemez. Peki ya bunun bedeli?
Bugün, tükenmişlik CEO’lar için sadece bir kariyer problemi değil, aynı zamanda bir sağlık krizi olarak tanımlanıyor. Daha çok çalış, daha çok kazan, daha çok dayan mottosuyla yetiştirilen liderler, aslında mental ve fiziksel dayanıklılıklarının sınırlarını çoktan zorlamış durumda.
İş dünyasındaki “güçlü durma kültürü”, CEO’ların yaşadığı tükenmişliği açıkça dile getirmesini neredeyse imkânsız hale getiriyor. Zayıflık göstermek iş kaybına, prestij kaybına hatta yatırımcı güveninin sarsılmasına bile neden olabilir. Bu yüzden birçok üst düzey yönetici, aslında tükenmiş olmasına rağmen tükenmemiş gibi yapmaya devam ediyor.
Ancak veriler bu sessiz çöküşü gözler önüne seriyor:
• 2023’te Fortune 500 CEO’larının %20’si istifa etti.
• Pandemi sonrası liderlerin ruh sağlığı sorunları iki katına çıktı.
• LinkedIn’de “Sessiz Tükenmişlik” (Quiet Burnout) terimi, son bir yılda %85 daha fazla arandı.
Bu istatistikler, iş dünyasının artık tükenmiş bir CEO’nun iyi bir lider olamayacağını kabullenmek zorunda olduğunu gösteriyor. Çünkü lider tükenirse, şirket de tükenir.
Özellikle pandeminin getirdiği sürekli belirsizlik ortamı, uzaktan ve hibrit çalışma düzenleri ve çalışan memnuniyeti baskısı gibi faktörler, CEO’ların omuzlarına hiç olmadığı kadar ağır bir yük bindirdi. Günümüz liderleri artık sadece bir şirketi yöneten stratejistler değil; aynı zamanda çalışanlarının duygusal ve mental sağlığını korumak zorunda olan sosyal sorumluluk figürleri...
CEO Olmak, Sürekli Kriz Yönetmek mi Demek?
Eskiden CEO olmak, şirketi büyütmek, kârlılığı artırmak ve rakiplere karşı stratejik avantaj sağlamak anlamına gelirdi. Bugün ise CEO’lar sadece iş dünyasının stratejik beyinleri değil, aynı zamanda modern çağın sosyal sorumluluk liderleri, kriz yöneticileri ve halkla ilişkiler uzmanları.
Pandemi sonrası dönemde liderliğin doğası kökten değişti. CEO’lar artık sadece iş performansını değil, çalışanların ruh halini, şirketin etik duruşunu ve topluma karşı sorumluluklarını da yönetmek zorunda. Bu da onları sürekli bir kriz yönetimi döngüsü içinde hapsediyor.
Özellikle son yıllarda CEO’ların masa üstündeki iş yükü katlanarak arttı:
Ekonomik belirsizlikler: Sürekli değişen piyasa dinamikleri, enflasyon baskısı ve tedarik zinciri krizleri
Uzaktan çalışma ve hibrit modellerin yönetimi: Çalışanların esneklik talebiyle şirketin operasyonel verimliliği arasında denge kurma zorunluluğu
Çalışan bağlılığı ve yetenek yönetimi: Büyük İstifa dalgasıyla kaybedilen yetenekleri elde tutma ve yeni nesil iş gücünün beklentilerini karşılama baskısı
İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik sorumlulukları: Şirketlerin çevresel ayak izlerini azaltma ve topluma karşı hesap verebilir olma zorunluluğu
Sürekli değişen yatırımcı beklentileri: Hissedarların anlık sonuç talepleri ve uzun vadeli sürdürülebilirlik baskısı
Günümüz CEO’ları artık yalnızca finansal başarı odaklı liderler değil; aynı zamanda insan psikolojisinden anlayan, çalışan motivasyonunu artıran ve iş-yaşam dengesini gözeten birer “kurumsal terapist” olmak zorunda.
Bu çok yönlü baskılar, CEO’ların geleneksel liderlik anlayışlarını değiştirdiği gibi onları tükenmeye en yatkın grup haline de getiriyor. Eskiden sadece kriz anlarında devreye giren liderler, artık hiç bitmeyen bir kriz ortamında hayatta kalmaya çalışıyor.
Çözüm Ne? CEO’ları Kurtarmak Mümkün mü?
Geleneksel iş dünyasında CEO tükenmişliği, genellikle bireysel bir dayanıklılık testi olarak görülürdü. “Eğer yapamıyorsan, bu iş için uygun değilsin.” Bu algı, CEO’ların hissettikleri baskıyı artırarak tükenmişliklerini gizlemeye ve daha da derinleşmesine neden oldu. Ancak modern anlayış artık tükenmiş bir liderin, yalnızca kendisini değil, tüm organizasyonu çöküşe sürükleyebileceğini fark ediyor.
Bir liderin sağlığı ve zihinsel durumu, sadece kendi kariyerini değil, şirketin geleceğini, çalışanlarının motivasyonunu ve kurumsal kültürü doğrudan etkileyen bir faktör haline geldi. Eğer CEO’lar kronik stres, anksiyete ve tükenmişlikle boğuşuyorsa, şirketin sağlıklı kararlar alması, inovasyonu teşvik etmesi ve sürdürülebilir bir büyüme sağlaması neredeyse imkânsız hale geliyor.
Peki, CEO’ları bu krizden nasıl kurtarabiliriz?
1. CEO’lar İçin Destek Programları Şart!
Bugüne kadar CEO’lar ve üst düzey yöneticiler için kişisel gelişim ve liderlik eğitimleri sıkça düzenlendi. Ancak bu eğitimler genellikle stratejik karar alma, kriz yönetimi ve performans artırma üzerine odaklanıyordu. Şirketlerin liderleri için mental sağlık ve tükenmişliği önleme programları oluşturması artık bir lüks değil, bir zorunluluk.
CEO Koçluğu: CEO’lara özel, tükenmişlikle başa çıkmalarını sağlayacak bireysel koçluk programları geliştirilmeli.
Liderler İçin Destek Grupları: Aynı baskıyı yaşayan yöneticiler için güvenli bir paylaşım alanı sağlanmalı. CEO’ların birbirleriyle açık ve şeffaf şekilde deneyimlerini paylaşabilecekleri özel forumlar oluşturulmalı.
Mental Sağlık Programları: Tıpkı çalışanlara sunulan mental sağlık destek programları gibi, liderlere de psikolojik destek sağlayan kurumsal terapiler düzenlenmeli.
Özellikle Google ve Microsoft gibi büyük teknoloji şirketleri, CEO ve C-Level yöneticileri için özel meditasyon, mindfulness ve stres yönetimi programlarını uygulamaya koymuş durumda. Bu tür girişimler, liderlerin yalnızca daha üretken olmasını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda şirketin genel sağlık kültürünü de iyileştiriyor.
2. Güçlü Görünme Zorunluluğunu Bitirmeliyiz
“Güçlü lider” algısı, CEO’ları sessiz bir tükenmişlik sarmalına hapsediyor. İş dünyasında bir liderin yorgun, tükenmiş ya da motivasyon kaybı yaşadığını itiraf etmesi hâlâ bir tabu. Oysa CEO’ların da insan olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Şirket içi iletişimde yeni bir kültür oluşturulmalı
Şeffaflık teşvik edilmeli: CEO’ların ve üst düzey yöneticilerin de zorluk yaşadıklarını paylaşmaları, kurumsal yapıyı daha insancıl hale getirebilir. Liderlerin tükenmişlik hakkında açıkça konuşması, çalışanların da benzer sorunları paylaşmasını kolaylaştırır.
Liderlerin her zaman enerjik olması beklenmemeli: CEO’ların sürekli yüksek enerjili, vizyoner ve ilham verici olmaları gerektiği düşüncesi onları yapay bir kimliğe bürünmeye zorluyor. Liderlik, bazen dinlenmeyi de bilmektir.
Mental sağlık şirket stratejisine dahil edilmeli: Şirketler sadece çalışanlarının değil, yöneticilerinin de mental sağlığını koruyacak politikalar üretmeli.
Bugün Netflix ve LinkedIn gibi şirketlerde liderlerin mental sağlıklarını koruyabilmeleri için bireysel gelişim programları ve esnek çalışma imkanları sunuluyor. Bu tür önlemler, yalnızca bireysel fayda sağlamakla kalmıyor, şirketin tamamına yayılan bir pozitif dönüşüm yaratıyor.
3. Esnek Çalışma Kültürü CEO’lara da Uygulanmalı
COVID-19 pandemisi, esnek ve uzaktan çalışma modellerinin geleneksel iş yapış şekillerine meydan okumasına yol açtı. Çalışanlar için uzaktan çalışma, hibrit modeller ve esneklik gibi uygulamalar artık yaygın hale geldi. Ancak ironik bir şekilde, bu esneklik CEO’lar için pek geçerli değil.
Hibrit çalışma CEO’lar için de geçerli olmalı: Liderler, her zaman ofiste olmak zorunda değiller. Dijital liderlik, yüz yüze bulunmayı gerektirmeyen yönetim modellerini desteklemeli.
Fazla mesai CEO’lar için de yeniden düzenlenmeli: Üst düzey yöneticilerin günün her saatinde toplantılara girmesi, sürekli çalışması ve hafta sonlarını dahi işle geçirmesi beklenmemeli.
CEO’ların da “çalışan” olduğu unutulmamalı: Onların da iş-yaşam dengesine ihtiyacı var. Yöneticiler için mesai sınırları belirlenmeli.
Özellikle Avrupa’da bazı büyük şirketler, CEO’ların haftanın belirli günlerinde çalışmamalarına veya yönetim toplantılarını dijital platformlara taşımalarına izin veren uygulamaları test ediyor.
4. CEO’nun da İş-Özel Hayat Dengesi Olmalı
Bugünün CEO’ları, her zaman ulaşılabilir olmak ve sürekli çalışmak zorunda oldukları yanılgısıyla hareket ediyor. Ancak hafta sonları e-postalara bakmamak, gece geç saatlerde toplantılara katılmamak ya da tatil yapabilmek bir lüks değil, bir gereklilik olmalı.
CEO’lara zorunlu tatil uygulamaları getirilmeli: Bazı şirketler, CEO’larının yılda en az iki hafta tam anlamıyla çevrimdışı kalmalarını teşvik eden politikalar uygulamaya başladı.
"Erişilebilirlik sınırları" çizilmeli: CEO’ların her an yanıt vermesi gereken bir kriz yönetimi sürecinde olmaları, uzun vadede tükenmişliğe yol açıyor.
Aile ve özel yaşam öncelik haline getirilmeli: Bir CEO’nun iş dışında da bir hayatı olduğu unutulmamalı. Sağlıklı bir zihinsel durum, ancak iş ve özel hayat dengesinin sağlanmasıyla mümkün olabilir. Amazon'un eski CEO’su Jeff Bezos’un “Eğer uyumazsan, kötü kararlar alırsın” sözü tam da bu noktayı özetliyor. Uyku, dinlenme ve kişisel zaman, sadece çalışanlar için değil, CEO’lar için de bir zorunluluk.
Sonuç olarak; CEO’lar da İnsan!
Bugün artık net bir şekilde biliyoruz ki, tükenmiş bir CEO yalnızca kendi sağlığını riske atmakla kalmaz, aynı zamanda şirketinin geleceğini de büyük bir tehlikeye sokar. Sürekli kriz yönetimiyle boğuşan, günün her saatinde erişilebilir olması beklenen ve tükenmişlik belirtilerini dahi göstermekten çekinen bir liderin, sağlıklı kararlar alması ve organizasyonu ileriye taşıması imkânsızdır. Zihinsel yorgunluk, karar mekanizmalarını zayıflatır; inovasyonu, çalışan motivasyonunu ve uzun vadeli büyümeyi baltalar. Ancak geleneksel iş dünyasında CEO'ların tükenmişliği bireysel bir dayanıklılık testi olarak görülmeye devam ediliyor. Bu eski anlayış, “güçlü lider asla yorulmaz, asla tökezlemez” algısını besliyor ve yöneticileri bir çıkış yolu bulamadan tükenişin eşiğine sürüklüyor.
Ancak çağ değişti ve artık yeni nesil liderlik anlayışı da değişmek zorunda. Eskinin her şeyi bilen, her şeyi yöneten, her krizle tek başına mücadele eden CEO’ları yerine, daha insan odaklı, duygusal zekâsı yüksek, kendi sınırlarını bilen ve iş-yaşam dengesini koruyabilen liderlere ihtiyacımız var. Bir CEO’nun en önemli görevi sadece rakamlara hükmetmek değil, aynı zamanda organizasyonun kültürel ve psikolojik sağlığını da yönetmek olmalıdır. CEO'lar da hata yapabilir, dinlenmeye ihtiyaç duyabilir ve bazen tempoyu düşürerek daha bilinçli kararlar alabilir. Liderlik, yalnızca zorluklara göğüs germek değil, gerektiğinde kendini ve ekibini koruyabilmekten de geçer.
Bu yüzden şirketler, CEO’ların tükenmişlik yaşamasının yalnızca bireysel bir sorun olmadığını, aslında kurumsal bir tehdit olduğunu fark etmek zorunda. Çünkü tükenmiş bir liderin yönettiği bir organizasyon da er ya da geç tükenmeye mahkûmdur. CEO’nun sağlığı, şirketin sağlığıdır. Bu nedenle, mental sağlık, şeffaflık ve esneklik üzerine inşa edilen yeni bir yönetim anlayışı iş dünyasını daha sürdürülebilir ve insancıl bir hale getirebilir. Eski çalışma kalıpları, iş-yaşam dengesini göz ardı eden liderlik modelleri artık geçerliliğini yitiriyor. Yeni nesil yönetim yaklaşımları, liderlerin sadece şirketlerini değil, kendi zihinlerini de koruyabileceği bir çalışma ortamı yaratmak üzerine inşa edilmeli. Ancak bu şekilde CEO’lar daha sağlıklı, daha motive ve uzun vadede daha başarılı olabilirler. Çünkü iş dünyasının geleceği, liderlerin tükenmesiyle değil; onların sürdürülebilir ve bilinçli bir yönetim anlayışına geçmesiyle şekillenecek.