Hamburg’un Kalbinde… Köprüler, Kanallar, Sokaklar ve Gizli Güzelliklerle Dolu Bir Macera
Nilay Karagülmez Abamor
Her sene doğum günümde kendime küçük bir hediye veririm. Daha önce gitmediğim, görmediğim bir şehre bilet alır, gönlümce sokaklarında dolaşır, mahallelerini keşfeder, insanlarıyla sohbet eder ve ruhumu tazelenmiş olarak geri dönerim. Bu sene rotam Hamburg oldu ve açıkçası karşıma hiç beklemediğim kadar güzel bir şehir çıktı. Bana göre Hamburg, biraz Amsterdam, biraz Chicago, biraz Kopenhag ve tabii biraz da Venedik… Hepsinden bir parça almış, her birinin ayrı güzelliğini kendi karakterinde toplamış. Sakin, sessiz, naif, tarihi, neşeli, kültürlü, şık ve bir o kadar da temiz bir şehir.
Hamburg, Almanya’nın güneyindeki o kartpostal gibi ahşap evli kasabalar ve Alp manzaralarıyla özdeşleşen klasik Almanya imajının tam tersi bir şehir. Bunun yerine Hamburg; modern, sıra dışı, kendine has havasıyla dikkat çeken, kuzeyin enerjik bir kenti. Daha önce Almanya’nın birçok şehrini, hatta aslında büyük şehirlerinin neredeyse hepsini gezdim, geriye tek bir şehir kalmıştı: Hamburg. Hamburg, Almanya’yı ziyaret eden gezginlerin çoğu için ilk tercih olmayabilir ama liman bölgesi, tarihi depo mahallesi, zengin geçmişi, Baltık ve Kuzey Denizi’ne yakınlığı ve o kendine has kuzey ruhuyla, bence her gezginin Almanya’da mutlaka görmesi gereken yerlerden biri.
Bu ayki yazımda sizlere, bol su kanalları, haftalık festivalleri ve harika yemek kültürüyle Almanya’da gezilecek en güzel şehirlerden biri olan Hamburg’dan ve kendi gezi tecrübelerimden bahsedeceğim.
Gelin Hamburg’un Güzelliklerini Beraber Keşfe Çıkalım
Almanya’nın İkinci Büyük Şehri
Hamburg, Almanya’nın ikinci büyük şehridir ve nüfusu yaklaşık 2 milyon kişiyle Münih ve Frankfurt’tan daha fazladır. Bu, birçok kişi için şaşırtıcı olabilir çünkü genellikle Almanya denince akla Berlin, Münih veya Frankfurt gelir. Almanya’nın başkenti Berlin ise ülkenin en büyük şehridir. Almanya’da şakayla karışık bir deyim vardır: “Aç sanatçılar Berlin’e gider, başarıya ulaşmış sanatçılar ise Hamburg’a gelir.” Bu söz, Hamburg’un sadece ekonomik ve kültürel açıdan değil, aynı zamanda yaratıcı ve sanatsal anlamda da ne kadar önemli bir şehir olduğunu gösterir. Hamburg hem modern hem de tarihi dokusuyla ziyaretçilerine çok yönlü bir deneyim sunar; kanalları, limanı, müzeleri ve canlı kültürel sahnesiyle gerçekten görülmeye değer bir şehirdir.
Uzun Kışlar ve Gece Yarısı Güneşi
Hamburg, yaklaşık 54 derece kuzey enleminde yer alıyor ve Amerika’nın ana karasındaki pek çok yerleşimden daha kuzeyde bulunuyor. Hatta Kanada’nın ortası ve Alaska’nın güneyiyle aynı hizada! Bu konum, şehrin iklimini ve gün ışığı sürelerini oldukça etkiliyor. Kış aylarında günler oldukça kısa ve karanlık geçiyor; günde sadece yaklaşık 7,5 saat güneş ışığı alınıyor. Ancak yaz geldiğinde, adeta günler uzuyor; neredeyse gece yarısına kadar süren ışıkla dolup taşıyor ve günde yaklaşık 17 saat güneş ışığına sahip oluyorsunuz. Bu eşsiz ışık farklılığı, Hamburg’u yıl boyunca farklı bir deneyim sunan bir şehir hâline getiriyor ve şehrin kendine özgü kuzey ruhunu hissetmenizi sağlıyor.
Almanya’nın Şehir-Devleti
Hamburg hem bir şehir hem de bir eyalet! Almanya’daki nadir şehir-devletlerden biri olan Hamburg, kendi yerel hükümeti ve eyalet parlamentosuna sahip. Bu özel statü, şehrin tarihine dayanıyor: 1358 yılında kurulmuş ve Kuzey Avrupa’daki liman şehirlerini bir araya getiren Hansa Birliği’ne katılmış. Hansa Birliği, şehirler arasında ticaretin düzenlenmesi ve ekonomik dayanışmanın sağlanması için oluşturulmuş bir birlikti ve Hamburg bu birliğe katılarak sadece ekonomik anlamda değil, aynı zamanda siyasi anlamda da önemli bir konuma gelmiş. Bu üyelik, Hamburg’un 1871’de Almanya’nın birleşmesine kadar kendi başına bağımsız bir şehir olarak kalmasına olanak sağlamış. Yani, Hamburg hem tarih boyunca hem de günümüzde özgürlüğüne düşkün bir şehir olarak öne çıkıyor.
Özgür ve Bağımsız Bir Şehir
Bu özel konumun bir yansıması olarak, Hamburg’un resmi adı Freie und Hansestadt Hamburg. Buradaki “Freie” kelimesi, Almanya birleşmeden önce şehrin özgür ve bağımsız olduğunu vurguluyor. “Hansestadt” ise Hansa Birliği’ne üyeliğini ve tarih boyunca süregelen ticari önemini simgeliyor.
Günümüzde ise Hamburg, bu tarihi mirasını koruyarak modern bir liman kenti, kültürel bir merkez ve Almanya’nın en önemli ekonomik şehirlerinden biri olmayı sürdürüyor.
Genellikle HH kısaltmasıyla anılan Hamburg hem tarihi hem de modern kimliğiyle ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim sunuyor. Şehir, özgürlüğünü ve ticari gücünü yüzyıllar boyunca korumuş, bu sayede Kuzey Almanya’nın kültürel ve ekonomik kalbi hâline gelmiş.
Zengin Şehir
Hamburg, Almanya’nın en zengin şehirlerinden biri olarak öne çıkıyor. Şehir, birçok ünlü Alman isme ev sahipliği yapıyor ve nüfusunun önemli bir kısmı oldukça varlıklı. Yaklaşık 42.000 milyoner ve 18 milyarder Hamburg’da yaşıyor. Nüfusun neredeyse %2’si milyoner olduğu için, şehir sadece Almanya’da değil, tüm Avrupa’da en zengin şehirlerden biri olarak kabul ediliyor. Bu zenginlik, şehrin kültürel ve sosyal yaşamına da yansıyor; lüks restoranlar, butik mağazalar ve prestijli etkinlikler Hamburg’un yaşam tarzının bir parçası.
Moin! Moin!
Hamburg’da standart selamlaşma kelimesi **“Moin”**dir ve şehrin her köşesinde, günün her saatinde kullanılabilir. Sabah olsun, öğlen olsun ya da akşam olsun fark etmez; “Moin” demek, burada yaşayanlar için günlük hayatın doğal bir parçasıdır. Tabii, kimi insanlar “Moin”i bir kez söylerken, kimileri “Moin Moin” diyerek iki kez tekrar etmeyi tercih eder. Bu konuda şehirde tatlı bir tartışma vardır ve kimin haklı olduğuna dair kesin bir kural yok. Hamburg’un selamlaşma kültürü kadar ilginç bir diğer özelliği de Plattdeutsch adı verilen, Kuzey Almanya’ya özgü bir dilin hâlâ yaşatılmasıdır.
Plattdeutsch, Almancaya benzese de teknik olarak ayrı bir dil sayılır ve özellikle tarih boyunca kuzeyli kimliğin korunmasında büyük rol oynamıştır. Çoğu çocuk bu dili aileden öğrenir ve bazı okullarda da Plattdeutsch dersleri vardır. Günümüzde Almanya’da yaklaşık 5 milyon kişi bu dili ana dili olarak konuşuyor ve Hamburg sokaklarında hâlâ işaretlerde, dükkân tabelalarında veya günlük konuşmalarda izlerini görmek mümkün.
Kırmızı Işık Bölgesi – Reeperbahn
Hamburg’un en ünlü ve bir o kadar da tartışmalı bölgelerinden biri, şüphesiz Reeperbahn’dır. Burası, Avrupa’nın ikinci büyük kırmızı ışık bölgesi olarak bilinir ve Almanya’da fuhuşun yasallaşmış olması sayesinde oldukça organize bir şekilde faaliyet göstermektedir. Reeperbahn, sadece gece hayatı ve yetişkin eğlencesiyle değil, aynı zamanda bekarlığa veda partileri için de popüler bir merkezdir. Bu bölge, ziyaretçilere şehrin alternatif ve özgür ruhunu deneyimleme fırsatı sunar.
Kadın ziyaretçiler için ise önemli bir uyarı: Herbertstraße sadece erkeklere açıktır! Reeperbahn’daki tek bu özel alan, Amsterdam’daki kırmızı ışık bölgelerine benzer şekilde, kadın fahişelerin hâlâ pencerelerde çalıştığı nadir yerlerden biridir. Bir zamanlar burada 3.000’den fazla fahişe çalışırken, günümüzde bu sayı yaklaşık 300’e düşmüştür. Reeperbahn, her ne kadar eğlence ve gece hayatıyla ünlü olsa da şehrin tarihine ve kültürel dokusuna dair ilginç bir pencere açar.
Hamburg Belediye Binasının Heybeti Gözlerinizi Kamaştıracak
Hamburg Belediye Sarayı, Almanca’da Hamburger Rathaus olarak bilinir ve Almanya’nın Hamburg şehrinin merkezinde yer alan en dikkat çekici simge yapılarından biridir. Sadece işlevsel bir yönetim binası olmakla kalmayıp, aynı zamanda Hamburg’un zengin tarihi ve kültürel önemine tanıklık eden bir yapıdır. Mevcut bina, eski Belediye Sarayı’nın yıkılmasının ardından inşa edilmiş olup hem etkileyici mimari özellikler sergiler hem de Hamburg’un parlamentosunun toplandığı, konukların ağırlandığı ve çeşitli kültürel etkinliklerin düzenlendiği güncel kent merkezi olarak hizmet verir.
Avrupa’nın Limanı – Hamburg Limanı
Hamburg, sadece Almanya’nın değil, Avrupa’nın da en önemli liman şehirlerinden biri olarak öne çıkar. Avrupa’nın üçüncü en işlek limanı olan Hamburg Limanı, şehrin ekonomik yaşamının bel kemiğini oluşturur ve tarih boyunca ticaretin merkezi olmuştur. Liman hem yük taşımacılığı hem de yolcu gemileri açısından büyük bir hareketlilik sunar; kruvaziyerlerin limana girişlerini izlemek, buradaki canlı atmosferi hissetmek için harika bir deneyimdir.
Kırmızı Tuğlalı Eşsiz Liman Mimarisi – Hamburg’un Mimari Kimliği
Hamburg’un mimarisi, klasik bir Alman şehrinin geleneksel tarzından ziyade, Nordik ülkelerin liman kentlerini andıran kırmızı tuğlalı yapılarıyla öne çıkar. İsveç, Danimarka ve Hollanda gibi kuzey Avrupa ülkelerinin liman kentleriyle benzerlik gösteren bu yapı tarzı hem coğrafi yakınlık hem de tarih boyunca süregelen ticari ilişkilerin bir yansımasıdır. Liman ve ticaret merkezli şehir yaşamı, bu kırmızı tuğlalı yapıların estetik ve fonksiyonel olarak şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
“HafenCity” – Liman Şehrinin Uçtan Uca Yenilenmesi Projesi
Hamburg’un en dikkat çekici ve modern projelerinden biri olan HafenCity, Avrupa’nın en büyük şehir içi yenileme projesi olarak öne çıkar. Elbe Nehri boyunca uzanan bu bölge, Hamburg’un sahil hattını tamamen dönüştürerek şehre hem estetik hem de fonksiyonel anlamda yeni bir soluk kazandırıyor. HafenCity, sadece yeni binalar inşa edilen bir alan değil; aynı zamanda tarihi liman bölgelerinin modern yaşamla harmanlandığı, şehrin kültürel ve ekonomik açıdan da güçlendiği bir merkez olarak planlanmış.
HafenCity, modern mimari ile tarihi liman dokusunu bir araya getirerek Hamburg’un geleceğe dönük vizyonunu gözler önüne serer. Burası, sadece bir yaşam alanı değil; aynı zamanda kültürel etkinliklerin, konserlerin, festivallerin ve sosyal buluşmaların da merkezi konumundadır. Şehrin geleneksel liman ve depo bölgelerinin dönüşümüyle oluşan bu modern kent bölgesi, Hamburg’un hem ekonomik hem de kültürel olarak ne kadar dinamik ve yaratıcı bir şehir olduğunu deneyimlemek isteyenler için mutlaka görülmesi gereken bir duraktır.
Elbphilharmonie – Hamburg’un Tarihi ve Sempatik Müzik İncisi
Hamburg’a gitmişken sıra dışı eğlenceler yerine üst düzey sahne performanslarını canlı izlemek istiyorsanız, mutlaka listenize Elbphilharmonie’yi eklemelisiniz. Avrupa’nın en dikkat çekici ve modern mimari eserlerinden biri olan bu konser salonu hem tarihi bir dokuyu hem de çağdaş tasarımı aynı anda sunuyor. Yapının mimari ikonu hâline gelmesinde Pritzker ödüllü İsviçreli mimarlar Herzog & de Meuron’un etkisi yadsınamaz. 2017 yılında açılan Elbphilharmonie, dışarıdan bakıldığında bile 1000 penceresi ve sıra dışı tasarımıyla göz alıcı; yerel halk ise sevgisini kısaca Elphi olarak dile getiriyor.
Merdiven Mahallesi – Blankenese’nin Büyüleyici Sokakları
Hamburg’un şirin ve zengin banliyösü Blankenese, kendine has atmosferi ve mimarisiyle şehirde mutlaka görülmesi gereken bir yer. Bu mahalle, dünyadaki herhangi bir yerleşim bölgesinden daha fazla merdivene sahip olmasıyla ünlüdür. Sadece merdiven sayısı 5.000’in üzerinde olup, sokakları adeta bir merdiven labirenti gibi uzanır. Blankenese’nin merdivenlerini adım adım çıkarken, sanki zamanda küçük bir yolculuğa çıkmış gibi hissedersiniz.
Keşfedilmesi Gereken Portekiz Mahallesi
Portekiz mahallesinde pek çok cafe var. “Obrigada” diyerek gününüze başlayabilirsiniz ve geleneksel Portekiz kremalı tartın tadına bakabilirsiniz. İlk ısırıkta kendinizi bir anda Lizbon’un sokaklarında gibi hissedebilirsiniz. Şehrin tam da kalbinde bulunan köklü Portekiz Mahallesi, yani Portugiesenviertel, mutlaka gidilmesi gereken bir yer.
1960’larda, Portekizli ailelerin Hamburg’un gelişen limanında çalışmak üzere şehre gelmesiyle hayat bulan bu semt, Landungsbrücken limanının hemen arkasında konumlanıyor ve birkaç sokaktan oluşuyor. Ancak bu küçük alan, adeta bir kültürel cennet; otantik Portekiz tapas restoranları, pastaneler ve popüler barlarla dolup taşıyor. Balkonlarda sallanan Portekiz bayrakları, buranın ruhunu ve tarihini gözler önüne seriyor. O Pescador’a uğrayıp sulu kalamar tabaklarını deneyebilir ya da Pastel de Nata’da şehrin en lezzetli fırınlanmış tatlılarının tadına bakabilirsiniz.
Ve emin olun, Hamburg’dan ayrılırken “Bir dahaki sefere daha uzun kalmalıyım” diyeceksiniz. Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar kalın sağlıcakla.